• arkadaşın dediğine göre dünyada en yüksek intihar oranı litvanya'daymış, vilnius'u görünce bunun nedenini anlıyorsunuz.
    buraya sabahın köründe varmıştım ve ilk dikkatimi çeken şey, sokakların bomboş olmasıydı. binaların içinde de fazla insan yoktu. dedim herhalde insanlar uyuyor, ondan böyle. şehri gezerken, gün boyunca toplasan 50 kişi anca görmüşümdür. bundan yakındığım arkadaşım, kışın bunu da göremezsin dedi. e gel de intihar etme!

    the museum of genocide victims mutlaka ama mutlaka görülmeli! "kgb müzesi" de deniliyor. adliye sarayıyla aynı binayı paylaşır, girişi arkadandır. üst katında tarihlere göre ayrılmış, sovyet işgalini, çalışma kamplarını, halk direnişini anlatan eserler sergilenir, ama asıl olay alt kattadır. bodrumu, orijinal kgb hapishanesidir. uzun bir koridor şeklindedir, hücrelere girebilir, gaz odalarını inceleyebilirsiniz. ben gittiğimde müze kalabalık değildi, hele de bodrum katında kimse yoktu. uzun ve dar koridoru, işkence odalarını, korkunç hücreleri 3,5 ata ata gezdim, koridorun sonuna kadar gidemedim bile. adamlar zamanın ruhunu bire bir yaşatmışlar. aklıma geldikçe ürperiyorum şerefsizim.

    national museum of lithuania'yı da şiddetle tavsiye ederim. bu küçük ülkenin sanatının ne kadar gelişmiş olduğunu burada görebilirsiniz. üst katında inanılmaz güzellikte heykeller, ikonalar bulunur. zaten litvanya'da heykel sanatı çok gelişmiştir. burada sergilenen şahane heykellerin fotoğrafını çekmeniz yasaktır. "madem fotoğrafını çekemiyoruz, e haliyle çalıp evimize de götüremiyoruz" diye, her birini dakikalarca inceleyip hafızaya attığımı* gören müze görevlisi, benim için "litvanya'nın ahşap oymacılığı" hakkında bir belgesel açtı. en başlarda eğlenceliyken, sonlara doğru acayip sıkıldım ama ayıp olmasın diye 1 saat oturup izledim sonuna kadar. belgesel bittiğinde benim yüzümde bir zafer ifadesi, kadındaysa "bu belgeseli sonuna kadar izleyebilen bir tek sen varsın. buyur, şehrimizin altın anahtarı" ifadesi vardı.

    adam mickiewicz müzesi de var. müze değil de, memorial apartment diyebiliriz. topu topu 2 oda zati. mickiewicz amcamıza özel bir ilginiz yoksa gereksiz gelebilir.

    şehrin en güzel yeri bence uzupis'tir. buranın adı uzupis cumhuriyeti diye geçer ve pasaportunuza basacak damgaları bile vardır. şehir merkezine yakındır. birkaç sokaktan oluşan, sanat köyü gibi bir yerdir aslen. binaların duvarları resim doludur, söylememe gerek var mı bilmiyorum, hepsi birbirinden güzeldir. tam bahar/yaz vakti içmelik, hayallere dalmalık, sevgiliyle gidilmelik ya da hepsini birden yapmalık mekandır.* şehrin gençleri de burada takılırmış en çok.

    merkezdeki cili kaimas'ta yemek yemenizi tavsiye ederim. ismini hatırlamadığım bi çorba ve patatesli bi yemek sipariş ettim. çorba, kase şeklinde bir ekmeğin içinde geldi. akma, sızıntı falan da yoktu. haşlanmış patates yemeğinin içinden ise bol miktarda et vardı ve patatesin dışında ne bir çizik, ne bir iz, hiçbir şey yoktu. adamlar yemeklerini bile nasıl bir teknolojiyle yapıyosa artık.. biz hala mantı yapacaz diye tek tek uğraşalım hamurla.

    gece hayatının pek parlak olduğunu söyleyemeyeceğim. gerçi şehirdeki en kalabalık ortamı barlarda görüyorsunuz ama onlar da yetersiz bence.

    litvanya, fiyatların en ucuz olduğu baltık ülkesi olduğundan, fazla para harcamazsınız. vilnius'ta koskoca bir gün boyunca toplasan türk lirasıyla 30 kaat anca harcamışımdır, o derece.

