• tolstoy'un anıt eseri. okunmalı. ama hızlı okuma kursunda diil. woody allen hızlı okuma kursunda 20 dk.da okumuş, yorumu: olay rusya'da geçiyor.
  • bu "bütün zamanların en büyük romanı" gibi önemli bir sıfatı (zevkler renkler elbette ama) çok kez kazanmış romanın adı ile ilgili spekülasyonlardan başlayalım öncelikle. rusça bilen bir kişi olmadığımdan çok dil bazlı yorum yapamayacağım bir konu olsa da, sanırım tolstoy'un bizzat kendisinin fransızca'ya çevirdiği eserine "la paix et la guerre" adını vermiş olması, kitabın isimlendirilmesi konusunda bir yanlışlık olmuş olmadığını ispatlar nitelikte bir kanıttır. bunun yanında "tolstoy imla hatası olduktan sonra, battı balık yan gider diye yeni adı kabullendi" diyenler de çıkabilecektir elbette. durumla ilgili kendi duyduğum yorum ise, rusça'da barış ve dünya kelimelerinin yazılışlarında bir tek harf farkı olması ve okunuşlarının da aynı olmasından kaynaklanmaktadır. söz konusu dedikodulara yol açan sürecin başlangıcı ise yanılmıyorsam 80'lerde bir rus bilgi yarışmasında eserin sorulduğu bir sorunun doğru cevabının "savaş ve dünya" olarak açıklanması olmuş.

    bunun yanında yakın zamanda penguin yayınları eseri yeni bir ingilizce tercümeyle yayınlarken, önsözde daha ilginç bir bakış açısı ortaya koymuş, tolstoy'un kendi eserini yanlış isimlendirdiği görüşünü cesurca açıklama yoluna gitmiş. bu her ne kadar ispatı olmayan bir iddia olsa da, kitabı okuyanlar için çok mantık dışı olmayabilecektir. zira roman hakikaten de gidip gelen süreçler halinde bize savaşı ve barışı kontrastlama ya da kıyaslama amacı gütmekten uzaktadır. elbette böyle motifler de destansı eserde sıkça yer almaktadır ama anlatılanların "savaş ve barış" adının ortaya koyduğu tarzda bir ying yang ilişkisinden uzak olduğu da gözden kaçmamaktadır. kendi adıma barış kelimesinden çok "ve" kelimesi bende bu sorunu yaratmaktadır diyebilirim.

    biraz tarihçesine girmek gerekirse, savaş ve barış 1865 ile 1869 yılları arasında (o zaman adet olduğu üzere dergilerde) yayınlanmış, tolstoy'un napolyon savaşları esnasındaki rusya'yı ve bir çok gerçek tarihsel kişiyi arka plan seçerek anlattığı bir hikayedir. her ne kadar şimdi "büyük roman" olarak adlandırılsa da, o zamanın standartlarındaki roman formatına çok da uyan bir eser değildi savaş ve barış. tolstoy'un kendisi bile ilk romanı olarak anna karenina'yı saymaktadır.

    roman beş aristokrat rus ailesinin etrafında geçer diyebiliriz. bunlardan en önemlileri elbette bezukov'lar, rostov'lar ve bolkonski'lerdir. ancak hikayede o kadar çok karakter vardır ve büyük çoğunluğu o kadar derinlemesine geliştirilmişlerdir ki, insanın karakterlerin yazılı olduğu bir "rehber"siz romanı okumaya başlaması, ilk 100 sayfa sonunda pes etmeyi kaçınılmaz kılabilir. eserin ilk dörtte üçlük kısmı daha çok kendi yarattığı karakterlerin etrafında dönse de, tolstoy'un kitabın son kısımlarında savaşın ve liderliğin doğası, tarih, politika, kahramanlık ve tarihsel kişilikler üzerinde felsefi bir çalışma içine girdiği netçe görülecektir. zaten işte bu format savaş ve barış'ın standart bir roman olmadığı iddiasını güçlü kılar.

