• tanım: elektrikli scooter, motor ve bisiklet üreten yerli bir firma

    geçtiğimiz sene bim’den elektrikli kick scooter modelini almıştık kardeşim için, geceleri eve alıyordu hafif olduğu için gece birden sesler çıkartmaya başladı. kendi kendine açılıp kapanıyordu, ışığı falan açılıp kapanıyordu kendi kendine. mail attım kendilerine, çalıştıkları kargoya ait müşteri numaralarını verdiler. herhangi bir evrak istemediler garanti dahilindeki tamir için, yalnızca arızayı açıklayan bir metin yazdım dilekçevari üstüne folyolayıp gönderdik.

    kargoya verdikten 2 gün sonra aradılar, ev adresini teyit ettiler ve ertesi gün scooter elimize ulaştı. direksiyondaki alyan başlıklı vidalar gevşemişti onların yedeğini istediğimiz bir mesaj da eklemiştim metne, onları da göndermişler.

    özetlemek gerekirse, sorunsuz sualsiz bir garanti süreci geçirdik ve kargoya salı günü verdiğimiz cihaz cumartesi günü elimize ulaştı. bu müşteri memnuniyetini de kendi sitelerinden dile getiremediğimiz için peder bey rica etti görünebilecek yere yaz ilk defa bir şeyden memnun kaldım dedi. volta motor ile olan anımız bu kadardı arkadaşlar, üstteki bir arkadaş olumsuz deneyim yaşamış, bizimkisi tam tersi sorunsuz geçti.
  • björk her yeni albüm çıkardığında, artık bu kadının gidecek bir yeri kalmadı diye geçiriyorum içimden. ama o ısrarla beni şaşırtmaya devam ediyor, dünyanın her yerini dolanıyor şarkılarıyla. hiçbir klişeye saplanmıyor. her seferinde kendini ve sesini zorlamayı seviyor.
    en azından volta’ya kadar öyleydi. debut gibi bir ilk albümden sonra gelen post, björk’ün kısa sürede nasıl kendini geliştirdiğinin bir göstergesiydi. ama ardından gelen, kontrolü tamamen ele aldığı homogenic o kadar kusursuzdu ki, ötesine geçemeyeceği için üzülmüştüm. bu kadın 3 albümde harikalar yaratmıştı. ardından vespertine gelince rahatladım. karmaşık düzenlemeler içinde boğulmak yerine, ilerlemeyip içine kapanmayı tercih etmişti. ortaya ancak bu dahinin ortaya çıkarabileceği kırılgan, doğal bir albüm çıkmıştı. son olarak medulla ise dünyanın en iyi seslerinden birinin acapella deneyi gibi görünüyordu. benim düşünceme göre björk bir sonraki albümde bambaşka bir yere atlayacaktı. (müzikal yaratacak desem selmasongs var, onu daha önce denemişti.) nitekim volta kesinlikle beklediğim şey değil. evet volta en iyi albümü de değil. (post-homogenic dururken, böyle bir beklenti saçma olurdu.) ama volta baştan sona güzel bir albüm. tek sorunu bugüne kadar bütünlüklü olmayı başaran björk albümleri arasında, en “best of” tadı veren olması. öyle ki, björk’ün diskografisindeki her albümden bir parçalar bulacaksınız albümde. ilk dinleyişimde “björk sen bunların daha iyisini zaten yapmıştın” dememe rağmen, birkaç turdan sonra fikrim değişti. sanırım söz konusu björk olunca çok büyük beklentilere giriyorum. ama albüme şöyle bir baktığımda, iyiki şaşırmamışım diyorum. en basitinden elimizde bir sürü güzel şarkı var.
