• kanye west'in 18 haziran'da çıkardığı ve ilk haftasında sadece amerika'da 327,000 adet satışa ulaşarak billboard listesinin tepesine oturan 6. stüdyo albümü. şaşırtıcı derecede farklı, fakat beklendiği üzere yine çok kaliteli ve çok iyi.

    eseri, internete sızmasının iki-üç saat akabinde ilk kez dinledim ve son şarkı bittiği andan itibaren içimde engellenemez bir yeniden dinleme isteği oluştu. o gün bugündür arka arkaya sıkılmadan dinleyip duruyorum. kanye'nin bu albüm boyunca takındığı tarz ve halet-i ruhiye o kadar ilginç ki, parçaları ve o zekice yazılmış satırları bambaşka yönlere çekip farklı tatlar yakalamak ve farklı anlamlandırmalar yaratmak mümkün. işte bu sebeple bu sıkılmadan dinleme durumu çok uzun süre devam edecek gibi gözüküyor.

    albüme daha derin bir bakış atmadan önce belirtmem gereken bazı noktalar var. karşımızda alışılagelmiş bir rap albümü yok. sınırları hem prodüksiyon, hem de lirikal (lirikal derinlik ya da kabiliyet demiyorum; ilginçlik diyorum) anlamında olabildiğine zorlayan ve bambaşka bir ruh halinin ürünü olan bir kayıttan bahsediyoruz. böyle bir kaydı da sadece kanye west gibi bambaşka kafalarda yaşayan çılgın bir sanatçı kaydedebilirdi zaten. dinlediğiniz şey kelimenin tam anlamıyla "unorthodox". biraz "hastalıklı", ama kesinlikle dahice, korkusuz ve fazlasıyla yaratıcı bir zihnin ürünü.

    kayıt boyunca dominantlığını fazlasıyla hissettiren elektronik bazlı bir prodüksiyon var. bu elektronik prodüksiyonun etkisi, cruel summer'dan bu yana ufak ufak sinyallerini gördüğümüz dancehall ve reggae sentezi sample'larla, ve acid house kökenli bir tarzla harmanlanınca ortaya adeta insan beynini stimule eden bir müzik çıkmış. albüm boyunca ince synth'leri, sirenleri andıran sesleri ve patlama seviyesine yaklaşana kadar distort edilmiş drum machine kullanımını duymak mümkün. bu prodüksiyon tarzını tanımlamak için "frantic" dışında bir kelime düşünemiyorum galiba. bu farklı sound'u yakalayabilmek için sınırların dışına çıkmaktan korkmayan ve genre'lar arası tecrübesi olan isimler lazım. kanye işte tam da bu sebepten ötürü rick rubin gibi bu tanıma cuk oturan bir efsaneyle ve daft punk gibi farklı bir ikiliyle çalışmış. fakat bir yandan da kanye'nin soul bazlı müzikal altyapısından uzaklaşmayan eserler var. şarkıları tek tek incelerken bunlara değineceğim.

    albüm gerek chief keef ve king louie gibi mainstream'de pek tanınmayan ve henüz kendini kanıtlayamamış rapçilerin boy göstermesiyle, gerek chicago kökenli acid house janrına çakılan selamlarla, ve tabii ki kanye west'in şehrine duyduğu büyük sevgiden ötürü buram buram chicago kokuyor diyebiliriz. bunun dışında kayıt boyunca pek çok biblical/dini gönderme ve kelime oyunu mevcut. şarkı sözlerine ve albümün genel tarzına baktığınızda esasında karşınızda kanye'nin önceki dönemlerinindeki farklı tarzlarının kısa bir özetini göreceksiniz. soul bazlı müzik ve alışılagelmiş prodüksiyonlar ile backpack rap yıllarını; buhran, kibir ve bağımlılıklar gibi temaların işlenmesiyle mbdtf; ayrılık hikayeleri ve auto-tune kullanımı ile 808s and heartbreak; dancehall ve reggae vokalleri ile cruel summer dönemini anımsayacaksınız. fakat bu tarz ufak trivia bilgileri yaz yaz bitiremeyiz. o sebeple en iyisi doğrudan şarkılara geçmek.