    ana karakterlerden biraz bahsetmek gerekirse, tek bir başrolden bahsetmenin zorluğu ile söze başlamak gerekir. pierre bezukov, bazı eleştirmenlere göre tolstoy'un kendi yansıması olan, ve rus sosyetesine ve entrikalarına uzak, bazen kendisini zor duruma düşürecek kadar direkt konuşan, kendisini daha henüz keşfetmemiş genç bir adamdır. bir rus aristokratının "piç" oğlu olan pierre kendisine kalan miras sayesinde sosyetede yer bulacak, ancak hiç bir zaman onların parçası olamayacaktır. yakın arkadaşı andrew bolkonski ise, pierre'den hayata bakış açısıyla ayrılmaktadır. zeki, analitik düşünen ve önceliklerini pierre'e göre çok önceden belirlemiş (her ne kadar hikaye içinde o da kendini keşfetse de) vatansever bir askerdir.nataşa rostov, belki romanın en ilgi çekici karakteridir. canlılık, hayat doluluk, heyecan ve şıpsevdilik en büyük özellikleri olan bu rostov ailesinin en küçük kızının kaderi uzun roman boyunca okuyucuyu belki de en çok meraka sevkedecek olanıdır. bunun yanında tolstoy'un açık bir biçimde savunduğu ünlü rus generali kutuzov ve napolyon da romanın en meşhur karakterleri arasında yer alır.

    roman daha önce dediğimiz gibi napolyon savaşları sırasındaki rusya'yı ve rus halkını anlatsa da, tolstoy hayatla ilgili bir çok konuda bazen açık bazen kapalı görüşlerini ve tespitlerini eser boyunca bize yansıtır. nedir bunlar..başlığında "savaş" gibi strateji ve mantığa dayanan bir kavramı barındırsa da, tolstoy genel olarak insan davranışlarının (özel olarak savaşta komutanların ve siyasetçilerin davranışlarından yola çıkarak) nasıl ve ne kadar sıklıkla mantık yolundan çıktığını gözler önüne serer. mantıklı davranmanın, rasyonelliğin, analitikliğin belki de en gerekli olduğu alanda bile büyük liderler inanılmaz anlamsız davranışlar gösterebilmektedir, ve bunu açıklayan net sebepleri tarihçiler bize sunamamaktadır. tolstoy bunu tarihi yazan karakterlerin, aslında tarih tarafından önceden çizilmiş, ya da o an çizilmekte olan bir olaylar zincirinin basit esirleri olduğu ile açıklamaya gider. sadece savaşta değil, "barış"'ta da kahramanlarımız hikayenin her aşamasında birbirinden farklı yollara, açık bir mantık ve sebep gösteremeden sapabilmekte, kendileri ve karşılarındakiler için en iyi olanı seçmekten çok, bilinmeyen bir çarkın parçası gibi hareket etmektedirler. ancak görürüz ki, bazen en mantıksız görünen hareketler bir taraf için iyi sonuç verebilmektedir ve biz geçmişi incelerken anlamsız bir biçimde o hareket yolunun ne kadar akıllıca olduğunu sonucuna göre değerlendirip geriye dönük bir anlamlandırma çabasına "girebilmekteyizdir".

    eh tabi ki "hayatın anlamı nedir" gibi ezeli ve ebedi bir sorunun savaş ve barış'da yer almaması da şaşırtıcı olurdu. hikaye boyunca birden fazla karakter hayatın ne olduğu konusunda, tabir yerindeyse epiphany'ler yaşıyor. andrew austerlitz'de ölümle burun buruna geldiğinde, göze görünenden çok daha derin bir hayatın, bir gerçeğin varlığını ilk defa farkediyor, belki de neden yaşadığını anlıyor. andrew bunu ölüm karşısında kaldığında farkederken, arkadaşı pierre belki bütün eser boyunca kendi hayatına bir anlam verme çabası içerisinde yaşıyor. pierre bunu aktif bir çaba içerisinde, değişik eylemler içine kendini atarak hayatına orada anlam verebileceğine inanarak yapıyor ancak ne evliliği, ne politika, ne masonluk ne de napolyon'a suikast girişimi esnasındaki milliyetçi kişiliği ona istediği doyumu veremiyor. pierre hayatının olması gereken şeklini zannımca kitabın sonunda bulduğundan ve bunu açıklamak da okuma zevkini kaçıracağından yorumumu fazla uzatmıyorum. ancak pierre'in savaş ve barış sürecindeki hayatını anlamlandırma çabası, belki en çok okuyucuyu pierre karakterine sempati ile bakmaya yönelten özelliği oluyor.

