• an itibariyle çıkmıştır.

    “pek bir şeye benzemez ama şöyle bir göz atayım” dedim ama bayağı bayağı güzel albüm olmuş. hem teması hem prodüksiyonu iyi duruyor.

    albümün tamamını grubun üyelerinden björn ulvaeus ve benny andersson yapmış. prodüksiyon da onlara ait. “yok yeah eski abba yok” diyenler olacak tabii ki. haklılar da. aradan kırk (40) yıl geçmiş, nasıl olsun? ancak yine de eski abba sound'una çok yakın albüm. sırf o havayı hissedebilmek için bile arada bir açıp dinlenebilir.

    öncesinde yayımlananların dışında ilk dinleyişte ilgimi çekenler keep an eye on dan ve ode to freedom oldu. özellikle ode to freedom çok hoş bir kapanış şarkısı olmuş. zaman içinde tekrar tekrar dinlemeyle bunlar değişir gerçi.

    2021'de spotify'da yeni abba albümü dinlemek bile başlı başına tuhaf ahah.
  • (bkz: radyo voyage)
  • yahel and eyal barkan'in tiesto tarafindan remixlenmis, adindan da anlasilacagi uzere trance sarkilari.
  • abba, tam 40 yıl sonra yeni albümü ile bize merhaba dedi. inanılmaz bir şey bu çünkü grup öyle bir resim çizmişti ki sanki bir daha hiç bir araya gelmeyeceklerdi. grup elemanları sadece grubu dağıtmayıp evliliklerini de bitirdikleri için ekstradan bir problem de vardı. e bir de halleri vakitleri yerinde, yaşını başını almışlar. bu zamana kadar "dönmek isteseler dönerlerdi" dedik. artık bu umut kaybolduktan sonra bir anda dönme kararı almaları şaşkınlık verici oldu.

    aslında ufak ufak bir hareketlilik vardı çünkü aslında grup resmi olarak hiçbir zaman "ayrıldık" dememişti. ancak dört müzisyen de grup sonrası yaptıkları çalışmalarda belli bir başarı kazanınca grubu tekrar canlandırma motivasyonu da iyice düştü. çok, çok nadir aynı ortamlarda yer alsalar da herhangi bir plan yoktu. lakin abba hep bir şekilde canlı kalmayı başardı. abba gold adlı toplama albümleri mesela yıllarca sattı. ben de kasetcilerde bu albümün posterini hep görürdüm. 1999, mamma mia muzikali ile abba bir kez daha gündeme geldi. 2004'te waterloo'nun 30. yılı şerefine o sene istanbul'da düzenlenen eurovision'da gösterilmesi için hazırlanan our last video ever adlı videoda, beraber gözükmeseler de, aynı anda yer aldılar. bu çalışmanın tek entry'sini girmek de ne onurdur ki bana düşmüştü. tabii bu grubun geri geleceği dedikodularını doğurdu ama olmadı. 2008'de mamma mia'nın filmi çok iyi iş yaptı. ama grup yine bir araya gelmedi. ta ki 2016'da benny andersson ve björn ulveaus'un tanışmasının 50. yılının kutlandığı geceye kadar. burada benny ve björn için anni-frid lyngstad ve agnetha fältskog, the way old friends do'yu söylediler. bu da medyada acayip ses getirdi. aslında anni-frid, çok iyi bir performans gosterirken, agnetha pek formunda değildi. o zamana dek agnetha aslında grubun bir araya gelmesinin en büyük engeliydi. sanki ısrarla benny ve björn ile görüşmemeye çalışan agnetha, zaten grubun en duygusal elemanı olarak belli ki tüm bu ayrılıklar, boşanmalar nedeniyle çok zarar görmüş ve kendini abba efsanesinden uzak tutmuştu. bu duygusallığı ve heyecanı da elbette sahne performansına yansımıştı. ama bir kez o kapıyı aralayınca bu sefer gerisi geldi.

    gerisi geldi ama plan abba'yı değil, onun avatarlarını (ya da grubun deyimi ile abbatarlarını) sahneye çıkarmaktı. 2012'de tupac'ın hologramının coachella'da sahnede gözükmesi ile birlikte bu hologram fikri bir anda ilgi topladı. 2016'da ise benzer bir sey ronnie james dio için yapılmış ve de daha sonra bu hologram turneye de çıkmıştı. abba üyeleri de artık turne kaldıracak pozisyonda değillerdi ama bu avatar fikri akıllarına yattı. tabii proje için titizlenen grup bir yandan da teknolojinin gelişmesini bekledi. 2018'de ise bu proje daha da ciddiye binince björn ve benny, bu abbatar deneyimi için duyulan heyecanı harlamak için iki şarkı bestelediler: "i still have faith in you" ve "don't shut me down". bu şarkılar abba'nın 1982'den beri kaydedilen ilk yeni şarkıları oldu. proje yavaş yavaş ilerlerken covid tabii işleri yavaşlattı. öte yandan ise bu durum benny ve björn için daha fazla şarkı yazmak için fırsat yarattı ve bir anda abba, yeni bir albüm çıkaracak kadar şarkıya sahip oldu. 2021'de de voyage adlı albümleri çıktı.

