• ''kusturica'nın underground ile birlikte, balkanlar üzerinde bitmeyen savaş durumunu, benzeri görülmemiş bir ustalıkla beyaz perdeye aktardığı güzide eseri'' şeklinde bir başlangıç yapılması durumunda ayıp edilecek, hatta hakkı yenecek film, belki de ötesi. zaten ortalıkta haddinden fazla ''abi adam büyülü gerçeklik akımının temsilcisi, yabancılaştırma efektini de süper kullanıyo'' şeklindeki traş yapan var. tabi yabancılaştırma efektini gollerimi aceydim boyle iki yena getme deyeydim gibi kör göze parmak sokmak suretiyle seyirciyi hönkürttükten sonra vasat soytarılıklarla seyirciyi ambale etmek olarak algılayanlar olabilir, oldu da. ancak hayır efendim, bir kusturica filmi katiyetle sürreal, büyülü gerçekçi, çingene filmi gibi yaftalarla tanımlanabilecek kadar sığ değildir. ha belki parçaları hakkında ileri geri konuşulabilir, deneyelim.

    emir kusturica' nın kendisini, bir zamanlar var olan ve savaşın parçalamadığı ülkenin, yugoslavya'nın bir vatandaşı olarak kabul ettiğini biliyoruz. bu anlamda yönetmen, savaştan sonra birbirlerinden ayrılan üç ülkeyi; hırvatistan, sırbistan ve bosna hersek'i birbirlerine filmin ana teması olan demiryolu ile öyle bir bağlamış ki sembolizm budur demek istiyorum. zira filmin çekildiği bölgenin dağlık olması nedeniyle arabaların gidebileceği yollar mevcut değildir. bu nedenle arabalar, ve hatta bisikletler bile demiryoluna uygun şekilde dizayn edilmiştir. demiryolu, filmin başrolü slavko stimac abimiz (ki kendisi luka olur) tarafından öylesine inşa edilmiştir ki, bir zamanların hayal ülkesi olarak kabul edilen yugoslavya' yı bir ağ gibi örmekte, bir tünelin tam orta noktasından sonra sırbistan toprakları başlamaktadır. trenlerin nereden gelip nereye gittiği belli olmasa da, trenleri kullananların savaş nedeniyle ortaya çıkan otorite boşluğunu fırsat bilen petrol veya sigara kaçakçıları olduğu bellidir. öyle ki, bu kaçakçıların zevk alemleri dahi, tren raylarına eroin döküp trenden aşağı sarkmak suretiyle burunlarına çekmeleleri gibi, biçimsel kalıpları hayli zorlayan şekillerde tezahür etmektedir. savaş başlar, devam eder, biter. ama trenler hiç durmaz. filmin başında ''milikaaaa'' diye dağı taşı inleten amcamın pesimist eşeğinden tutun da, luka'sına, sabaha'sına kadar her kişi, intihar için kendisini trenin önüne atar.

    savaş konusuna gelince, yönetmen savaşın altında yatan nedenin, bizim düşündüğümüz gibi etnisite olmayıp, ziyadesiyle dini ayrılıklardan kaynaklandığını vurgularayarak, yugoslavya'dan kopan hristiyanların tamamının sırp veya hırvat olduğunu düşünen, geriye kalan boşnakların ise tamamının müslüman olduğunu kabul eden dünya kamuoyuna ders verir. zira luka, ve diğerleri gibi sabaha da bosnalıdır, ancak onlardan ayrıldığı nokta müslüman olmasıdır, bu nedenle luka'nın müslüman boşnaklara esir düşen oğlu miloş ile takas edilecektir. miloş demişken, kendisini zvonimir boban'a benzetirsem sanırım hata etmiş olmam. gerek cüssesi, gerekse futbolu zekası ile oynaması bu savı destekler. ancak kanımca aralarındaki en önemli benzerlik, sonunda yugoslavya'yı parçalayan savaşı başlatan olayın baş kahramanları olmalarıdır. zira miloş da filmin daha en başında, savaş ortamından beslenen leş kargalarının tezgahladığı bir olaydan sonra başlayan kavgada, boban abisi gibi polis tekmelemiş, ertesi gün hem partizan klübü kendisine transfer teklif etmiş, hem de savaş başlamış ve askerlik celbi gelmiştir. maçın oynandığı futbol sahasını ise, gerek kamera açıları ve gerekse yaratılan sisli ortam nedeniyle genel olarak balkanlara benzetmemek elde değil. ayrıca yönetmen, savaşı finanse eden emperyalist avrupa ülkelerine, underground filminde yaptığı gibi inceden dokundurur. kusturica'nın underground filminde arz ı endam ettiği, son sahne olan silah pazarlığı sahnesine marko abimizin mercedes ile gelmesine benzer bir biçimde, bir sahnede sırp güçlerinin başında bulunan yüzbaşılardan birisi elindeki uydu telefonu ile zorlanarak da olsa almanya'yı arar, aranan numaranın, bir savaş malzemesinin teknik danışma servisi olduğunu düşünmemizi sağlayan konuşmalardan sonra telefondaki ses hafiften yavşamaya ve sırp abimizi motive etmeye başlar. olayın heyecanıyla abimiz diyalogu ingilizce devam ettirir ki, kanımca bu da fazlasıyla anlamlıdır.