    savaş ve barış'ı edebiyatla ilgilenmeyen bir kişiy bile ilginç kılabilecek en büyük tema ise liderliğin ve liderlik tarz ve kapasitelerinin sorgulandığı kısımlar olmalı. tolstoy bu konuyu hem tarihin büyük liderleri napolyon, kutuzov ve alexandr örneğinde ele alıyor, hem de sıradan günlük hayattaki liderliğin etkilerini ve sebeplerini sorgulayarak bize sunuyor. herhalde ortaya koyduğu en büyük söylem ise, liderlerin düşünüldüğü gibi inanılmaz dehalarıyla ve güçleriyle tarihi "yazan" kişiler değil, aslında kendilerinden çok büyük binlerce, milyonlarca olay ve kişinin oluşturduğu bir çarkın esiri oldukları ve tarihin yazarı değil tarih tarafından yazıldıkları, kendilerine verilen rolü oynadıkları...tolstoy bunu kitabın bilhassa savaş stratejisiyle ilgili olan kısımlarında o kadar güzel ve net örneklerle ortaya koyuyor ki, insanın (ya da en azından benim) ikna olmama şansı az kalıyor.

    savaş ve barış'ta gözümüze çarpan motiflerden de bahsetmek sanırım yerinde olur. maddi açıdan fakirleşme ve zenginliğin kaybı ile ailelerin yaşadığı dram, sebebi açıklanamayan ve aniden çıkıp aniden biten aşklar, ve belki de en çok ölüm karşısında insanların "gözlerinin açılması" gibi deneyimler bir çok karakterin başından geçiyor. bunun yanında bordino savaşının uzun biçimde anlatıldığı bölümler tarih açısından bir ders olmak ile birlikte, içgüdüleriyle ve inançlarıyla savaşın bütün mantıki gerekliliklerini yerine getiren fransız ordusunu yenen rus ordusunun tolstoy tarafından önümüze konulduğu kısımlar oluyor. gene rus ordusu fransız ordusuyla savaşırken, rus elit tabakasının kendi aralarında rusça yerine fransızca konuşmayı tercih etmesi, savaşın aslında neden yapıldığı, ya da "savaş ve barış" ın ne kadar farklı olabileceğini düşündürüyor insana.

    savaş ve barış tam anlamıyla bir destan. belki balzac eserleri kadar edebi, dostoyevski romanları kadar felsefi değil ama edebiyat dünyasında "tek" bir roman. insan eğer azmedip okursa, ki başlarda cesareti kırmak için çok zorlayan bir kitap, okuduktan sonra "ben savaş ve barış'ı okudum" diyebilmenin vereceği haklı böbürlenme dışında, kendi içinde de tekrar tekrar okumaya devam edeceği bir dünyaya sahip oluyor.
  • bendeki versiyonunda ilk 120 sayfa boyunca konuya girmeden sadece karakter tanıtımı yapıldığı ve neredeyse bütün rus birinci kolordusu ve 2. mekanize tümeni anlattığı için oeeh dedirtmiş bir eser. nihayet 121. sayfada konuya girildiği sırada da karakterler beynimi siktiği için iyice bulmaca kıvamı almıştır. bence ilk 120 sayfa ek olarak ayrı satılmalı esas roman okunurken de referans olarak ara ara bakılabilmelidir. şahsen ben 240. sayfada pes etmiştim. kitap tam 698 sayfaydı. gün gelir bir gün tekrar başlarım diye düşünüyordum ama rus ordusu mazide hoş bir seda olarak kaldı. birer birer hepsiyle yeniden tanışmayı istemiyorum
  • --- spoiler ---

    savas ve baris okuyucuya tarih kitaplarinin sunamadigi zevk alarak tarihi ogrenme ve anlama olanagi sunuyor.