    ilk şarkı earth intruders mesela post döneminden gelmiş, bir army of me modeli. çok eğlenceli. ama albümü kesinlikle yansıtmıyor. ardından gelen 2 şarkı benim favorilerim: wanderlust ile dull flame of desire. tam homogenic döneminden kopup gelmiş bu şarkılar için björk’e teşekkür etmek gerek. gerçekten bu tadı ondan başkası yakalayamıyor. wanderlust vapur sesleri ile başlıyor, ardından homogenic tarzı keman-elektronik-vokal üçlüsünü peşine alarak göğe yükseliyor. ama dull flame of desire’ı ayrı bir yere koymak gerek. albümdeki açık ara en iyi şarkı olduğunu düşünüyorum. her zaman 2 büyük sanatçının bir araya gelmesi iyi sonuçlar doğurmuyor, ama björk ve antony organik bir uyum sağlamışlar; resmen multiple personality disorder tadı veriyorlar.
    ardından gelen innocence, medulla’nın son şarkısını anımsatıyor. sonunda rap de yapar bu kadın demiştim, şaşırmadım. açıkçası timbaland’in el attığı şarkılar pek benim kalemim değil, o nedenle bir kulak vermekle yetindim. björk şarkılara epey cila çektiğini söylese de, etkiyi hissetmemek mümkün değil. mesela hope’da bu etki daha da azalmış olsa da benzer bir şey söyleyebiliriz. hope’un güzel yanı göbek havası kıvamı olsa gerek. tıpkı i see who you are’ın sessiz sakin uzakdoğu rüzgarı gibi. bu şarkıya da dikkat çekmek gerek, bu da vespertine’den fırlamış gibi görünüyor, düzenlemeleri ile özellikle.
    vertabrae by vertabrae tipik bir björk eseri. bence oldukça başarılı bir şarkı. müzikteki homogenic havası yine insanı çekiyor, rahatsız edici bir tonu var üstelik. ardından gelen pneumonia, bir anda huzurlu/hüzünlü bir boyuta alıyor bizi. sanırım albümdeki yegane sorun, bu kadar çok atmosfer arasında gidip gelmemiz. albümün bu kısmı bizi björk’ün kafasının içinde çektiği fantastik bir filme ışınlıyor. gözlerinizi kapatıp hayallere dalabilirsiniz. ardından gelen hope da bi nebze bunu devam ettirse de, declare independence, wanderlust’ta kaldığınız yerden homogenic’in dünyasına dönüyor. yeniden vapur sesleri ile başlıyoruz. bu sefer basit bir gitar melodisi ile björk’ün eskilerden hatırlayacağınız o sinirli vokalleri giriyor. pluto’yu hatırlıyorsunuzdur, bu şarkıya pluto 2 demekten hiç çekinmiyorum. sırf bu yüzden bile bayıldığımı itiraf etmeliyim.
    son şarkı my juvenile ise, diğeri kadar iddialı olmasa da, bir björk-antony düeti. tam bir bitiş şarkısı. vespertine’i hatırlatan kırılgan vokalleri geri dönüyor. albüm bittiğinde ise içinizde güzel bir duygu kalıyor. albüme tam olarak hakkını verebilmeniz için biraz zaman geçmesi gerekiyor sanırım. şarkıları eskilerle kıyaslamayı bırakıp, kendi başlarına da çok güzel olduklarını farkediyorsunuz. sonuçta björk’ün en korkak adımı belki de, ama gezmediği boyut kalmıyor: huzurlu baladlardan, çılgın elektroniğe, uzakdoğu esintilerinden, göbek havalarına. bence dull flame of desire gibi bir güzellik için bile kıymetini bilmek gerekiyor. bir homogenic daha gelmeyecek bu dünyaya, ama bu kadının daha işleyecek çok fikri var.
  • denizcilikte halati baglamak.