    litvanya'nın çok güzel ve kendine has bir kültürü olduğunu düşünüyorum ve bence vilnius'tan ziyade, küçük şehirlerine, köylerine gidilmeli. vaktim olsa bir yazımı litvanya'nın bir köyünde geçirmek isterdim, hı hı, evet.**

    son olarak lafım sana türk büyükelçiliği çalışanı!
    la o kadar arkadaşımızı getiriyoruz binamıza "bak, bizim büyükelçilik burası, gel içeriye girelim, bizi nasıl da sıcak karşılayacaklar, heheh" diye, sen "içeri girmek yassahh kardeşim" diyorsun. sanki her gün karşında türk görüyorsun, insan memleketlisine sahip çıkar bu ücra ülkede. ayıp ayıp.
  • tarihi, mimarisi, park ve bahceleri, belediyesi evet herseyi cok güzel. ancak ben burada kizlarina deyinmek istiyorum.

    güzel kizi bir sekilde tarif edersiniz. benim icin sarisin ve yesil gözlüler her zaman 1-0 öndedir mesela, baskasi icin bronz ten, uzun boy vs.. buraya gittigim arkadasim ve ben normal sartlar altinda egolarimizdan arinmis; alisveris anlayisi ebayden ibaret olan, oradan da abuk sabuk seyler siparis eden; kilik kiyafeti ihtiyac dahilinde alan; eli yüzü düzgün, kendi komünümüzde de aslinda gayet ragbet gören kizlariz. ancak buranin kizlari sehre adim attigimiz ilk andan itibaren ikimizin de dikkatini cekti. evet güzeller ama sadece güzellik degil, güzelden cok daha fazlasilar. sehir meydaninda bir kafeye oturduk sirf bu güzelligin kaynagini anlayabilmek icin cünkü bahsettigim sey, salt el yüz güzelligi degildi. asil bir durus gibi soyut bir kavrama dayandirmak isterdim ama bu da degil tam olarak. öyle rahatsiz edici asiri bir makyajlari da yok hicbirinin. gün sonunda sebebinin kilik kiyafet oldugunu tespit ettik. normalde magaza kavrami olmayan biz, ertesi gün sehrin avmsine, butiklerine gittik. ancak satilan seyler global dünyanin heryerinde bulabileceginiz standart kiyafetler. tekrar sehir meydanindaki kafeye gittik, kizlarin ellerindeki posetlere falan baktik alis veris yaptiklari yeri anlamak icin (evet bunu yaptik). birkac marka gördük, internetten yerini bulduk ve kosa kosa gittik. ancak yine hayal kirikligi. ayrica bu kizlarin ortalama aylik gelirlerinin de maksimum 500 usd oldugunu ögrendik. yani öyle pahali yerlerden alisveris yapmalari da cok mümkün degildi. en son az biraz samimilestigimiz bir kadina sorduk. bize buradaki kadinlarin kendi kiyafetlerini genellikle kendilerinin diktiklerini söyledi, aralarinda yurtdisina gidip alisveris yapanlari da varmis ama biz sirlarini ögrenmistik bile: vilniuslu kizlar kendilerine yakisani dikiyorlardi. iste o zamandan beri arada kumas alir, kendi istedigim kiyafetleri dikmeye calisirim. bu konuda vilniuslu kizlarin seviyesine henüz gelemedim ama onlardan cok sey ögrendim.
  • şehrin old town(old city de olabilir) olarak adlandırılan bölümü adından da anlaşılacağı üzere hiç yeni bina barındırmamaktadır. binaların çoğu devlet tarafından koruma altına alınmıştır. yani eski bir binanın tamamını satın alsanız bile binaya dokunamazsınız. bu sayede dapdaracık buram buram barok mimarisi kokan vilnius sokaklarında yürümek bile ayrı bir zevk haline gelmeketdir

    yemek konusuna değinmekte fayda var. et olarak genelde domuz eti tüketiyor litvanyalılar. domuz etini inançları gereği ya da lezzetini beğenmediği için tüketmeyen arkadaşlara kanatlılar ve deniz ürünleri yolu gözüktü gibi. türlü türlü balık deneme şansınız olabilir vilnius'ta. öğle yemeklerinde business lunch adını verdikleri menü usulu(çorba+ana yemek+içecek) yemek bulabilirsiniz çoğu restoranda. çorbaları çok garip. hemen hemen hepsini patatesle yapıyorlar.

    litvanyalılardan öğrenebildiğim kadarıyla litvanya'nın iki yerel yemeği var. birisi soğuk pancar çorbası, diğeri ise zeppelin adını verdikleri patates yemeği.

