• “oniki yaşındayım.bir sinagoga gidiyorum.hahama hayatın anlamını soruyorum.bana hayatın anlamını söylüyor…ama ibranice olarak.ibranice bilmiyorum.bana 600$ karşılığında ibranice dersi vermek istiyor.”
  • "..kizdiklarinda onu dolaba kilitlerlerdi... daha cok kizdiklarinda ise dolaba onlar da girerdi..."
  • ikinci dünya savaşı öncesi dönemi amerika toplum eleştirisi, toplumsal "öteki", psychotic - neurotic birey - toplum ve psikanaliz üçgeni, milli söylem ve politika, medya dünyaları gibi çerçevelerde ayrı ayrı değerlendirilse geniş makalelere ilham kaynağı olabilecek, woody allen görsel yapıtı.

    --- spoiler ---

    çeşitli filmlerinde sigmund freud'a referanslar vererek klasik psikanalitik teoriden parçalar sunmuş olan allen, bu sefer doktor-hasta ilişkisine yoğunlaşarak, hatta ve hatta senaryosunu bu ilişki üzerinden kurgulayarak, freudyen psikanalitik terapinin transference noktasını önemle vurguluyor. bu esnada, gerçek hayatta woody allen'ın otuz sene kadar süreyle psikanaliz terapisi görmüş olduğunu bilen bizler, allen'ın bu terapi sahnelerini nasıl bu denli özenle kurgulayabildiğine şaşırmıyoruz.

    öte yandan film, leonard zelig'in "dönüşümü" üzerine kurulu. zelig, bir çin mahallesinde çinliye, italyan lokantasında italyana, yeri geldiğinde bir psikiyatriste, sinangogda bir hahama, yeri geldiğinde ise pilota dönüşürken, esasında bütün bu deneyimler, onun çocukluğunda yaşadığı bir komplekse dayanıyor: "arkadaşlarım moby dick'i okudun mu diye sordular. okumamıştım. ancak bunu demeye utandım. okumuş gibi davrandım." zelig, kendisi gibi olmayan kişilerin yanında, onlar gibi davranarak, identification ile benliğini karşısındakiyle bütünleştirerek, esasında yoğun şekilde hissettiği "yabancılaşmadan" kaçıyor. evet, vurgulanan alienation, zelig'i kafkaesk bir karakter haline getiriyor, lakin soru şu: yalnız ve yalnız zelig'in bu sürekli dönüşümü mü, onun toplumsal bir "öteki" olmasına sebebiyet veriyor?

    bu mesele oldukça karmaşık. gregor samsa gerçekten bir böceğe dönüşmüş olabilirdi. ancak franz kafka, gregor samsa'nın gerçekten böceğe dönüşmemiş olma ihtimali ile beraber, bu dönüşümün, samsa'nın kendi delüzyonu olabilirliğinin kapısını da açık bırakmıştı. zelig için ise durum şu şekilde: kendisi gibi davranmayan ve sürekli dönüşen zelig, psikiyatristlerin çözmek zorunda hissettikleri bir dosya haline geliyor. zelig'i tedavi etmek isteyen doktorların esas niyeti, zelig'i tanımlayabilmek; yani lacancı - yapısalcı psikanalize göre onu, "sembolik evrenin" bir parçası haline getirebilmek - michel foucault'ya göre ise, tanımlanmazlığını bastırmak, sindirmek, yok etmekten ziyade, onu düzenleyerek, sınırlarını çizerek toplumsal alana dahil etmek. sonunda doktor fletcher, transference esnasında, kendini zelig'in esas kişiliği yerine koyarak, onun "kendisi gibi davranmasının" önünü açıyor. sonrasında zelig'in ortaya koyduğu davranış biçimi ise problemli: zelig, kendisini tanımlarken, ifade ederken, sürekli karşısındaki gibi davrandığındandır, benliği bomboş bir halde yaşamına devam etmek zorunda kalıyor bir süreliğine. sonrasında kendi fikirlerine sahip olmaya, kendi davranışlarını ortaya koymaya başladığı zaman ise, durum öyle bir raddeye geliyor ki zelig, kendisinden farklı düşünenlere hiç tahammül edemeyen bir kimse olarak, bu sefer dönüşümünü, en ters noktaya eviriyor. bütün bunlar olmuşken, toplumsal alanda ise zelig nispeten "tanımlanmış" durumda; adına yapılmış filmlerle, reklamlarla, oyuncaklarla, tüketim toplumunun bir parçası haline gelen zelig, adorno'nun altını çizdiği gibi, bir mit olmaktan çıkıp, "şeyleşiyor - maddeleşiyor" ve "human chameleon" olarak, toplumsal bilgi dahilinde "tanımlanabilen - anlam verilebilen" bir öteki haline gelmişken, woody allen bize şunları söylüyor:

