• zaman içinde mezardan çıkan canlanmış cesetler konseptinden, biyolojik silah/hastalık/doğal unsurlardan ötürü bilincini kaybedip saldırganlaşmış canlılara dönüşerek harika bir noktaya gelen yaratık konsepti.

    mezardan çıkana "sssssekter len" diyebiliyorken, mutasyon geçirmiş bir insana "olabilir lan, belli olmaz ha" denilebiliyor.

    bunu düşünen iyi düşümmüş.
  • zombilerden sürekli sorular geliyor. "öbür dünyaya gittiğimizde de zombi gibi öğğğ eğğ diye diye mi yaşayacağız sonsuza kadar? huri mi kemireceğiz?" diye. bu konu net olarak yanıtlanmıştır: hayır. zombi olmadan önceki en son yakışıklı güzel halinizle cennette normal insan olacaksınız. sizin yedikleriniz de son düzgün halleriyle olacaklar. eğer çirkinseniz ya da doğuştan kusurunuz varsa ona yapacak bir şey yok. o ilahi takdirdir. sonsuza kadar o şekil. eğer çok yaşlıyken zombi olduysanız ayrıca sadece zombi öncesine değil dinç ve zinde bir yaşa döneceksiniz, mesela 35.

    eğer orta yaşta kötürüm olmuş sonra zombi olmuşsanız kötürüm olmadığınız son yaşa döneceksiniz. mesela 24 yaşında kötürüm oldun 34'te de zombi istilası oldu kemirdiler. o zaman 24'te kaza anından bir gün önceye döndürüyoruz. eğer o döndürdüğümüz gün de başka bir tatsızlık olduysa önceki güne. 13 yaşına kadar geriye döndürüyoruz. eğer 13'ten daha geriye gitmek gerekiyorsa götürmüyoruz orada nasılsa öyle idare edeceksin. zira huriler boşta kalıyor o zaman.

    "yaş geri çevirmelerinde akıl yaşı da geri çevriliyor mu" diye soruyorlar. hayır. son hatırladığınız her şeyi hatırlıyor olacaksınız, hafıza geri alması diye bir şey yok. sadece zombiyseniz zekanız zombi öncesi son zekaya dönüyor. ama 13 yaşında cennete geldin mesela ama zombi dönüşümü 45'te. arada da yığınla şey yaşanmış. onları biliyor olacaksın. çok ağır travma geçirdin 13'ünde de onun üstünde etkisi devam edecek. ona yapacak bir şey yok ilahi takdirdir.

    sonuçta şunun anlaşılması lazım zombiler tarafından: çabalanıyor. çabalıyoruz. zombilerin günahları günah olarak işlenmiyor şuur yerinde olmadığından. bu takdir edileceğine böyle incik cincik soru sorulması saçma. tamam yani sonsuza kadar devam edecek bir şey alt tarafı bu kadar büyütmeye gerek yok. sormayın artık. bundan sonra zombilerden gelen soruları yanıtlamayacağım. hayır affedicilik de böyle istismar edilmez ki.
  • hiç doymamalarının sebebinin ekmeksiz yemelerinden kaynaklandığını düşünüyorum.
  • oldukten sonra da yuruyebilen insanlara verilen isim.
  • ölümün yüzü soğuktur derler.
    geçirmiş olduğumuz (aslında hala devam etmektedir) evrimsel süreç, milyonlarca yıl boyunca bizi ölümden kaçınmak üzerine güdülemiştir. yaşamımız boyunca ve hatta ölüme yaklaştığımız son anımıza kadar bilincimiz ölümü katı bir dirençle reddeder.
    bu nedenle artık cansız olma, ölü olma hali, o çürüme, bozulma, bizi biz yapan tüm karakteristik farklılıklarımızın kalkarak bütünüyle organik bir madde formuna dönüşmek çirkin ve korkunç gelir bize.

    işte bu kadim korkumuz ölümün bilimcimiz üzerinde yarattığı dramatik/travmatik etki, bütün bir düşün dünyamızı etkilediğinden, başta edebiyat olmak üzere, çizgi roman, video oyunları, sinema filmleri, diziler ve hatta şarkılara kadar sanat alanlarına yansımış ve her daim korku ve merak uyandırmıştır. zombi metaforu bunun dışavurumudur.

    zombi kültünün ölülerin dirilmesi ile ilgili bir folklör olarak batı afrika kökenli ve afrika tanrısı nzambi ile ilişkili olduğu söylense de bana bu hiç makul gelmemiştir.

    1. kısım: ilk zombi

    zombi ile ilgili ne kadar orijinal olduğunu bilmediğim, ama üzerine de benzer görüşler var mı deyu hiç araştırmadığım, kendi kendime ürettiğim güşşlü bir hipotezim var.
    bu hipotezimin ilk olarak yıllar önce gılgamış destanı'nı okurken farkettim. o güne değin, zombi mevhumunu bir çağdaş popüler kültür ürünü olarak algılarken, ilgili pasajı okuduğumda kafamda şimşekler çaktı. zombi inancının yazılı tarihteki en eski formuna tanıklık ediyordum, buyursunlar;