    voyage'ın kapak tasarımı çok güzel. klişe bir şekilde grup fotosu koymak yerine hemen gözü yakalayan, bir tutulma sonrası parlamaya tekrar başlayan bir güneş görüyoruz. çok güzel bir metafor. isim de çok hoş çünkü uzun yıllar boyunca hiç olmayacağına artık kendimizi inandırdığımız bir yolculuğu en sonunda dinliyoruz. kayıtlar genel olarak çok iyi. abba'yı çok sevsem de açıkçası kayıt olarak sadece son iki albümlerini çok güçlü bulurdum. burada da kalite devam ediyor. prodüksiyon benny andersson'a ait. kaliteli bir adam zaten, işini de çok iyi yapmış. anni-frid ve agnetha'nın seslerinde elbet yaşlanma var ama hala performansları taş gibi. albümde stockholm concert orchestra'nın önemli bir desteği var. özellikle balladlardaki orkestral düzenlemeler etkileyici. isveçli müzisyenlerden oluşan band da çok iyi çalıyor. o zaman artık şarkılara bakalım.

    i still have faith in you, çok görkemli ve anlamlı bir geri dönüş şarkısı. müziği bir kenara koyup düşünelim: 40 yıl sonra bir grup çıkıyor ve de onlardan ilk duyduğumuz cümle "hala sana inancım var" oluyor. şarkının sözlerinin vurucu bir diğer yanı da grubun halen bu işi yapıp yapamayacaklarını sorgulaması. yani klasik bir "yeah, geri döndük, bomba gibiyiz" yerine biraz daha temkinli bir duruşun olması çok daha gerçekçi ve çok daha etkileyici. şarkı içinde yeniden doğduklarını, hala içlerindeki sevgiyi kaybetmelerinden bahsetmelerine rağmen yine de dönüp dolaşıp geldikleri yer "hala içimde bu enerji var mı?". bu sorgulama ile de şarkı bitiyor. müziğe bakınca bu sorunun cevabı evet. her ne kadar vokal olarak agnetha'cı olsam da anni-frid'in sesinin olgunluğu bu şarkıya çok iyi gitmiş. yine de şarkı kendini agnetha'nın geri vokallerinin girmesi ile buluyor. genel olarak orkestral bir düzenleme olsa da, benny andersson'un chariots of fire-vari klavyeleri, nakaratta gitar ve davulun da girmesi ile yükselen müzik de dikkat çekiyor. bu nakarattaki coşku çok iyi düşünülmüş olsa da kayıt biraz gürültülü geliyor bana. onun dışında ise tertemiz, çok iyi bir performans var. böyle anlamlı bir giriş tercih etmeleri çok iyi olmuş.

    abba'nın daha eğlenceli yüzünü özleyenler, when you danced with me'de kendilerini kısmen bulacaklardır. kısmen diyorum çünkü bence çok akılda kalıcı ve insanın içini kıpır kıpır bir melodi ile açılsa da bu melodi ve şarkının genel havasında bir orta çağ havası mevcut. zaten şarkı da irlanda, kilkenny'den ayrılıp oraya yıllar sonra bir festivali ziyaret etmek için dönen bir adamı anlattığı için melodinin içindeki irlanda ve festival havası çok güzel. benny andersson'un abba sonrası girdiği yoldan çıkan bir eser bu. abba'nın önceki albümlerinde de bu kadar kelt temalı bir şarkı hatırlamadığım için de kulağa çok yeni geliyor. bir yandan müzik, bir miktar hüzün de içermekte. sözlerde de benzer bir mutluluk ve hüzün karışımı var. kasabayı terkedip giden adamı yıllar sonra gören eski sevgilisi özetle "umarım değişmiştir, peki beni özledin mi?" diyor. bu nostaljik albümün içindeki bu şarkının da ciddi nostalji içermesi güzel. agnetha'nın vokalleri muhteşem.