    isimleri destanlasmis,tarihcilerin olumsuzlestirdigi boyali kahramanlarin aslinda bir satranc oyunu olan tarihin piyonlarindan baska bir sey olmadigini anlatiyor.

    savas ve baris bir savasi etkileyen en onemli faktorun komutanlarin dehasi,ordularin buyuklugu,ordunun duzeni vb. degil,sadece ve sadece savas durumunda cephede bulunan her bir erin,subayin icinde bulundugu psikoloji,moral durumu oldugunu ogretiyor insana.

    kitabi okuduktan once ve sonra okuyucunun strateji anlayisinda ucurum kadar buyuk degisiklikler oluyor. kitap bir dizi utkunun napolleon u nasil mahvolusa,bir dizi malubiyetinse ruslar i nasil zafere tasidigini anlatiyor.

    savas ve baris askin,insanin ruhunu nasil allak bullak ettigini,mantigini nasil korelttigini,nasil bazen bir tokat gibi vurup bazense hafifce yanagini oksadigini anlatiyor.

    savas ve baris insanlarin nasil esarete suruklendigini,nikolay rostov un kumar oynamasi,natasa rostov un sadakatsizligi,piyer in safligi,andrey in hayal ve arzulari,napolleon un acgozlulugu,petya nin tezcanliligi,doholof un alayciligi,rus komutanlar in sabirsizligi,sonya nin umutlari,anatolun sehveti... ile anlatiyor.

    insanlarin yukselmek,guclenmek,hazira konmak icin birbirleriyle nasil yaristigini,para icin kendilerini nasil sattiklarini,erkeklerin zengin kiz kapmak icin yarismasiyla anlatiyor savas ve baris .

    bir bocegin cicege olan askini anlatiyor doholof un askiyla.

    insanlarin yalakalikla,sinsilikle nasil yukseldigini anlatiyor, boris ve berg in yukselisiyle.

    paranin insanlarin muamelesini nasil degistirdigini anlatiyor,piyer in mirasa konmadan once ve sonra gordugu muameleyle.

    omrunun sonuna gelmenin,yasliligin nasil bir sey oldugunu anlatiyor yasli prensin hayatiyla.

    hayatin her seye ragmen devam ettigini,yasamin mutlaka yeni mutluluklar getirecegini ve olenle olunmeyecegini anlatiyor,natasa nin andrey in olumunden sonra yaptiklariyla...

    zaman zaman romani birakip yorumlarini yaziyor tolstoy. kendimize hic sormadigimiz sorulari hatirlatiyor. sorduklarimizin yeterliligini sorguluyor. felsefi kanitlarla insanin dusuncelerini kaosa surukluyor. hakliligini sacma olmasina ragmen kabul ettiriyor okura.

    savas ve baris savasta ve barista,bircogunda kendinizden bir seyler bulabileceginiz,yuzlerce ornek karakterle hayati anlatiyor.
    --- spoiler ---
  • tolstoy bu kitap icin "yapmacik bir alcakgonlulluk yapmak istemiyorum, bu eser ilyada gibi bir seydir" der..