    özetle bu film, ''sanat sanat içindir hacı, anlamayan izlemesin beni'' şiarından hareketle, toplumsal gerçeklikten kopuk, seyircisiyle arasında bağ olmayan ve daha önce yüzlerce kez irdelenmiş temalar içeren sığ senaryoları film diye çekip, izlenmediğinde ''halk beni anlamadı'' bahanesine sığınan ülkem yönetmenlerine ve bunların diğer ülkelerdeki muadillerine, kusturica tarafından verilmiş bir ders niteliğindedir. filmin, savaşı yaşayan boşnakların büyük bir çoğunluğu tarafından hala izlenmemiş (daha doğrusu izlenememiş) olması, filmin gücü hakkında bilgi sahibi olmak için yeterlidir. o kadar gerçektir işte bu film, o kadar savaştır, o kadar yaşamdır ki savaşı yaşamış olanlara adından söz etme fırsatını vermez.
  • ünlü yugoslav yönetmen (yugoslav diyorum çünkü kendisine boşnak denilmesine kızıyor; “ben ne boşnağım, ne hırvat ne de sırp..hepsinden ailemde bir parça var..yugoslavya diye bir güzel ülke varmış bi zamanlar, savaş ile dağılmamış, işte ben o ülkedenim” diyor.) emir kusturicanın son filmi. gerçeğin uzağında hayalgücünün doruklarında dolaşıpta, gerçeği “işte bu!” diye kalabalığın içerisinde parmakla gösterip, onu açık ve net anlatan başka bir kamera bulunur mu yeryüzünde? o kameranın arkasındaki isim çok önemli. gerisi gözümüzün önünde canlanan bir balkan masalı...insan yaşamayı biliyor mu sevgili okur? eğer biliyorsa neden kendisi gibi yaşayan ötekini öldürebiliyor? insan sevişmeyi biliyor mu sevgili okur? eğer biliyorsa severken neden acı çekiyor ve çektiriyor? işte hayat denilen mucizenin ana soruları bir baba yönetmenin kamerasında çözümleniyor...eğer bu filme gitmediyseniz görmek için daha ne bekliyorsunuz? sinemadan çıktığınızda kulağınızda yerinde duramayan balkan ezgileri..ve bir filme duyduğunuz garip bir aşk gözlerinizde.. “aşkın gözü kör” derler ya, işte uzun süre başka film izlemek istemeyeceksiniz; çünkü bu filmden geriye kalanın damağınızda bıraktığı o garip masalı özleyceksiniz. son söz niyetine: bir balkan türküsü:

    “eğer insan yaşamayı bilseydi,
    hayat mutluluk olurdu.”