    [“babam, gılgamış’ı öldürmesi için bana gökyüzünün boğasını ver!
    .....
    fakat sen gökyüzünün boğasını bana vermezsen, o zaman ben, cehennemin kapılarını kırar, direklerini fırlatır, kapıları ardına dek açarım. !!!yaşayanları yemeleri için ölüleri kaldırırım. dirileri yesinler diye.
    o zaman dünyada ölüler dirilerden çok olur!!!”
    anu, konuşmak için ağzını açıp görkemli iştar’a dedi:
    “kızım, benden istediğini yaparsam, yedi kavuz yılları olur.
    insanlar için buğday biriktirdin mi?
    hayvanlar için ot bitirdin mi?”
    iştar, konuşmak için ağzını açıp babası anu’ya dedi:
    “baba, insanlar için buğday yığdım, hayvanlar için de ot sağladım! onların yedi kavuz yıllarında doymaları için insanlara buğday topladım; hayvanlara ot yetiştirdim.”]

    ilgili pasajda görüldüğü üzere adı akkadca iştar olarak geçen, fingirdek, vamp kadın, güçlü dişil enerjiye sahip kutsal tanrıça inanna anamız, gılgamış'la izdivaç istemiş ancak gılgamesh tarafından yerin dibine sokulup çıkarılmak suretiyle aşağılanarak, ağır itham ve hakaretamiz ifadelerle reddedilince çıldırmış, sümer panteonunun başı olan baba anu'dan, gılgamışı öldürerek intikamını almak üzere, gök boğasının yeryüzüne indirilmesini talep etmiştir.
    talebinin geri çevrilmesi halinde anu babaya yaptığı tehdit oldukça ilginçtir. ölüleri diriltip, dirileri yedirmek!
    tarihteki insanlara yönelik küresel ilk zombi saldırısı tehditi. (ayrıca ilgili fragmentde, "7 kavuz yılları" ile firavun ile hz. yusuf'un kehaneti "7 kıtlık yılı" anlatısındaki benzerlik! çok enteresandır. ancak bu başka bir entrynin konusu)

    2. kısım kuduz ilişkisi.

    resident evil'de zombilik hastalığını başlatan, tyrant virus (t-virus) ile, kuduz hastalığına neden olan rabies virus (rabv)'nin neden olduğu hasta üzerindeki ileri semptomların benzerliğini görmemek için beyin iltihabı olmak gerekir. aslında hem kuduz hem de zombi virüsünün yaptığı şey tam da budur.
    kurban, daha önce enfekte olmuş bir taşıyıcı tarafından saldırıya uğrar ve ısırılır. bir süre sonra yüksek ateş ve soğuk terlemeler, ışığa, sese karşı aşırı duyarlılık, ardından hareketlerde dengesizleşme, ve değişen halsizlik ve hiperaktivite ardından bilinç tamamen kaybolur hasta saldırganlaşır.

    rabie latince öfkeli, saldırgan demektir. rabies ise kuduz. yunanca kuduz anlamına gelen lyssa ise mitolojide gecenin kızı, hiddet ve kızgınlığı ile bilinen, herakles'in karısı ve çocuklarını öldürmesine neden olan delilik iblisesidir.
    yine ilginçtir, sümerce kuduz sözcüğü de "öfkeli", "kötü" gibi anlamlar taşımaktadır.

    kuduz, mononegavirales sınıfının rhabdoviridae ailesinden lyssavirus genomlu virüslerin neden olduğu bir hastalıktır. taksonomide 16 varyantı vardır. diğer karnivor memeliler öncesi yarasalarda olduğu bilinmektedir. virüslerdeki genetik değişimleri (evrime neden olan genetik mutasyonlar) bir genetik tarihleme yöntemi olan, moleküler saat vasıtasıyla incelenmiş antik genler ve değişimler zaman içinde evrimleşerek değişimlere uğradığı görülmüştür.. bu adımlar izlendiğinde rabv'nin en az 4000 yıllık geçmişi olduğu, ortadoğudaki versiyonlarının ise en az 2000 yıldır varolduğu bilinmektedir. virüsün yaklaşık 1500 yıl önce hindistan'dan dünyaya yayıldığı tahmin ediliyor. ancak tam olarak nerede çıktığını ya da ne kadar eski olduğunu net olarak söylemek mümkün değil. insanlarda karşılaşılan kuduz vakalarının %99'unun köpek ısırması vasıtasıyla bulaştığı da kesin olarak biliniyor.

    yazının 1. kısmında gılgamesh destanından zombi kültüne çok benzeyen bir pasaj aktarmıştım. ilgili destanın en eski sümerce orjinali m.ö. 2200 ila 1800 yıllarına tarihleniyor. yani 4000 yıl önce. dahası var.
    yine m.ö. 1900'lerde kuduzla ilgili ilk yazılı kayıtı içeren, eshnunna kanunları kodeksi. buyursunlar;

    "bir köpek kuduz olursa ve mahalle korucusu bunu sahibine bildirirse, o da köpeğine sahip çıkıp önlem almazsa ve köpek bir adamı ısırır, ölümüne neden olursa, köpeğin sahibi kırk şekel gümüş ödeyecektir; eğer bir köleyi ısırıp ölümüne sebep olursa, on beş şekel gümüş ödeyecektir."

    metinden anlaşıldığı üzere çok net biçimde sümerler döneminde kuduz hastalığı ile ilgili nedensel bağlam kurulmuş. hastalık biliniyor. enfekte şekli biliniyor, nasıl korunulması gerektiği biliniyor. yukardaki pasajda da, can güvenliği için cezai müeyyidelerle ve yapılması gereken talimatlarla önlem alınması hedefleniyor.

