• sevgili demek biraz hafif kalır bu sözcüğü tanımlamak için..her ne kadar ucuz bestelere yazılan ucuz sözlerde tek hecelik boşlukları doldurmak için kullanılıp piç edilse de manası çok derindir çook, anlayana tabi..

    bi kere doğası gereği çoğul eki almayan, alamayan, hazmedemeyen, kabul etmeyen bir kelimedir..misal hiç duydunuz mu "eski yarlarım geliyor aklıma" gibi bir ifade, hayır..ama "eski sevgililerim aklıma gelende..." demek pekala mümkündür*
  • resmen yıldız tilbe dinliyorum. "sensizlikten çok iyidir ölüm.." diyo. "ehheh vaaay" demeyin dinleyin çok ciddi bence. hastalıklı sözler.. keman meman.. bi de şırıl şırıl dökülen su sesi var bi yerde manyak mıdır nedir. sahibi hakkında endişe verici bi şarkı kesinlikle. kaybetmiş kadıncağız kendini..
  • dünya üzerinde yapılan bazı şarkılar var ve bunlar en hafif tabirle ciğerimizi sikiyor. bu allahın belası da onlardan biri galiba. hımını hırzını yızıcığınız sözleri sktiklirimin yı, olm insan dinliyor lan bu şarkıları.

    ''yar yar. yaşlanıyor bedenim.
    yan yıkıl gece.
    dağıl güneş, ay...
    ipi çekildi gençliğin,
    zaman dar. yar.
    kapını sonsuza değin kapama yüzüme.''
  • yıldız tilbe efsanesi. az bilinenlerden.

    farkında değilmiş gibi durma
    aldırmasan da ağlıyorum
    toy sevdalım, ömre zarar yanım
    tebessüm et yüzüm gülsün
    nem varsa uğruna hazır köle
    ayıplansa...
    yadırgansa...
    içim razı
    sensizlikten çok iyidir ölüm
    yar yar yaşlanıyor bedenim
    yan yıkıl gece
    dağıl güneş ay...
    ipi çekildi gençliğin
    zaman dar... yar
    kapını sonsuza değin
    kapama yüzüme
    yar yar ellerin illede yar
    yan yıkıl gece
    dağıl güneş ay...
    acemisin yar eller ağlatır
    kal... kal...
    kapını sonsuza değin
    kapama yüzüme ...
    ne olur...
  • eli ağırdır bunun.
    gün olur, tutam yar elinden dersin*, el ortadan kaybolur. **
    elini tutarsın, gün gelir, yanarsın, "aman bir yâr elinden" dersin*, bir damla suyu çok görür.
    "ben sana gül demem, gülün ömrü az olur" dersin, uçurumdan düşerken dal olmaz.

    çıkarımım: şarkılarda şiirlerde genelde kök söktürmeyi kendine görev bellemiş kimseye deniyor yâr diye. yâr senden geçmişse, yardan düşmüş gibi oluyorsun; damdan düşmüşler bile halden anlamıyor.
  • bir paul eluard siiri:

    yar

    diz çökmüş göz kapaklarım üstüne;
    saçlarım içindedir saçları;
    hali var, ellerimin halinden;
    rengi var, gözlerimin renginden;
    kapılmış, koyulmuş gölgeme,
    göğe karşı bir taş gibi.

    gözleri var, açıktır, herdaim,
    uykuyu haram ettiren bana;
    ya güneşleri önüne katan,
    ya o ışık delisi rüyaları,
    güldürür ağlatır da güldürür beni,
    söyletir bilmeden ne söylediğimi.
  • yar,
    yara
    yaratmaya
    yarar.
  • sevgili anlamindaki "yar"a iyelik eki gelmesiyle nasil okundugu hususunda fikir ayriligina dusulmesi bir olmustur; neden denilecek, soyle ki,
    "mavi mavi masmavi
    gozleri boncuk mavi
    bir gordum asik oldum
    bu (daha sonra şu) gelen kimin yari"
    sarkisinda (ki adi "mavi mavi"dir, komple bu kit'a degildir), 'yari' az once okundugu belki de ezgi esliginde soylendigi haliyle soylenmekteydi. hala da soylenir hani, guzel parca (your smiley here*).
    ancak seneler 2004, ibrahim tatlisesler mahsun kirmizigul olali (ki ikisi de manali sifat tamlamasi soyad sahibidir) boyle zulum gorulmedi;
    "sari sari
    kimin yari
    en güzeli
    benim sari"
    sarkisinda (ki adi "sari sari"dir, komple bu kit'a degildir), 'yari' az once okundugu belki de ezgi esliginde soylendigi haliyle soylenmektedir. ben de buradan sunu cikariyorum: eskiden insanlar daha cok konusur ve azicik daha uzun sarki sozleri yazarlardı, kizlari uzaktan ve kendi kendilerine severlerdi (dillenmek iclerinde ukteydi), ince konusurlardi ve dis gorunuse onem vermezlerdi, oscar wilde haric (your smiley here*).
  • "yâr sözcüğü nicedir düşmüş dilimizden. dizelerde, atasözlerinde, bazı deyimlerde deviniyorsa da canlı değil. kimse kullanmıyor onu artık. daha çok erkeğin kadına yönelttiği bu feodal sevgi sözü şimdilerde kadının erkeğe yönelttiği biçimde yaşakalmış durumda. bunu nereden çıkarıyorum? kimse kimseye yâr demiyor. yine de, sanırım kasabalarda birçok kız 'yârimsin!' diye pusulalar gönderiyor; düğünlerde, kına gecelerinde sözcüye bir dirim gücü geliyor. var oluyor o sözcük.

    divan edebiyatındaki yâr kavramı o edebiyatla birlikte müzeye girdi. halk edebiyatında ise işlevini ve kapsamını yitirmiş bulunuyor. halk edebiyatı kalıtının konuşma dilindeki işlevinden söz ediyorum. eskiden yâr bir şeyi (birşeyleri) karşılıyordu. bugün o şeyler tek sözcükle karşılanmaz.

    kimdir yâr? kimi zaman sevgili, kimi zaman herhangi bir güzel kız, ya da bir 'mürüvetsiz gelin'. tek sevgili, hatta o andaki sevgili de değil, sevgililerden biri. 'karşıdan bir yâr geliyor'daki kadınla, kızla, 'bu sabah uğradım ben bir güzele' dizesindeki insanlar aynı kişilerdir. kimi zaman da tam bir köy sözcüğü olan yâr, kasabadaki dilberin, kent yerindeki yosmanın yerini tutar; genç, gönül çelen, güzel ve fettan kadın. bu yönüyle yâr, sevgili olmaktan çıkar, çoğalır, küçük tatlarda tıkabasa bir sıradanlık kazanır.

    bir bahçedir halk şiiri, yârdan geçilmez.

    yâr sözcüğü için karacaoğlan'a bir kez daha baktım. yâr kavramı en somut ve en süzme biçiminde onun şiirinde. bir ayna armağan edersin, kız da seninle gelir. karacaoğlan'daki yüz bu. ya da bu çizgileri edinebilecek kadar ileri gidiyor:

    "yüz elli keselik malım olsa da
    gönül eğleyecek yâr ver sen bana."

    cemal süreya / folklor şiire düşman
  • yakarcasina sevilen kisinin seven nezdindeki hukmudur yâr olmak.
hesabın var mı? giriş yap