• ustalara saygı kuşağı düşüncesi ile şener şen'e saygı ve ustayı canlı performansyla izlemek için gidilebilecek oyundur. anlatmak istediğini net bir şekilde anlatıyor. siyaseti hayatınızın merkezine koyduysanız ve ufacık eleştiriden rahatsız oluyorsanız gösteriyi yarıda bırakıp çıkabilirsiniz ki nitekim çıkanlar oldu...

    benim açımdan ise şener şen, fernando muslera metaforu ile açıklayacak olursak; giydiği forma, sahip olduğu fikir ve desteklediği görüşün ötesinde herkes tarafından sevilen, saygı duyulan, canlı performansı izlenmesi ve ayakta alkışlanması gereken bir değerdir.

    öncelikle ustayı yaşına rağmen gösterdiği canlı performansından dolayı ve sonra da tüm ekibi tebrik ederim. şener şen'e ayrıca ülke sanatına sunduğu katkı ve tüm eserlerde ortaya koyduğu şahane performans ve emek için yürekten teşekkürler.

    yıllarca kendisini sadece tv'de izleyip eğlendiyseniz, bu oyununa giderek sanat hayatı boyunca sergilediği tüm emeklerine karşılık ufacık bir teşekkür etmiş ve ustayı canlı performansı ile de görmüş, onurlandırmış olursunuz. bu onurdan siz de pay alırsınız zira böyle bir usta kolay kolay yetişmez...
  • türk sinemasının kayıp mücevherlerinden biri.

    --- spoiler ---

    ilginç yerlerdir zengin mutfakları. fiziki olarak üst tabakaya ait olmakla beraber içinde çalışanlara bakılınca havasının alt tabakaya ait olduğu görülür. hani zenginliğin vücudunu alıp ruhunu ele geçiremediği bir mekandır desek yeridir. burjuvazi ile işçi sınıfı arasındaki mücadeleyi anlatmak için idealdir.

    dönemin koşullarına uygun karakterler vardır filmde. pehlivan rolündeki şener şen apolitik ama iyinin, mazlumun yanında duran halkı temsil eder mesela. "seni bu zengin mutfağında bırakmayacağım" diyen sinan'ın sonrasında patronun tetikçisi olması zorlama gibi dursa da dönemin eli kanlı sözde vatanseverlerini betimlemesi açısından faydalıdır.

    filmin başında patron yurtdışına kaçmıştır. işçi olayları bastırıldıktan sonra köpek getirir beraberinde. kuvvetle muhtemel uluslararası sermaye, amerika gibi dış güçlerin ülke içindeki burjuvaziye verdiği destekleri simgeliyor bu it.

    --- spoiler ---
  • köpeği hiç görmememiz, patronları hiç görmememiz gibi unsurlara bir de "komünistler zehirledi kurdu" gibi bir repliği ile dönemi anlatan başar sabuncu filmi.
  • filmde patronun besledigi fasist görünümlü tekinsiz adam erol tas usülü yemek yerken arka plandan köpegin hirlamalarinin gelmesi filmi üçüncü izleyisimde dikkatimi celb etmisti. sanirim çok ince bir mesaj kaygisi içermektedir. ya da ince falan degil düpedüz haykirmaktadir da ben ilk iki seferde görmemekte inat etmisimdir.
  • şehir tiyatrolarında izleyip de çok beğendiğim bir oyun oldu.
    metin elbette çok didaktik ve kör göze parmak. brechtvari diyelim…
    ancak oyunculuktaki sadelik oyuna samimiyet katmayı başarmış. özellikle başroldeki aşçıyı oynayan oyuncunun sade, abartısız oyunculuğu takdire şayan. çok tebrik ediyorum.