    kuduzla ilgili eshnunna tableti ile, dünyanın varoluşla ilgili en derin ve en eski destanı olan gılgamesh'te geçen ölülerin diriltilmesi detayının tarihsel paralelliği açıkça görülüyor.

    in short, çağımızda oldukça popüler olan zombi temasının kökenleri daha derinlerdedir. en arkaik versiyonlarına ta ilk çağda, yaklaşık 4000 yıl önce rastlamak mümkündür. kuduz gerçeği ve zombi tasavvurunun hem tarihsel hem de karakteristik benzerlikleri aşikardır.
    zombi tasavvuru, insanın kadim ölüm korkusu, yeniden diriliş gibi katastrofik mitoslarıyla ilişkilendirilmiş kuduz hastalığının bir analojisidir.
  • night of the living deaddeki populer kulturun iligine islemis tasviri degil de, haitideki, jamaicadaki gercek zombilerin nasil yaratildigindan bahsetmek gerekirse -ki gerekiyor, karayiplerden epey uzakta olmama ragmen demin buna kanaat getirdim- tetrodoksin veya mezardan cikarildiktan sonra verilen halusinojenik maddeler, yapilan iskenceler, bocor ayinlerinin psychedelic kafasi tek basina yeterli seyler degil, zira zombi adayinin o kulturde yetismis olmasi, basina gelenleri yerli folklor esas alinarak yorumlamasi ve zombi olduguna inanmasi sart.

    yoksa ayni maddeleri bir tibetliye versen, ayni ayinleri ona yapsan, nirvanaya ulastigini veya bodhisatva oldugunu sanacak; benzer prosedurden bir kuduslu gecse mesih olduguna inanacak, bana versen eninde sonunda ayaga kalkinca kimyasallardan, uyusturucudan falan suphelenecegim, bilimsel takilacagim, dedektiflik oynayacagim. mantari alan insan o an etrafindaki arkadas grubunun durumuna gore halisulasyonlar goruyorsa, bu kimyasallara maruz kalan birinin de tepkisi "hayati boyunca" maruz kaldigi inanclar, endoktrinasyonlar tarafindan hayli hayli sekillenecek, ayildiktan sonra dahi zombi olarak kalmalarina yolacacaktir. beyin de boyle sacma, boyle zevzek bir oyun hamuru iste.

    konuyu ozetlersek
    tetrodoksin + bocor rahiplerinin laga lugasi + geleneksel haiti saskinligi + iman - akil/mantik/bilimsel yontem = zombi
  • her canli gibi karsisinda yapilacak ve yapilmayacak hareketler vardir.. bekar evlerinin en sahane hadiselerinden biri sabahlara kadar oturup tamamen anlamsiz filmleri izlemek ve sonrasinda uyumadan işe gidebilmekmiş arkadaşlar ben bunu ogrendim gectigimiz periyodda.. 28 hafta sonranin da bir sekilde elimize gecmesi ile zombiler hakkinda yeniden kararlar verdim..

    tecrübelerimden de yararlanmak isteyen genç arkadaslara yardim etmek isterim

    1- zombileri yakmayin:

    bir kere cok kotu kokarlar.. bir zombinin yanmasi nereden baksan 15 dk bilemedin 30 dakika hatta ve hatta 1 saat sürebilir.. tazeligine gore.. yine de eger elinizde bir ates varsa ve etrafta zombi varsa kendinize sorun: gercekten bir zombiyi yakmak istiyor muyum? hele arkadaslarim etrafta oynarken?

    2- zombilere karsi duygusallasmayin:

    tamam kabulş ediyorum onlar sizin arkadaslariniz, baciniz, tanislariniz fakat artik onlar zombi.. zombiyle zombi olmak gerekiyor bu durumda.. onlarin duygulari yok arkadasim sizin de olmasin.. lütfen!

    3- girdiginiz kapiyi kapatin.. zombiler genelde kapiyi calmadan girerler:

    ilkokuldan aklimda kalan sahane anlardan birisi de kapi acik olsa da bir sekilde kapiyi calarak odaya girmekti.. zombiler bu sahane anektoda hasil olamadiklari icin genelde kapi calmadan odaya girerler.. zombi olmak demek sadece ölememek degil ayrica adabi muaseret kurallarini da ihlal etmek demektir.. yazik.. o yüzden kapiyi kapatin.. geleni farketmek icin..

    4- zombileri kilere koymayin:

    gavur genelde zombileri bodruma koyuyor ama bizde oyle bir opsiyon olmadigi icin onu es geciyorum. onun yerine kilere veya evdeki kullanilmayan ikinci tuvalete zombi koymayin.. ailenizden biri olsa bile.. salak salak "ilerde tedavisi cikar efendim bunun" demeyin. bos aninizda yer sizi.. alimallah..

    5- aile ziyaretlerini unutun:

    vay efendim ailemi cok özledim sehrime gideyim, aman diim hep beraber tatile cikalim.. salaklasmayin. tamam aile ziyaretleri güzel bir fikirdi ama yapmayin yahu 400 kilometre mesafeyi ortalama saatte 70 kilometre ile giderken aileniz de size zombi olarak saatte 1 kilometre hizla gelse yaklasik 5 bucuk saat sonra yeneceksiniz.. ayip

    6- asagilara inmeyin.. zombiler de iniyor..

    tamam tirmanabilirsiniz.. zombiler tirmanamaz ama üsengec biri olup da "kim ugrasicak merdiven cikmayi" diye düsünüp asagilara inerseniz yani bodruma ne bileyim kanalizasyona falan zombiler de gelir.. zombiler yukari cikamamalarin öcünü asagida sizi yiyerek alacaktirlar..

