• yansitma mekanizmasi:benliğimizin kendisine yakıştıramadığı dürtü, duygu, düşünce ve bunlara ilişkin yaşam olaylarını çevresindeki insanlara yansıtarak, başkalarına ait birer kusur, eylem olarak algılamasıdır. kıskanç biri "herkes beni kıskanıyor" diyebilir.yansıtma kendini iki şekilde gösterir;

    1- kendi eksikliklerimiz ve beceriksizliğimizden doğan aksaklıkları başkalarına yüklemek şeklinde
    2- istenmeyen , kabul edilecek türden olmayan arzu ve tutumlarımızı başkalarına yakıştırma eğiliminden kaynaklanır.
  • aslında patolojik seviyeye varmadığında her an ve her ortamda karşımıza çıkacak bir savunma mekanizmasından ibarettir. başta suçu kabullenme ve kendini haklı olarak savunma kavramlarının çok farklı durumlar olduğunu kabul etmek gerekir doğru bir ayrım yapabilmemiz için bu konuda.
    bilindiği gibi ego, tamamen sanal ve felsefi olarak nitelendirilebilecek üst yapıya ait erdem, dürüstlük, suç sorumluluğu gibi duygulardan bağımsız ve alabildiğine bencil bir yapıdır. nşa ego dışarıdan gelecek ve benliği tehdit eden her türlü etkene haklı haksız ayrımı yapmadan müdahale edecek ve bu etkenleri zararsızlaştırma ve uzaklaştırma çabasına girecektir. bir açıdan bakıldığında, gayet normal olarak gözükebilir bu. evet bireyin suç işlediğinin veya haksızlık yaptığının bilincinde olmasının uyandıracağı üzüntü ve vicdan azabı ruha hasar verecek kadar güçlü olabilir, birey bunu bilinciyle fark edecek kadar idrak sahibi olmayan bir zavallı olsa bile, bilinçaltı bu zarar görme ihtimalinin daima farkındadır ve kaçınmak için elinden geleni yapar.
    işte bahsettiğimiz ayrımın ortaya çıktığı nokta burasıdır. her insan belli dönemlerde belli olaylar karşısında illa ki başvuracaktır bu yola, özellikle egonun en zarar görmemesi gereken dönem olan zayıflık, hastalık ve işlevsizlik süreçlerinde. tamamen sağlıklı denemese bile güçlü bir bilince ve ne kadar acı verici olsa da açık bir algıya sahip olan bir birey, yansıtma eyleminin ahlak, vicdan, erdem gibi üst yapıları nasıl çürütüp insanı insan yapan kişilik bütünlüğünü ve benlik saygısını parçaladığını, romantik sözcükler kullanırsak ruhu nasıl kararttığını ve insanı iflah olmaz bir zavallı haline getirdiğini er geç fark eder ve kendi ahlak kuralları çerçevesinde, yine egonun bu kabullenmeden gördüğü zararı aşırıya kaçırmadan sözü edilen üst yapılarla egoyu bir şekilde dengelemeye çalışır. ancak suçu kabullenme eylemi genellikle herkesin kaldıramayacağı derecede sağlam bir karakter ve irade isteyeceğinden büyük bir çoğunluk bu eylemi yerine getirmekten kaçınır.
    bu ayrımı yapamayan ve geçmişindeki bastırılmışlıklar yüzünden neredeyse psikotik sayılabilecek davranışlara yönelen bireyler ise farkında olmadan ruhlarına ve insanlık onurlarına en büyük kötülüğü yaparlar.
    misal olarak para ve statü iştahı, id'in emrettiği fiziksel ve sosyal ihtiyaçlar gibi nedenlerle kendisine ihtiyaç duyan, ihtiyaç duymasa bile sevgi, karşılıklı fedakarlık, verilmiş sözler gibi bağlarla bağlı olduğu birine sırtını dönen başka biri, asla suçunu kabullenmek istemeyecektir. bu davranış her şartta, her ortamda haklı bir tanımla "ihanet" olarak nitelendirilir ve hem toplum hem birey nazarında daha ağır bir suç bulmak imkansız gibidir.
    suçu işleyen ve yansıtma davranışına girişen birey büyük ihtimalle bu suçun ağırlığının ve karşı taraf için yıkıcılığının en azından bilinç düzeyinde farkında değildir. ama bilinçaltı suçun itiraf edilmesi halinde benliğin yapısında büyük payı olan erdem ve ahlak'ın göreceği zararın, bu üst yapıların davranışlarla düşeceği çatışmanın gayet farkındadır ve bu çatışmanın sonucunun genelde kötü olduğunu çok iyi bilir.
    bu noktadan sonra suç ne kadar ağırsa yansıtma davranışı da o kadar şiddetli ve saldırgan biçimde ortaya çıkar. ilk elden yapılan karşı tarafı ihanetle suçlamak olsa da, burada kalmaz. vicdan ve ihanet olduğu içten içe çok iyi bilinen davranış çatıştıkça, bu saldırganlık daha açık biçimde ortaya çıkar. kötü yanı gün geçtikçe doğruların ve karşı tarafa verilen nedensiz zararın vicdanı daha da çok zorlamasıdır. bunun için ihanetle suçlanan karşı tarafın suçlanmaya devam edilebilmesi için bir altyapı hazırlanır. hiç olmamış şeyler, karşı tarafın asla gerçekleştirmediği davranışlar sanki gerçekmiş gibi kabullenilir ve nefreti, ihaneti hak eden bir hayalet yaratılır. bu hayaletten sadece nefret edilmesi yetmez, egonun daha kısa sürede ve daha kalıcı bir biçimde doyurulması amacıyla gerçek bireyin hatalarının ortaya çıkarılması, kötü davranışlarının ve zayıf yanlarının cımbızlanarak bu hayaletin niteliklerine eklenip aşağılanması da oldukça yaygın görülen ve açıkça söylemek gerekirse bu insanlıktan çıkmış egoyu tatmin etmekte oldukça başarılı yöntemlerdir.
    ihtimaller kişiden kişiye değişse de, yansıtmayı yapanların bir çoğu davranışlarıyla ahlaklarının dahil olduğu bu derin çatışmadan büyük hasar görecektir. söz konusu olan insanı insan yapan temel özelliklerin menfaat uğruna hiçe sayılması üzerine bir de bu ihaneti haklı çıkarılabilmek için karşı tarafın içinde bulunduğu duruma bakılmaksızın ona saldırılması olduğunda, en zavallımız bile bunun başta tanrı olmak üzere tüm inandıklarına ve vicdanına da ihanet etmek olduğunu bilir.

