• insanoğlunun hayatını düzenlemek için koyduğu normlar, yine aynı insanoğlunun hayatını zindana çevirebilecek kadar yüksek yaptırım gücüne sahip olabilir. o kadar ki, "normal"ler ve "anormal"ler arasındaki keskin(!) çizgi, her iki tarafın da diğerine öykünüş sebebi hâline gelir. mutlu olmamızı sağlayacak normları, azamî esneklikte bir çerçeve formuna getirip beynimizin en kolay ulaşılır yerine asarız. bundan sonra hissettiklerimize, olaylara vereceğimiz tepkilere karar vermek için bunları açıp bakmamız yeterli olacaktır. işte bu film de beynimizdeki bu şablonları eğip büken, hatta bazılarında ciddi oranda hasara neden olabilen bir film.

    iyi-kötü, doğru-yanlış, mutlu-mutsuz, seven-sevmeyen, sevilen-sevilmeyen vb. ile ilgili kriterlerimizi oluştururken kullandığımız kontrastın anlamsızlığını yüzümüze vurmak istercesine siyah-beyaz çekilmiş. aynı şekilde disleksi rahatsızlığı da, kesinlikle gelişigüzel yapılmış bir tercih değil; yine hayatımızdaki zıtlıklara, tersliklere, tez ve antitezlere çizilmiş bir paralel. bu yüzdendir ki, daniel'ın bu hastalığı, onu sadece ters yönlere saptırıp trafik cezası almasına neden olan bir illetten ibaret değil.

    --- spoiler ---
    örneğin: franc, daniel'a hamile olduğundan emin olduğunu vurgulamak için, bilmemkaç* tane test yaptığını ve hepsinin sonucunun pozitif çıktığını söyler. oysa daniel baba olmakla ilgili tamamen olumsuz çağrışımları gördüğü için, sonucun da negatif olması gerektiğini düşünecektir.

    kahramanlarımızın kendilerine çizdikleri dünyada her şey o kadar net(!) şekillenmiştir ki: gazete okumayan adamdan baba olmazken, bir başkası sokakta kalan oğlunu* evine almadan babalık görevini yerine getirebilmektedir. anasına bakmadan kızını almayacağını* söyleyip, seçiciliğiyle övünen bir adam**, kaçık bir kadının kızına* aşık olup, yine aynı kaçık anneyle beraber olabilmektedir. çizdiği grafitiler nedeniyle bir genci* cezaya çarptıran yargıç, kızına aldığı doğumgünü hediyesinin parasını ödemeden dükkânı terk ederken güvenlik kameralarına da el sallayabilmektedir.
    --- spoiler ---

    aslında dagur kári'nin anlatmaya çalıştığı, son derece leziz murathan mungan sözlerindekinden farksızdır:

    "ya dışındasındır çemberin
    ya da içinde yer alacaksın
    kendin içindeyken
    kafan dışındaysa.."*

    sistemin içinde ya da dışında, ona karşı ya da onun yanında, hayatımızı normalize etmeye, kalıplara sokmaya çalışmak, ondan alacağımız tadı yavanlaştırmaktan, görüntüyü siyah-beyazlaştırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
  • insani islemesi ve ictenligiyle deger kazanan, sonunda buyuk bir olay olmayan klasik cizgide bir avrupa filmi.

    --- spoiler ---
    yargic her ne kadar daniel'le(esas oglan) zitliklari ve parallelikleri karsilastirilip karakter gelistirimini guclendirmek ve farkli kesimler arasindaki kontrasti gostermek icin konulmussa da, aslinda o adam franc'in(esas kiz) babasidir. yillar once evi terk etmistir, franc ve annesi evde yalniz baslarina yasamaktadirlar. ayrica bos dukkandan aldigi mandolin, buyukbaba'nin, franc'in babanesinin evinde calmaya calistigi mandolindir.

    iki kere cekilen sahnelerin ise karakterlerin yapmak istediklerini ve yaptiklarini temsil ettigini dusunuyorum. yargicin istekleri ve yapmasi gerekenler film boyunca farklidir lakin son gidisinde yapmasi gereken de istedigi de ayni seydir. (topu fikrimce)
    --- spoiler ---

    ekleme: uzerinde dusundukce guzellesen, ozellesen bi' film.
  • tüm tanımlardan, tamlamalardan münezzeh; adının önünde hiçbir sıfatın tutunamadığı, siyah ve beyaz ve dingin bir filmdir bu. ve aşk; hayatı renklendirmenin hala en eski ve garantili yoludur.
  • filme bu "tutunamayanlar" ismini verene sormak isterim, neden? diye...
    genç çocuk mu, intihar eden selim ışık olmalıydı? yargıç, salon salamanjeden kaçan turgut muydu yoksa? nedeeeeen?
    luuuuuzııırr ın başka bir karşılığı yok mudur da bu "tutunamayan" sözcüğü bu kadar in olmuştur son zamanlarda.

