• #155992495

    geçenlerde mütedeyyin bir adam ile buluşacaktım. vakit namazlarını kılıp kılmadığını sordum.

    aslında çok pratik bir sebepten dolayı. evde namaz bohçam ve içinde seccadem var. altı ayda bir çıkartıyorum, yıkıyorum, ütülüyorum geri kaldırıyorum. ama ev hali, belki yemek kokusu sinmiştir. deterjanlı suya bir kez daha girip çıkıversin. zaten pazen seccadenin olayı sık yıkanabilmesi.

    adam da dedi ki:

    - vardevela çok rica ediyorum bu konuyu kapatalım. benim yaşam şeklim bana senin yaşam şeklin sana aittir. din benim iç dünyam ile ilgili bir konu. bunu seninle konuşmak veya tartışmak istemiyorum. vakit namazını kaçırmak veya kaçırmamak benim problemim senin değil.

    söyleyebileceğim hiç bir şey yok. adamın açıklaması üzerine olumlu ya da olumsuz bir görüş belirtemem.

    mesele şu:
    -seccadeden bahsetsem, eşcinsel ilişkiden bahsedeceğim. çünkü o seccadenin üzerinde namaz kılacak olan adam eşcinsel.

    eşcinsel olmak yataktaki bir pozisyonla ilgili değildir, hayatın tamamıdır.

    this is the life baby.

    edit: heteroseksüellerin kendi cinsel kimliklerinden bahsetmesi gerekmiyor. bahsetmeseler bile dinleyici fill in the blanks yapıyor.
    nedim'in gidelim serv-i revanım yürü sa'd-abad'a şiiri buna çok güzel bir örnektir.

    nedim'in bir sevgilisi vardır. onu sadabad'a beraber gezmeye davet eder. tüm şiiri okurken gözümüzün önünde ince uzun boylu, beyaz tenli, gerdanındaki benleri adeta bir inci gibi dizilmiş bir kadın canlandırırız. nedim son dörtlükte bombayı patlatır.

    "cuma'ya gideceğiz diye annenden izin alalım, beraber sadabad'a gidelim" der.

    kadınlar için cuma farz değildir. böylece nedim'in sevgilisinin erkek olduğunu öğreniriz. lise edebiyat kitaplarında son dörtlük sansürlüydü. sevgilinin cinsiyeti özel olarak belirtilmeyince herkes otomatik olarak bir kadın olduğunu kabul ediyor.
  • ortaokul ve lise yıllarında arkadaş grubumuzda biri vardı. okuldaki diğer çocukların isminin önüne "kız" kelimesini eklediği biriydi. orta sınıf iyi bir ailenin zeki ve başarılı, ayrıca dışadönük çocuğuydu. okuduğumuz okul da şehrin en seçmece öğrencilerinin olduğu okul. ama kendisinden "kız hödö" olarak bahsedildiğini biliyordum. kendisi sallamazdı, ya da öyle görünürde belki sadece bilemiyorum.

    sürekli hakkında söylenenleri duyardım, hepimiz duyardık ama arkadaş grubumuzda lafı bile edilmezdi. hiçbirimiz öyle tipler değildik çünkü, orta sınıf sosyal demokrat aile çocukları. ama kendisine yöneltilen sözlü saldırılara tepki de gösterilmezdi. ne arkadaşım ederdi, ne grubumuzdaki diğer kişiler. bu söylentiler yokmuş gibi davranılırdı, sanki aramızdan birine sosyal anlamda bullying uygulanmıyor gibiydi.
    bu durum beni rahatsız ederdi. ben tek başıma ses çıkarırdım onunla uğraşanlara karşı ama açık açık, bağırarak değil, çünkü arkadaşımın nasıl hissedeceğini bilmiyordum. haddimi aşmak hiç istemiyordum çünkü. ne kadar samimi olsak da, sormadım eğilimini, o ne kadar isterse o kadar anlatırdı. sorgular gibi davranmak da benim haddime değildi.
    ama bu arkadaşım bana okuldaki görüşmelerimiz haricinde bana mektuplar yazar getirirdi evden. içini döktüğü, açık açık olmasa da yaşadığı sıkıntıları anlattığı, "bir tek sana yazabiliyorum bunları, cevap vermesen de olur okuyorsun ya o yeter" yazdığı mektuplarını hala saklarım. biseksüeldi sanırım, hiç açık açık konuşmadık. üniversite zamanı kopmasaydık belki o dönemlerde konuşacaktık. sonra o hemen hollanda'ya yerleşti. moleküler biyolog, doçent olmuş sanırım oradaki bir üni.de.