    konunun dışına çıkarsak ve bireyin bütün bu yazılanları, yansıtmanın temelinde yatanları soğukkanlı bir tatmin duygusuyla, bilinçli şekilde ve ihanetinden zevk alarak yaptığını, bu zevkin ve tatmin duygusunun karşı tarafa acı çektirdikçe arttığını da varsayabiliriz ki biz böylelerine kalbi nasır tutmuş diyoruz.
  • "iç gözlem yeteneği olmayan biri yansıtmayla yaratılan bir dünyada yaşamaya mahkumdur ve kendi hayalleri ile en korkunç korkularının yansıyarak kendine geri döndüğünü görmesinin şaşılacak bir yanı yoktur. her zaman böyle olmuştur ve de olacaktır. içimizde sahiplenmediğimiz ne varsa dışa yansıtılacaktır."

    james hollis - satürn'ün gölgesinde / erkek ruhunun yaralanması ve iyileşmesi
  • savunma mekanizmaları, hatalarımız ve zayıflıklarımızı görmezden gelmeyi sürdürebilmek için başvurduğumuz yollardır. kişiliğimizin, kendimize yakıştıramadığımız taraflarını bilinçaltımıza sürer ve carl gustav jung’un “shadow” yani “gölge” olarak adlandırdığı alanı* yaratırız. ve gölge, davranışlarımızı, hiç öngöremeyeceğimiz şekillerde etkiler. onunla, oraya sakladıklarımızla yüzleşmemek için savunma mekanizmaları üretiriz. yansıtma da bunlardan biridir.

    yansıtma mekanizması, rahatsızlık verecek, kendimize yakıştıramadığımız, ilkel olduğunu ya da sosyal anlamda kabul edilebilir olmadığını düşündüğümüz duygulardan, düşüncelerden ve korkulardan kaçınmak için kullanılır. genellikle kontrol etmeye, kıskançlığa, kızgınlığa ya da cinselliğe ilişkin ilkel duygularımızı yansıtırız. kişi, kendi dürtülerini ve duygularını kabul edemediğinde, onlarla yüzleşemediğinde, onları kendisine yakıştıramadığında bu yola başvurur.

    en klasik, hani, ecnebilerin tabiriyle “textbook” örneği romantik ilişkilere dairdir. taraflardan biri, ilişkinin bir noktasında başka insanları da çekici bulmaya başladığını fark eder. sahip olduğu içsel değerler ona bunun yanlış olduğunu söylediğindeyse duygularını karşı tarafa projekte eder ve onu başkalarına ilgi beslemekle hatta kendisini aldatmakla suçlar.