    bence, aslında yargıç, nasıl olduğunu açıklayamayacağım bir şekilde, esas oğlanımızdı. yıllar sonra, ne yapıyorum ben yaaaa demişti ve evi terk etmişti. geride bıraktıklarının da bu durumda, kendisini bir şeyler çalarken görüntüleyen güvenlik kamerasına el sallarken izlemek zorunda kalan karısı franc ile, son sahnede arabanın arka koltuğunda gördüğümüz ve büyüyüp de doğumgününde, babasının marifeti ile partiye gelen arkadaşlarına, tadı kötü?? meyve suyu ikram eden kızı olmalı.

    o zaman derim ki, tamamdır, bu adam ne yapsa da olmamıştır, koca hakim olmuştur o yaştan sonra, gene de hayata yaranamamıştır.
    hem sonra, can çıkar huy çıkmaz.
    karşısına bir dava yüzünden gelen alelade bir genç yüzünden, kendi gençliğini hatırlamıştır; belki de bizim görmediğimiz o gence kamu hizmeti görevi filan vermiştir, kendisine de vakti zamanında verildiği gibi...
    bütün film de adamın gençliği ile şimdisi arasında gidip gelir. havaalanındaki karşılaşma da hayali bir karşılaşmadır bu durumda tabii. kağıt delgeçi ortaklığını da unutmayalım.

    neden olmasın???
  • filmden bir ayrıntı:

    daniel, franc'ın evine ikinci kez gidişinde kapıyı franc'ın annesi açar ve daniel'e bir bakış atıp "sen jakob değil misin?" diye sorar. daniel ise "tanıştığımızı sanmıyorum" diye karşılık verir. jakob, daniel karakterinin gerçek hayattaki* ismidir.
  • herkesin hayatindan bir parca kesit bulabilecegi, karakterlerle ozdeslesecegi, onlar icin uzulup sevinecegi ve hicbir abartiya ya da yapayliga kacilmadan oldugu gibi gordugumuz hayatlari dogalliyla anlatan bir hikaye. kaybedenler diye baktiklarimizin aslinda insanligin ta kendisi oldugunu gordugumuz, en ufak pozitif olaylarda yuzumuzde gizleyemedigimiz kucuk detaylara, karakterlerin duygularina derinlemesine yer veren, konuyu anlatimina bayildigim bir yonetmen oldu dagur kári.

    feel good movie havasini tam olarak yakalanmis, bunu en cok kiz ruyasinda zurafa gordugunu soyledigi anda hissettim; fil sahnesi, renkli tek sahnesi, filmin bitisi sahneleri en vurucu sahneler ama o ruyayi anlatma sahnesinin dogalligi pek bir etkileyici geldi.

    surekli karakterleri birbirine baglama isteginden her detayda farkli senaryo kurmaya calistim filmi izlerken ama halen bulabilmis degilim.

    --- spoiler ---

    hakim olan adam, daniel'in buyudukten sonraki hali. toplumda herkesin deger verdigi bir hakim olsa da, tum toplum normlarinin icindeki adam olsa da nerdeyse tum toplum normlarini reddeden daniel'den bir farki yok adamin.

    hakim olan adam, franc'in evden kacan babasi. o evden kacinca annesi delirmis. kucuk kizi oksuz kalmis. daha kucucukken arkadaslariyla yaptigi dogumgunu partisinden alkol getiren, turlu sihirbazliklar yapan babasi yok diye uyusturucuya baslamis, toplumun disina itmis ve hicbir zaman gercek bir ask yasayamayacagini dusunuyor. ta ki ruh ikizini daniel'i bulana kadar tabi. hakim olan adamin oyuncakcidan caldigi mandolin halen evde duruyor.

    hakim olan adam, aslinda hic kimse degil ama daniel'i gorunce onun yasadigi hayattan her nedense etkileniyor ve kendi hayatini, yillardir yasadigi hayati sorguluyor, hayatini bosa curuttugunu dusunup, toplum normlarinin disina cikip, tum gecmisini silerek hayatina devam etmeye calisiyor.