    little things, yumuşacık bir eser. usulca akıp gidiyor. vokal ve müziğin uyumu çok iyi. albümde "bir tane de noel şarkısı olsun" diye planlanıp yazıldığını tahmin ediyorum ki noel'in yaklaştığını düşününce belki bu şarkıyı biraz daha öne çıkarmaya çalışabilirler. üçüncü şarkı olmak için fazla yumuşak bir eser olduğunu düşünsem de şarkının kendisi çok tatlı. o kadar yumuşak ve tatlı ki "daha dün annemizin" (ya da "twinkle twinkle little star") referansı bile içeriyor. şarkının sonunda giren ve şarkının yumuşaklığını korusa da melodisini değiştiren çocuk korosu tatlı olmuş. gerçi çocuklar, şarkı biterken "babaannemin söylediği şarkı" dediklerinde "hoşt, agnethe ve anni-frid hanımlara laf mı atılıyor?" desem de sonuçta artık otuzlu yaşlarda değil, yetmişli yaşlarında iki hanımefendi dinliyoruz. akıp giden zamanın bu tokatı biraz üzücü ama şarkı güzel. ferahlık yayıyor.

    albümün bu anına kadar güzel olmasına rağmen 70'ler abba'sından daha farklı bir şeyler dinledik. bunu beklemek de çok adil değil açıkçası. ancak don't shut me down, abba'nın altın döneminden fırlamış gelmiş bir şarkı. aslında melankolik başlayıp fake atsa da, şarkının hızlandığı anda duyduğumuz piyano sesi ve ardından gelen saksafon melodisi, grubun hala özünü kaybetmediğini gösteriyor. nakaratı çok akılda kalıcı. kadın vokallerimizin uyumuyla ve geri vokallerle beraber nakarat, çok dolu bir hale geliyor. agnetha'nın vokalleri hala inanılmaz bir duygu içeriyor. neredeyse hiç yaşlanmamış bir ses var. çok acayip bir şey. beste sadece tempo olarak hızlı değil. şarkıda bol bol farklı akor kullanılıp notaların arasında bol bol dolaşılıyor olması da şarkıyı dinamik kılıyor. hatta ilk nakarat sonra usulca şarkının bir ton tizleşmesi çok iyi. böylece ikinci nakarat daha bile zevkli hale geliyor. sözler, tam abba'lık bir aşk şarkısı tadında. bir şans daha isteyen kadının eski günleri de anarak geri dönmesini anlatan şarkı, mutlu sonla bitiyor. böyle güzel şarkıya da mutlu son yakışırdı zaten. albümün herhalde en iyi şarkısı.

    bir önceki şarkıda agnetha'nın sesinin hiç yaşlanmadığını söylemiştim. just a notion'ı dinlerken de böyle bir yorum yapılabilir ama yapılmasın çünkü just a notion aslında voulez vous albümü için kaydedilmiş bir eser. vokalleri tutarak altyapısını yeniden kaydetmişler. bu şarkıda gerçek anlamda 1970'lerin sonuna ışınlanıyoruz. bence çok sempatik bir şarkı. björn de zaten "niye o zaman albüme koymadık ki, tam bilemiyorum" demiş. tabii şimdi youtube'a bakınca orijinal düzenleme mi yeni versiyon mü daha güzel tartışmaları var. bence şimdiki versiyonu daha zengin ama özellikle nakaratta vokaller çok geride kalmış. sanki daha da iyi mix yapılabilirmiş. bunun dışında ise melodisi çok güzel, düzenleme de çok mutluluk verici. çok komplike bir müzikal yapısı yok, dinlemesi rahat. albümün sevimli şarkılarından.

    albümün balladlarından birisi i can be that woman. agnetha, çok hüzünlü bir hikaye anlatıyor ki en başarılı olduğu şeylerden birisi hep bu olmuştur. kendisinin vokalleri gerçekten etkileyici. şarkıyı kesinlikle vokal taşımakta. sözler aslında tema olarak "don't shut me down"ı çokça andırıyor. yine değiştiğini söyleyerek aşka devam etmek isteyen bir kadını dinliyoruz. bu kadar benzerlik biraz garip ama olsun. şarkının sözlerinde ilgimi çeken bir başka şey de tartışan çifti anlattığı kadar, çiftin köpeğinin (adı da var, tammy) verdiği tepkilere de ciddi bir yer ayrılması. evinde bir köpeği olan biri tarafından yazılmış olduğu bariz. bir de şarkının içinde "screw you" geçiyor. herhalde abba'nın şu ana kadar küfür etmeye en yaklaştığı şarkı bu olsa gerek. aynı kıtada ayrıca bunun dışında adamın küfrettiğini iki kez vurguluyorlar. sözlerde bu kadar kavga, küfür, kıyamet geçen bir şarkının müziklerinin böyle yumuşacık olması da dikkat çekici. şarkı, orkestral düzenlemenin yardımı ile daha da etkileyici bir ballad haline sokulmuş. bazı akor seçimleri bir başka isveçli grup roxette'in yaptığı ballad'ları andırdı. şarkı, abba'nın melankolisini güzelce taşıyor. albümün iyi anlarından birisi.

