• eğer tanrı'nın kendisi bir varlıksa ve semavi dinlerde anıldığı gibi zamandan ve mekandan münezzehse bunun tek anlamı hiçbir şey yokken tanrı'nın var olduğudur.
    üç boyutlu dünyanın karbon temelli bir yapısı olarak insanların algılamasının olanaksız olduğu tek şey yokun kendisidir.
    yok kelimesini duyunca çoğu insan uzay boşluğunu düşünür. birincisi o boşlukta da madde vardır ancak çıplak gözle gözlemlenemez. ikincisi boşluğun da var olmadığı bir şeydir yok
    insan daima bir hacmin içinde bir boşluk düşünerek ve onu sınırlayarak yokluğa en yakın tasavvurunu gerçekleştirir.

    başlangıç diye bir şey söylenildiğinde çelişik bir ifadede bulunmuş oluyoruz. zaman yoksa başlangıç nasıl olabilir?

    hiçbir şey ya da kimse yoktan var edemez bu kurala tanrı da dahildir çünkü tanrı zaman ve mekandan bağımsız olarak var ise zaten yarattığı her şey kendi varlığının parçasıdır.
    yokluk yoktur
    varlık vardır

    evrende yok olan tek şey yokun kendisidir ve bu sadece düşünsel bir mevcut olmama durumudur.
    bilginize...
  • ingilizcede out of thin air şeklinde ifade edilen durum
  • hicbirsey yoktan varolmaz, varolan hicbisey yokolmaz ilkesini yok eden deyim.
  • "önce söz vardı"
    evet, sözle gerçekleştirilen bir eylem.
    sözle yaratılmış koca evren, "ol" denince olmuş. "öl" denince de ölmek var. bir harf değişikliğinin yoktan var, vardan yok ettiği koskoca evren.

    yani söz diriltiyor ve yok ediyor. yaratıcıya özenmek gibi değil aslında, "içimde bir sıkıntı var..." dersin ve sıkıntı yaratılmış olur dilinle.
    "çok mutlu oldum gelmene..." dersin mutluluk tozları yaratırsın sağa sola serpiştirilen.

    bana kalırsa insan yarattığıyla başa çıkamayacaksa sözünü yaratılmamış kılmalı.

    "söz ola kese savaşı
    söz ola kestire başı"
  • insana ait bir vasıf değil. tanrısal bir vasıf olduğu konusu ise tanrı anlayışı ekseninde tartışılır. ama konu o değil... konuyu daha ziyade matematiğe yönlendirmek istiyorum. zira matematiğin yoktan bir şeyler elde ettiği, "yok"un ne anlama geldiği anlaşılmasa da, sanılır.

