• çok beğendiğim bir kadın. su gibi berrak, duru bir güzelliği, kendine ait bir duruşu var.
    eski türkiye'de belli kadın figürleri vardı. aydın, kültürlü ve donanımlı. alabildiğine de karizmatik.
    karizmatikten kastımız berbat estetik operasyonlar değil, orijinal bir güzellik.

    sanki o yanımız silinmiş gibi. şişme dudaklı salaklıklarla kaplı, yancılarla örtülü, iki kelimeyi bir araya getiremeyenler güruhuyla devam ediyoruz sanki yola.
    eskinin yerini dolduracak kimse yetişmiyor gibi. ne zuhal olcay, ne derya alabora, ne meral okay, hani ne güçlü kadın dediklerimizden.
    tam da buradan başlıyor zaten sorgularımız. sığınacak limanlarımız kalmadı, eski sulardayız.
  • biraz önce spotify rewind ile eski günlere götüren kadın sanatçı.

    yeditepe istanbul,istanbul kanatlarımın altında,salkım hanımın taneleri gibi yapımlarda boy göstermesinden mi ,şahane şarkıların seslendireni olmasından mı? hayran olduğum kadınların baş sıralarında geliyor kendisi.

    zuhal hanım 64 yaşında lakin kendisi hiç göstermiyor.her ne kadar yaşlandığını düşünenler olsa da .

    2010-2015 yıllarında evlenenlerin dans şarkısı pervane ile çok ön plana çıkmıştı şarkıcılığı ama kendisi 1990 ların başından beri şahane işler yapıyor.

    89'da küçücük bir öykü albümünün bir kaç favorisi var aklımda.albüm buram buram entellektüellik kokar.
    küçük bir kızın hayran olduğu 'sizi gözlerdim hep', 'kafam karışıyor', 'kara güvercin' gibi şarkıları ile sevgiliye ,hayata seslenir.albümü 'vedat sakman' müzikleri ile, 'uzay hepari' klavye ve piyanosuyla şenlendirmiş

    90 yılında iki çift lafın en güzel şarkısı benim için şüphesiz 'dünden sonra yarından önce ' şarkısıdır.müzik onno tunç imzası taşır.sözler zuhal olcay tarafından yazılmıştır.

    93'te bekir aksoyun klibinde oynadığı ,megolaman sevgiliyi canlandırdığı 'iyisin' şarkısı ile oyuncu albümü kendini göstermiş.itiraf etmek gerekir leyla tuna çok efsane sözlere imza atmıştır.

    -ben hiç mükemmel değilim belki de sıradan biriyim diyerek.

    98 ada müzikten çıkan şahane ihanet albümü bence kariyerinin en iyi albümü.neredeyse tamamı hit şarkılar.bu albümde çoğu şarkı vedat sakman imzası taşır. ve bu albüm epey ses getirir
    ankaradan bir kuş uçtu güneye doğru diyerek ankara aşıklarına seslendiği bu albümde ankarada aşık olmanın zorluklarını anlatır.
    ama benim için top şarkıları
    'gecenin öteki yüzü', 'ayrılık da sevdaya dahil'

    2001'de başucu şarkıları albümünde eskilerin ekmeğini yemeye başlamıştır.bualbümünde benim için en vazgeçilmezler ,güller ve dudaklar.
    gitarda çalmaya bayılırım bu şarkıyı. keman çalabilsem kesinlikle en iyi çaldığım şarkı olurdu bu eser.

    sonrası ile ilgili detayları vermeyeceğim ancak aşkın halleri albümüne kadar eski şarkıları yeniden söyleyip durdu.

    keşke o 90'larda yaptığı kalitede yeni şarkılar seslendirse.

    vedat sakman ,mehmet güreli ve özdemir erdoğan şarkılarının en iyi yorumcusudur benim için kendisi.
  • zuhal olcay başarılı bir aktristir ama solistliği de aynı derecede kıvırması az şey değildir. zaten profesyonel anlamda şarkıcılığa başlamasına da bir film vesile olmuştur. başrolünde oynadığı filmle aynı adı taşıyan onno tunç'un bestelediği “dünden sonra, yarından önce” şarkısını seslendirir ve filmdeki oyunculuğu kadar bu şarkıdaki muazzam performansı da evita'yı oynaması için referans olur. ama şarkı söylemedeki mahareti sadece evita'nın değil farklı bir kapının da kendisine açılmasını sağlar.