    hakim olan adam, franc'in dedesi. babaannesi o yuzden kafayi yemis, kizlari yani franc'in annesi de kucukken babasi evden kacinca bu hale dusmus. babaannesi hayata baglanmak icin agac kesiyor 80 yasinda, sonra da kalpten gidiyor.

    bu surekli kirmizi karttan bahseden hakem istedigi kadar vurucu replik soylesin, kuralci olsun, dinine bagli olsun, toplum normlarina uysun, franc'in annesiyle birlikte olsun, filme bir katkisinin oldugunu dusunmuyorum halen, hicbir sey ifade etmeyen gereksiz bir karakterdi. filme dair tek elestirim o adam olabilir, zaten o kadar futbol maci izleyip mac sirasinda yaptigi hatalar da biraz abarti olmus. filmi o karakter yokmus gibi degerlendirdim. bir de filmi bana tavsiye eden kisinin * zevkine cok guveniyordum, yanilmadim.

    --- spoiler ---
  • arada aklıma geliyor bu film. hep gülümsüyorum.

    --- spoiler ---

    kızın kızıl saçlı olduğunu filmin son 5 saniyesinede -filmin renklendiği tek 5 saniyede- anladığımda güldüğüm gibi gülüyorum.

    --- spoiler ---
  • 'hayata gelen , giren renk'i tek karede çok güzel anlatan film...
  • filmekimi 2005de gösterilcek 2005 yılı izlanda - danimarka ortak yapımı bu filmin iksvda yer alan tanıtım yazısı;

    --- spoiler ---
    yönetmen: dagur kári
    oyuncular: jakob cedergren, tilly scott pedersen, nicolas bro

    danimarka-izlanda, 2005
    35 mm. / siyah-beyaz / 106’
    danca; ingilizce ve türkçe altyazılı

    4 salı 19.00
    6 perşembe 13.30
    cannes film festivali’nin “belirli bir bakış” bölümünde gösterilen tutunamayanlar, sorumsuz grafiti sanatçısı daniel, en az onun kadar umursamaz franc adında bir kız, dede yani roger, uykusuzluk çeken bir yargıç ve küçük bir fiat 500 hakkında bir öykü. albino noi / buzdan hayaller filminin yönetmeni dagur kári’den, kalıpların dışına çıkanları anlatan, dramatik öğeler de içeren hafif bir aşk hikâyesi ve alışılmışın dışında bir komedi. franc ve daniel, sorumluluktan ve bağlanmaktan alabildiğine kaçar, dede ise bütün kurallara uymak ister; bir yargıç, daniel’i duvarlara yazı yazmaktan suçlu bulur ama adliyeden çıkar çıkmaz, işini, ailesini, her şeyi geride bırakmaya karar verir. tutunamayanlar, dagur kári’nin bütün bildik öğelerini içeriyor: eğlenceli diyaloglar, alışılmadık bir mizah anlayışı ve bütün bunların yanında kahramanlarının duygusal dünyalarının derinlemesine bir incelemesi. filmin müziklerini, buzdan hayaller’in de müziklerini yapan dagur kári’nin kendi grubu slowblow bestelemiş.

    “aslında etrafımızda gördüğümüz belirli bir takım gençleri anlatmak istedik. hiçbir zaman sorumluluk almayan, topluma uyum göstermeyen ve toplumun hiçbir standardını karşılamayan kişiler bunlar: hiçbir eğitimi, hiçbir becerisi olmayan, zor tipler. toplumun gözünde umutsuz vakalar. zevk açısından bakıldığında ise olay değişiyor, çünkü bu çerçevede gayet sorumluluk sahibi insanlar. bu tiplerin nasıl büyüyüp sorumluluk sahibi yetişkinler olacaklarını, bir kravat takıp toplumla barışacaklarını hayal etmek bile zor.

    biçim açısından baktığımızda ise bu filmin, sinema dilinin hayat ve kayıtsızlık dolu olduğu ama aynı zamanda güçlü bir tarz anlayışının hakim olduğu o masum 60’lara bir saygı duruşu olmasını istedik. modern zamanı kucaklarken nostaljik kalabilmek istedik. siyah-beyaz çalışmak da bize günümüzde nostalji yapma imkânını verdi.” –dagur kári
    --- spoiler ---
  • bir insanın neden baba olamayacağını en basit ve en guzel yoldan anlatan film. hemen hemen her sahnesinden bi seyler bulabiliosunuz, noi albinoi kadar basarılı..
hesabın var mı? giriş yap