    kayıt, elektro-psychedelic diye tanımlamaktan çekinmeyeceğim on sight ile açılıyor. kısa bir intro parçası. biraz daha iyi olabilirdi, fakat yine de fazla uzatmadan bizi albüme hazırladığı ve o kafaya soktuğu için görevini gören bir şarkı. aslına bakılırsa yeterince göz korkutan ve kibirli sözler içermekte (ki bana kalırsa bir intro'da bulunması gereken şeylerden bazıları bunlar). "yeezy season approaching" ve "a monster about to come live again" diyerek geri döndüğünün sinyallerini veriyor kanye. gerçi senenin hangi dönemi "yeezy sezonu" değil ki? adamın popüler ve formda olmadığı bir dönem mi var allahaşkına? alıntıladığım ikinci line'daki mesih göndermesi birkaç paragraf önce bahsettiğim biblical/dini referansların sadece ilki. ilk verse'ün sonundaki müthiş zekice yazılmış johnnie cochran kelime oyununu ilk duyunca adeta kahkahalarla güldüğümü belirtmesem olmaz. cochran'ın kardashian'larla olan bağlarını da böylelikle hatırlatalım. yine daha önce bahsettiğim eski prodüksiyon tarzına dönüşün bir örneğini bu şarkının ortasında giren kilise korosu sample'ında görebiliriz. tıpkı jesus walks'taki gibi alışılagelmiş ve eski kanye sound'unun bir örneği. "he'll give us what we need" cümlesindeki muhtemel tanrı kişileştirmesine dikkat edin diyorum.

    distort edilmiş sesleri, kaotik drum'ları, adeta panik yaratan efektleri ve çığlıkları (özellikle canlı performansında) bolca duyabileceğiniz müthiş bir parça olan black skinhead ile devam ediyoruz. son zamanlarda dinlediğim en iyi şarkılardan bir tanesi. "they see a black man with a white woman at the top floor they gonna come to kill" line'ındaki king kong göndermesi muazzam. nakaratta 300 filmine ve meşhur prezervatif markası trojan'a yapılan göndermeler yine tebessüm ettiriyor. ikinci verse'ün sonundaki meydan okuyan ve diğer rapçilerin kendisinin seviyesinde olmadığını ima eden kısmı da beğendim. şarkının "god! god! god! god!" sözleriyle bittiğini ve bizleri son zamanların en ilginç ve tripli parçalarından biri olan i am a god'a hazırladığını söyleyelim.

    i am a god bana kalırsa çift kişilikli bir şarkı. kanye west'in her iki yönünü de gösteriyor. kendini beğenmiş, kibirli ve ziyadesiyle özgüvenli yanını bir tanrı olduğunu bastıra bastıra söyleyerek gösteriyor. diğer yanda ise bu egodan ve büyüklükten rahatsız olduğunu, hatta bu yük altında adeta ezildiğini kabuslarında nefes nefese kalarak attığı çığlıklarla anlatıyor. müthiş bir parça.

    bir sonraki parça olan new slaves albümün en iyi şarkısı olmaya aday. kanye bu parçayı saturday night live'da canlı okurken kılını bile kıpırdatmadı, tek bir mimiğe bile ihtiyaç duymadı. çünkü bu şarkıyı daha etkileyici hale getirmeye hiçbir gerek yok. işte bu, parçanın ne denli güçlü olduğunu gösteriyor. moda ve tüketim konusunda belli başlı düşkünlükleri olan -bir önceki paragrafta bahsettiğim üzere çift kişilikli- bir popüler kültür ikonunun ağzından tüketimin insanları köleleştirdiğini anlatıyor. siyahların üzerlerinden atmakta zorlandıkları kölelik etkilerini anlatan, ırkçılığa ve corporate dünyaya inanılmaz güzellikte ve sertlikte eleştirel yönlendiren inanılmaz bir eser. "y'all throwing contracts at me... you know niggas can't read" satırlarındaki iğneleme müthiş. broke nigga racism vs. rich niggas racism karşılaştırması yaptığı kısım ırkçılıktan bir türlü kaçılamayacağını en kısa şekilde özetliyor. aslına bakılırsa neredeyse her satırına uzun uzun bir şeyler yazılabilir.