    ne yazık ki, tiyatroda (seyirciyi aptal yerine koyma kaynaklı) karikatürize, abartılı karakterlerle gerçekliği kaçıyor pek çok şeyin. uzun tiradlar ve bağırış çağırışla çekilebileceğini düşündükleri ilgiyi tutabilmek için (yaslanacak bir metin de bulamadığından) oyuncuların sinir krizlerine, yerde yuvarlanmalarına bağırmaya varan ses oyunlarına güvenen oyunlar, tiradlaaaar eyy tiradlaaaar, neler gördük...
    bu noktada şivesi bile abartısız, ses tonu ile değil replikleri ile ilginç kılınmaya çalışılmış bir karakter çok çok hasret kaldığım bir şeydi kendi adıma.
    zaten brechtvari mesaj kaygısı ve netliği olan bir oyunu bir de abartılı oyunculukla gerçek dışı kılmak yerine, sade bir şekilde gerçeğe yaklaştırmışlar. bütün oyuncuların emeklerine sağlık.

    beyaz bere vurgusunu beğendim. ancak selim karakterinin sünepeden ülkücüye geçişi fazla hızlı gösterildi. selim haricindeki karakterler cidden başarılıydı.

    özellikle de türkçe bir metne kavuşmak çok keyifliydi. hem tarihi hatırlattı hem de nihayet “gerçek” bir şeyler izliyor olduğumuz hissini verdi. 70ler, sıkıyönetim, radyoda çalan şarkılar (bir "arım balım peteğim" mesela..) bir an orada bulunuyormuşcasına hissiyatın seyirciye geçmesini sağladı. "solcu sendikalar disk’e üye yapıyormuş" derken geçen o disk lafı bile bir mutlu etti.

    berbat çevirilerle boktan oyunları izlemeye o kadar alışmışım ki, kimbilir türkçede ya da bize özgü neler var hiç sahnelenmediğinden izleyemediğimiz diye düşündürdü. ki en mühimi buydu.

    oyundaki en büyük ve bence tek sorun şarkılardı. karakterimiz geliyor ve aniden şarkı söylemeye başlıyor. bunca ciddi bir oyunda böylesine salakça, ortaokul bebesi müsameresi havası katan ve demode bir şey yapmaya ne gerek var?

    yıllar geçse de hiçbir şey değişmiyor vurgusunu da çok net bir şekilde yaptı oyun. gözlerimin dolduğu yerler de oldu. memleket nerden nereye.. “ya bizdensin ya onlardan…”

    2000lerde ülkücülerin ardından, 50lerden sonra nazilerin ardından atıp tutup oyun sahnelemesi kolay, bugün yapabildiğimiz ne? bugün eleştirel ne yapabiliyoruz bugün olanlara dair mesela?

    ileride, yapılabilirse tabii, selim karakterlerini ülkücü bıyıklı değil badem bıyıklı yapabildiğimizde de bizler tiyatroya gidiyor olacağız. elden gelen de anca bu olacak, ölenlerin işkence edilenlerin, aşağılananların arkasından..

    emeği geçen herkese tebrikler…
  • şener şen, kemal sunal, ilyas salman ve saire oyuncuların oynadığı filmleri adeta yüzlerce kez yayınlamış, yayınlamaya devam eden ulusal televizyon kanallarının genellikle gözünden kaçmış, onlar tarafından kasten görmezden gelinmiş muazzam bir filmdir. filmin ana teması, zengin mutfağı'nın neden görmezden gelindiğinin sebebi mesabesindedir esasında. zengin mutfağı, sınıf çatışması üzerine temerküz etmiştir zira. film, metaforlar sağanağıdır. türkiyemizde aşinası olduğumuz her zamanki gibi kulağı ense arkasından gösterme temrinleriyle dop doludur. buna rağmen korkulmuştur, görmezden gelinmiştir. bana kalırsa sürü'yle birlikte türk sinemasının sönmeyen ve sönmeyecek en parlak ve müstesna yıldızlarından biridir zengin mutfağı.
  • her oyununda olduğu gibi bu oyununda da halktan kahramanlar - karakterler seçer öngören: yaşamak için ekmek kavgası veren, işçi sınıfından kahramanlar. kimileri karınlarını doyurmak derdinde, kimileriyse kendilerini kurtarmak, gemisini kurtaran kaptan olmak dışında bir şey düşünmedikleri için sisteme dişli olan kahramanlar... oyunun başkişisi lütfü de böyledir işte, ekmek parası için bir zengin mutfağında çalışmak zorundadır. zengin mutfağında çalışmak zorunda olduğu için kötü değildir bittabi, zaten kötü de değildir, pek çoğumuz gibi kötü yanları vardır sadece... sorun şu ki o ve onun gibiler yüzünden bu düzen böyle gelmiş böyle gitmektedir.

