• nerdesin gulum aramadın ah gecelerce
    yalan degil , ölürüm 3 gune kalmaz bu derdinle
    nerdesin gulum aramadın ah gecelerce
    yalan degil , ölürüm 3 gune kalmaz bu derdinle

    gücüm yetmez sana beni sensiz birakma
    yeni geldi aklım başıma

    yoksun yoksun kaçıncı mevsim gecti
    yollar bitti
    kac yılı gecti hasret yanımda
    yoksun yoksun gozumde yaslar bitti
    sana yanmisim ,yalnizimm
    bu defa bittim

    yalnizim eser ruzgarlarim ah gunahlarla
    yalan degil kalmisim tek basima bu odalarda
    yalnizim eser ruzgarlarim ah gunahlarla
    yalan degil kalmisim tek basima bu odalarda

    gücüm yetmez sana beni sensiz birakma
    yeni geldi aklım başıma

    yoksun yoksun kaçıncı mevsim gecti
    yollar bitti
    kac yılı gecti hasret yanımda
    yoksun yoksun gozumde yaslar bitti
    sana yanmisim ,yalnizimm
    bu defa bittim

    melih gorgunun yolun gulle dolsun albumundeki kanimca en guzel parca...
  • "kış olsa gerek; önlerimizde birer fincan kahve, etrafımızda yer bulmaya çalışan insanlar oturuyoruz... ne kadar şeker atarsam atayım tadı yok kahvenin. diğer masalarda oturanlardan daha tanıdık değilsin bana. sanki gözlerini ilk kez görüyorum ürpertiler içinde, bakışların yabancı, sözlerin yalancı... içimde açılan koca oyukların üstünü kapatabilirmiş sandığın oradan buradan konuşmaların, kelimelere boğulmuş sessizlikten başka birşey değil. yüzüne bile bakasım yok, köşeye ışıksızlığına aldırmadan koydukları benjamin gözüme çarpıyor... seni dinleyip bendeki yokluğunu daha da derinleştirmekten daha az acıtıyor üstündeki yüzlerce yaprağı saymak... sessizliğimin çığlıklarını sayılar bastırmazsa heran kaçabilirim oradan, tam hakettiğin gibi, tam nefret ettiğin gibi ve hiç yapamadığım gibi. o an aklıma geliyor, belki de hiç dönüp arkamı gidemediğim için bunca bağlandın bana. terk edilmeyeceğinin rehaveti kolayca parçalayıp savurma hakkıyla değişti ya da... bilmezsin ki, ben giderim senin ruhun duymadan... bakışların yumuşadı, yine o bilindik rahatlık seni sardı... ne acı, farkında bile değilsin kasırgalarımın... sevgim yaprakların sayısında içlerine karıştı, ruhum o masadan çoktan kalkıp kaçtı... sen artık bende yoksun..."dur...
  • küçücük yüreğim
    yorgun, çaresiz; yalnız
    vurunca kapımı aşk
    her uyandığımda
    yoksun.. yoksun..
    ahhh..

    her gün bir damla yaş
    akar yüzüme vurur
    susunca şehir bak
    ben burdayım hâlâ
    yoksun.. yoksun..
    ahhh..
    sen..

    *

    (bkz: toygar ışıklı)
    (bkz: yaprak dökümü)
  • buruşuk bir şiirimdir:

    hiç istemedi canım bu sensiz, kimsesiz kendimi senden sonra
    duramadım boşluğunla dolan bu miskin evde bir başıma.
    soyunup aydınlığından, sıyrılıp yarım kalan ayarsız düşlerimden güç bela
    boşuna yürüdüğüm yollardan geçip soluk soluğa attım kendimi bir kıyıya,
    kıyıya vurdum. içimde dallanıp budaklanan, gün sayan bir çığlığa döndüm,
    zaman, şimdiki zaman gibi durdum bir kenarda –adabımla ne zaman,
    zaman; gününü gün eden kör bir kumaydı üstüme alındığım.

    deniz tatsız tuzsuz, tutkusuz, körfez buruşmuş,
    cemrenin suya düşmesini bekleyen bir vapur,
    vapurun peşinde izmirli bir martı yol olmuş,
    yorgun kahkahalar atıyor
    kahkahaları içimde yol yol bir çığlık,
    sahipsiz silik bir gölge peşime düşmüş,
    kan gibi, ılık ılık soluyorum yıldızsız bir geceye.

    sen yoksun, ben yoksun…
    geziyorsun bir kentin kahve köşelerinde,
    diyar diyar gezdiriyorsun beni yüreğinde –kıyısını arayan bir su gibi-,
    o gün bugün ben; kimsenin eline yapışmayacak bir cezve.
    sen yoksun,
    sen yoksan, yakışmıyorum kendime, kendimi unutuyorum. sen yoksan,
    ben de yoksunum, balkanlı bir çingene kadar yoksulum.

