• zamanında izmirde stüdyo ümitten bu neymiş diye alıp müptelası olduğum dergi. sözde 3 ayda bir yayınlanırdı. yeri gelir 6 ay beklerdim. ankara'ya gittiğimde çok soğuk, karlı bir günde zor bela kızılay'a gidip eski sayılarını toplamıştım. bütün sayılarını hala saklar, ara sıra okurum. içinde grup röportajları, teknik yazılar, albüm incelemeleri(ki bir sayıda 500 tane olurdu), bazen tarihsel yazılar olurdu. kişisel röportajların sonunda sordukları,

    -cümleyi tamamla: ".....'yı o kadar çok seviyorum ki kenny g.'ye tribute albüm yapsalar onu bile satın alırım."

    -en son hacıladığın/hacılattığın albümler?

    sorularını çok severdim. keşke dergiyi kapatmasalardı. yine de bıraktılarsa bir bildikleri vardır diye düşünüyorum. yerini hala dolduracak bir dergi bulamadım.

    biterken çalıyordu: exumer - the first supper
  • türünün en iyi örneği
  • eski sayılarını dönüp dönüp okuduğum taş gibi dergi. cd, poster, kitapçık ekleri olsun benim diyen eleştirmenlerden daha sağlam kritik yapan yazarları ve benim için yeri apayrı olan goremaster dursun çiftkrosoğlu ile metal fanzininin doruk noktası ( noktasıydı demiyorum inatla ).
  • ankara'da hazirlanan oldukca guzel metal ve rock cogunluklu dolu dolu muzik dergisi.
  • ikinci sayisi cikan muzik dergisi. icindekilerle, boyutu, kagidi, tasarimiyla daha iyi. iki prof baski cd ve iki poster hediyeli.
  • gerek compilation albümleri, gerek röportaj ve tanıtımlarıyla benzerlerine rahat fark atabilicek iyi işlerden biri.
  • guzel bir dergi.yaran bir sloganı vardır.. zor.... zora dağlar dayanmaz....
    bu nedir abi..
  • 2 cd’den olusan toplama bir album vermislerdi bir sayisiyla. amator gruplar filan vardi icinde ama eglenceli bir albumdu beyaz agirlikli bir kapak uzerinde sadece zor yaziyordu. guzel dergiydi.
  • özlenen ankara çıkışlı özellikle extreme metal türlerine odaklanan dergi.

    yurtta odada 4-5 metalci bebe bunu okurduk. bir de bunun sulandırılmış versiyonu saydığımız hicri bozdağ'ın rock station vardı. tabi rock station zor'dan eskiydi ve daha köklüydü zira hicri bozdağ da ankara'da metal diyince akla gelen ilk isimdi falan ama biz heavy metal, klasik metal tayfasına dinozor gözüyle bakıyorduk.

    metal bizim için daha sert, daha karanlık ve daha mahrem bir şeydi. eğlenmek demek değildi. içmek demek değildi. ortamlara girmek ve sosyalleşmek demek değildi. aksine, insanı toplumdan uzaklaştıran, kendisine va daha içrek bir şeylere yaklaştıran bir şeydi.

    her yeni grup, her yeni şarkı inisiyasyon gibi bir şeydi. beytepe'de sert tipi altında yürürken, ankara'nın o eski katlanılmaz kışlarının ayazında, kurtuluş parkı'nda otururken, insanlardan uzakta bir yerde adeta transa girerek şarkılar dinlerdik. hap cigara kültürü bizde yoktu, bize bok gibi prodüksiyonu olan herhangi bir atmosferik black metal albümü zaten yeterdi...

    o zamanlar keyif diye bir pub vardı. oraya gitmezsek, phedra kafe'ye, solcuların cirit attığı eylül'e giderdik. hâlâ duruyor mu bilmem on'a on vardı, ergen emo mekanı... oraya da nadir uğrardık. sonradan ardıç falan da gittiğimiz yerler arasına girmişti.

    saçlarımın nasıl uzun ve güzel olduğunu, giydiğim urban-camo kargo pantolonları hâlâ hatırlıyorum ve bazen o halimi özlüyorum. hayatımın hiç bitmemesi gerekirken bitmiş bir evresi gibi geliyor o dönemler bana.

    fena

    not: moonthorn fanzin'e selam.
hesabın var mı? giriş yap