    çoğu marka birayı marketlerde ve barlarda rahatlıkla bulabilirsiniz. litvanya'nın en meşhur yerel birasının(svyturys) gayet lezzetli olduğunu eklemekte fayda var.

    biraz da eğlence hayatından bahsetmek lazım. ev partisi yapmaya bayılıyor gençler. bunun dışında çok isim yapmış broadway ve prospekto isimli uzak durmanız gereken iki adet klüp var. sanırım eskiden çok popüler ve eğlenceli olan bu klüpler ortalamanın çok altında. bunların yerine latino dans club ve yeni açılan salento'yu önerebilirim size. özellikle perşembe gecesi salento'nun köpük partisini kaçırmamak gerek diye düşünüyorum.

    vilnius'ta 5-6 yıl önce türk bir firma tarafından yapılan bir alışveriş merkezi var. işte malesef o alışveriş merkezinin inşaatında çalışan türk işçilerinin karıştığı bir takım nahoş olaylar yüzünden vilnius'ta türklerin şöhreti pek de iyi değil. bunun yanında vilnius'a erasmus ile gelen türk öğrencilerimiz bu zedelenen imajı biraz toparlamış gibi. bir de bunların büyük çoğunluğu türkiye'yi görmüşler. hem ucuzluk hem de turizm amaçlı kısa süreli seyahatlerde vizeden muaf olmalarının bunda etkisi büyük.

    kızları çok büyük merak konusu tabi. ondan da kısaca bahsedeyim. kızları gerçekten de çok güzel ve bakımlılar, genelinin boyları uzun, sıcak kanlı, eğlenceli ve rahatlar. bir cafede ya da barda tek başınıza oturduğunuzda, hele bir de yabancı olduğunuz belliyse, büyük ihtimalle yanınıza gelip iletişim kurmaya çalışan bir litvan kızına rastlayacaksınız. özetlemek gerekirse ben bu güzel kızların negatif bir yönlerini görmedim.

    vilnius'ta çoğu genç insan ingilizce ve rusça'yı akıcı olarak konuşabiliyor. şehirde avrupa'nın en eski üniversitelerinden biri olan vilnius üniversitesi dışında bir teknik üniversite ve bir de özel üniversite mevcutmuş.
  • çevre ilçeleri ile birlikte 850.000 nüfusu olan, baltıkların en sönük başkenti.

    en sönük başkentidir çünkü tallinn'de ve riga'da yaşamış biri olarak, vilnius'da yapacağınız şeyler ve ziyaret edeceğiniz yerler kısıtlıdır.

    diğer doğu bloku ülkelerin başkentleri gibi vilnius'ta sovyet etkisinden kurtulup, avrupai bir görünüm almaya başlamıştır. özellikle diğer kardeşleri ile karşılaştırıldığında, riga'yı geride bırakmış, tallinn ile mücadele etmeye başlamıştır.

    şehir, senamiestis denilen eski şehir bölgesinin etrafına kurulmuştur, dürüst olmak gerekirse, vilnius'ta bu bölge haricinde görülecek şeyler yok denecek kadar azdır. şehri neris ırmağı ikiye ayırır, güneyi daha çok turistik ve tarihi kesitler içerirken, kuzeyi gökdelenlerin yeni yeni yükselmeye başladığı iş merkezi hissiyatı oluşturur.

    vilnius, kiliselere ve katolik kültürüne aşık olan insanlar için ziyaret edilmesi gereken yerlerin başında gelir. belli başlı aziz ve azizelerin isimlerinin verildiği 50'den fazla büyük kilise bulunmaktadır ve bunların bir çoğu mimarisi sayesinde ziyaret edilmeyi hak eder.

    old town, avrupa'nın en büyüğüdür, fakat imkanları kısıtlıdır. pilies sokağında sağlı sollu barlar ve restoranlar bulunmasına rağmen, ahım şahım hayran olunacak bir güzellik içermez. hafta sonları genellikle el işi ürünleri turistlere satmak için pazarlar kurulur bu sokakta. sokak şehirin merkezi olan katedral meydanı ile başlar, yukarıda belediye sarayının olduğu meydan ile biter.tc vilnius büyükelçiliği'de bu belediye sarayının yanında yer alır.

