• gelip geçici teessürler ile sevk ve idare olunan kalabalıklar. cemil meriç feminist edebiyat eleştirmenlerini hop oturup hop kaldıracak cinsten "yığın kadındır; ırzını teslim edecek bir zorba arar" şeklinde bir söz söylemişti bu yığın hakkında. yığınların en bariz özelliği duygulanım yoluyla istimal edilmesi. adolf hitler'in önündeki kalabalıkları coşturan konuşmalarını gözümüzün önüne getirdiğimizde görüyoruz yığınları. yığındılar. yığılmışlar ve yayılmışlardı o meydanlara. bir massa, bir kütle, bir kemmiyet idiler. keyfiyetleri elindeki sihirli kavalı üfleyen çobanın belirlemesine aitti. yüce başbuğlarının söylediği gibi ter, tükürük ve gözyaşı bezlerine yönelik her söz onları müteessir kılıyordu.
  • üst üste dizili olan.
  • yağmadan çıkmışcasına, hepsi birarada.
  • ingilizcesi stack. programlamada kullanilir. en son yigina atilan veri ilk cekilir.
    ornek: bir harf dizesinin tersten okunusu ile duz okunusunun ayni olup olmadigi yiginlar kullanilarak kontrol edilebilir.
  • bir şeyin yığılmasıyla oluşturulan küme, tepe.
    birçok kimsenin veya nesnenin bir araya gelmesiyle oluşan kalabalık, küme, kitle, kütle.
  • belli bir madde veya maddelerden üstüste konmuş öbek
    (bkz: stack)
  • sözlükte şöyle tanımı bulunan sözcüktür;

    "herhangi bir çıkar elde etmek ereğiyle kendiliğinden oluşan, düşünce, duygu ve davranış yönünden en düşük olan kişilerden kurulu toplumsal küme."
  • ekin/buğday için tarladaki olgun başak halinden sonraki toparlanma, kümelenme aşamaları arasında (yaklaşık olarak sıralı biçimde) deste, taya/gümül, yığın, harman bulunur. yığının bir benzeri veya eşanlamlısı ise yığıntıdır.

    tokurcun bir tarifte başakları iç yana gelerek dokuz ya da on üç bağlamdan yapılmış ekin yığınları diye anlatılıyor (çanakkale, bursa, bilecik, balıkesir, eskişehir, samsun, kırıkkale). bu bizim fethiye'de daha çok dont köyünde yapılan taya veya gümül adlı yığın tarzını akla getiriyor. aynı veya benzerse, saç meliği/örgüsü gibi yapılır. örgü dokurcun/tokurcunla dokumak üstünden kavramca yaklaşıyor.

    mazohist görünümlü çağdaş bireyin, hayatla boksunda dayağı yiyenin evrilmek ve güçlenmek yerine dayanması ve inadı bizi çileden çıkarıyor. oysa eylemsizlik dahil bütün yaptıkları -tek onu değilse- önce kendini bağlıyor ve yaşarken an an ödeşmekte. düşünen-isteyenler dünya döndükçe baki, düzey düşürmeyecek bir süper toplu/ortalama yaşam peşindeyiz sanki. o zaman kamuda yani çoğunlukta gerçek yaşam deneyiminden yırtmak, teğet geçmek, yaşamadan pişpişlenmeyi kar saymak eğilimi hissediyorum. alıcı/meraklı birey aynı zamanda arayıştaki zararlı/riskli birey veya bireyimsi. yığın insanı olmayan birey değilse de bireyimsidir. ben acıdan kaçınan değil duyarak, yüzleşe yüzleşe, istemekten hayalden vazgeçmeden yürüyen kardeşlere meylediyorum.

    "bir zamanlar ruh tanrıydı, derken insanlaştı, şimdiyse yığınlaşıyor bile." friedrich nietzsche - also sprach zarathustra

    "sarı metalin iğrenç para tadıyla birlikte maddiyatı ve tahılın adi görüntüsü, bu iki geri çevirişi de anlaşılır hale getiriyor - ama lapis'i* bulmanın bu kadar zor olmasının asıl sebebi de budur: o exilis'tir, çirkindir; caddeye ya da gübreliğe, yığınların içine atılır; her yerden toplanabilecek en yaygın şeydir. prometheus ve epimetheus'ta, aynı sebepten dolayı güngörmüşlerin tanımadığı spitteler'in* mücevheriyle ortak "sıradanlık" özelliğine sahiptir." carl gustav jung - rüyalar

    "daha yüksek bir insan türü, bağışlayın ama, kendini konumlandırmayı bildiği için, başkalarınca tanımlanan "meslek"leri sevmez... onun vakti vardır, acele etmez, "bitirmeyi" düşünmez bile - otuzundaki adam yüksek kültür açısından daha yolun başındadır, henüz çocuktur. - bizim tıka basa liselerimiz, bizim yığınlaştırılmış, sersemleştirilmiş lise öğretmenlerimiz bir rezalettir: geçenlerde heidelberg'li profesörlerin yaptığı gibi, bu koşulları savunmak için belki gerekçeler vardır - ama bunun temeli yoktur." friedrich nietzsche - götzen-dammerung

    (ilk giri tarihi: 29.11.2015)

    (bkz: kitle)
    (bkz: harman yeri), harman dövmek, kızak/@ibisile
    (bkz: iskif)
    (bkz: dokurcun)
    (bkz: movila)
    (bkz: also sprach zarathustra/@ibisile)
  • "yığ" kökünden gelen bir sözcüğümüz.
    türevlerden bazıları şöyle;

    yıgın: yığın, küme, yığılmış, öbek, topluluk.
    yıgım: yığım, yığmak, öbek yapmak.
    yıgdaçı: yığan, toplayan.
    yıgılgan: daima yığılan.
    yıgılmak: toplanmak, öbek olmak, kümelenmek.
    yıgılmak: erişmek, olgunlaşmak. (tecrübelerin birikimi ile bağlantılı olsa gerek)

    yıkılmadan yığılalım o halde...

    diğer türevler;
    yıgaç: ağaç.
    yıgaçlık: ağaçlık, ağaçlı olan yer.
  • yığın kendi başarısızlığını inşa eder.
hesabın var mı? giriş yap