    7- orada oldugunuzu bagirmayin zombiler duyar..

    nasil ki kör insanlarin duyma organlari gelismisse ölü insanlarin da duyma şeyleri gelismistir.. tam olarak neyleri olduguna emin degilim ama gelismistir işte.. ufak bir citta ne bileyim telefon konusmasinda bunu algilarlar "bilader bir sorun mu var" diye sizi yerler.. dikkatli ve sessiz olun.. "bilader özel bişi konusuyorum iki dakika izin verirsen?" demek de salaklik olur acikcasi..

    8- pencere kenarinda durmayin..

    pencereler doganin etkilerine karsi sizi korur.. kabulş ediyorum rüzgardan soguktan falan korunursunuz. ama allaskina zombiden korunmayi nasil beklersiniz.. pencere kenarinda durup da zombiye nanik yapmak tutarsizliktir.. degil zombi bana yapsan ben yerim..

    9- zombilere karsi cok yaratici olmayin..

    gazlandiniz gidip kesiceksiniz zombileri. o zaman mumkun oldugunca basit olun.. yani bir karavan yapip karavanin kenarindan elektrikli testere cikartim zombilerin kafalarinin izasinda calistirip onlarin kafalarini kesmeye calismak bir yerden sonra sizin kendinizi kesmenize neden olacaktir.. elektrikli testere operatoru musun sen arkadasim?

    10- gruptaki g*toglani olmayin!

    yaptigim analizelere gore gruptaki g*toglaninin filmin sonuna kadar dayanma sansi yüzde 4.52 gibi bir sey.. bu gruptaki ilk sevisen kadinin zombi olmasi olasiligindan bile yüksek.. o yüzden insanlarla iyi gecinin.. kirmayin kimsenin kalbini.. biri hapsurursa cok yasa deyin, arakdasinizi zombi yerse afiyet olsun diyin.. hersey hayatta kalmak icin..
  • sinemanın ilk yıllarında korku türü içerisinde kendine yer edinmiş zombiler, 70’ li yılların başlarına kadar pek ciddiye alınmasalarda, daha sonra hemen hemen her on yılda bir kendilerini güncellediler. zombi filmi kavramını yarattılar. aslında korku türünün içerisindeki “voodoo” (büyü) alt türüne ait olan zombi filmlerinin birçok alt türle de akrabalık bağları bulunuyor. bunlara; vampir, kurt adam, hayalet, yaratık, uzaylı filmleri gibi örnekler verilebilir.

    bilinen ilk zombi filmi, ünlü oyuncu bela lugosi’ nin oynadığı white zombie (1932) kabul edilir. zombi kavramının ilk kez ortaya çıktığı film ise bundan daha da eskidir. robert wiene’ in 1920 tarihli muhteşem başyapıtı das cabinet des dr. caligari. (dr. caligari’ nin muayenehanesi) bu kavramı sinemaya kazandırmıştır. sesli dönemde zombi filmleri türünün özelliklerini koruyan bir yapıdadır ve öykünün merkezindeki değişmez unsur “voodoo” (büyü)’ dür. white zombie’ den sonra, jacques tourneur’ un 1943 tarihli filmi i walked with a zombie türün en önemli örneklerinden birisidir. filmde ana karakterimiz, gizemli bir mekana gelen yabancıdır. film ise atmosferiyle öne çıkarak, günümüzde kült bir klasik olarak anılmaktadır. 1966 yılında ise, ünlü hammer stüdyolarının plague of the zombies adlı filmi dikkate değerdir.

    tarih 1968 senesini gösterdiğinde türün çıtasını yükselten ve çığır açan bir isimle karşılaşırız. bu isim george a. romero’ dan başkası değildir. romero 68 yılında night of the living dead (yaşayan ölülerin gecesi)’ ni çekene kadar zombi türü pek ciddiye alınmasa da, bundan sonra kesin ve net bir şekilde ciddiye alınacak ve üzerinden türlü türlü filmler yapılacaktır. romero korku filmlerinin metafora dayanan sosyal etkisini, diğer tüm yazar-yönetmenlerden daha iyi kavramış ve sistemi son derece azılı bir şekilde eleştirmiştir. bu bağlamda da bir türe şekil veren ve bir alt türü (zombi filmleri) neredeyse tek başına yaratan bir yönetmen sıfatını sonuna kadar haketmektedir. yaşayan ölülerin gecesi’ nde, daha önceki zombi filmlerinde oluşturulan “insanoğlu galip çıktı” mantığı yıkılır ve zombilerin çıkış nedeni olarak ise radyasyon gösterilir. büyüden radyasyona geçiş, politik açıdan büyük önem arzetmekle beraber romero’ nun daha sonra yapacağı sinemanın temelini de oluşturacaktır.

    romero’ nun “yaşayan ölüleri” avrupalı sinemacıları da büyük ölçüde etkiler. yaşayan ölülerin gecesi’nden sonra avrupa’daki üretkenlik artar. amondo de ossorio’ nun la noche del terror ciego (1972)’ su görülmesi gereken bir örnektir. bu filmde ortaçağ efsanelerine dayanılarak yaratılan zombiler “tapınak şövalyeleri”’ dir. aynı zamanda film, ispanyol korku sinemasının da en önemli örneklerinden biridir. daha sonra üç başarılı devam filmi de çekilmiştir. gene aynı yıl italya’ dan mario bava imzalı gli orrori del castello di norimberga adlı filmde dikkate değerdir. bence en önemli örnek ise, gene bir ispanyol’ dan gelir. 1974 yılında jorge grau’ nun yönettiği non si deve profanare il sonno dei morti, romero’ nun filmiyle büyük benzerlikler göstermekte ve gene radyasyon temel unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.