    2-3 günlük ziyaret açısından gidildiğinde barok ve gotik mimari insanı etkileyeceğinden, ziyaret zamanın bu süreyi aşmaması tavsiye olunur. zira aşıldığı takdirde, göz alışması, düşeceğiniz boşluk ve görülecek yeni şeylerin azalması size garip bir sıkıntı verir. hele ki, diğer baltık şehirlerinde yaşamışsanız, bu kaçınılmaz bir gerçektir.

    vilnius aslında bir öğrenci şehridir. vilnius, vilnius gediminas teknik, mykolas romeris ve pedagoji üniversitelerindeki öğrenciler hafta içleri buradaki trafiği etkileyen başlıca unsurdur. hafta sonları bine yakın gölün ve nehirin yer aldığı bu ülkede*, gençler genellikle kamp ve piknik amacıyla countryside ziyareti yapmaktadırlar.

    ulaşıma gelince, vilnius metro-tramvay gibi raylı sistemin oturduğu bir şehir değildir. daha doğrusu toplu taşıma burada troleybüsler ve otobüsler vasıtasıyla yapılır, tabi kaçınılmaz bir gerçek olarak, metro 10 dakikada gidilecek mesafe maalesef 1 saatte alınır. özellikle sauletekis adı verilen, öğrenci yurtları kompleksi, okullardan biraz uzak olması sebebiyle her pazartesi trafik sıkışıklığı kaçınılmazdır. burada bir tam bilet 1.40 litas (80 krş), bir öğrenci bileti 0.70 ct'dir (40 krş). biletleri otobüsün içerisinde bulunan onay mandallarına onaylatırsınız. kontroller sıktır lakin cezası fazla yüksek değildir.

    gedimino prospektas adında bir caddesi vardır ve lüks kesim genellikle burada takılır. prospekto pub adında bir yer vardır ki, kendinizi türkiye'ye gelmiş sanırsınız, "oo hilmi abi, nassın yaw?" diyalogları çok döner içeride.

    bu arada, ziyaret edilmesi gerken en önemli yerlerden biride cili kaimas adında, gotik esintiler bulunduran bir restorandır.

    uzun lafın kısası, vilnius güzel şehirdir ama tallinn veya riga'da yaşamışsanız, zaman sizi bu şehri yaşanmaz hale getirebilir.
  • eski bir efsaneye göre büyük litvanya dükü gediminas trakai'deki kalesinden av için çıkar av hayvanlarının peşinden atıyla giderken trakai'den uzaklaşır biraz ve yorulunca kutsal bir bölgede bir tepenin eteklerinde uyuyakalır.uyuduğu esnada rüyasında yüz kurt kadar güçlü devasa ve yüz kurt kadar güçle uluyan bir kurt görür.acaba ne anlama geliyo lan bu rüya diye tekrar kalesine doğru gider ve merak içinde bilge bir kişi olan lizdeika'ya sorar bu rüyanın ne anlama geldiğini..bilge lizdeika gediminas'a şöyle der..
    "evlat bu gördüğün rüya iyiye alamet.bu rüyayı gördüğün yere git ve oraya yüz kurt kadar aşılmaz güçlü bir kale yaptır.ileride orası bütün dünyada dillere destan aşılmaz güçlü bir kent olacak allahın izniyle der"
    bunu duyan gediminas'da o rüyayı gördüğü tepenin üzerine bugün hala litvanyanın sembollerinden biri olan o kaleyi yaptırır ve vilnius şehride adını içinden bir yılan gibi kıvrılarak geçen vilnia nehrinden alır ve vilnius kenti büyür büyür ve bugünkü haline gelir..vilnius şehrinin en yüksek yeri olan bu kaleden bütün sehir görülebilir
  • sürekli diğer baltık başkentleri ile karşılaştırılıp diğerlerinin popülerliği altında ezilen kent. her ne kadar tallinn ve riga popülerliğine sahip olmasa da kendi karakteri vardır bu şehrin, diğer başkentlerden buraya gelince farklı bir ülkeye ve şehre geldiğinizi hissettirir insana.