    okumayı sevmez, politikayla ilgilenmez lütfü. koyun gibi güdüldüğü için, gerçekler acı olduğu, gerçekleri görmek güç istediği için öğrenmek istememiştir, cahilliği ve iyiniyetli gibi görünen ikiyüzlülüğü de buradan gelir işte.oyunun başında seyirciye sorduğu soruyu oyunun sonunda da soruşundan anlarız ki lütfü bu soruyu yıllardır soruyor. anlarız ki yanıtı bilmesine rağmen yıllardır harekete geçmiyor. kendince haklı olduğu binlerce küçük büyük sebepten bir türlü eyleme geçmez aşçı lütfü. başından beri ne yapması gerektiğini bilmesine rağmen yapmaz, tabii yine kendince haklı olduğu milyonlarca sebebi vardır. nedir o sebepler? oyunun başında da sonunda da lütfü bize aynı soruyu sorar: halihazırda çalışmakta olduğu mutfağı bırakıp bırakmaması gerektiğini.

    o bırakmak istemekte, bırakması gerektiğini çok zamandır bilmektedir de. sınıfıyla birlikte direnmesi gerektiğini, diğerleriyle yan yana, omuz omuza durması gerektiğini bilmektedir bilmesine ama... büyük-küçük milyonlarca sebeple hep ertelemiştir çok korktuğu bu kararı. hep bir sonraya, hep bir yarına, sonra bir yarına daha... lütfü'nün bir bahanesi hep olmuş, lütfü'nün bir bahanesi hep olacak... ilk sebep tam da budur zaten, korkmaktadır lütfü, statüsünü kaybetmekten, aç açıkta kalmaktan, işsiz kalmaktan çok korkmaktadır. bunun için çalışmaktadır o zengin mutfağında yıllardır, bunun için göz yummaktadır haksızlığa ve bunun için kerim beyle köpeklerini doyurmaktadır ama... bir yandan farkındadır ne yaptığının, ne yapması gerektiğinin, kim olmak istediğinin ve aslında kim olduğunun.

    oyunun sonundaki tiradı, sorduğu sorunun yanıtını da içinde barındırır:

    "kız gitti… bir fabrikaya girmiş duydum. ardından seyfi ayrıldı… o da bir sendikaya girmiş. yerlerine selim gibi aynı bokun soyu iki kişi geldi… ya sabır… selim mutfağa iyice yerleşti… ya sabır… selim yetmezmiş gibi, arkadaşları da gelip gitmeye başladılar. lütfü usta içkili sofra hazırla… lütfü usta bize ziyafet çekeceksin… ya sabır… yahu biz kimlere hizmet ediyoruz? bu arada itler çoğaldı… üç taneler şimdi, ya sabır… yahu biz kimlere hizmet ediyoruz? insan kimlere hizmet ettiğini düşünmeli. ayrılayım diye düşünüyorum… ama zoruma gidiyor, yirmi yıldır burada, kerim beyin köşkünde aşçılık yapmışım… bu yaştan sonra nereye giderim? ne yaparım? mecburen ya sabır… ama bir gün… hatırlarsınız, hani bir mahkeme direnişleri olmuştu. hatırlarsınız canım… hani işçiler toptan işleri bırakmışlardı… şu mgm mi? dgm mi? işte o günlerden bir gün bu bizim ahmet var ya, zaten sık sık görüşürüz onunla, bana bir gazete gösterdi. gazetede bir fotoğraf vardı… bir baktım… amanın durun! yahu olamaz! ama olmuş… bir fabrikanın önünde işçilerle polisler çatışmışlar ve de bu bizim kız var ya! hah işte! onunla selim iti gırtlak gırtlağa dövüşüyorlar. işte o zaman dedim ki “ulan lütfü şu kız kadar olamadın! yuh olsun senin pehlivanlığına!” dedim ve o anda ayrılmaya karar verdim. bu selimgiller benim kızımın gırtlağına sarılsınlar, ben de onlara hizmet edeyim! bu olamaz dedim! ayrılmaya karar verdim. ama bizim ahmet de ayrılmayacaksın diyor. işte bu yüzden bir de size danışayım dedim. ayrılmaya karar verdim. ama yine de danışayım dedim. ayrılmak mı zor kerim beye hizmet etmek mi? hadi bana eyvallah!"
  • bugünlerde yeniden sahnelenirken yazarı vasıf öngören'in '76'da kurduğu istanbul birlik sahnesi'nde çalıştığım yılı hatırlatan büyük oyun.