    “dünden sonra, yarından önce” şarkısını duyan vedat sakman ve mehmet teoman acil olarak kendisiyle görüşmek isterler. o zamanlar “küçük bir öykü bu” ellerinde konsept bir albüm olarak hazırdır. projeye kadın bir şarkıcı ararlarken bu şarkıyı duyarlar ve hemen zuhal olcay'a teklifte bulunurlar. zuhal olcay kendisine yapılan bu teklifi samimi bulur ve hemen kabul eder. kaset doldurmak, konserler yapmak anlamında profesyonel şarkıcılığa mehmet teoman, vedat sakman ve “küçük bir öykü bu” ile başlar. onun öncesinde yetenekli, şarkı da söyleyebilen bir aktristir. müzikli oyunlarda oynamıştır, "deli dumrul” gibi… evita ile de bu yönde daha kararlı adımlar atmaya başlamıştır. küçük bir öykü bu” albümünün sözlerini mehmet teoman, beste ve düzenlemelerini vedat sakman yapar.

    vedat sakman, zuhal olcay'ın şarkıcılık kariyerinde önemli bir yere sahiptir. ona göre sakman, tiyatro ve sinemada korumaya çalıştığı tüm değerlerin müzikteki karşılığıdır. yola onunla devam eder. daha sonraki yıllarda vedat sakman ile işlerin yoğunluğu nedeniyle kopar gibi olurlar ve zuhal olcay o süreçte daha sonra “büyük bir hata” olarak değerlendirdiği popüler şarkıcılığa soyunur.

    ardından onno tunç ile “oyuncu” albümünü yapar. çok da içine sinmez. albümde “tango” ve “oyuncu” gibi iki harika şarkı vardır ama herkes “sen bana fazla iyisin” ile hatırlar albümü. bu şarkı o kadar öne çıkar ki sanki tek şarkılık bir albüm muamalesi yapılır. zaten zuhal olcay'ın birine “sen bana fazla iyisin” demesi fazla mantıksızdır! sonra bir noktada durur ve her yıl kaset yapmak, listelere girmek, yarışa dahil olmak gibi dertlerinin olmaması gerektiğini anlar. onun derdi doğru notaları vurgulayıp doğru sesleri çıkarmaktır sadece. tiyatro oyunculuğu metne fazla duyarlı olmasını sağlar. söze önem verir.

    kendisine profesyonel şarkıcılık için teklif yapan vedat sakman ve mehmet teoman'a hiç beklemeden 10 saniyede “evet” demesi aslında bilinç dışında bir yerlerde kendisinin şarkıcılığın adımlarını atmasının kanıtı gibidir. aslında şarkıcılığının bu kadar uzun soluklu olacağını kendisi de düşünmemiştir. aslına bakarsanız kendisi bu kadar uzun yaşayacağını da düşünmediğini söyler esprili bir şekilde.

    hep soğuk ve mesafeli biri olarak tanınır, nedense öyle bir imajı vardır ama aslında gayet komik bir kadındır. ama insanlar onu bir yere koymuşlardır işte. filmciler, televizyoncular… tiyatroda nispeten komedi yapmıştır ama sinemada bir yönetmen de bunu hissedip “ben bu kadına komedi yapayım,” dememiştir hiç. yıllar önce can barslan'la “medeni haller” diye bir sit-com'da oynamıştır ama o da harcanıp gitmiştir. boktan piyasada olanın bitenin bir yerlerinde, bu toz toprak ve bombardıman içinde el yordamıyla kendine en yakışanı yapmaya çalışır. televizyon dizisi teklifi geldiğinde “aman rol değişik bir karakter olsun ama paramı da kazanayım,” diye düşünmeye devam eder. para da kazanmak zorundadır sonuçta. tiyatro onun için her zaman başka bir yerdir. orada da "biraz asidini boşaltır" kendi deyimiyle. zaten para kazanmak söz konusu değildir tiyatroda….