    edit: kotulenmi$ ne alakaysa
  • asagida okuyacaginiz bir ara dergi icin yazmis oldugum bi yazidir, o kadar kasmisim ki bi ise yarasin dedim..

    bjork ilk karşıma çıktığında “it’s oh so quiet” diyerek şemsiyelerle dans ediyordu. spike jonze’ un çektiği videoda. 1995 yılına ait “post” albümünden çıkan bu parça haricinde bjork deyince akla ilk gelen parçalardan “army of me” , “possibly maybe” ve “i miss you” da yine bjork’un ikinci albumu “post” a ait parçalardan. 2 sene daha öncesine gidersek bjork’un ilk albümler kategorisinde oldukça başarılı bir şekilde durabildiğini iddia etmenin yanlış olamayacağı bir albüm karşımıza çıkıyor. kendisi gibi ismi de “debut” olan 1993 yapımı bu albümden “venus as a boy” dillere pelesenk olmuş bjork eserlerinden biri. daha ilk albümü ile bu denli bir başarıyı yakalayan bu izlandalı yırtık kadının “debut”tan çıkardığı “violently happy”, “crying” ve “bıg time sentuality” parçalarını da es geçmemekte fayda var.

    1997 yılına gelindiğinde oldukça başarılı iki albüme imza atmış bjork başarısını üçüncü stüdyo albümü olan “homogenic” ile pekiştirmişti bile. 1997 yılına ait “homogenic” albümü björk’ün doğaya döndüğü albüm oldu. duygusal bir patlama olarak nitelendirebileceğimiz bu albümde bjork izlanda doğasına ait bir sound yakalamayı amaçlamış ve kayıt için ispanya’ya gitmişti. izlandavari teknonun nasıl olabileceğini keşfetmeye çalıştı bjork ve volkanları, lavları, depremleri parçalarıyla harmanladı. bu albümün videolarına bakılırsa albümün temasının videolarına da yansıdığı rahatlıkla görülebilir. çok konuşulan “homogenic” albümünden piyasaya çıkan ilk single “joga”nın videosu “human behaviour”da olduğu gibi bir michel gondry yapımı tıpkı albümün ikinci videosu “bachelorette”te olduğu gibi.

    billboard listelerinde 19. sıraya ulaşan 2001 yapımı “vespertine” albümü ise bjork’un 4. stüdyo çalışması. “homogenic”i takip eden bu albüm çok daha farklı hatta zıt bir modda karşılıyor bizleri. daha samimi sözlerin, daha içedönük parçaların yer aldığı bu albümü bjork şöyle tanımlıyor; “bu albüm tamamen evinizde yalnız başınıza, içinize dönük halde sessiz bir modda oturmanız ile ilgili. fısıldarsınız, kendi kendinizle bir çeşit doğaçlama yaparsınız. bu da tamamen kendimle benim arasında olan birşey” 2000 yılı lars von trier filmi “dancer in the dark” filminde hem başrol oynayan hem de “selmasong” ile film müziklerine de imzasını atan bjork bu fazlasıyla duygusal filmden sonra yaptığı “vespertine”da aynı ruh halini sürdürüyor gibi. “cocoon”, “hidden place”, “pagan poetry”i anımsayanlarınız vardır.

    bütün bu enstrüman ağırlıklı albümlerden sonra bjork kendi deyimiyle çok sıkıldığını anlıyor ve artık yeni bir tarz deneyerek tamamiyle vokale dönüyor ve ortaya 2004 yılı imzalı “medulla” çıkıyor. medulla’da bjork’un beraber çalıştığı isimler arasında mike patton, robert wyatt, klasik vokal olan gregory purnhagen, tanya tagaq, izlanda ve londra koroları bulunuyor. bu albümde bjork müzisyenlerden çok vokale ağırlık verdiği için beraber çalıştığı isimler de bu yönde tabi. albümlerle ilgili herkesin düşüncesi birbirinden farklı olsa da sanıyorum şu konuda hemfikiriz, bjork asla yeni şeyler denemekten kaçınmıyor. belki de bu yüzden her albümün kendine has bir havası ve hissiyatı var. bu da demek oluyor ki bu çılgın kadın her yeni bir çalışma yayınladığında bir öncekinden daha fazla konuşuluyor hakkında.
    “triumph of a heart” (yine videosunda spike jonze imzası var.), “who is it”, “desired constelletıon” ve 2004 atina olimpiyatlarını izleyenlerin hatırlayacağı “oceania” şimdilik andığımız parçalar arasında “medulla”nın.

    her çektiği videoyla, her giyindiği kıyafetle, her yaptığı parçayla olay olan, çok konuşulan müzik dünyasının bir yandan da en sevimli ustası bjork her albüm çalışmasında masaya oturup tam olarak istediği olana kadar bekleyip en ince ayrıntısına kadar uğraşıyor, kendi albümünün yapımcılığında da rol üstleniyor tıpkı geçtiğimiz ay piyasaya çıkan son ‘yapıtı’ “volta”da olduğu gibi.