    1978 yılında üstad (romero) geri döner ve dawn of the dead (ölülerin şafağı)’i çeker. ilk filmin devamı niteliğinde olan filmde, eleştiri dozu biraz daha arttırılmış ve ortaya unutulmaz bir başyapıt çıkmıştır. 1979 yılında ise lucio fulci çıkagelir. zombi 2 adlı filmi, dawn of the dead ile beraber türün en cesur iki filminden biridir. unutulmaz sahneler sunan bir film vardır karşımızda. aynı zamanda zombi 2 ile beraber artık zombi filmleri en üst noktaya da ulaşmıştır. bundan sonra çekilen her film farklı tür karışımları ve parodiler şeklinde karşımıza gelir.

    video döneminin değişmez filmi geliyor. sene 1981, sam raimi yanına o dönem çaylak olan coen kardeşleri de alarak türe damgasını vuracak bir film yapar. the evil dead (şeytanın ölüsü) adlı bu film, bir kuşağı ölesiye korkutacak ve çoğu ülkede 20-30 yıl gibi bir süre yasaklı kalacaktır. raimi’ nin sert sahneleri ve zombi filmlerini değiştiren anlayışı, 81 yılından sonra çekilen her filmi etkiler ve hala da etkilemeye devam etmektedir. gene aynı sam raimi, çektiği devam filmleri, ilk filmin parodisi olan evil dead ii ve bambaşka alemlerde gezinen army of darkness, ile kendi yarattığı akımı da geliştirmiştir. 85 yılına geldiğimizde, romero bir kez daha geri döner ve ölüleri yeniden diriltir. day of the dead romero’ nun hala dimdik ayakta olduğunu gösteren başarılı bir devam filmidir. 88 yılında ise bir başka korku ustası wes craven türün eski usül kalıplarını kullanarak(büyü), kendi filmografisi içerisinde de son derece farklı bir filme imza atar. the serpent and the rainbow adlı yapıt, oldukça ürkütücü ve farklı bir filmdir.

    90’ lı yıllarda daha çok parodi filmler revaçta olsa da, romero’ nun makyajcısı tom savini’ nin yönettiği ilk night of the living dead’ in remake i olan aynı isimli filmi de görülmeye değerdir. senaryo gene romero’ ya aittir ve filmin olağanüstü görüntüleri akılda yer eder. sonu 90’ lı yıllardaki topluma göre biraz daha değişiktir. tüm zamanların en iyi remakelerinden biri olarak kabul edilir. işin parodi kısmında ise; türün ilk örneği, return of the living dead (1985)’ dikkat çeker. filmde night of the living dead (1968)’ deki tüm öğeler kullanılarak gerçekten komik ve anlamlı bir iş ortaya çıkarılmıştır. peter jackson yönetimindeki 1992 tarihli braindead ise, avustralya kültürünün içerisindeki aile içi yaşam kavramı üzerinden oluşturulan absürd, komik ve dahice bir filmdir. michele soavi’ nin 1994 tarihli dellamorte dellamore’ si de unutulmaz parodiler arasında yerini alır.

    2000’ li yıllarla bilgisayar oyunlarından uyarlama filmler hayatımıza girer. house of the dead ve resident evil gibi pür aksiyon ve gerilime yaslanan filmler takipçilerini de beraberinde getirir. seri filmler yapılmaya devam etmektedir. asıl yenilik ise kendi ülkelerindeki toplumsal yaşam biçimini filmlerine yediren yönetmenlerden gelir. danny boyle 2002’ de 28 days later… (28 gün sonra) ile televizyonun etkilerini incelerken, edgar wright ise 2004 yapımı shaun of the dead (zombilerin şafağı) ile zombi filmleri içerisinde son 15-20 yılın koca bir özetini çok komik bir şekilde izleyiciye aktarır. 2007 yılında ise ispanyollar, [rec] adlı filmle, bizleri bir kez daha korkutacaktır. film blair witch’ de yaratılan el kamerası tekniğiyle oldukça etkileyicidir. bu arada romero’ da boş durmaz ve ölü üçlemesini altılama yapar: land of the dead, diary of the dead ve survival of the dead. bunlardan land of the dead oldukça beğenilmiş ve eleştirmenler tarafından övgüyle karşılanmıştır.

    aklıma gelen diğer filmlerden, 85 yapımı re-animator, 81 yapımı fulci harikası görsel bir şaheser the beyond, 2006 yapımı fido, 2009 yapımı zombieland, the revenant ve dead snow’ da izlenesi, güzide filmlerdir. tüm zombi filmleri için ise şu listeyi oldukça faydalı bulmaktayım:

    (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/list_of_zombie_films)

    şimdi de sizi izlediğim en iyi 20 zombi filmiyle baş başa bırakıyorum:

    1. dawn of the dead {ölülerin şafağı – 1978} / george a. romero

    romero’ nun bu müthiş tüketim toplumu eleştirisi filmi izlediğim en iyi zombi filmidir. film 70’ ler amerikan sinemasındaki özgürlükçü ruh ile de beraber zombiyle kapitalizm kültürü arasındaki tekinsiz ilişkiyi irdeler.

    zombilerin hayatta kalmak için duydukları temel ihtiyaçla alışveriş merkezinde, arkadaki fondaki müzikle de beraber aylak aylak dolanmaları ve içerideki 4 insan karakterimizle de tüketicinin eleştirisi oldukça zekice yapılır. içerideki 4 insan orada aylarca kalırlar. sonuçta ortada “her insanın” hayalini süsleyen alışveriş merkezinde kapalı kalma gibi ütopik bir fantezi vardır ve romero bunu çok iyi değerlendirir. karakterlerimiz ihtiyaçları olan her şeyi alırlar ve kendilerine gösterişli bir daire yaratırlar. alışveriş merkezi ise devamlı göz önündedir ve seyirci bu aşırı tüketimin, dışarıda “insanlığın kendi şiddetinin” ürünü olan tehlikeyi unutmak için olduğu gerçeğini asla unutamaz.

    filmin en büyük özelliği ise, romero’ nun sinemasının huzursuzluğunu yansıtmasıdır. gerçek yaşam da, nitekim burada olduğu kadar korkutucudur. filmi izleriz biter, fakat dünyevi kaygılarımız bizi huzursuz etmeye devam eder. bu hissettirdikleri için bile defalarca izlenmesi gereken bir başyapıttır “dawn of the dead”.

    2. night of the living dead {yaşayan ölülerin gecesi - 1968} / george a. romero

    öncelikle filmin türe kattıklarından bahsedeyim:

    - zombi filmlerinde ana mekan olan mezarlık ilk defa bu filmde kullanıldı.
    - kapana kısılan, eve sığınan karakterler ilk defa bu filmde.
    - zombilerin başlarından vurularak öldürülmeleri.
    - zombi kelimesi yerine; yaşayan ölüler, mutasyona uğrayanlar, vs. gibi kavramlar kullanılması.
    - bodrum katta zombi istilası.
    - zombilerin çıkış nedeni olarak büyü değil başka nedenler.

    şimdi de filme geçelim. yukarıda yazdığım özellikler zaten bu filmin belli şeyleri yarattığını göstermekte. onun haricinde şu büyüyle değil de radyasyonla çıkma mevzusunda da, yönetmenin amacı modernizm ve kapitalizm kavramlarını eleştirmektir, onu belirteyim. bunu da ziyadesiyle yapıyor. vietnam dönemi ve ırkçılık alegorisiyle unutulmaz bir film var karşımızda. ana karakterimiz de bir afro-amerikalı ve bu da amerikan korku sinemasında bir ilk.

    60’ların sonu amerikası’ nı meşgul eden konuları(ırkçılık, sivil huzursuzluk, kıyamet günü korkusu,…) ve ırklararası ilişkileri belgesel gerçekliğine yakın bir şekilde yönetmesi de takdire şayan romero’ nun. yıkılmaz amerikan aile yapısına da sert mesajlar var (küçük kızın anne ve babasını öldürmesi, yapıyı sarsıyor). medya eleştirisi de cabası (televizyon ne söylerse doğrudur).

    sonuç olarak; o günün toplumsal yapısına sızan, ilk defa insanlığın kazanmadığı, rahatlık ve güvenlik vaat etmeyen bir korku duygusu yaratılıyor. unutulmaz bir başyapıt!

    3. the evil dead {şeytanın ölüsü – 1981} / sam raimi

    içerisindeki rahatsız edici unsurları unutmak mümkün değil. klişeler klişe olmadan önce onları yaratan bir film bu. makyajlarıyla ve özellikle de yönetmenliğiyle unutulmaz bir film. tabi bu unutulmazlığı başrol oyuncusu bruce campbell’ a ve oldukça sert sahnelerine borçlu (kıza tecavüz eden ağaç ve insanlarla konuşup ne yapacakları belli olmayan zombiler gibi...). zamanın akıp gitmemesi ve saat metaforu da izleyici üzerinde derinden etki yaratmakta kanımca:) modern korku sinemasının baş tacıdır bu film.

    4. day of the dead {ölülerin günü – 1985} / george a. romero

    romero’ nun “askeri otorite vs. bilim adamları” çalışması. zombiler gene güzel, sahneler gene akılda kalıcı.

    5. shaun of the dead {zombilerin şafağı – 2004} / edgar wright

    hem bu kadar komik olmayı başarıp hem de bu kadar sağlam eleştiriler üreten film sayısı çok azdır kanımca. shaun of the dead, ingiliz toplumunu zombilerin çıkış nedeni olarak sunuyor ve bu topluma üye olan bireylerin her şeyden habersiz, etliye sütlüye dokunmayan, gereksiz, ölü gibi bir hayat sürdüklerini öne sürüyor:) tabi tüm bunları yaparken de türün her öğesinden sonuna kadar yararlanıyor. resmen son 15-20 yılın zombi filmlerinin bir özetini yaratıyor.