    40 yıllık bir sanat serüveni… onlarca albüm, tiyatro oyunu, dizi film projeleri… bazen sinemacılar iş gereği otobiyografisini istediklerinde şöyle bir tarar ve sonuca inanamaz, “bu kadar şeyi nasıl yapmışım” diye. fakat bunları önemsediği de söylenemez. çünkü hep “daha ne yaparım” derdindedir. olumlu bir açgözlülüğü vardır. koşmak gerekir hep ona göre, yoksa düşersin. onun için çalışmak her şeyden önce gelir. çehov'un üç kızkardeş oyunun sonunda dediği gibi, “bütün bu umutsuzluklar nasıl yenilecek, bütün bu çıkmazlardan nasıl çıkılacak?” olga der ki, “çalışmalıyız, çalışmalıyız, çalışmalıyız.”
  • abide-i mükemmeliyet....
  • recep ivedik'in repliklerini ezbere bildiğini söyledi beyaz show'da. şoklardan, dumurlara sprint atıyoruz biz de.
  • hakkinda bu kadar entry girildigini gorunce turk erkeginin devamli uzaklara uzaklara bakan, yasaminda zerrece keyif almiyormus gibi gorunen hastalikli kadinlara asik oldugunu hatirladim.
  • sadece uzaktan tanıdığım haliyle (herkes kadar yani) bile, tanıdığım bütün dişilerin bana yetersiz görünmesine sebep olan kadın. farkında olmadan yaptığı bir hareketle benim için ölümsüz olmuştur:
    sene: geçen sene
    yer: bursa fethiye kültür merkezi
    kişiler: yellowraven (ben), storming heaven, zuhal olcay ve bir salon dolusu insan.
    tamamı dolu olan salonda yer bulunamayıp, koltukların arasındaki merdivenlerin en alt bölümüne ( sahneye yakın olsun diye) tünenmiştir. zuhal olcay sahneye çıkar, alışıldık repertuarı olduğu üzre; bülent ortaçgil ve yeni türkü ağırlıklı şakımaya başlar.
    şarkının birinin ortalarında huzursuzlanırım:
    yr: olm destinayı söylese keşke ya ne güzel olur
    sh: ya bekle bakalım olmazsa istek yaparız...
    şarkı bitmek üzereyken huzursuzluğum artar, destina diye mırıldanmaya başlarım, şarkı biter.
    o güzel gözler bizim olduğumuz tarafa döner ve müzik... ayaklarımdan kulaklarıma kadar kızarırım, içim kıpır kıpır eder: destina'yı şakımaya başlar, storming heaven'ın bir ara gözlerini kocaman açmış bana baktığını görürüm, ama dünya yıkılsa sallamam. dünyanın en güzel kadınıyla gözgöze en sevdiğim şarkılardan birini söylemekteyimdir...

    ( abartmış olabilirim ama elimden geldiğince sadeleştirdim. yoksa o sırada sahneye mavi kar yağdığına ve zuhal olcay'ın kanatlarının sahneyi kapladığına yemin edebilirim)

    edit: bu entryi kötüleyen, insan olamaz! tamam şükelalama da ama kötüliycek nesi var?
  • "sadece evlerimizden, güvenli ortamlarımızdan bir şeyler yazıp, “hah bugün de görevimi yaptım” deyip huzur içinde uyuyoruz. bir de geçenlerde şuna takıldım; şener şen demiş ya, “ben eylemlere vakit ayıramayacak kadar sinemayı çok seviyorum” diye. kendini yanlış mı ifade etti acaba diye düşündüm. çok düşündürücü bir yanıt ve acıklı. peki picasso’yu, sartre’ı, marlene dietrich’i ya da günümüzden sean penn’i nereye koyacağız? picasso meşhur guernica tablosunu yapmış ama faşistlere karşı lafını da söylemiştir." demiş harika kadın.
  • tayyib denilen bu devletin başına getirdiğimiz en kötü yonetici hakkında konuşurum. zira çok kötü yönetiyor. kotu yonetmesi bir tarafa, benim verdiğim vergiyle kendisini sultan diye tanimlayip kendisine hanedanlik inşa ediyor. güya tayyib kul, tayyib çalışan. .

    zuhal olcay'in ne dediğinin önemi yok. siyasi cenah kendini milletin memurundan çok milletin efendisi yerine koymuş. istiklal'de "polisim" diyerek vatandaş yumruklayan polisten, en alt kademeden en üst kademe bürokratık hiyerarsiye kadar, herkes kendini milletin efendisi zannediyor. hayır efendim. ben para veriyorsam ve sen bu para üstünden kendini ikame ediyorsan ben itiraz ederim, konuşurum, eleştiririm vs... efendi benim calisan sen, patron benim calisan sen. cumhurbaskani'da, başbakan da benim, senin, zuhal olcay'in çalışanı. kalkıp devleti iyi yönetmeyen, rüşvetçi, adam kayırmaci çalışanı da eleştirme hakkıimiz olmali. olmazsa hanedanlik, padişahlık olur.

    hakeme, futbolcuya "orospu çocuğu" diyen ve bundan yuksunmeyen adamlar, gelip burada cezayı haklı görüp, zuhal olcay'ı sarhoş diye aşağılıyor.

    ülke gibi ülke.
  • "kadın çocuk bakar, kadının sevgilisi olmaz, kadın aldatmaz gibi dayatmalarla büyüyoruz. yaşlı erkeklerin genç kızlarla ilişkisini kabul ediyoruz. tersi de olmalı. erkek aldatınca 'elinin kiri' diyoruz. benim de eteğimin kiri" demis. cok da dogru demis, tamamen katiliyorum.
hesabın var mı? giriş yap