    bir albümü ilk dinlediğinizde fazla eleştirel olursunuz ya hep ayrıca kimi zaman da her parçayı eski albümlerden bir parçayla özdeşleştirebilme dürtüsü doğar. işte “volta” buna biraz müsait bir albüm sanki. bu albümde enstrüman da var, vokal de var, duygusal bir yanı da var. “volta” tam olarak şöyle ya da böyle denebilecek bir albüm değil. eğer albümle ilgili genel bir tanımlama yapmak gerekirse, “volta” işbirliğin çok olduğu bir albüm. justin timberlake, missy elliot gibi isimlerle çalışmasıyla tanıdığımız yapımcı timbaland bu albümde iki önemli parçada ismini geçirmiş. bunlardan biri “volta”nın yayınlanan ilk single’i olan “earth intruders”. bjork’e göre bir adalet şarkısı. melodik olarak çok eğlenceli, marş gibi dile dolanan bu parça sözlerine bakıldığında aslında tsunamiden, dünyanın ve doğanın halinden etkilenen bjork’un bir yakarışı gibi. 2005 endonezya tsunami felaketinin hemen ardından bu bölgeye giden bjork buradaki sahnelerden çok etkilenmiş olduğunu zaten belirtmişti, sonucunda da bu parça çıkmış ortaya. ayrıca konono no 1 ile çalışılmış bu parçada. hemen şunun da altını çizmekte fayda var, earth intruders itunes’un en çok indirilen videolar listesinde ilk 10un içinde.

    timbaland’ın adının geçtiği bir başka parça da “innocence”. bu parçada timbaland’ın etkisi ve tarzı anlaşılıyor gibi, sanki biraz timberlake havası var desek yanlış olmaz tabi abartmadan. “innocence”in vokallerinde tam bir neşe ve canlılık hakim. kesik kesik ritmik vokalli parçanın kendisi aslında biraz geçmiş zaman, şimdiki zaman korkusu barındırıyor.

    konu “volta” albümündeki işbirliği zenginliğine gelince antony hegarty’den söz etmemek olmaz. bu yaz istanbul caz festivali kapsamında türkiye’de dinleyeceğimiz antony and the johnsons’dan tanıdığımız “antony” bu albümde bjork’e harika sesiyle iki parçada eşlik ediyor. bunlardan biri albümde kuşkusuz en başarılı parçalardan biri olarak sayabileceğimiz “dull flame of desire”. “vespertine”de olduğu gibi bu parça da vokaller üzerine kurulmuş. bunun en önemli sebebi antony’nin kendine has farklı ve etkileyici yorumculuğunu burda doruğa çıkarması olarak düşünülebilir çünkü bjork – antony birlikteliği bu parçanın bu denli etkili olabilmesini sağlamış kuşkusuz. bir dipnot, “dull flame of desire”in şarkı sözleri fyodor tyutchev adlı şairin ingilizce’ye tercüme edilen ve andrei tarkovski’nin de stalker adlı filminde yer verilen şiirinden oluşuyor. albümün son parçası olarak seçilen “my juvenile”da da yine antony vokali var. bu parça da “dull flame of desire” kadar olmasa da etkileyici. aynı ruh halini, biraz duygusallığı “pneumonia”da bulmak mümkün. ama burda devreye bjork’ün içinize işleyen vokali yanında üflemeliler de giriyor, parçayı hep beraber söylemiş oluyorlar. bjork bu parçayı "pan’ın labirenti” (pan's labyrinth) adlı filmi izledikten sonra tek oturuşta piyanonun başında yazmış. istanbul film festivali sonrasında türkiye’de gösterime de giren film kabaca tabir etmek gerekirse bir kız çocuğunun hayal gücü ile karışık fantastik dünya ile gerçek yaşam arasındaki paralellik ve kontrastlıklarını anlatıyor. parçayı yazdıktan sonra bjork’e yedi üflemeli de eşlik etmiş ve ortaya dramatik bir etkileyiciliği olan “pneumonia” çıkmış.

    albümdeki diğer parçalardan “hope”, “i see who you are” gibi parçalar da “volta”da fazla enerjik yapısı olmayan parçalardan. bu onların kalitesini tabii ki etkilemiyor hatta bu parçalarda kullanılan enstrümanlara bakarsak örneğin “i see who you are”da bir uzakdoğu etkisi hissediliyor zaman zaman. “hope” ise yine bir timbaland işbirliği sonucu ortaya çıkmış. bjork’un kaleminden çıkma şarkı sözleri filistinli hamile bir kadının canlı bomba sanılması ve bunun ironikliği üzerine kurulu. ne de olsa ona göre anında medyada yer verilen bu olay yerine aslında hamileliğin kendisi tüm ilginin üzerine çekilmesi gereken bir olay.