    "though the shows and parties keep zelig's sister and her lover rich and amused, zelig's own existence is a nonexistence. devoid of personality, his human qualities long since lost in the shuffle of life. he sits alone, quietly staring into space. a cipher, a nonperson, a performing freak."

    sonraları "kendisi" olan zelig, politik diskura da dahil edilirken, gençlere söyledikleriyle milli bir sembol haline geliyor:

    "kids, you got to be yourself. don't act like anybody else because you think they have all the answers. be your own man, speak up, say what's on your mind. maybe they can't do that in foreign countries but that's the american way. i used to be a member of the reptile family but i'm not anymore."

    filmin ileriki bölümlerinde ortalıktan kaybolan zelig'i, adolf hitler'in kurmayları içerisinde görmemiz ise başta şaşırtıcı: daha sonra, bir yahudinin hitler saflarında yer almasının aslında eleştirel bir sembol olduğunu görüyoruz. hitler nutuk atarken, sevgilisini kalabalık içinde gören zelig, onunla özlemle kucaklaşıp öpüştükten sonra, pilotluk yapacağı bir uçağa atlayıp, nazi hava kuvvetlerinden kurtularak amerikaya kaçıyor. piltoluğu hiç bilmemesine rağmen, yanındakinden anında öğrenen zelig, bu sefer, "filmin başındaki haliyle" milli kahraman oluveriyor. alkışlar eşliğinde attığı nutukta, her amerikalının nasıl davranması gerektiğini haykırıyor:

    "right. i've never flown before in my life and it shows exactly what you can do if you're a total psychotic."

    edilecek elbet daha çok laf var bu yapıt için; velhasıl, woody allen, ikinci dünya savaşı öncesi amerikası'nda, zelig'in dönüşümünün ötesinde, zelig'in (yeniden) algılanışının - (yeniden) tanımlanışının - (yaniden) anlamlılaştırılmasının - (yeniden) maddeleştirilmesinin dönüşümünün görsel temsilini seyirciye sunuyor.

    evet, zelig bir psychotic idi. ya toplum?

    --- spoiler ---
  • franz kafka, oğuz atay ve charlie chaplin, yetkililere bir miktar rüşvet vererek cennetten bir günlüğüne manhattan adasına gelirler. edebiyat tarihçilerine göre, cennette üst mercilere yakınlığıyla bilinen ahmet hamdi tanpınar, bu durumdan haberdar olsa da, görmemezlikten gelmiştir. sinema tarihçileri, edebiyat tarihçilerine bu konuda katılmazlar ve aslında onların, chaplin’in, söz konusu rüşvet için gereken parayı, öbür tarafta mccarthy’den aldığı tazminatla ödediklerini görmezden geldiklerini savunurlar.

    öyle ya da böyle, üçlü manhattan adasına gelir ve bir cafe’de woody allen ile buluşup eşli king oynarlar. woody allen, eline hep iyi kartlar gelse de, üçlüye olan saygısından, onların kozlarına asla işemez. ancak bilmediği bir şey vardır ki, bu üçlü, onun elindeki kağıtları görebilmektedir. bu durum üzerine inceden inceye yapılmaya başlanan espriler sonucu zelig ortaya çıkar. film, adı geçen bu dört kişinin eseridir, ancak bunu kimse bilmemektedir.
  • filmde bir dolandırıcıdan bahsedilirken:
    "x adlı kişi, ilginç biriydi: arsa sahtekarlığı yüzünden hapse girip çıkmıştı. aynı arsayı bir çok kişiye satmaktan suçlu bulunmuştu. maryland senatörü ise, o arsayı iki kez satın almıştı."
  • woody allen neden sevilir sorusuna verilebilecek en tatminkar cevaptır; annie hall, hannah and her sisters ya da crimes and misdemeanors filmlerinden bile önce.

    zelig'in belgesel mizah tadından bihaberken, biyografik belgesellerde tuhaf bir yapaylığın varlığını hissederdim. bu yapaylık, mesela ünlü kişinin hayatına tanıklık etmiş insanların sesinin oluşturduğu arka plan ve o kişiye ait resimler ekrana geldikçe daha da belirginleşirdi. bu yarı tanrılaştırıcı zafiyet, sadece kütüphanelerinin önünde bir koltukta tarihetanıklıketmişlerin konuşmalarından da öte söz konusu hayatın sizden tamamen uzaklaşmasına vesile olur.