    çarşaflara serilmiş sere serpe yatıyor kokun,
    sen yoksun.
    sen yoksun, ben yoksun.
    bir var, bir yok oluyor kokun –bir varmış bir yokmuşsun –biri vardı ama bir ada gibi-,
    gözlerime bir hüzünden menekşeler doluyor –mosmorum-
    senin yüzünden
    süzülen eski -dehşet gibi- bir keder, gülüşlerden yoksun yüzüme konuyor -sarhoşluğum.

    ne susmak, ne ağlamak… gözyaşları susta duruyor.
    sustalı hiçbir duygu aşina değil bana şimdi.
    şimdi hiçbir gül, ama hiçbiri hiçbir dala yaraşmıyor,
    mürekkep yalamış hiçbir hüzün bu aşka yakışmıyor -susun…
    hiç içimden gelmiyor yoksun demek, yok! susadım işte, bak yoksun.
    yok yok, yoksun, yoksunum, sessiz olmalıyım, bak şimdi sustum,
    bil ki dağların arasında mahpus kalmış bir çöl gibi yoksulum.

    şimdiki zamanın med-cezir tutanaklarına göre;
    uykularıma dokunan, güftesi bahar şehrimdeymişsin daha az önce,
    benim dümdüz kentimden geçip, ana avrat sövüp sayıp güz gibi gitmişsin.
    imbatı düpedüz lodosa çevirmişsin. bak…
    rüzgârlara yazılmış ağza alınmayacak kelimeleri bir mezarlık bahçesi gibi ağırlıyor nefesin.
    bir kendini bilmezin yazdığı bir takım lalettayin tutanaklara göre; hem varmışsın,
    hem de bir örümcek kadar yokmuşsun şimdi zamanı dik basamaklı kendi kentinde.
    kendi sesinden okunan bir şiir gibisin, bana göre…

    yoksa, yoksa hala benim şehrimde misin?
    benim şehrimde yokken bile
    var mısın hala bende, canım söyle?
    yok yok, yoksun. çünkü biliyorum: yokuşlarından yoksunum.
    durup dururken -yok canım…
    yol alan bir vapurun ardından ürperen bir iskele gibi mahzunum.
    ben, güllük gülistanlık bir çöl kadar yoksulum.

    aynadaki fotoğrafımıza bakıyorum –zihinden, derin derin derinlere-,
    gençsin, gülümsüyor kayıplardan habersiz o güzelim gözlerin.
    ve söylemeden geçemeyeceğim:
    ben gençliğini yokuşa süren
    gençliğimden çoktan geçtim,
    zaten o zamanlar yoktum, o kadar çoktum ki ben,
    zaten sırf bu yüzden, devrik yüreklerin aynasında tutukluyum şimdi.

    akrep nasıl sokar kendini, bilmiyorsun,
    bilmiyorsun danışıklı dövüşleri,
    hiç bilmiyorsun –israil’in filistin’i bilmediği ve filistin’in de bizim kezban’ı tanımadığı gibi-
    bir bir nasıl gezdim ben tüm ölümleri küçük harflerle, bilmiyorsun.
    bilmiyorsun benim ölümlerimi, ölüp ölüp dirilişlerimi
    bana kaça patladı böylesine bir yok oluş, böyle kendine çıkan bir yokuş
    bilmiyorum, hiç bilemiyorum kaça geldi yeniden varoluş.

    başka bir kent daha olmalı diye çıktım dudaklarından yola,
    bulduğum ilk kuytuya seni de getirdim bal kovanı-m.
    kuytuma geldin bal gibi de ama…
    ama yoksun işte ne kıyımda ne kuytumda ne karşıda ne de karşımda.
    bilmiyorsun, köşe bucak kaçarken aklından
    neler neler ödedim ben yokluğunda senin yokluğuna,
    eşkâlinin aksi sanıp karşısında soyunduğum bütün o düzmece aşklara.
    bu devirde hırsızlığın bini bir para…

    ne bir yol ne de bir gemi var karşı kıyıya diyor
    yıkılan semitik duvar yazıları esrik aklımın köşebentlerinde,
    aklım bir kafes, başka bir örgünün ardından dikizler dünyayı senden yoksun olduğunda.
    sen yoksan, bilirim;
    adım bilinmeyen adreslerde kancık bir zil gibi çalınacak bu şehirde.
    adım yazmıyorsa bir kapıda –alacaklı diye-, ben bir adreste yoksam,
    bilirim, adım adım ararsın beni tüm kentlerde.