    “volta”nın liste başarısı ise daha şimdiden konuşulur durumda çünkü billboard hot 100 listesinde 13 yıldan beri yani 1994 “big time sentuality”den bu yana ilk defa bir bjork parçası yer alıyor, “earth intruders” ile.

    albüme çekilecek ikinci video için görüşmelerin de başladığını şimdiden bildirmekte fayda var. tam olarak doğrulanmasa da daha önce human behaviour (debut), army of me, isobel ve hyperballad (post), jóga ve bachelorette (homogenic) videolarına imzasını atmış, eternal sunshine of the spotless minds ve son zamanlarda science of the sleep filmleriyle konuşulan michel gondry bjork’e bir video daha çekme hazırlığında.

    sesiyle, müziğiyle, tarzıyla, videoları, takip ettiği kendine has modası ve sevimliliğiyle, hatta izlandalı olmasıyla bile akıllarda yer edebilmiş bu harika kadın, bu izlandalı dahi yeni çalışmalarıyla hep gündemde, zihinlerde ve kalplerde kalmaya devam edecek gibi, ne mutlu.
  • birkaç gündür başka bir şey konuşmuyorum zaten. özet şu:

    - dr9'daki brass'lar volta'nın provasıymış.
    - timbaland trackleri yalancıymış. bu volta bildiğiniz volta değilmiş.
    - i see who you are güzel bir tanışma olmuş.
    - orada burada "dinlediklerim pink, christina aguilera bir de björk" diyenlerin hiçbir şey anlamayacağı bizlerinse ense tüylerine üfüren bir albüm olmuş.
    - e benim de aklım yitmiştir... wanderlust'ın (matthew ile çıkılan uzun deniz yolculuğunu akla getiren sözlerini geride bırakır, kıskançlığı arka cebe atarsak elde kalan) pagan şehveti, dull flame of desire'ın tarihteki en aşklı, şiirli şarkı olduğunun su götürmezliği, vertabrae by vertabrae'nin "aaaaa"ları, pneumonia'nın çukurlu, kraterli tadı, hope'un canlı söylenirkenki björk hanıma imkan sağlayabileceği dans ihtimalleri, declare independence'ın istanbul trafiğinde arabaya en çok yakışması, my juvenile'ın iki kanal birden çift ses giren "my juvenile"melodisi aklımı aldı.

    it is vol-ta. it is electric ulan.
  • olur da elektrikli scooter tarzi bi sey almaya karar verirsiniz ve ucuz olsun diye bu marka alirsaniz diceklerim aklinizin bi kenarinda dursun. bugun bim’den evet bim’den bunlarin vt1 modeli scooterlarindan aldim. kullanmaya basladigim andan itibaren arka tekerden ses geliyodu. aksam goturdum servisine. adam dedi ki bayram geliyo, bunun burda 10 gun kalmasi lazim. rulmanlari mi ne degiscekmis. yani 0 aldigim alet bozuk cikti. diyodum bayramda binerim falan ahahahah. allah caninizi almasin ya. sakacilar sizi.
  • otuz yıldır bisiklete biniyorum. naçizane tavsiyem, metelik dahi vermeyin bu çöp bisikletlere. bir lira dahi etmez. çin'den ithal edilen bu marka ile bim anlaşma yapıyor belli periyotlarla. bir sürü insan da fiyatı görüp sazan gibi atlıyor. atlamayın kardeşlerim! vallahi de billahi de pişman olacaksınız!
  • kapali havalari, servisin gelmesini bekledigim durakta rahatca volta atabildigim icin de seviyorum.

    vakit oldurgeci, evet. cekirdek citlemek gibi, bir sure sonra kontrolden cikiyor. gidis donusler arasinda ışık hizina bile ulasilabiliyor da, fark edilmiyor.
  • milan merkezli italyan ayakkabı firması.
  • sennur sezer'in gecekondu isimli kitabında yer alan şiiri, volta:

    —her insan tutsaktır kendi duvarlarına
    ve ne yazık adımları orda tükenir

    bir adım üç adım beş adım
    beş adım üç adım bir adım
    bir sağda bir solda
    uzayan
    ayaklarda

    ceplerle büyüyen güvenci
    avuçların
    ve bitmeyişi bekleyişlerin
    hatt’a
    rüyalarda

    üç gün bir saat beş dakika
    dakikalara sığmaz bir korku
    omuz başında
    bir ıslık özlemi
    dudaklarda

    bir adım üç adım beş adım
    beş adım üç adım bir adım
    beş korku üç kıskançlık bir ürperti
    tutsak yürüyüşü
    volta
hesabın var mı? giriş yap