• yokluk, yoklukla bilinir. memeyi bulamayan ikizlerin, birbirini emzirmesi gibidir biraz. nafiledir fakat çok sağlam kardeşlik geliştirir.
  • "hiçlik" anlamında kullanılır bazen.

    yokluk, boşluk, mekansızlık ve zamansızlık beni hep ürkütmüştür. dolayısıyla, akıbetimiz noktasında yokluğa inananlara fikren katılmasam da saygı duymuşumdur; çünkü yok olacağını bile bile yaşamak, başkasını bilemem ama, bana huzurlu bir hayat imkanı vermiyor.

    bir kral olsam ve 500 yıl yaşasam... dünyada tadılabilecek her şeyi tattırsalar; ama bir şartla: 500 sene sonra yok olacağım. rahat yaşayabilir miydim acaba? 250 seneyi geçtikten sonra rahmetli ozanımız neşet ertaş'ın dediği gibi "aşağıdan yukarıdan yolun sonu görünüyor," cümlesi bir slogana dönüşürdü herhalde zihnimde. geri kalan yarısını ve hatta son 50 yılını stres içinde geçireceğim bir krallığın hem kendisinin bir esprisi kalmaz, hem de verilen 500 yıllık "mühlet", yarısından çoğu hava olan cips paketlerine benzemiş olurdu.

    yokluğa doğru gideceğimi bile bile böylesi bir yaşam kralken bile zevk vermezken, alelade bir insan olan şahsıma nasıl bir huzur versin ki? annem, babam, dedem, ninem, eşim, çocuklarım, torunlarım, dostlarım... hatta ve hatta malım, mülküm, evim, işim, arabam, yazlığım ve bankadaki "paracıklarım"...

    kimsenin kalmadığı, insanların mezarın soğuk kollarına sığındığı bir ortamda ya sarhoş olup bütün bu potansiyel dertleri unutmalıyım, ya da kendimi hedonizmin tuzlu su içiren dünyasına emanet etmeliyim.

    veyahut da üçüncü şık olarak şairi dinlemeliyim:

    "sonum yokluk olsa bu varlık niye?"
  • not: aşağıda okuyacağınız yazıda geçen olan 1.5 sene önce yaşanmıştır.

    yokluk; gözü çıkasıca, ocağı evi batasıcadır.

    bir abla var, haftada bir perşembe günleri gelir, evi yeri toplar, ütümü yapar, biraz ev sıfatı katar gider benim haneye. anlaştığımız parasını kitaplıkta bulur, acıkır yarım ekmek yemesi gerekir de telefon açar sorar, iki senedir gelir gider ama daha bir gün bir kaşık yoğurt yemişliği yoktur bana söylemeden. zamanla samimi olduk, bu ablanın askerden yeni gelen oğlunu da bir arkadaşın fabrikada başlattık işçi olarak, fena da şartlara başlamadı hani.

    bir pazartesi akşamı bir mesaj aldım bu abladan, “roberto merhaba, eşimi hastaneye kaldırdık aniden, kalp ameliyatı oldu, şu an yoğun bakımda ve durumu çok kritik, yarın sana gelemeyeceğim” cevap olarak geçmiş olsun sen kafana takma, bir ihtiyacın var mı, ben hallederim merak etme minivalinde cümleler kurdum işte, sonra da bugün oturdum eşek gibi yaptım temizliğimi de ütümü de. sonra akşam oldu, ben oturdum inceden rakı demlenmeye başladım. sonra bir diit sesi
    abla: robetrocuğum yarın senin eve gelebilirim
    ben: abla gel tabii iyi olur da eşin bu durumdayken gelmene gerek yok, kendini zorlama kafan orada olacak şimdi.
    abla: roberto durum değişmiyor, yanına da sokmuyorlar zaten, ben de çalışırsam kafam dağılır hem.
    ben: abla gel mutlaka, zaten çamaşırları falan yıkamıştım, nasıl toplarım bilmiyordum, seni zorlamayacaksa gelsen iyi olur. sabah 9 gibi gel.
    abla: tamam sağ ol, hem de benim oğlanın da morali çok bozuk, şu arkadaşına söylesen biraz mesaiye bıraksa da oğlanı onun da kafası dağılsa.

    sonra oturdum ütülediğim gömlekleri attım makinenin narin renklilerine.
    sonra topladığım evi biraz dağıttım.
    sonra da oturdum o dağınıklığa bakıp rakı içtim.
    kafamız dağılsın öyle mi..
    yokluk, gözün çıksın…

    merak edenlere not: adam vefat etti 15-20 gün sonra, abla yedisinden sonra temizliğine geri döndü, oğlan da mesaili çalışmasına.
  • var mısın?
    nerede duruyorsun tam olarak?
    gözümde mi, gönlümde mi?
    yoksa limandan kalkacak gemide mi?
    yoksa rüya mısın uyanmaya zorlayan?
    açınca göz kapaklarımı kaybolacak olan.
    peki yok musun?
    sen yoksan var mıyım ben?
    nereden buldum yoksan sen?
    karşımda değil, gönlümde eğleşen.
    var ya da yok,
    hiç önemi yok.
    bulan bulmuş seni,
    gerisinin haberi yok.
    bilen bilir, kiminin var dediği kiminde yok,
    ben bilirim, bende ne var ne yok...

    umut

    yokluk, var olanı yok zannetmektir kimi zaman.
  • olmayan değil, varlığa sığmayandır.
  • bugün başıma şöyle bir şey geldi...