    şükela göndermeler de sinefilleri bekliyor, birkaç tanesini yazıyorum:

    - shaun’ un annesinin adı barbara.
    - zombi kelimesi ilk defa bir zombi filminde kullanılıyor.
    - filmde “fulci’s” diye bir lokanta var.

    6. night of the living dead {yaşayan ölülerin gecesi – 1990} / tom savini

    ilk filmin yeniden yapımı olan filmde eleştiri günümüz toplumuna uyarlanıyor. zombilerden farkımızın olmadığının altı çiziliyor. ilk filme tonlarca gönderme yapılıyor. mükemmel bir atmosfer yaratılıyor. ortaya unutulmaz bir korku klasiği çıkıyor, yeniden!

    7. braindead (1992) / peter jackson

    tür açısından önemli ve mükemmel bir parodi daha. avustralya kültürü içerisindeki aile içi yaşam zorlukları konusu üzerine eğilen film oldukça komik. türe katkı olarak da, zombilerin bir yere kapatılma fikri ilk defa bu filmde kullanılıyor. yani insanlar dışarıda bu sefer, zombileri eve kapatıyoruz.

    8. 28 days later… {28 gün sonra – 2002} / danny boyle

    oldukça sağlam bir aksiyon var. zombiler hızlı ve çevik. günümüze uyarlanmış bir zombi filmi olarak da görülebilir. işin özünde ise televizyonun birey üzerinde yarattığı olumsuz etkileri ve getirdiği şiddeti anlatıyor.

    9. dellamorte dellamore {cemetery man – 1994} / michele soavi

    kült film denilince akla ilk gelen filmlerden dellamorte dellamore. oldukça tuhaf ve komik bir film ayrıca. zombi filmleri arasında çok özel bir yere sahip ve son derece dokunaklı bir yapıt. içerisinde aşk, ölüm, felsefe gibi öğelerin sorgulandığı ve bir adet sezen aksu şarkısı:) içeren bir zombi filmi düşünün. düşündüyseniz, daha fazla beklemeyin, bu müthiş filmi izleyin!

    10. i walked with a zombie (1943) / jacques tourneur

    jackues tourneur – val lewton işbirliği ile oluşan 40’lı yılların en iyi ve dikkate değer korku filmlerinden biri. atmosferi güçlü, konusu ilgi çekici, büyü üzerinden ilerleyen, izlenmesi gereken bir tür filmi.

    11. evil dead ii (1987) / sam raimi

    the evil dead’ in başarısından sonra raimi’ nin zekice bir hamleyle ilk filmin devamı yerine parodisini çekmesiyle sonuçlanan leziz ve komik film. burada raimi kendi yarattığı efsaneyle dalga geçiyor ve bir parodide olması gereken her şeyi bize veriyor. kesik el unutulmazlar arasında.

    12. non si deve profanare il sonno dei morti {let sleeping corpses lie – 1974} / jorge grau

    tekinsiz bir atmosfer sunan film, yaşayan ölülerin gecesi’ nden oldukça fazla besleniyor. zombilerin çıkış nedeni radyasyon ve kanun adamları topun ağzında. filmin diğer bir ismi de, “the living dead at manchester morgue”. aslında sanırım en çok bilinen ismi de bu. ilk kez duyduğumda film acaba paul scholes veya ryan giggs ile mi ilgili diye düşünmüştüm:)

    13. zombi 2 {zombie flesh eaters – 1979} / lucio fulci

    filmin isminin zombi 2 olmasının sebebi, romero’ nun dawn of the dead’ inin italya’ da zombi adıyla gösterilmesi. bu filmde onun devamı gibi lanse edilmiş. lucio fulci oldukça stilize bir yönetmenlik sergilemiş. dario argento etkileri gözlemleniyor. filmin türe en büyük katkısı olarak “slasher” tarzını söylebiliriz. filmin başında zombi avını takip ediyor ve öznel bir kamera kullanımı var. katil gibi algılıyoruz. sonra işler çözülüyor falan. filmin sonunda da eski usül büyü olayını görüyoruz.

    unutulmaz sahneler yaratılıyor. göze giren kıymık sahnesi ve sinema tarihinde ilk defa kullanılan deniz dibindeki zombi(köpek balığıyla kapışıyor!) izleyeni hayretler içerisinde bırakıyor. film, aynı zamanda tam bir gore şöleni. mükemmel görüntüler, müzikler, kurgu filmin artıları. tür içerisinde de, çıtayı yükselten filmler arasında ilk üçe rahat girer.

    14. the return of the living dead {yaşayan ölülerin dönüşü – 1985} / dan o’bannon

    sinema tarihinin ilk konuşan zombisini de görebileceğimiz, oldukça eğlenceli bir 80’ ler hazinesi. akla ilk gelen parodi filmi ve night of the living dead’ deki tüm öğeleri kullanıyor.

    15. the serpent and the rainbow {yılan ve gökkuşağı – 1988} / wes craven

    kanadalı bir araştırmacı olan wade davis’ in kitabından uyarlama olan film, gücünü voodoo büyülerine bakış açısı ve görsel efektlerinden alıyor. filmin sonunda da voodoo tozunun içeriği ve kullanışıyla ilgili araştırmaların sürdüğü belirtiliyor. zamanında film ve kitaptaki konu baya tartışılmış. tür açısından eski ekol büyü kavramına dönmesi ve tarz yönetmenliğiyle öne çıkan filmin başrol oyuncusu ise bill pullman.