    arkadaş grubumuzda insanların, en yakınlarının bile onun 'farklılığını' yok sayma yoluna gitmesini hatırlarım hep ve çok da örnek veririm kendisini. dediğim gibi dışadönük, gayet iddialı bir karaktere sahip olduğu için görünürde etkilenmiyor gibiydi de, adam ilk fırsatını bulduğu an kaçtı gitti. çünkü yanındaki kimse onun dikkat çeken farklılığını savunmaya bile cesaret edemiyordu. o dile getirmedikçe, herkes yok sayıyordu.

    vardevela'nın yazarken konuyu geyliğe getirmesi bana göre bir bu açıdan önemli, yani saklanacak, gizlenecek bir şeyin olmaması -nasıl ben sıklıkla feminist bir kadın olduğumu yazıyorsam- ama bir diğer önemli yanı bu denli kültürlü, birikimli ve zeki bir yazarın gey olduğunu sizin bilmeniz. bu ülkede geyliğin, lgbtinin sadece eğlence sektöründe yer alan, sıklıkla karikatürize edilmiş ve çoğunlukla toplum karşısında aseksüel davranan/davranmak zorunda kalan bir ünlü şımarıklığı/heyecanı/can sıkıntısından denediği bir marjinallik türü olmadığını anlamanız açısından iyi oluyor. adam sanayi sitesinden yazıyor. geyler de her yerde, istediği kadar altını çizme hakkı var. alışacaksınız.
  • eve gelen sevgiliye biyroooon demek

    ekşın serisinin güzide videosu.

    şimdi bu videoda güzel bir detay vardır. oğlan yemekle ilgili son hazırlığı yaparken, hatun evi şöyle bir koloçan eder, ardından da evin kedisini kapıp mutfağa gelir.

    sevgili bağyanlar;

    evi kolaçan ederken aşağıdaki hususu da bir kontrol edin:

    (bkz: penis ve testis kıllarını kesmenin en ideal yolu/@vardevela)

    ***

    bir gün feminist bacımla oturmuş, erkek arkadaşlarımızı çekiştiriyorduk. erkek arkadaşımın evinin ne kaddan pis olduğundan dert yanıyordum. benim ki elbette gey standartlarında pis. feminist bacımın ki ise harbi pis.

    hatun erkek arkadaşının pisliği konusunda kendi kendisiyle dalga geçiyordu.

    bu feminist bacım bir gün yengeçlerle ilgili belgesel izliyormuş. erkek yengeçler yuva yapıyor. ardından da dişi yengeç, yuvaları tek tek geziyor. hangisini beğenirse oraya yerleşiyor ve ardından yuvanın sahibi erkek yengeç ile çiftleşiyor.

    kendi kendine demiş ki:

    - allahtan anam bu belgeseli izlemedi. yoksa bana derdi ki "a benim mal kızım! yengeç bile önce yuvaya bakıyor, sonra çiftleşiyor. bir yengeç kadar olamadın!"

    --- kendine ait yeri olsun varsın pis olsun ---

    biz üniversitede okurken, iki üç arkadaş birleşip ev tutuyorduk. tuttuğumuz evler ahır gibiydi. ama kendimize ait bir mekanımız vardı.

    artık barınma probleminden dolayı aileler çocuklarını şehir dışına okumaya gönderemiyor. nitekim bir çok bölümün kontenjanı açıkta kalıyor ve kapının önünden geçeni alıyorlar.

    ama okulu bitirmek de yetmiyor. bizim şirket yeni bir mühendis işe aldı. genç delikanlının önünde iki seçenek vardı: ya ailesi ile kalmaya devam edecek ve istanbul trafiğini yara yara şehrin bir ucundan işe gelecekti ya da şirkete yakın bir yerde eve çıkacak ve aldığı maaşı kiraya verecekti. eleman, "çalışmanın anlamı yok" dedi ve bir ay sonra işten ayrıldı.

    mesleğini eline almış bu delikanlının, hetero bir erkek olarak ailesinden ayrı eve çıkması, kendine ait bir mekanının olması, kızı yemeğe davet etmesi ve kıza biyrooonnn demesi gerekiyordu. bırakın ev araba almak için birikim yapmayı artık bu bile büyük bir lüks.