    justin vernon destekli hold my liquor ilişkiyi tıpkı alkolizm gibi bir bağımlılık olarak ele alan bir ayrılık parçası. chief keef'in nakaratla sınırlı kalarak abuk subuk sözleriyle şarkıyı rezil etmemesi albüm için pek hayırlı olmuş. fakat nakaratta hiç de fena iş çıkarmıyor. sonlara doğru gelen enstrümental kısım oldukça başarılı. auto-tune kullanımıyla 808s'i hatırlatan işler var demiştim; biri de bu parça. hayatımda dinlediğim en iyi şarkılardan biri olabilir. bu şarkının kompozisyonu, çok sesliliği, prodüksiyonu, her şeyi kanye'nin bambaşka seviyede bir sanatçı olduğunu haykırıyor adeta.

    açık seçik sözleri ve cinselliği bu kadar göz önünde işlemesiyle bizlere doğrudan hell of a life'ı anımsatan i'm in it pek garip bir parça. kanye'nin ilk "i'm in it" deyişiyle belirtilen cinsel birleşmeden sonra şarkının çehresi tamamen değişiyor. o ilk "i'm in it" cümleciğine kadar kanye'nin sesinin arkadan chopped and screwed tekniğiyle şeytani bir kalınlığa ulaşan ürkütücü bir vokalle desteklendiğini belirtmek istiyorum. adeta biraz önce bahsettiğimiz bağımlılıklar gibi kanye'yi içine çeken bir durum var ortada ("should've known i would fall" & "i'm in it and i can't get out"). aile babası olmasına rağmen gece hayatından ve seksten kendini kurtamayan bir adamın hikayesini dinliyorsunuz. "i'm so scared of my demons" demesi bu ikinci kimliğin bir kez daha onu nasıl darladığının ve lanetlediğinin göstergesi.

    billie holiday'in ırkçılıkla ve linç edilen siyahlarla ilgili ölümsüz eseri strange fruit'un nina simone'un versiyonunu hızlandırarak sample'layan blood on the the leaves tıpkı hold my liquor gibi 808s ve blame game kırması bir parça. parçanın ortasından sonra giren "fuck them other niggas cause i'm down for my niggas" kısmında snoop dogg'un down 4 my niggas şarkısına yapılan gönderme ve o parçanın enstrümentalinin üflemeli çalgılarla yeniden çalınması hoş bir referans. parçanın sonunda epey auto-tune kullanımı var.

    pusha t'nin müthiş parçası blocka'nın enfes güzellikte sample'landığı ve kid cudi'nin parça sonlarına doğru vokalde şov yaptığı guilt trip bir ayrılık öyküsü olmasına rağmen dinlemesi en keyifli parçalardan bir tanesi. albümdeki en sevdiğim şarkılardan birisi.

    gelelim albümün kulüplerde çalma ve belki de ufak çaplı bir hit olma ihtimali bulunan tek parçasına. king louie destekli send it up, siren sesleri ve king louie'nin flow'uyla güzel bir parti şarkısı olarak açılıyor. dinlemesi çok keyifli bir parça. beenie man'den gelen reggae sample'ları hoş.

    bound 2, prodüksiyon tarzıyla kanye'nin backpack rap dönemlerini ve ilk yıllarını hatırlatan "soulful" bir şarkı. böyle soul bir parçaya da charlie wilson gibi bir reyiz yakışırdı zaten. loop'a alınan sample bazı dinleyenleri rahatsız edebilir fakat ben yine de seviyorum.

    uzun bir entry oldu, ve günlerdir bir türlü vakit bulup tamamlayamadığım için elli parçaya bölüp biraz dağınık şekilde yazdım. eminim bir şeyleri unutmuşumdur, edit gelebilir. fakat sonuç olarak karşımızda gerçekten iyi bir kayıt var. hiç alışılagelmiş değil, kalıpların epey dışında ve kanıksaması oldukça zor. fakat yine de bir dehanın ürünü.
  • malum ortamlara sızmış kanye west'in son albümüdür. allaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaahhhhh!! heyecandan elim ayağım titriyor, albümü dinledikten sonra buraya edit gelecek.