    bal gibi de kucak kucağa, kucağındayız işte
    hatrını saydığım iki dirhem bir çekirdek kadim bir aşkın.
    koşmalı, aramalı, bunları anlatacak birilerini bulmalıyım!
    artık seni seviyorum demelere
    geç kalmamalıyım…
    hiç olmazsa bugün, bari bugün bir iki haklı satır,
    hakkını sana –dün gibi- iki satır olsun yazmalıyım.

    hesaplı, porselenden aşklarda hiç yoktun, şimdi de mahsusçuktan yokmuşsun...
    ve çoksun sen bütün kapkaççıları karakollarda ağırlayan bir bende
    başıbozuk dimağımda, delibozuk gotik bir dil gibi işleyen zihnimde
    devr-i daim oluyorsun, bana karışıyorsun, çoksun, çok oluyorsun.
    ama sen hep çoktun –bal gibi de- yok oluyorsun, bana çoktun sen işte…
    ben hep o aynı boynu bükük çocuk, sen varken bile hep yoksun.
    bir kıyının ıssızlığında, şimdi ilk nefesimi alırmışçasına, bak yine boğuluyorum.
  • olmayan ozlendiginde her iki anlami da birbirini yoklukta butunleyen kelime
    sen yoksun
    ben yoksun
  • yok olanın yoksunluğudur...

    "bir valiz bile hazırlamadın giderken. yavaş yavaş boşalttın çekmecelerini. kimi gün işe giderken bir gömleğini götürdün, kimisinde iş gezisi hikayelerinde yanındaki küçük çantaya doldurduklarını. ne zaman gitmeye başladığını fark bile etmedim, belki kendime kalan yeni yerleri doldurmakta özlediğim birşeylerin tadını yeniden almaya başladığımdan farketmek istemedim. boşalan çekmecelere ne zamandır kutularda rutubetlenenleri yerleştirmeye başladım; gülümsemem, günlük keyiflerim, dostlarım, sana adanmışken vakit bulamadığım uğraşlarım... senden gidişimi ise sen bilemedin, yanında duran uzun zamandır sadece bedenim. bir anda, bir uyku sonrasında farkettim ki gitmişim-sin... şahıs ekleri anlamını yitirdi, yoksun artık... ve şu anda bilmesen de yoksunsun artık..."
  • "sana uzanamadığım gün
    ellerim yok sanıyorum
    senin bakışlarını yakalayamadığım gün
    gözlerim yok..
    o zaman bir yumruk
    bütün gücüyle vuruyor
    eski bir piyanonun tuşlarına
    binlerce martı
    kayalıklara çarparak ölüyor
    ay ışığı tutkal gibi
    yapışıyor pencereme
    açamıyorum perdeleri
    şiir yok artık
    türkü dindi.."*
  • kestirme bir yol gibi bu kelime.

    "vardın" diyemeyenler için yaratılmış geniş zamanlı bir anlatım çünkü. -di'li geçmiş zamanları es geçip, geniş zamanlara varmak için kullanılıyor sanki. geçmişten kurtulursak geniş, hem de çok geniş, alanlara çıkarız umudu belki de. ama en çok da; yokluğa ve yoksunluğa, var olandan daha fazla meyletmemizden sanırım. elimde olmayan, elimde olandan daha kıymetli ya her zaman; ben de görmezden geliyorum bir zamanlar var olduğunu, ve yokluğuna dikiyorum gözlerimi... yine yoksun.
  • yaprak dökümü dizisinin inceden kalp sızlatan müziklerinden biri. gitmiş ya da aslında hiç gelmemiş* ama öyle hissetmeyi deli gibi istediğiniz bir aşk ya da ardından üzüldüğünüz bir arkadaş için defalarca dinlenesidir.
  • boşlukta yankılanan bir ses...
    karşısına dikilip "yoksun" diyebileceğiniz kadar bile olmayışı yok olanın...

    "ne yapsam, ne tutsam, nereye gitsem
    ben sana mecburum: sen yoksun" *

    çölde doğmuş bir bebeğin suya hasreti gibi... tadını bilmeden, hiç içmeden ölebiliyor ya susuzluktan...
    aynı onun gibi yoksunum...

    aynen o kadar yoksun...
hesabın var mı? giriş yap