    nevrotik yansıtma süreci temelde şöyle işler: ego, işlev bozukluğunu, yani kabul edilemeyecek duyguyu/düşünceyi fark eder ve bunun yerini saptamaya çalışır. süper ego, egoya, bu bozukluğun yerini kişinin kendi içinde bulması halinde cezayla karşı karşıya kalabileceğini hatırlatır. hal böyle olunca, ego da bu nahoş duyguyu dışsal bir odağa, yani uygun bulduğu bir muhataba yerleştirir, siz sağ ben selamet…

    yansıtma, narsisizmin belirtilerinden biri olarak da karşımıza çıkabilir. narsistin esasen kendisinden başkasına saygısı yoktur ve bunu karşısındakine yansıtarak şöyle diyebilir mesela: “sen beni adam yerine koymuyorsun, benim kıymetimi bilmiyorsun!” benzer şekilde, sevdiklerini kaybetme korkusu olan borderline kişilikler de onları kendisini terk etmeyi tasarlamakla suçlayabilirler.

    kişisel fikrim, egoları kırılgan olan karakterlerin bu mekanizmaya daha çok başvurduğu yönünde. insan zihninin kendisi hakkında çok pozitif bir algısı vardır ve bunu ne pahasına olursa olsun korumaya çalışırız. bu imaj tehdit edildiğinde eğer tehdit içten geliyorsa ondan yansıtarak kurtulmaya çalışırız. ve egomuz ufacık bir sarsıntıyı bile atlatamayacak kadar kırılgansa bu mekanizmaya canımız pahasına yapışırız. oysa, iyiyle kötüyü ayıran çizgi her bir insanın yüreğinden de geçer.* hepimizin kusurları vardır ve bizi biz yapan, kişiliğimize derinlik kazandıran da çoklukla bu kusurlardır.

    “modern insan kendisi hakkında o kadar bilinçsiz ki, bize kim olduğumuzu sakınmadan anlatmaları için nietzche, freud ya da adler gibi adamlara ihtiyaç duyuyoruz. gölgemizin farkına varmazsak, nasıl canavarlar olduğumuzu anlamamız için bir dünya savaşı gerekecek,” diyordu carl jung, 1930’ların başlarında. öyle de olmadı mı?

    kişisel hayatımızda benzer bir savaştan kaçınmak için her birimizin gölgemize neler sakladığımızı utanmadan keşfetmemiz ve muktezasında onlarla yüzleşmemiz gerekiyor. biliyorum. söylemesi kolay…
  • kendisiyle yuzlesemeyen kisilerin basvurdugu bir kacis yontemidir..zayifligini kabullenmek istemeyen kisilerin kacmak istedikleri duygularini karsindakilere aitmis, onlardan kaynaklanan bir problemmis gibi gorup isin kolayina kacmak istemeleridir..boyle kisiler egolarinin yaralanmasini kaldiramayacaklarindan bu sekilde yapay bir sekilde olayi karsi tarafa yikarak yapay bir ego tatmini yapmaya bile gidebilirler..ha evet her insan zaman zaman yasayabilir, kacmak daha kolay daha acisiz gelebilir, ama bunu hayat dusturu haline getirmis insanlardan ozenle kacinmak uzak durmak lazimdir..
  • başkasını suçlama ya da kendi suçunu başkasına atma olarak tanımlanabilir. bireyin kendi yanlışlarını, olumsuz özelliklerini başkasında görmesidir.

    iki şekilde karşımıza çıkar..

    ilki, okulda başarısız olan bir öğrencinin yetersizliğinin nedenini başkalarında araması, ailesini, öğretmenlerini suçlaması..
    ikincisi, dedikoducu birinin etrafındaki insanları dedikoduculukla suçlaması, yalaka olan birinin karşısındaki insanlara yalaka demesi, yalan söyleyen birinin diğer insanları yalancılıkla suçlaması..
  • "ayıbın en büyüğü, ona benzer bir ayıp sende de varken başkasını ayıplamandır." - hazreti ali.
  • "paul'un peter hakkında söyledikleri, peter'den çok paul'u tanımamızı sağlar." - baruch spinoza
  • özellikle paranoid bozukluklarda görülen, kişinin kendisinin çevresindekilere yönelik hissettiği öfkeyi “herkes bana karşı, bana düşmanlık besliyorlar” şeklinde ifade etmesi konuya projection olarak yansır..
  • kisinin kendi icinde kabullenmedigi duygulari karsindakine aitmis gibi sanip ona cullanmasi seklinde vuku bulabilir mesela. bazen efektif bir ego savunma mekanizmasidir aslinda, ancak karsidaki kisi something is fishy diye dusunmezse yazik sana denir ona.
hesabın var mı? giriş yap