    edit: albüm daft punk prodüksiyonlu on sight ile açılıyor. albümün 2.5 dakikalık introsu da denilebilir. prodüksiyon mükemmel. gene daft punk prodüksiyonlu başka bir şarkı olan black skinhead devreye giriyor. albüm çıkmadan önce snl'de daha agresif daha sert vokallerle dinlemiştik albüm versiyonunda bu kadar sakin söylenmesi hiç hoşuma gitmedi. birazcık hayal kırıklığı oldu ama asla kötü bir şarkı değil sadece beklentim çok yüksekti. uzun lafın kısası marilyn manson ile daft punk'ın bir araya gelip kanye ile düet yaptığını düşünün o şarkı aynı bu hissi veriyor. direnişe gitmeden önce dinlenmesi tavsiyemdir gaz bombasına havada kafa attırabilir.

    i am a god'da yine daft punk & kanye west şovu var. ''i just talked to jesus, he said what up yeezus.'' dizesi beni kahkahalarla güldürdü. hatta rick rubin ile beraber stüdyodayken o line'ı okuduktan sonra gülüyor. videosu da burada.

    4. şarkı ise frank ocean destekli new slaves. albümün ilk single'ı ve 66 farklı binaya projeksiyonlarla yansıtılarak ve sokaklarda dinletilerek tanıtımı yapıldı. gyöngyhajú lány * adlı şarkıdan samplelar içeriyor. frank ocean'ın vokalleri ise çok başarılı. frank ocean son zamanlarda dinlediğim en iyi erkek şarkıcı.

    prodüksiyonunu kendisi yaptığı hold my liquor ise chief keef'e rağmen iyi. dinlemiş olanlar bilir gayet overrated bir rapçidir ama şarkıya çok yakışmış.''when i park my range rover. slightly scratch your corolla. okay i smashed your corolla'' albümde bana kahkaha attıran 2. dize. şarkıdaki 2pac göndermesi de ayrı hoşuma gitti.

    i'm in it hakkında bir şey söylemek istemiyorum albümün en kötü 2. şarkısı. sözleri bence rezalet.

    g.o.o.d. music'e bağlı elektro dj'i hudson mohawke destekli blood on the leaves albümün ağır toplarından. ''she instagram herself like bad bitch alert'' kısmında ağır dokundurmuş. :(

    kid cudi düeti guilt trip gayet iyi. kid cudi olur da güzel olmaz mı? şarkı pusha t'nin blocka adlı şarkısından sample içeriyor.

    gesaffelstein sayesinde king louie gözüme hiç batmadı send it up mükemmel olmuş, tek cümleden oluşan nakarat ise king louie'ye çok yakışmış. ''this the greatest shit in the club. since "in the club" dizeleriyle bir ara laf dalaşına girdiği 50 cent'e selam çakması süper olmuş.

    bound 2 tam bir saçmalık albümün en kötü şarkısı, alın bunu alın alın.

    bu albüm için 'already in the year 3000' diyen travis scott'a ''hastir lan :)'' tepkisi verdiğim için özür dilerim. tek cümleyle bir albüm daha iyi anlatılamazdı. yeezus çok iyi bir albüm olsa da my beautiful dark twisted fantasy'nin daha iyi olduğunu düşünüyorum. bundan sonra ne yapacak çok merak ediyorum çıtayı arşa çıkardı kanye abi.
  • insan bazen kendince derin düşüncelere dalıp insanoğlunun nereden gelip nereye gittiğini düşünür ya hani.. hayvanların en primitif hallerinde bile bulunan hayatta kalma, beslenme, soyunu devam ettirme, annelik içgüdüsü gibi en basit ve silinemeyecek kadar derine işlenmiş içgüdülerin biraz daha gelişmiş ve farklı yetilerle donatılmış hayvanlarda farklılık gösterip ufak zeka parıltılarına, alet kullanımına, deneme yanılma yolu ile öğrenmeye ve daha birçok kompleks özelliğe dönüşmesi... insan denilen varlığın da aslında bu upuzun evrimsel çizgide akıl ve mantık adına elde edilen tüm kazanımların vücut bulduğu son durak olması... insan belli başlı primitif kaygıları ve özellikleri milyonlarca yıllık birikimin ve aklının sayesinde büyük ölçüde yönetebiliyor mesela...