    "nas var nas" diyerek ücretleri ezdiler. avrupa'nın kıyısında bir bangladeş yarattılar. artık hetero delikanlının da bangladeşli gibi, üç on paraya çalışması gerekiyor. ama o delikanlının geçinebilmesi için ailesi ile kalması gerekiyor. tek bir tencere kaynayacak ve hepsi o tencereden yiyecek, maaşları üst üste koyarak kirayı denkleştirecekler.

    ****

    #156541286

    "bu örnekten yola çıkarsak, küresel sermayenin elinde bulundurduğu müthiş medya gücü ve stk'lar aracılığa topluma dayattığı lgbt propagandası gün gibi orta ve giderek toplum nezdinde ciddi tepki topluyor."

    yani bebeğim şu tespitine halk arasında şöyle denir:

    kendi gözündeki merteği görmeyip, başkasının gözündeki çöpü görmek.

    küresel sermayenin derdi, ucuz ve kaliteli malı hızlı bir şekilde alabilmektir. küresel sermayenin derdi senin kiminle yatıp kalktığın değildir. o aile dediğin kurum tam da küresel sermayenin yerli iş birlikçilerinin elini güçlendirmek için vardır. böylece, almanya'da cep harçlığı olsun diye süpermarkette part time çalışıp reyona mal dizen ev hanımının aldığı ücrete, sen türkiye'de tam zamanlı mühendislik yaparsın. şimdi işin bomba kısmı geliyor. istanbul'daki marketteki domates ile hamburg'taki aynı fiyat.

    yani küresel sermayenin emrine hazır ve nazır bir personel haline getirilmişken, kendine ait bir hayat kurman bile artık büyük bir lüks haline gelmişken, kalkıp yukardaki cümleyi kuruyorsun.

    ya ideolojik körlük içerisindesin ya da iktidarın sorunları ört bas etmek için lgbt'yi kullanmasına hizmet ediyorsun.
  • iki yıl önce, hayatımın en zor zamanlarını yaşadığım ama bi şekilde ayakta kalabilmeyi başardığım bir dönemde, yine hayatım boyunca asla unutmayacağım, ‘’şimdi her şey bitti, ben bundan sonrası için hayatıma devam etme motivasyonunu asla tekrar bulamayacağım’’ dediğim bir gecesinde oldu kendisiyle tanışmam. asla unutamadığım ve unutamayacağımı düşündüğüm o geceye dair, benim için en kıymetli ve unutulamaz olan detay vardevela idi... o gece boyu, arada yazdıklarına rastladığım ama zaman zaman beğendiğim şeylere denk gelsem de asla kendini homofobik biri olarak tanımlamayan beni, yazdıklarıyla rahatsız eden bu gencin neredeyse tüm yazdıklarını okudum, okudum çünkü ondan okuyacağım yolumu aydınlatacak bir şeyler arayışındaydım. ve yine bu arayışla bir mesaj attım aynı gece kendisine, işte benim için vardevela’yı unutulmaz kılan, o mesajlara aldığım uzun uzun, titizlikle yazdığı her halinden anlaşılan cevaplar oldu.

    ‘’oğlunuzun size açılması aslında gelecekte de sizi hayatında var etmeye devam etmek istediği anlamına geliyor.’’ şeklinde başlamıştı bana yazdığı ilk mesaja ve sonraki gün sarhoşken benimle paylaştığı gerçeği şiddetle inkar eden oğlumla ilgili sonrasında, ‘’demek ki beni hayatında var etmeyi istemekten vazgeçti ya da sabaha kadar ona en uzak nokta diye seçtiğim balkonun bir ucunda ağlamalarımı duymasa da annesini sabah ağlamaktan bitap düşmüş bir halde görmüş olmasının etkisiyle inkar etmeyi seçti ’’ diye düşündüm. gece itiraf ettikleriyle, sabaha kadar ben nasıl fark etmedim diye kendimi suçlamaktan, bak o kadar ağladığın için belki de şimdi inkar etmeyi seçiyora evrildi kendimi suçlama sürecim... ama itiraf etmeliyim ki bi yanım, iinkar ederken söyledikleri şeylerin gerçek olmasını şiddetle istedi. ve nitekim birkaç ay, içten içe o gece duyduklarımın gerçekler olduğunu bilsem de sarhoş olan değil, ayık olan oğluma inanmayı seçmek bana kesinlikle daha kolay geldi.