    --- spoiler ---
    bu arada şu “milos” denen çocukla beraber futbol oynamak isterdim. ayaklarıyla değil, her şeyden önce zekasıyla oynuyor.. bir zeka sporu onun için futbol.. ne diyordu babası? “hız önemlidir..ama her şey yetenekte düğümlenir..ve duygu eşittir yetenek” filmde sadece bir yerde geçiyor ama şunu anladım ben: bir işe duygularınla, başarmak için en önemli şey olan aşk ile sarılacaksın. bunu yaparsan tüm zorlukları geçip, hayata çalımını attıktan sonra boş kaleye topu yuvarlarsın..sonra tribündeki seni seven kalabalığa koşarsın...çok duygu yüklü bir yönetmen şu emir kusturica dedikleri...

    ve soruyorlar emir kusturica’ya: how would you describe yourself?

    “as the best football player among directors...” türkçe meali “bütün yönetmenler arasındaki en iyi futbolcuyum” daha derine inip satır aralarını okursak.. “ben bu işe gönül koydum; aşk verdim a dostlar” diye okuruz kanımca.
    filmin internet sitesine girin...orada emir kusturica ya tıklayın..ve kendisi ile yapılmış söyleşiyi okuyun..son soru "how would you describe yourself?"
    http://www.lifeisamiracle-themovie.com/
    --- spoiler ---
  • "hayat bir mucizedir" anlamındaymış. nelle karajlic'in yalancısıyım.
  • emir kusturica nin cannes da altin palmiyeicin yarisacak olan yeni filmi.
    luka adli balkan koylusunun hayatina turist getiren bir trenin girisi,ve devam eden savas..
  • ses duzenindeki, bant kaydindan kaynaklanan, bozukluk disinda harika denilebilecek filmdir. isin enteresan tarafi bu bozuklugun filme ve muziklere cok farkli bir hava katmasi, cok dogal durmasidir. goruntuler, muzikler, mesajlar yerli yerinde ve buyuleyicidir, beklenen kusturica'nin ta kendisidir. film cikisinda, hayvanlar aleminin mi yoksa insanoglunun mu basrolde oynadigini sorgulamisimdir.
  • filmin başlarındaki futbol sahasında başlayan ve polislerin karıştığı kavga ve kavgaya giren futbol kahramanı milos aklıma zvonimir boban'ı getirdi,sanırım yönetmen de oraya bir gönderme yapmış.malum boban hırvatistan'da benzer olaylardan dolayı halk kahramanıdır.ve mevzubahis benzer olay yugoslavya savaşında dönüm noktalarından biridir. *
  • üç şey;

    orada burada luka ve sabaha'nın peşini bırakmayan can kurtaran bir eşek,
    lüzumsuz zamanlarda satranç oynama isteğine kapılan postacı süvari
    ve elbet kulaklardan hiç gitmeyecek o hep yinelenen melodi...

    hayatın mucizevi taraflarını derinde bir yerleri yoklayarak ortaya çıkaran kusturica yine yapmış yapacağını...
    iyi hissetmek için bir film, güzel hissetmek için bir film...
    bu adam*ne çekse izlenir diye düşündürten bir film!
  • hayatin cesitli yonlerini gozler onune sermesiyle alakali olarak ayni anda hem gulumsetmeyi hem aglatmayi basarabilen film.
  • 2004 yapimi bir emir kustarica filmi. kedi, kopek, guvercin, kaz, ordek, sahin, esek, koyun, insan ne varsa rol vermis filmde. luka ne oglu milos'tan yani sirplardan ne de sevdigi kiz sabaha'dan yani bosnaklardan vazgecebilmektedir. yugoslavya donemindeki birliktelige ozlem duydugunu zannediyorum. balkan cografyasi bir harika. o koyler gezilesi gorulesi, filmin soundtrackleri dinlenesidir.
  • bir cuma günü, canım sıkkındı, okuldan çıktım ve kendimi sinemaya attım. salona girdim, benden başka kimse yok. sonra bir kişi daha geldi, film başladı. film arasında sohbet ettik kendisiyle, ortak arkadaşlarımız çıktı hatta. birkaç hafta sonra, ortak arkadaşlarımız sayesinde görüştük. hala da arkadaşız. harbiden de ''hayat bir mucizedir''.

    umutsuzluğa kapıldığımda izlerim, her izlediğimde gülümserim.
hesabın var mı? giriş yap