    hah! işte bu albüm de müziğin evrimsel çizgisinde en uç ve üst noktadadır. nasıl ki insan, hayvanlarla karşılaştırıldığında ziyadesiyle primitif olan o özelliklerin bazılarından arınmış ve belli başlı platoları aşmışsa, bu albüm de sound'u, çizgisi ve içeriğini kaleme alan beyin ile belli başlı bazı şeyleri çoktan aşmış bir iştir. epey klişe olacak fakat bir rap albümünün bu derinliğe erişme ihtimaline şans vermeyen önyargılı vizyonsuzlar ve bu albümden normal bir şeyler bekleyenlerce anlaşılmayıp kötülenmesi de hiç kuşku yok ki bundandır.

    albümle ilgili her şey, ama her şey kanye west gibi müthiş deneysel birisi için bile fazlasıyla geleneklere karşı ve yenilikçi. fütüristik ve endüstriyel sound'u da, distort edilmiş ve alışılmışın dışına çıkarılmış enstrümanları da, bahsettiğim evrimsel çizgiye oturttuğumuzda sıradan bir insandan çok daha farklı ve garip şeyleri düşünen, önemseyen ve bambaşka bir ruh haline sahip olan bir kişi tarafından yazılan sözleri de bunun en büyük kanıtıdır.

    yeezus'ın insanın benliğine, paraya, politikaya, aşka, sekse, egoya, sınıfsal çürümüşlüğe, dine ve albümde konu edilen diğer konseptlere bakışındaki farklılık ve absürdlük bundandır. daha önce de yazdığım gibi biraz "hastalıklı", fakat ziyadesiyle zeki ve kendinden emin bir duruş. zaten sıradan insandan bir adım daha öteye gitmeden, bahsettiğim primitif şeyleri geride bırakıp yeni ufuklara yelken açmadan kimse kalkıp i am a god diyemez.

    (bkz: yeezus/@amaru71)
    (bkz: kanye west/#40344359)
  • hayvan gibi album. bu adam disaridan standard bir amerikan malina benziyor halbuki. kafam cok karisik sozluk.
  • ben lirikten çok beat'e önem veren bir dinleyiciyimdir. o yüzden beni sararsa şarkıları dinlerim liriğe bakmam pek. ama hayatımda dinlediğim en acayip en deneysel beat'ler bu albümde. sevdim mi sevmedim mi hala anlamış değilim ama chief keef'in ve king louie'nin olduğu şarkılar güzel. new slaves başka zaten. fakat daft punk'ın olduğu şarkı pek hoşuma gitmedi la.
  • manyak bir şey. her albümde farklı bir manyaklık yapan kanye, yine bir acayip manyamış. manyamak iyi anlamda. yeezy iyi manyıyor vallahi.
    albümün yarattığı kafadan çıkan entry de böyle oldu işte.
  • albümle ilgili genel bir değerlendirme yazısını okumak isteyenlere gelsin.
    [http://dortellidort.blogspot.com/…-fazla-bisey.html http://dortellidort.blogspot.com/…-fazla-bisey.html]
  • (bkz: arca)
  • bugün içerisinde internete sızan; hem prodüksiyon, hem de lirikal anlamda bambaşka kafalarda olan bir garip kanye west albümü. daha önce böyle bir rap albümü dinlemediniz.
  • en iyi sarkisi black skinhead olan, spotify en cok dinlenen albumler siralamasinda 1 numara olan album. en cok dinlenen sarkilarda ise black skinhead 4 numara, burada insanlarin cok ovdugu on sight'dan once (10 numara) new slaves ve i am a god var
hesabın var mı? giriş yap