    matematiğin bir keşif mi yoksa bir icat mı olduğu nicedir felsefi düşüncelerle açıklanmaya çalışılan bir olgu ve ayrıca en esaslı sorunsallardan biri. matematik, bilindiği gibi, aksiyom adı verilen, üzerinde tartışmanın engellenmiş olduğu -çoğunlukla doğal olan- bir takım kabuller üzerine inşa edilir. inşası tutarlı oldukça matematik herkese açıktır. herkes kendi aksiyomlarıyla matematiğini yapabilir/yaratabilir. bu noktada matematiğin devasa bir totolojiden ibaret olması, matematikle alakası vasat düzeyde olan sıradan bir kimse için onun bir "uydurmalar yığını" olduğu ve esasen bir işe yaramadığı anlamına gelebilir. uydurmalar yığını olduğu konusunda matematikçilerin de herhangi bir itirazı yoktur, ne ile uğraştıklarının farkındadırlar, ama, bir işe yaramama(bir işe yaramak gerçek hayatta bir uygulaması olmak anlamında değildir!) konusunda haliyle aynı fikirde olamazlar. çünkü matematik esası itibariyle gücünü soyutlamadan alır; bazı soyutlamalarıyla evreni ve etrafımızda algılayabildiklerimizi incelerken, bazı soyutlamalarıyla ise ne olduğu ancak ve ancak formal matematikle ifade edilebilecek, doğada var olmayan ya da varolup insan zekasıyla algılanamayacak bir takım dünyalar bulmaya(keşif-icat meselesi) çalışır. matematiksel soyutlamanın işe yararlılığı hakkında sıkça verilen şu örnek açıklayıcı olabilir: elimizde, tek bir kelimesini ve anlamını dahi bilmediğimiz bir dilden yine o dile bir sözlük olsun. dilin adını sabitleyip xyz'ce diyelim; sözlük ise xyz'ceden xyz'ceye... peki bu sözlükteki bir kelimenin anlamını, sadece yine aynı sözlüğü kullanarak bulmayı başarabilir miyiz? örneğin, xyz'cede bulunan abc kelimesinin anlamına baktığımızda tanım olarak yine xyz'ceden kelimeler karşımıza çıkar; "abc: def ghi jkl..." benzeri bir ifade görürüz. ama def, ghi, jkl gibi sözcüklerin de anlamını bilmiyoruz? bu sefer o kelimelerin de anlamlarına baksak mno, prs, tuv vs. şeklinde anlamı yine bilinmeyen kelimeler karşımıza çıkacak. sözlük araştırmasında zaman ve iş gücünün yeteri kadar zeki bir insan açısından sıkıntı yaratmadığını, yani, aslında bir bilgisayar kullandığımızı varsayalım. bu sözlükten o en başta bulmaya çalıştığımız kelimenin anlamını elde ederek alnımızın akıyla çıkabilir miyiz? hayır! çünkü sonlu olan bu sözlükte, anlamının doğruluğu o dili bilmeyen birisi tarafından tartışılmayacak tek bir kelime dahi mevcut değildir. sonuca(anlama) götürecek tek bir dayanak ve kural olmadan herhangi bir çıkarım yapılması mümkün olmadığından herhangi bir kelimenin anlamına ulaşılamaz. öte yandan soyutlamayı devreye sokacak olursak, belli sayıda kelimenin anlamını varsayım olarak sabitleyip o kelimeler üzerinden çok sayıda(çıkarım kuralına bağlı olarak sözlükteki tüm kelimeler dahi olabilir) kelimeye ulaşılabilir; bir anlamda işe yarar, anlamaya yardımcı olabilecek ve belki o kelimelerden yeni dünyalar yaratılabilecek bir model oluşturulabilir.

    dolayısıyla; buradaki analoji, uzay~sözlük, matematik~kelimeleri varsayımlarla soyutlama işi olarak algılanınca, matematiğin ne olup olmadığı hakkında haddince bir fikir edinilebilir.

    böylelikle, insan zekası eşsiz güzellikteki soyutlamalarla bazen işe yarar, bazen ise ne işe yaradığını dahi bilmez kapılar açar, dünyalar görmeye çalışır. matematik bu uğraşın adıdır.

    (http://noksan.blogspot.com/…ar-etmek-matematik.html)
  • allah'a atfedilen bir eylem.

    allah varolan ve herşeyi yaratan olduğuna göre kendisine, yüceltmek maksadıyla "yoktan var etme" sıfatını yakıştırmak allah'a eksiklik atfetmektir. çünkü allah'ın zatında yokluk ve eksiklik yoktur. bize göre "yok olan ya da olmayan" her daim allah'ın kudretinde var olandır.
  • teorik olarak mümkündür. pratik olarak da kanıtlanmıştır. 2022 yılının ocak aylarında sessiz sedasız bir devrim gerçekleşmiştir.