    10 günlük baltık gezimizin son durağıydı kendisi. riga'dan otobüsle 3,5 saatlik bir yolculuk sonrası vardık. otelimiz gediminas bulvarında idi, old towna yaklaşık 1km mesafede. yarım gün-1 gün arasında şehrin önemli yerlerini yürüyerek gezmek mümkün. biz rota olarak gediminas bulvarı, kgb müzesi, vilnius katedrali, gediminas kalesi, pilles street, town hall, auros vartu caddesi, vilnius üniversitesi ve parlemento binası, st-anne kilisesi, uzupis, bernardine parkını izledik. bu rotayı duraklamalarla ve beğendiğimiz yerlerde oturup bira molası vererek 1 günde tamamladık. yemek için orta çağdan kalmış bir binanın içinde yer alan ve oldukça otantik forto dvaras'a gittik. fiyatlar ortalama ama öyle ucuz değil. 1 çorba, 1 makarna, 2 et yemeği, 1 zeppelin, küçük şişe ev şarabı 40 euro kadar tuttu. ikinci gün auros vartu caddesinde gittiğimiz alman restaurantında 2 şinitsel ve 3 biraya 30 euro kadar vermiştik.

    gezip görmek için 1 gün yetti ama tanımak için tabii ki yeterli değil. turist olarak gidiliyorsa 1 günden sonra çoğu turistin yaptığı gibi ikinci günümüzü kaunas ve trakai'yi ziyaret ederek geçirdik.

    özet olarak baltıklara kadar gidilmişse rotaya alınabilecek bir şehirdir.
  • tramvayına bindiğinizde biletinizi kesinlikle atmamanız gereken şehir. yanıbaşınızda oturan tombul kırmızı yanaklı teyze durduk yere kalkıp bilet kontrol diye arama yapabiliyor. göt gibi kalırsınız valla.
  • işte gerçek belediyecilik diye buna derim:

    http://www.youtube.com/watch?v=v-fwn0fmciu
  • ıki gunlugune gezmeye gidecegim litvanyanin baskenti. duyduguma göre rigaya gore ucuz tallinne gire pahali bur sehir olmakla beraber yakinindaki trakai mutlaka gorulmesi gerekn bir yer imis.

    sozluk ahalisinden giden goren varsa, orada yasayan varsa restoran cafe tavsiyelerini siddetle bekliyorum.

    gezdim gördüm editi: şimdi payback zamanı. valla vilnius öyle bir şehir ki hani yalın diyor ya "olmasa da olur". sırf yolumun üstünde diye durdum, iki gün ayırmıştım trakaiye giderim diye ama şehir o kadar küçük ve boş geldi ki hayatımda ilk defa hostelde oturup 3 saat film izledik hatunla.

    öncelikle hostel. biz jamaica hostelde kaldık sonuna kadar tavsiye ederim müthiş lokasyon, stuff ve hizmet. bisiklet veriyorlardı bisikletle şehir turu yaptık, bunu da yapın mutlaka.

    vilnius manisa merkez kadar arkadaşlar. tüm merkezi yürüyerek 2-3 saatte gezebilirsiniz. tepede küçücük bir kalesi var, orada sevgiliyle oturulup şehre karşı içilebilir. vilniusun arka tarafında herkesin kilit astığı bir köprü var buradan bir mahalleye giriliyor, gidin gezin. uzupio cumhuriyeti diye geçiyor ütopya gibi bir yer. orada thierry kepykla adında bir poğaça börekçi var, korkunç güzel kruvasan yapıyorlar ben 4 tane yemiştim cem yılmaza selam ederek. yemek kültürü pek gelişmemiş, ama çok tatlı kahvecileri var coffee inn var mesela her köşebaşında var nerdeyse milletin elinde hep bu kahve.

    gece kulübü aradık ama bulamadık, koca şehirde bir iki yer adı verdiler onlara gittiğimizde de bomboştu. zaten şehir bomboş resmen. biz de güzel bir bara gidelim dedik, ilk gece marsas adlı bara gittik, fiyatlar uygun çeşit çeşit bira var, ortam cosy. ikinci gece portobello adında hostelimizin dibinde bir bar vardı,konsepti filan hoş. kendilerine özel bira bardakları var büyük, tescilli. kesinlikle öneririm.

    yemek olarak kahvaltıları biz hostelimizde yaptık çünkü dibimizde pazar ve süpermarket vardı. bu şekilde baya da doyurucu ve ucuz kahvaltı ediyorsunuz. akşam yemeğine bir restorana gittik adı forto dvaras, patatesli bir yemekleri var meşhur ondan denedik adını hatırlamıyorum, zira burda her şey patatesli neden tahmin edersiniz. bize çok yağlı geldi zor bitirdik. damak tadımıza hitap eden pek birşey yok.

    umarım faydalı olmuştur.
  • çarşamba gününden itibaren vereceği reklam ile "nobody knows where it is, but when you find it, it's amazing" diyerek kendini "avrupa'nın g-noktası" olarak tanımlayan başkent.
hesabın var mı? giriş yap