    birkaç ay sonra, içten içe bildiğim bu gerçekle yeniden yüzleştiğimde, evet yine çok zor bir süreç oldu benim için ama bi taraftan da vardevela’nın söylediği benim için her biri inanılmaz kıymetli tavsiyeler, yine izlememi önerdiği için o dönemler izlediğim, mambo italiano ya da yine o geceden sonra takip etmeye başladığım listag, bu süreci belki normalden daha az hasarla atlatmam ve atlatmamızda inanılmaz önemli oldular. bizzat oğlumla benzer bi deneyimi yaşamış birisinden, ‘’oğlanı bi kenara bırakın, siz yardım alın. kendinize çok yükleniyorsunuz, oğlan yoluna girecektir elbet ama siz arada kaynayacaksınız. evlatlarım için dik durmalıyım diye düşünmeyin çünkü en dik olduğunuzu düşündüğünüz an ortadan kırılırsınız. ortada yeni bir durum var ve kendinize ‘’ben sarsıldım’’ deme şansı verin, süre tanıyın kendinize’’ demesini asla unutmadım mesela, unutmadım çünkü oğlumun hayatının yoluna gireceğine dair endişelerimle ilgili rahatlatmasından da öte benim bu kadar dağılmış, üzülmüş olmamı bu tecrübeleri yaşamış biri olarak anlayabilmesi, oğlumun da benim bu süreci çok da kolay sindiremememi anlayabileceğine dair bir umuttu benim için.

    evet bu entry aylar evvel yazılmış ve öylece kenarda kalmış bi entry idi, paylaşmamıştım çünkü tıpkı vardevela’nın da söylediği gibi çok sarsılmıştım ve iyileşmek için sandığımdan da uzun zamana ihtiyacım vardı. hala bile iyileştiğimi söylemesem de ‘’anne bana eskisi gibi bakmadığını hissediyorum’’ diyen oğluma tıpkı eskisi gibi bakabilmeyi başardım ve çeşitli çekincelerle belki bu kenarda kalmış entry’i o çekincelerden sıyrılarak paylaşmak, ve o dönem verdiği desteğin benim için ne kadar önemli olduğunu ifade etmek aynı zamanda da belki benim gibi çaresizce burada bir ışık arayan biri varsa yalnız olmadığını, kolay olmasa da geçeceğini söylemek istedim.
    son olarak bilsin ki uzaktan da olsa onu çok seven, aynı zamanda minnet duyan birileri var buralarda bi yerlerde, iyi ki var..
  • #138888891

    türkiye'nin vakti zamanında muasır medeniyetler seviyesine çıkma ülküsü vardı.

    12 eylül darbesinin türk siyasi jargonuna kazandırdığı çok güzel bir deyim vardır:

    - burası patagonya mı canım!

    bir isveç, norveç olmak varken kim niye latin amerika'ya özensin ki!

    ***

    bir iskandinavya olmak hayal. ama italya'nın biraz fakiri olan bir ülke olma potansiyeli vardı.

    fakat artık fakir ama gururlu bir balkan ülkesi olmak bile geçmişte kalmış güzel bir anı.

    el düşüre düşüre geldiğimiz yer, götümüzü kıralım ve ortadoğu ülkesi olduğumuzu kabul edelim.

    tamam şimdi araplara bakıp 31 çekiyoruz ama o ortadoğu'da sadece pilavı eliyle yiyen bedeviler ve karı kız götü çeken suriler yok. bir de israil var.

    ortada çok basit bir soru var:

    israil'de aşırı dinciler, lgbt'yi tehdit mesajı atıyor. polis bu aşırı dincileri topluyor. çünkü lgbt israilliler de israil vatandaşıdır ve devlet vatandaşının güvenliğini sağlamakla yükümlüdür.