    bununla alakalı olarak bir şeyler yazmak isterken burada oldukça güzel açıklanmış olduğunu gördüm ve elimden geldiğince çevirmenin daha isabetli olduğunu düşündüm. bazı yerlerde biraz daha basitleştirip kendim yazdım bazı yerlerde ekleme yaptım ama genel olarak yazı aynı yazıdır. buyrunuz efenim:

    içinde yaşadığımız evrende, tatmin edici bir şekilde "yokluk" yaratmak gerçekten imkansızdır. var olan her şey, temel bir düzeyde, daha fazla parçalanamayan bireysel varlıklara - kuantlara - ayrıştırılabilir. bu temel parçacıklar arasında kuarklar, elektronlar, elektronun daha ağır kuzenleri (müonlar ve taular), nötrinolar ve bunların tüm antimadde muadilleri, artı fotonlar, gluonlar ve ağır bozonlar: w+, w-, z0 ve higgs yer alır. ancak bunların hepsini ortadan kaldırırsanız, geriye kalan "boş alan" pek çok fiziksel anlamda tam olarak boş değildir. neden?

    birincisi, parçacıkların yokluğunda bile kuantum alanları kalır. fizik yasalarını evren'den uzaklaştıramayacağımız gibi, evren'e nüfuz eden kuantum alanlarını da evren'den uzaklaştıramayız.

    bir diğeri, herhangi bir madde kaynağını ne kadar uzağa taşırsak taşıyalım, etkileri devam edecek olan iki uzun menzilli kuvvet vardır: elektromanyetizma ve kütle çekimi. bir bölgedeki elektromanyetik alan gücünün sıfır olmasını sağlayacak akıllıca düzenekler kurabilirken, kütle çekim için bunu yapamayız; uzay bu konuda gerçek anlamda "tamamen boşaltılamaz".

    nasıl yani değil mi? diyelim ki uzayın belli bir bölgesindeki tüm parçacıkları hatta hatta elektrik ve manyetik alanları da yok ettik. bu bölgeye de birbirine parelel iki tane iletken levha yerleştirelim. normalde burada beklenmesi gereken kuvvet kütle çekim kuvvetidir. fakat ölçümler iki levhanın birbirini daha fazla kuvvetle çektiğini gösterecektir.

    bu fiziksel olgu casimir etkisi olarak bilinir ve hendrik casimir tarafından hesaplanıp önerilmesinden 48 yıl sonra, 1996 yılında steve lamoreaux tarafından doğru olduğu gösterilmiştir.

    benzer şekilde, 1951 yılında, elektronları ve elektromanyetik kuvveti tanımlayan kuantum alan teorisinin kurucularından olan julian schwinger, maddenin nasıl yoktan var edilebileceğine dair eksiksiz bir teorik açıklama yaptı: sadece güçlü bir elektrik alanı uygulayarak. aslında bu fikri 1930'larda fritz sauter, werner heisenberg ve hans euler gibi başkaları da önermiştir; fakat schwinger'in bu etkinin tam olarak hangi koşullar altında ortaya çıkacağını ölçmek için gereken ağır işi yapmasından dolayı da esas olarak schwinger etkisi olarak biliniyor.

    peki nedir bu schwinger etkisi

    normalde, boş uzayda mevcut olabilecek her türlü kuantum alanın uyarılması ve kuantum dalgalanmalarının olmasını bekleriz. unutmayalım heisenberg belirsizlik ilkesi, belirli niceliklerin birlikte keyfi bir hassasiyetle bilinemeyeceğini belirtir ve bu, aşağıdaki gibi şeyleri içerir:

    enerji ve zaman,
    konum ve momentum,
    yönelim ve açısal momentum,
    voltaj ve serbest elektrik yükü,
    elektrik alanı ve elektrik polarizasyon yoğunluğu.

    belirsizlik ilkesini normalde yalnızca ilk iki varlık açısından ifade etsek de, diğer uygulamaların için de aynı derecede sonuç vermekte.