    yıl 1977... izmir'den (sabri günay akarsu [brecht!] ve suat taşer [diksiyon, sahne vb] tiyatro eğitimi sonrası) istanbul'daki hayatım sırasında bir ara işsizdim.

    harbiye yapı endüstri merkezi'nin altındaki tiyatro salonunu vasıf abiler kullanıyordu. o zamanlardaki ek işlerden biri olan, akşamları tiyatro fuayesinde kitap satma işi yapmaya kalktım. gittim tanıdık yayıncılardan borca kitaplar aldım, sonra satıp ödenecek!

    sezuan'ın iyi insanı oynanıyordu.

    ali taygun da arada geliyor, satılan kitapların listesini kontrol ediyor nedense... (kârdan tiyatroya da üç kuruş gelir getirecektim sözde.) galiba ali taygun'un o zamanlardaki eşi meral taygun oyunlardan birinde oynuyor... bu sırada vasıf abi'yle büyük bir aşk yaşayıp, evlenip, hollanda'da tiyatro yapmaya gideceklerdi sonraları...)

    en çok satılan kitaplardan biri de, vasıf abinin yazdığı ve o yıl yayımlanan masal kitabı masalın aslı idi (kitaba adını veren kızı aslı öngören şimdi iyi bir tiyatrocu).

    bir sonraki yıl zengin mutfağı'nı ilk kez sahneledi vasıf abi. 15-16 haziran sonrasıyla başlıyordu oyun... [oyundaki köpek de, meşhur fabrikatör murat bayrak'ın işçileri korkutmak için eğittiği pascha'yı simgeliyordu... [kurtuluş'çu arkadaşlardan biri, canını kurtarmak için öldürmüştü de, sahibi fabrika bahçesine "komünistlerce" öldürülen köpeği için anıt-mezar yaptırmıştı... bak aklıma neler geliyor?])

    .

    sonra o zamanlar soldaki tiyatrolarda "öncü" denilen insanlar vardı. yanlarına oyun afişlerini alır, şehir şehir, ilçe ilçe dolaşır, töb-der ya da başka yerel örgütlerle görüşür, sözleşme yapar, "turne bağlar", biraz da avans alırdı.

    23 yaşımın cesaretiyle o ilkbahar ben de bu işi yapmaya kalktım. otomobilim olmadığı için, oradan oraya otobüslerle koşturup durdum... (galiba da başarısız oldum... bir gün bilgi üniversitesi'nde, profesör erol katırcıoğlu'yla konuşuyoruz... demez mi, "senden sonra vasıf abiler'in tiyatrosunda ben de 'öncü'lük yaptım, iktisat talebesi iken"!..)

    .

    vasıf öngören öldüğünde 48 yaşındaydı...

    .

    zengin mutfağı yaşıyor.
  • erler film tarafından youtube'a hd olarak yüklenen 1988 yapımı film. izlemek isteyenler için link.
  • vasif ongoren in filmlestirilmis eseri.tek bir studyo da gecen filmde sener sen ve nilufer acikalinoynamaktadir.
    (bkz: basar sabuncu)
hesabın var mı? giriş yap