    ve nihayet bu filmi yıllar sonra izlediğimde tanıdık gelen ama açıklayamadığım birçok şey allen'ın mizah şekerlemeleriyle ve harika belgesel yapımcılığıyla biyografik anlatımlara harika göndermeleriyle beni sonsuz bir doyuma ulaştırmıştı. hayatı filmlere konu olan, hediyelik eşyalar için binbir yüzü kullanılan, adına şarkılar yapılan kimlik bunalımın en belalısını yaşayan zelig, woody allen sinemasının tipik kavramlarını ve olgularını benzersiz biçimde gizler ve ara sıra kafasını uzatıp kahkahalarla gülmenize sebep olur. mesela hitler sahnesi aklıma her geldiğinde nerede olursam olayım deli danalar gibi sarsıntılı şekilde gülmeme neden olur.. hatta zelig'in tedavi gördüğü çiftlikte kendisini ziyarete gelen doktorlarla olan kavga sahnesi.. ve tabii filmden olmazsa olmaz woody allen esprileri:

    "zelig ailesi bir bowling salonunun üst katında yaşamasına rağmen, gürültüden şikayetçi olan bowling salonundakilerdir."

    "erkek kardeşim beni dövüyor. kız kardeşim erkek kardeşimi dövüyor. babam kız kardeşimi, erkek kardeşimi ve beni dövüyor. annem babamı, kız kardeşimi, beni ve erkek kardeşimi dövüyor. komşular ailemizi dövüyor, aşağı bloktan insanlar komşularımızı ve ailemizi dövüyor."

    "ilginç bir vak'am var: farklı kişilikli siyam ikizleriyle ikili çalışmalar yapıyorum ve bana sekiz kişi ödeme yapıyor."
  • çok güzel, zevkli ve kafa açan bir film.

    favori replik spoilerı

    zelig : seni seviyorum..
    dr : öyle mi ?
    zelig : çok tatlısın çünkü sen sandığın kadar zeki değilsin. karmakarışıksın, sinirlisin ve berbat bir aşçısın. şu gözlemeler...seni seviyorum. sana bakmak, gözkulak olmak istiyorum. başka gözleme istemiyorum.

    favori replik spoilerı
  • woody allen sonraki yillardaki bir konusmasinda goruntunun eski, arsivlerden cikmis gibi olabilmesi icin filmin uzerinde tepindiklerini, kagit burusturur gibi burusturduklarini aciklamis; o zamanlar simdiki teknikler olmadigi icin bu yola basvurmusmus.
  • yakından, daha yakından, çok daha yakından bakılması gereken bir film.

    yaklaş yaklaş, korkma. çünkü, aynada kendini izlemek gibi olacak zelig’e bakmak da. sana dönüşecek evvela, şaşıracaksın belki ama alışacaksın hemen, sonra ben yaklaşacağım yanına ve bu kez de bana benzeyecek. sonrası mı? bir adam gelecek adamlaşacak, bir zalim gelecek zalimleşecek, bir anne gelecek anneleşecek, bir zengin gelecek zenginleşecek, bir fakir gelecek fakirleşecek, bir çocukla çocuklaşacak sonra, bir hırsızla soygunlara gidecek, bir işci ile meydanlara çıkacak, muhalefetle muhalefet yapacak, iktidarlayken iktidarı savunacak... binbir surat zelig, binbir suretli insan’dan farksızlaşacak. hepimizin içinde varolan o binbir farklı yüzü, ortama uyum sağlamak için takındığımız maskeleri bir bir çıkarıp yüzümüze vuracak. yaklaş yaklaş, korkma hiç acıtmayacak. zelig bitse bile, insanın - bir bukalemun suretinde de olsa- sevilme ihtiyacı hiç bitmeyecek.

    dr. fletcher: bana neden yanında bulunduğun insana benzediğini söyle?
    zelig: çünkü bu güvenli.
    dr. fletcher: 'güvenli' ile neyi kastediyorsun?
    zelig: güvenli... diğerleri gibi olmak.
    dr. fletcher: güvende olmak mı istiyorsun?
    zelig: sevilmek istiyorum.

    henüz izlemeyenlere küçük bir not: woody allen’ı sevmemek adına acele edenler, bu filmi izlemek için de acele edebilirler.
  • filmde zelig oturmuş doktorun karşısına, bir dönem freud ile çalıştığını onunla meslektaş olduğunu anlatıyor ve şu şahane konuşma geçiyor:
    -freud penis envy diye bir şey buldu.
    ben bunun sadece kadınlarla sınırlandırılmaması gerektiğini düşündüm ama o kabul etmedi. *
hesabın var mı? giriş yap