    var olan herhangi bir kuvvet için, bu kuvveti bir alan cinsinden tanımlayabileceğimizi hatırlayın: burada bir parçacığın deneyimlediği kuvvet, yükünün alanın bazı özellikleriyle çarpımıdır. eğer bir parçacık alanın sıfır olmadığı bir uzay bölgesinden geçerse, yüküne ve (bazen) hareketine bağlı olarak bir kuvvet deneyimleyebilir. alan ne kadar güçlüyse, kuvvet de o kadar büyük olur ve alan ne kadar güçlüyse, uzayın o belirli bölgesinde o kadar büyük miktarda "alan enerjisi" bulunur.

    tamamen boş uzayda ve hatta dış alanların yokluğunda bile, uzayın herhangi bir bölgesinde sıfır olmayan bir miktar alan enerjisi var olacaktır. eğer her yerde kuantum alanları varsa, o zaman basitçe heisenberg'in belirsizlik ilkesine göre, bu bölgeyi ölçmeyi seçtiğimiz herhangi bir süre boyunca, o bölgede doğal olarak belirsiz bir miktarda enerji mevcut olacaktır.

    gözlemlediğimiz zaman dilimi ne kadar kısa olursa, o bölgedeki enerji miktarındaki belirsizlik de o kadar büyük olacaktır. bunu izin verilen tüm kuantum durumlarına uygulayarak, evrenin tüm kuantum kuvvetleri nedeniyle varoluşa girip çıkan dalgalanan alanları ve dalgalanan parçacık-antiparçacık çiftlerini görselleştirmeye başlayabiliriz.

    görsel

    şimdi, bir elektrik alanını artırdığımızı hayal edelim. arttıralım, daha da arttıralım, peki ne olacak?

    önce daha kolay bir durumu ele alalım ve halihazırda mevcut olan belirli bir parçacık türü olduğunu hayal edelim: bir mezon. bir mezon, güçlü kuvvet ve gluon alışverişi yoluyla birbirine bağlanan bir kuark ve bir antikuarktan oluşur. kuarklar altı farklı türe sahiptir: yukarı, aşağı, garip, tılsım, alt ve üst; anti-kuarklar ise her birinin zıt elektrik yüklerine sahip anti-versiyonlarıdır.

    bir mezon içindeki kuark-anti kuark çiftleri bazen birbirlerine zıt yüklere sahiptir: +2/3 ve -2/3 (yukarı, tılsım ve üst için) veya +1/3 ve -1/3 (aşağı, garip ve alt için). böyle bir mezona elektrik alanı uygularsanız, pozitif yüklü uç ve negatif yüklü uç zıt yönlere çekilecektir. alan gücü yeterince büyükse, kuark ve antikuarkları birbirlerinden yeterince uzaklaştırmak mümkündür, böylece aralarındaki boş alandan yeni parçacık-antiparçacık çiftleri kopar. bu gerçekleştiğinde, bir yerine iki mezon elde ederiz ve fazladan kütle yaratmak için gereken enerji (e = mc² yoluyla) ilk etapta mezonu parçalayan elektrik alan enerjisinden gelir.

    görsel

    şimdi, tüm bunlar zihnimizde arka plan olarak dururken, çok çok güçlü bir elektrik alanımız olduğunu hayal edelim: dünya'da yapmayı umabileceğimiz her şeyden daha güçlü. o kadar güçlü bir şey ki, tam bir coulomb yükünü -yaklaşık ~10üzeri19 adet- elektron ve proton alıp, her birini biri tamamen pozitif, diğeri tamamen negatif yükten oluşan küçük bir top haline getirmek ve onları sadece bir metre ayırmak gibi. uzayın bu bölgesindeki kuantum vakumu son derece güçlü bir şekilde kutuplaşacaktır.

    güçlü kutuplaşma, pozitif ve negatif yükler arasında güçlü bir ayrım anlamına gelir. uzayın bir bölgesindeki elektrik alanınız yeterince güçlüyse, en hafif yüklü parçacıktan (elektronlar ve pozitronlar) sanal bir parçacık-antiparçacık çifti yarattığınızda, bu çiftlerin alandan gelen kuvvet nedeniyle artık birbirlerini yeniden yok edemeyecekleri kadar büyük miktarlarda ayrılmaları için sonlu bir olasılığa sahip olursunuz. bunun yerine, enerjinin korunmasını sağlamak için altta yatan elektrik alanından enerji çalarak gerçek parçacıklar haline gelirler.