    1812-1820 yillari arasinda fransa ve rusya arasindaki savaslarin (arada avusturya da girer isin icine) insanlar ve ulke uzerindeki etkileri anlatilir..
  • roman boyunca yarattığı karakterlerine biçtiği kararsızlık buhranlarını bizzat kendisi de bolca tatmış olan tolstoy, yaşamı boyunca türlü türlü gelişkinlikte düşüncelerin zihnine akmasına karşın biricik hristiyan temelli sorgulamadan bir kez olsun sıyrılamamış. yarattığı onca karakter de bundan nasibini almış ve daldan dala uçmuş, yolunu bir türlü tutturamamış, huzursuz huzursuz dünyayı dolanmış.

    ancak bazı anlar var ki tolstoy bu çok sevdiği yaratıklarını tümden bir kenara koymuş ve beynine çeşit çeşit aykırı düşüncelerin doluşuna izin vermiş, sayfalar boyunca roman konusundan bağımsız olarak bizzat kendi şahsını da sıkça rahatsız eden varlık sorgulamalarını icraya koyulmuş. işte rastlantının akıl almazlığına denk gelip de şaşırtıcı yetkinlikteki benzetmeleriyle sayfasını karalarken, rus imparatoru birinci aleksandr ve fransız imparatoru napolyon'u örnek tutarak ve karşı karşıya getirerek tarihteki öne çıkmış tüm insan profillerinin iktidarlarını ve sahneye koydukları rollerindeki özgürlüklerini irdelemeye çalışıp genelgeçer bir kural aradığı şu güzel birkaç paragrafa sıra gelmiş:

    "birinci aleksandr için, yani doğu'dan batı'ya ters yönde yapılan hareketin başına bulunan kişi için gerekli olan neydi?

    gerekli olan, adalet duygusu ve avrupa işlerine ilgiydi. ama bu, uzaktan uzağa ve bazı küçük hesaplarla gölgelenen bir ilgi olmalıydı. aynı durumda bulunan o çağdaki hükümdarlara oranla ahlak bakımından daha yüksek bir düzeyde olması gerekirdi. yumuşak, cana yakın bir kişiliği olmalıydı. napolyon'a karşı kullanılmak üzere hakarete uğramış bir insanın duygusu gerekliydi. bütün bunlar birinci aleksandr'da vardır. bütün geçmişi, 'rastlantı' adı verilen sayısız olaylarla daha önceden hazırlanmıştı.

    savaş olup biterken tarihsel kişiliği olan bu insanın hiçbir eylemi yoktur. çünkü eylemde bulunması gerekli değildir. ama avrupa'daki genel büyük savaş zorunluluğu ortaya çıkınca aynı insan, hemen kendisine ayrılan yere geçiyor ve avrupa ordularını birleştirip onları amaca götürüyor.

    güneş ile evrendeki her atom, nasıl kendi kendini tamamlayan birer yuvarlak ise, her atom, nasıl parçalanmaz bir bütün olarak insanın özüne varamayacağı bir şeyse, kişilik de aynı biçimde, kendine özgü amaçlar taşıyan bir şeydir. bunun nedeni, insan zekasının kavrayamayacağı genel bir amaca yönelmiş olması, ona hizmet etmesidir.

    çiçeğin üzerinde bulunan arı, bir çocuğu sokar. çocuk arıdan korkar ve arının amacının insanları sokmak olduğunu söyler. şair, çiçeğin tacına konan arıyı zevkle seyreder ve 'arının amacı çiçeğin kokusunu emmektir.' der. arı yetiştiren bir başka insan, kovandaki yaşayışı daha yakından inceledikten sonra arının amacı, arı beyini ve yavruları beslemek, daha doğrusu arı türünün sürekliliğini sağlamaktır, der. botanik bilgini, arının katmerli bir çiçekten ayrılıp, ayaklarında polen tozu ile bir başka bitkiye konduğunu ve orada bir birleşme meydana geldiğini görür ve 'işte arının amacı budur.' der. bir başkası bitkilerin oradan oraya yayıldığını incelerken, arının buna yardım ettiğini görür ve bu yeni gözlemci belki arının asıl amacının bu olduğunu ileri sürer. ama arının en son amacının ne birinci, ne ikinci, ne de üçüncü amaçlar - insanın aklı ancak bu amaçları kavrayabilecek niteliktedir - olmadığını görür. insan aklı, bu amaçlar dizisini araştıra araştıra yükselirken kendisi için en son amacın kavranılamayacak bir şey olduğunu daha büyük bir kesinlikle anlar.