    5 yaşındaki oğlumla evin önündeki parkta oynadıktan sonra eve dönüyorduk ve şok market'e uğrayalım dedim. ben alınabilecek bir şeyler bakarken oğlan koşarak geldi, "baba bi gelsene nolur bi şey göstercem" dedi. "ne göstereceksin buradan söyle" dedim. o da "baba hotwheels arabaları var bir tanesinde de helikopter var" dedi. gittim baktım 5li araba setinden oluşan 69,95 tllik kutu. içinde de dediği gibi bir tane helikopter var.

    tam ben hayır alamayız demeye başlayacaktım ki şöyle devam etti; "baba, paramızın az olduğunu biliyorum. yok değil mi baba paramız?". bir an yutkundum. sonra "evet olum biraz pahalıymış şimdi almayalım" dedim. sonra birden arabaların olduğu kutuyu aldı hemen alt raftaki banyo paspaslarının altına koymaya çalıştı. "ne yapıyorsun oğlum" dedim, "baba paramı olana kadar başkası alabilir. bunu alacak kadar paramız olana kadar belki burada kimse görmez gelip alabiliriz" dedi.

    marketn ortasında onun hizasına eğildim ve sarılıp öptüm kokladım. alacak gücümüz var çok şükür sadece bir an gereksiz bir şey gibi hissettiğim için öyle demiştim. aklıma bunu bırak uyduruktan bir oyuncak bile alamayan ve çocuğu karşısında derin üzüntüye dalan yutkunan yokluk içindeki aileler geldi. oyuncak bir yana doğru düzgün gıda maddesi bile alamayan aileler var.

    sonuç olarak oyuncağı aldım. karşılığında ondan daha az telefon izlemesi sözüyle.gün içinde ortalama 1,5 saate yakın telefonizliyor. 1 saate çektik bakalım.
  • yokluk, sadece hayalin aynasıdır. lakin bu aynanın arkasında sırrı yoktur. hayal, aynanın ötesine geçer. varlığın hamurudur bir yönüyle.

    insan olmanın getirdiği envai çeşit sıfatlardan istifa etmek mümkün olsa. dokunmak, tatmak, duymak,görmek,koklamak gibi beş duyu tanımsız hale gelse. duyguları saymaya da gerek yok. hepsi terkedilsin. herhangi bir varlık olmadan sadece bir bilinç olarak durulabilse. "zaman" ve "madde" denen olgular tanınmasa. ışık ve dolayısıyla renkler de yok doğal olarak. enerji denen şey hakkında da bir fikir yok. tamamen yok varsayılıyor. iletişim kurmaya yarayacak bir dil, anlayış, akıl yok. bilincin tek tadabileceği şey boşlukta kalmışlık gibi bir şey. oysa "yokluğun" bilinci bile yok ki bu durumda yokluğu tahayyül ya da tasavvur edebilmek bile güçleşiyor.

    evvela, uzay boşluğu gibi birşey canlanıyor zihinde. lakin, adı üstünde boşluk olarak tarif edilmiş, yokluk değil. zaten uzay boşluğunun bile bir hacmi var, içerisinde anti-madde var.

    yokluğun sınırlarına, sadece hayalen varılabiliyor. hayal, yokluğun sınırına geldiği anda, sırsız aynanın sınırını geçiyor ve yok oluyor. haber alınamıyor bir daha.
  • bazı eski yunan gizemci felsefe ekolü, esasen tarikatları, yokluk; tanrının bu evrendeki herşeyden aşkın, farklı öte vs. vs. olması gereğini en iyi sağlayan en mutlak ve saf kavramdır, o anlamda tanrı yokluktur falan diyorlar.

    üstelik bunlar tanrı yok demeye çalışıp lafı dolandıran ateistler falan değildi hatırladığım, böyle inzivacı, asketik yaşayan ciddi ciddi tarikat.
  • hukuk terimi.
    yokluk halinde yapılan işlem hiç yapılmamış, hiç doğmamış sayılır ve hiç bir hukuki sonuç doğurmaz.
    geçersizlikin en ağır derecesidir.
    örnek olarak : evlendirme memuru olmayan birinin kıydığı nikah..
  • varlığın bok yemesidir.
hesabın var mı? giriş yap