    sonuç olarak, yeni parçacık-antiparçacık çiftleri ortaya çıkar ve bunları oluşturmak için gereken enerji, e = mc²'den, dış elektrik alan gücünü uygun miktarda azaltır.

    görsel

    schwinger etkisi budur ve şaşırtıcı olmayan bir şekilde, hiçbir zaman bir laboratuvar ortamında gözlemlenmemiştir. aslında, meydana geldiği teorize edilen tek yer, evren'de var olan en yüksek enerjili astrofiziksel bölgelerdi: kara delikleri ve nötron yıldızlarını çevreleyen (hatta içlerinde bulunan) ortamlarda. ancak bizi en yakın kara deliklerden ve nötron yıldızlarından bile ayıran büyük kozmik mesafelerde, bu bile varsayım olarak kalmaktadır. dünya üzerinde yarattığımız en güçlü elektrik alanları lazer tesislerindedir ve en kısa darbe sürelerinde en güçlü, en yoğun lazerlerle bile hala yakın bile değiliz.

    normalde, iletken bir malzemeye sahip olduğunuzda, yalnızca "değerlik elektronları" hareket etmekte serbesttir ve akıma katkıda bulunur. ancak yeterince büyük elektrik alanları elde edebilirseniz, tüm elektronların akışa katılmasını sağlayabilirsiniz. ocak 2022'de manchester üniversitesi'ndeki araştırmacılar, bu özelliği nispeten küçük, deneysel olarak erişilebilir manyetik alanla elde etmek için grafeni (geometrik olarak en uygun durumlarda birbirine bağlanmış karbon atomlarından oluşan inanılmaz derecede güçlü bir malzeme) içeren karmaşık ve akıllı bir kurulumdan yararlanmayı başardılar. bunu yaparken de schwinger etkisinin işlediğine tanık oldular: bu kuantum sisteminde elektron-pozitron çiftlerinin benzerini ürettiler.

    görsel

    grafen pek çok yönden tuhaf bir malzemedir ve bu yönlerden biri de tabakalarının etkili bir şekilde iki boyutlu bir yapı olarak davranmasıdır. (etkin) boyutların sayısını azaltarak, üç boyutlu malzemelerde bulunan birçok serbestlik derecesi ortadan kaldırılır, bu da içerideki kuantum parçacıkları için çok daha az seçenek bırakır ve işgal etmeleri için mevcut kuantum durumları kümesini azaltır.

    bu çalışmanın yazarları, süper kafes olarak bilinen grafen tabanlı bir yapıdan yararlanarak - birden fazla malzeme katmanının periyodik yapılar oluşturduğu - bir elektrik alanı uyguladılar ve yukarıda açıklanan davranışı indüklediler: malzemede akımın bir parçası olarak sadece değerlik elektronları akmıyordu, aynı zamanda daha düşük, tamamen dolu elektronlar da akıyordu.

    bu gerçekleştiğinde, bu malzemede birçok egzotik davranış ortaya çıkar, ancak bunlardan biri ilk kez görüldü: schwinger etkisi. gözlemler şunu gösterdi ki elektrik akımı beklenenden daha fazla olmuştu. neden olarak da yoktan deliklerin hiç yoktan oluşması, dolayısıyla normal elektron akımına ek olarak "önceden var olmayan" elektronların da elektrik akımına katılmasıydı.

    gerisini çevirmeye gerek yok sanıyorum.

    görselleri de sitesinden
  • - evren başlangıcından beri düzensizliğe eğilimli, peki biyolojik sistemler neden düzenli?

    bu güzel bir soru.