    insan, ancak arının hayattaki başka olaylara uyan özelliklerini gözleyebilir. tarihsel kişilerin ve tarihte rol oynamış halkların amaçları konusunda da durum farksızdır."

    işte tam da buraya dek gelmişken tekrar köhnemiş hristiyan düşüncesine geri dönüp oraya yerleşmek, düz mantığın geçici huzurunu yeterli görmek büyük bir yazar için acı verici olmalıdır. oysa belirsizlikler, rastlantıların belirlediği roller ve bundan doğan kaos düzeni düz mantığı işin ta en başında reddetmek zorundadır. bu çelişkiyi apaçık görüp de gözünü ona sıkı sıkı kapamak, bir aydın için yakışık almayan bir durum olsa gerektir.
  • 19. yüzyıl rus yazarlarından tolstoy'un başyapıtı sayılan romanı.
    yaklaşık 2000 sayfa civarındadır. dünya edebiyatının en değerli bir kaç yapıtından biridir. çogu eleştirmene göre dostoyevski'nin karamazof kardeşler'i ile birlikte en destansi yapıt olarak görülür. hatta kimileri onu roman değil destan sınıfına bile koyar.
    konusunu ünlü rus- fransız savasindan alır. napoleon'un komutasındaki fransız ordularının hüsranla sona erecek olan savaş eserin ana konusudur.
    yaklaşık 500 karakterlik bir panoramadır roman. bu kadar çok karakterin olduğu başka bir roman hemen hemen yok gibidir. tabi burada karakterden kasıt, bu kişilerin adını duyduğunuzda, o kişi hakkında gözünüzde bir şeylerin canlanmasıdır. aksi halde elbette başka romanlarda da bu kadar çok isim geçebilir.bir köpeğin bile belli özellikleri vardır romanda.
    tolstoy romanı yazmadan önce eline defter kalem alıp savaşın geçtiği yerleri tek tek ayrıntısıyla incelemiştir.
    özellikle nataşa gayet sevimli, çocuksu bir karakter olarak karşımıza çıkar . belki de hiç bir roman kahramanı bu kadar sevimli değildir. öte yandan tolstoy romanda biraz yaşlı general kutuzov'un üstüne fazlasıyla düşmüş gibidir. bu onu, daha fazla anlatmıştır anlamına gelmez. sadece kendine daha yakın, ideale daha uygun bir insan örneği, (dostoyevski'nin budala adlı romanının başkahramanı prens mişkin gibi) olarak tasarlamış.
    savaş ve barış adlı romanın çevirileri konusunda gayet şanslıyız. anlaşılan sevmişiz bu büyük yazarı ve eserini. zira sadece şu an piyasada 14 farklı yayınevinden çevirisi bulunmaktadır.(eski çeviriler hariç.onları da dahil edersek 20 yi geçiyor neredeyse). ancak işin kötü yanı, yani bardağın boş tarafına gelirsek; şu an piyasada sıfır olarak satılan bu 14 çevirinin sadece birkac tanesi orjinal dilinden, yani rusçadan (örneğin iletişim yayınlarından iki kalın cilt olarak çıkan leyla soykut'un rusçadan tam metin çevirisi).
    çeviri konusundaki ikinci sorun da romanın eksik çevrilmesi. piyasadaki bu 14 çevirinin yine büyük çoğunluğu tam metin değil. kimisi iki cilt, kimisi de tek cilt olarak yayımlanmis. yani okunmayacak duruma getirmişler.
  • serci bundarçuk'un* yönetmenliğini yaptığı film kanımca sinema tarihinin en başarılı filmlerinden biridir.
    özellikle üçüncü bölümde savaş sahnelerinde yönetmen eline ressam fırçasını almış ve sanatını konuşturmuştur.
    aynı zaman filmdeki pierre bezukhov karakterini yönetmen canlandırmıştır.