    ya keep an eye on dan için ne desem bilemiyorum. bir yandan çok saçma ama yine de albümde en zevk aldığım çalışmalardan birisi. saçmalığı konusu ve sözlerinden geliyor. şarkı yazarları benny ve björn'ün ana dili ingilizce olmayan iki isveçli olması ile grubun alışık olmadığımız konuları, kafiyeyi de gözden kaçırmadan ilginç cümlelerle anlatmaları abba'nın özelliklerinden. bu şarkıda da konu olarak çocuğu dan'i haftasonu boyunca bakması için eski kocasına götüren kadın gibi ilginç bir konu var. bunu "keep an eye on dan, promise me you can" gibi çocukça kafiyelerle anlatırken "bak pazar günü akşam yedide almaya geliyorum", "biraz kilo mu verdi ne?", "bırakırsan yaramazlık yapar" gibi tam bir anne jargonu kullanılıyor. yani sanki kendi annem beni bakıcıya bırakmış gibi hissediyorum sözlere önem verince. öte yandan bu sayede hem konu olarak akılda kalıyor hem de nakarat ağza takılıyor. tabii şarkının melodisi ve bu melodi için seçilen synthesizer tonu da şarkının akılda kalıcığı için kullanılan ayrı tercihler. aslında şarkı günümüz pop müzik sound'unda demek zor ama albümün düzenleme anlamında en genç şarkısı sanki bu eser. en azından grubun çalışmaları içinde en elektronik tınlayan eserlerden birisi bu. yine de bu pop altyapı kemanlarla zenginleştirilmiş. şarkının ikinci yarısında geri vokal kullanımı çok güçlü. en sonunda erkek vokalleri bu şarkıda duyuyoruz. sonuçta abba dediğimizde erkek vokalleri tamamen atlamak olmaz. şarkının en ilginç yönlerinden birisi şarkının sonunda ufak bir sos melodisi duymak. şarkının akorlarınınn sos ile uyumlu olması dışında, bu şarkıyı sos'taki biten aşkın devamı olarak algılamamızı da istemiş olabilirler. her ne olursa olsun, çok tatlı bir dokunuş. albümde klasik abba'ya bu kadar direkt bir referans vermeleri de çok hoşuma gitti.

    bumblebee, anni-frid'in söylediği sakin bir eser. agnetha'nın vokali nasıl kalbi kırık aşk şarkılarına iyi gidiyorsa, anni-frid'in sesi de bumblebee gibi daha ciddi, bir şeyler anlatmak isteyen şarkılara iyi gidiyor. klavye ile desteklenen orkestral, yumuşak bir eser olan şarkı bir yaban arısı üzerinden değişen doğayı anlatmakta. iklim değişikliği ile yaban arılarının yok olma tehlikesi, didaktik bir yöntemle değil, bir güzelliğin kayboluşu teması ile daha lirik bir şekilde sunuluyor. greta thunberg'in yetiştiği toprakların bir değeri olan abba'dan böyle bir şarkı dinlemek şaşırtıcı değil. şarkı sözlerindeki lirik havayı çok iyi yansıtan noktalardan biri elbette özellikle şarkının başında ve sonunda yer alan pan flüt melodileri. kulaklıkla dinlerken de güzel ama bu şarkıyı ilk dinlediğimde araba kullanırken çok güzel bir manzaranın yanından geçiyordum ve de daha şarkının sözlerine tam kulak veremesem de pan flütün doğa ile bütünleşmesi çok etkileyiciydi. aslında konu olarak en ciddi eser olsa da sözlerindeki naifliği müziğine yansıtan, kendi halinde bir şarkı.

    no doubt about it, albümün daha hareketli şarkılarından. bana 70'li yaşlarında şarkıcıların söylediği bir şarkı gibi gelmeyen bir enerjisi var. enerjisi dikkat çekse de benim için albümün en zayıf şarkısı bu. bu ana kadar çok iyi melodiler dinleten grup, bu şarkıya çok iyi bir beste bulamamış. akılda kalıcı bir yönü olduğunu sanmıyorum. şarkının girişinde ciddi bir şekilde yer verilip, şarkının içinde de ara ara duyduğumuz hint müziği tadında melodiler abba için çok farklı ama bence hiç uymamış. timbaland'ın zamanında justin timberlake için yaptığı beatlerin kötü bir kopyası gibi. kıta kısımları biterken "well, then why do i let it upset me?" mısrasına geçerken müziğin değişmesi ile ortaya çıkan yer ve buradaki piyano melodileri ise şarkının en güzel anı. neredeyse şarkıyı o anlar için dinliyorum denebilir. nakaratlardaki vokal kullanımı da aslında şarkının idare eder yerlerinden biri. ancak tam b-side olarak kalması gereken bir şarkıymış.