    biyolojik sistemler düzenli olmak zorundadır. canlılığın bilimsel tanımı, kimyasal tepkime sonucu açığa çıkan enerjinin entropiye direnme amacıyla kullanılmasıdır. farkındaysanız canlılığın tanımında ne solunum, ne beslenme, ne duygu, ne düşünce var. hayatta var olma amacıyla aktivite(ler) gösteren her organizasyon canlıdır. örneğin amfifilik bir lipit zırhının içine hapsolmuş iki elementten oluşan bir koaservat canlıdır. maddelerin birbiri ile etkileşmesi sonucu açığa çıkan enerjiyi kendi bekası için kullanır. doğası gereği canlılık bir başkaldırıdır. biyolojik sistemler, doğa yasalarına direniş gösteren geçici yapılardır ve entropi de bir doğa yasası olduğuna göre tanımı gereği düzenlidir.

    öte yandan varolabilme ihtimalimiz gerçekten sıfıra yakın. yalnız unutulmaması gereken şey, tam da bu halimizle var olabilme ihtimalimizin neredeyse sıfır olduğudur. kaotik evren farklı bir kırılma yaşasaydı ve başka bir yöne evrilseydi (veya minör anlamda dünya'ya göktaşı düşmeseydi, buzul çağı daha uzun sürseydi, küresel ısınma gezegeni kavursaydı veya campanian ignimbrite patlaması birkaç kez daha nüksetseydi) biz bu şeklimizle var olmayacaktık fakat kuvvetle muhtemel (diğer ihtimal ne kadar 0'a yakınsa, bu misliyle 1'e yakın) başka bir hakim canlı tipi olacaktı. eğer bizim kadar bilinç geliştirebilmiş olsalardı, inanın bana onlar da bugün var olma ihtimallerinin neredeyse sıfır olduğunu düşünüyor olacaklardı. her yapının var olma ihtimalinin neredeyse sıfır olması, kaotik bir düzende geçirilen milyarlarca yılın doğal bir sonucudur. tesadüf olan canlılığın var olması değil, bizim var olmamızdır. bunların hiçbiri üstün bir yaratıcının eseri olduğumuzu göstermez. prokaryotlar da canlıdır ama kutsal kitapları yoktur.
  • ben ömrü hayatımda görmedim ki bir hanım kızımız* bu eylemi gerçekleştimemiş olsun...bir tane sevgili edinemedim ki var dan yok etsin, olanı örtsün, gözardı etsin...bir dilruba tanımadım ki yoku yok olarak kabul etsin...illa var, valla var, billa var...

    -kalk rahmetlican kalk...
    -efendim hayatım nooluyo!?
    -kalk bi problemimiz var...
    -ne gibi?!
    -kalk, kalk, kalk....
    -nooluyo aşkım yaa..
    -sen beni aldatıyosun rahmetlican...rüyamda gördüm kim o şırfıntı çabuk söyle...
    -en aldatması, ne ruyası, ne şırfıntısı bebeğim...
    -kim o şıllık çabuk sölye...
    -aşkım abartıyosun ve komik oluyosun...gecenin bi vakti hey heylendin hemen, sadece bi ruya, manyaklaşma...
    -sensin o manyak!!!! terbiyesizlik etme, kimdi ooooooooo!!!
    -bağırma ne bağrıyosun
    -bağırmıyorum ben...
    -bağırıyosun!!!!sinirlerimi kaldırma yat şuraya...
    -yatmıyorum...hatta sen de yatmıyosun...defol git yatağımdan, nerde uyursan uyu...o manyak da sensin...ühüüü ühüüüü...
    -hayatım ağlama...canım benim...sana kıyabilir miyim ben? senden başkasını düşünemezken ne aldatması...sen gonca gülümsün benim...manyak dediğim için de özür dilerim, uyku sersemi gerildim biraz...
    -sahi mi??
    -sahi ya...valla bak...hadi sarıl bana uyuyalım, canım benim...bitanem

    (5dakika sonra)

    -rahmetlican???
    -hıı??!!!!
    -we have a problem
hesabın var mı? giriş yap