    film hakkında şu an ki duygu ve düşüncelerim: inanılmaz.. aşılamaz... korkunç bir film! mükemmel bir estetik duygusu, aşık eden, bağlayan.. kusursuz. en iyisi kesinlikle!
  • --- spoiler ---

    tolstoy, bu her kütüphanede bulunması gereken şaheserinde, rus soylularının hayatını anlatmakla kalmayıp, her iki ordunun ve halkın gözünden bir savaşın anatomisini de yapıyor. insan, bu destanı; bir edebiyatçı mı, bir tarih profesörü mü yoksa bir asker mi yazmış diye düşünüyor. dört ciltlik bu muazzam eseri okurken "kim kimdi?" diye düşünüp zaman kaybetmeyeyim diyerek, isimleri not alma ihtiyacı duydum. zaten, sanki isim kıtlığı varmış gibi, her üç kişiden biri nikolay. isimler, ünvanlar, soyisimler...şifrelenmiş gibi, çöz çözebilirsen. gelecek nesillere faydalı olsun ve hatam varsa da affola(hatasız kul olmaz) diyerekten ve eksik olmakla birlikte kahramanlarımızın şöyle bir listesini yaptım:

    pierre bezukhov / pyotr kirilovic bezukhov

    nikolay andreyevic bolkonski(andrey'in babası)
    andrey nikolayeviç bolkonski/andrey
    mariya nikolayevna bolkonskaya/mari/maşa
    nikolay andreyevic bolkonski/nikolenka(andrey'in oğlu)

    ilya andreyic rostov
    nikolay ilyic rostov / nikolas
    natalya ilyinicna rostova / nataşa/nathalie
    sonya rostova/sofi
    pyotr ilyic rostov / petya

    helene kuragina bezukhova/yelena
    vasili kuragin
    anatol kuragin
    hypolite kuragin
    boris drubetskoy
    julie karagina drubetskaya
    vasili dimitriyevic denisof(4. ciltte vasili fyodorovic denisof olarak geçiyor, bir yerde bir hata var ama bulamadım)
    fyodor ivanic dolohov
    pyotr ivanovic bagration/ bagration
    mihail illarionovic kutuzov
    napoleon bonaparte

    çok renkli karakter pierre'e dikkat diyorum. anna karenina'da levin'e, savaş ve barış'ta da pierre'e hayran kaldım. her ikisi de varoluş sebeplerini sorgulayıp duruyor. tabi levin son derece aklı başında bir adamken, pierre görüp görebileceğiniz en değişken adam. hem de insanı çıldırtacak kadar değişken.
    bu baş yapıtı okuyunuz, okumadan bu dünyadan göçüp gitmeyiniz.

    --- spoiler ---
  • yarak kafali trollere bakmayin siz. biraz rus edebiyati okumuslugunuz varsa zorlanmazsiniz. sonundaki tolstoy'un tarih felsefesi disinda gayet sürükleyici bir romandir. napoleon dönemi avrupasini paramparca olan hayatlar, büyük mutluluklar, yok olurken küllerinden dogan aileler vasitasiyla anlatir. öyle bir anlatir ki, o evlerin icinde yasar, o insanlarla ayni endiseyi duyarsiniz icinizde. en kudretli görünen insanlarin bile aslinda ne kadar gücsüz, caresiz olduklarini, hayatin akisinin bilinmezliginde oradan oraya sürüklendiklerini görürsünüz. kendini arayan kont bezuhov, anna karenina'daki levin'in toy halidir bu kitapta. hayatin anlami konusunda ortak paydada bulusurlar. adamin dibi prens andrei bolkonsky'i tanidiginiz icin pisman olmayacaksiniz. alti ayda da bitirseniz okuyun bu kitabi.
hesabın var mı? giriş yap