    albümün son şarkısına kadar stockholm concert orchestra'yı dinliyoruz ama orkestranın imza attığı şarkı albümü kapayan ode to freedom. benny andersson'un yazdığı melodi çok güzel. kemanlar ve arp alıp götürüyor. vokaller şarkıya dahil olmasa bile orkestrayı dinlemekten hiç sıkılmazdım herhalde. ancak şarkı vokallerle seviye atlıyor. agnetha ve anni-frid'in vokallerinin uyumunu tekrardan bize gösteren çok vurucu bir havaya bürünüyor şarkı. bu ikilinin vokalleri ekstra geri vokallerle güçlendiriyor ama bu ikilinin vokali su gibi akıyor. şarkının müziği oldukça ciddi iken sözleri de benzer bir ciddiyette. abba, son albümü the visitors ile hafiften politik mesajlar vermeye başlamıştı. bu şarkıda da andıkları konu özgürlük. şarkının başında özgürlüğü övmenin önemini anlatırken ikinci kıtada ise işler değişiyor ve de biraz öz eleştiri yapılıyor ve de kendilerinin yapacağı bir özgürlük övgüsünün biraz yapay kalacağını söylerken herkesin ağzından söylenecek bir özgürlük şarkısı özlemi ile şarkı bitiyor. bu da çok düşündürtücü bir konu. şarkı da bu noktada bittiği için ben açıkçası çok etkilendim. çok kaliteli, öte yandan çok farklı bir kapanış.

    bence çok iyi bir geri dönüş bu. eğlenceli ama doğal olarak olgun. günün trendlerinin ardından koşmak yerine içlerinden gelen için koşan bir grubun son albümü. björn ulveaus, özellikle bu albüm için son albüm diyor ama sanki pek de belli olmaz gibi geliyor. hele abbatar'ların canlı çalan grup ile verecekleri konsere duyulan ilgi fazla olursa albüm olmasa bile sanki yeni single'lar gelir. tam olarak hologram değil, bir müzik ve ışık şovu diye tanımladıkları ve de industrial light and magic ile çalıştıkları bu proje umarım başarılı olur da abba bir şekilde yola devam eder. e insanlar da çok özlemiş gerçekten. abd'de albüm listelerine ikinci sıradan girmek kolay bir iş değil ama oldu. çoğu yerde de albüm bir numaradan listelere girdi. bir yandan bazı şarkıların daha ağır kaçtığını, albümün balladlara sırtını çok dayandığını kabul etmek lazım. önceki albümleri kadar hit çıkarma durumu da olmayacak. ancak iyi müzik, güzel vokaller ve de grubun şanına yakışır bir geri dönüşten gönül rahatlığıyla bahsedebiliriz

    4/5 verdim gitti.
    albümü en iyi anlatan şarkılar: i still have faith in you, just a notion, i can be that woman
  • within temptation kurucusu ve gitaristi robert westerholt ile bascisi jeroen van veen'in sharon den adel destekli eski grubu. frozen diye bir parcalari var, epey eski ama rahat rahat bulunabiliyor.
  • açılışı i still have faith in you ile yapmasalar iyiydi.
    şarkı 3/4lük ama aksak gibi duyuluyor davul ritmi yüzünden. tempoya eşlik zor. b4 falan olması lazımdı o şarkının.

    sound olarak güzel ama bir parça "karanlık" geldi bana. tizleri bir parça daha parlak yapabilirlerdi. eski albümlerindeki çıtır çıtır parlak sound'dan biraz uzaklaşmış.
  • abba'nın 40 yıl sonra çıkardığı albüm ve gerçek anlamda eski şarkılarındaki hissiyatı veriyor diyebilirim. müthiş müthiş!
  • muhteşem klibe sahip leningrad şarkısı . klibin yönetmenliğini kolschik parçasında olduğu gibi yine ilya naishuller yapmıştır.
  • fransızcada da yolculuk manaına gelen, lakin "voyıc" değil de "voyaj" diye telaffuz edilen tiksinç bi kelime. ille de (bkz: bon voyage)
hesabın var mı? giriş yap