    16. land of the dead {ölüler ülkesi – 2005} / george a. romero

    romero bu filmle de gönülleri fethediyor. ilk defa bir romero filminde dennis hopper’ ın ağzından “zombie” kelimesini de duyuyoruz. filmde devrimci bir zombimiz ve arkadaşları var. zombie’ ler daha zekiler. biz insanlar onlardan daha da kötüyüz. romero eleştirilerini esirgemiyor ve gene çok iyi bir filme imza atıyor. 2000’ler gelmiş, adam hala üretiyor. işin sevindirici kısmı da bu olsa gerek.

    17. army of darkness {karanlığın ordusu – 1992} / sam raimi

    evil dead üçlemesinin son filmi. anlatılmaz yaşar cinsten bir film. zombie ordusu, kapalı mekan sahnesi, kendini eski insanlardan üstün gören bir ash karakteri. mükemmel.

    18. la noche del terror ciego {kör ölülerin mezarları – 1972} / amando de ossorio

    ispanyol sinemacı amando de ossorio, “tombs of the blind dead” olarak da bilinen filminde kendi kültürel kodlarını da kullanarak son derece çarpıcı ve bazı sahneleriyle rahatsız edici bir film ortaya çıkarıyor. filmde zombiler eski ortaçağ tapınak şövalyeleri ve atları da var! yani ciddi bir hareket kabiliyetleri var. serbest anlamda hayatlarının aktığını zanneden cinsel yönden de serbest gençler, şövalyelerimizi rahatsız ediyorlar ve onlar da cezayı kesiyorlar. filmin sonu muazzam güzel, müzikler inanılmaz. türünün en güzel örneklerinden, sahici bir klasik.

    19. dawn of the dead {ölülerin şafağı – 2004} / zack snyder

    romero’ nun filminin yeniden çevirimi. 300 ve watchmen gibi filmleriyle tanıdığımız zack snyder eli yüzü düzgün bir remake çıkartıyor ortaya. aynı zamanda filmin öyle bir açılışı var ki, gerçekten mükemmel. görsel anlamda zack zaten çok iyi. bir başka değişle, god damn good:)

    20. 28 weeks later {28 hafta sonra – 2007} / juan carlos fresnadillo

    28 days later’ ın devam filmi. senaryosu onun kadar iyi olmasa da düşmeyen temposu ve gerilim dozunun seviyesi ile seyirciyi yakalayan bir film. üçüncü film de yolda. evet, adı 28 months later:)
  • dünyayı bişeyler istila edecek deseler, zombiler gelsin derim. düşünce yok, süper güç yok, bi sik yok. vampir falan gelmesin lan sikertirler hepimizi amk.

    ha true blood'dan jessica hamby gelecekse buyursun, benim odada kalabilir, ışık almıyo zaten.
  • birçok afrika ve güney amerika ülkesinde çok uzun yıllar yapılmış, ve pek çoğunda halen sıklıkla yapılmakta olan bir şeydir zombi yaratmak.
    kolay elde edilebilen çeşitli zehirlerle hedef kişinin vücut fonksiyonları sadece özel aletlerle anlaşılabilecek derecede yavaşlatılır ,ki bu aletler sözü geçen ülkelerde genellikle bulunmamaktadır,
    bunun sonucunda da bu kişiler dış dünyanın farkında olan ama dışarıdan bir ölüden farksız görülen bir hale gelirler. götürüldükleri sağlık kurumlarında yapılan kontrollerden sonra öldükleri söylenir ailelerine (bazı doktorların bu durumdaki hastalara tıbbi yetersizlikler nedeniyle tetkik yapmak yerine davul vb. aletler çaldıkları, çeşitli ayinlerle kendine getirmeye çalıştıkları bilinir), olan biten herşeyi duyan (konuşmaları,ailesinin ağıtlarını ve özellikle cenaze törenini) ve canlı canlı gömüldüğünü anlayan kurban doğal olarak öldüğünü düşünür ve oldukça dengesizleşir. kurban voodo rahip-rahibeleri tarafından 2 gün kadar sonra mezarından çıkarılır.bir voodoo ayiniyle kendisine farkettırılmeden panzehir verilir ve kendine gelir gelmez çeşitli fiziki işkencelere tabi tutularak direnci iyice kırılır. ayinin sonunda zaten delirme eşiğinde olan kurbanın bir şekilde ruhunun efendilerinin elinde oluduğuna ve karşı gelirse sonsuza dek acı çekeceğine inanması sağlanır (genel yöntem ruhun kurbanın yanında bir şişe-kavanoz tarzında bir kaba genelde birkaç arıyla birlikte kapatılması ve kapağın mühürlenmesidir)
    artık bir zombi olduğuna ve efendilerine karşı gelirse ruhunun sonsuza kadar acı çekeceğine inanan kurban daha sonra yıllarca köle olarak rahatlıkla çalıştırılır.
    afrika ülkelerinde resmi olarak ölüp gömüldükten yıllar sonra ailesinin yanına dönen insanların (genelde tamamen yada kısmen delirmiş ve fiziki olarak mahvolmuş olur bu kişiler) kayıtlarına rahatlıkla ulaşılabilir.
hesabın var mı? giriş yap