    boğaziçi öğrencilerinin evlerine, gece baskını düzenleyen polis; ortalığı terörize eden aşırı dincilerin karşısında neden dut yemiş bülbül? koskoca devlet, kendi okulunun bahçesinde piknik yapacak olan gençlerin güvenliğini nasıl sağlayamaz!

    bu soruyu, "ama israil işgalci devlet" gargarası ile sulandıramazsınız.
  • geçenlerde bir grup arkadaşla bir araya gelmiş sohbet ediyorduk. doğum günüm falan da değildi ama sazı eline alan hakkımda yorum yapıyordu. dakikalar geçtikçe sinirlerim gerilmeye başladı. bambaşka ağızlar benden bambaşka söz ediyordu. bir an kendime yabancılaştım. gözlerim fleabag dizisinde olduğu gibi kamera aradı. eğer görsem bakışlarımı objektife dikecek, bizi izleyen insanlara "söz ettikleri ibnelerin hepsi benim" diye muzırca bakacaktım.

    bunun yerine bir an iç çekip "türk arkadaşlarım için kürt'üm, kürt arkadaşlarım için yeterince kürt değilim. hetero arkadaşlarım için geyim. gey arkadaşlarım için yeterince gey değilim." demekle yetindim.

    uzun süre düşünsem pürü hal melalimi bu kadar net özetleyemezdim. çünkü olmam gereken yerlerde esas olmam gereken kişi değildim. öyle olduğumu sandığımda da birilerince "yeterli" değildim. ama bazı yer ve kişilerce de "overdose eşcinseldim"

    bir zamanlar hetero arkadaşlarım tarafından "makul gey" sanılmak adına kendimi; "eşcinsellik benim hayatımın merkezinde değil. yaptığım tercihlerin, verdiğim kararların, olduğum insanın eşcinsel olmam ile hiç ilgisi yok" şeklinde ifade ederdim.

    zaman kanırta kanırta gerçeği gösterdi. bugün olduğum kişi, tıpkı dün olduğum gibi eşcinsel olduğum içindi. geçtiğim her yoldan istemli ya da istemsiz bu yüzden geçmişim. bıraktığım her iz tam da bu yüzdenmiş. çoğunuza sorsak bu dünyada sizin için en önemli kişiler kimlerdir diye "ailem" dersiniz. ben de öyle derim. ama yahu o ailem benim eşcinsel olduğumu bilmiyor. ilk onların bilmesi gerekirdi, en çok onların ilgilenmesi gerekirdi.

    varoluşumuzun her anına neden olan kimliğimizi en sevdiğimiz insanlardan bile hayatımız boyunca saklamak zorunda kalırken, birileri çıkıp anonim olarak bulunduğumuz alanda bile "eşcinselliği gözümüze sokuyorlar. her entrysinde eşcinsellikten bahsediyor" diyebiliyor. varlığımızı sadece cümlelerle ifade ettiğimiz yerde bile "az" ya da "hiç" görünmemizi isteyebiliyor. varın sosyal hayatı siz düşünün.

    vardevela'yı seviyorum çünkü benim aksime daha cesur. vardevela'yı seviyorum çünkü yazdıklarından güç alıyorum. başka vardevelalar da tanıyor onları da seviyorum.
    çünkü;
    vardevela benim, vardevela biziz.
  • sözlükte okuması bana en çok keyif veren yazarlardan. kendisini, üslubunu, tarzını çok seviyorum. sözlüğe çok şey katıyor, sağ olsun, klavyesi daim olsun.
  • aslında her şeyi gay “sex”e bağlamıyor, kendisi de eşcinsel olduğu için doğal olarak tüm hayat deneyimi bir eşcinselin gözünden.

    cinsel kimliğimiz hayatımızın ayrılmaz bir parçası, heteroseksüel de olsan eşcinsel de olsan öyle. ama biz eşcinseller, cinsel kimliğimiz konusunda hayata farklı bir noktadan başlıyoruz. heteroseksüeller için ergenliğin doğal bir uzantısı olan cinsel kimlik oluşturma bizler için üzerine fazlaca düşünmemizi gerektiren sancılı bir süreç. sizler (heteroseksüeller) 14 yaşında karşı cinsle tatlı tatlı flörtleşirken biz niye? neden? nasıl? ne olacak? toplum? ailem? diye cinsel kimliğimiz ve bununla nasıl yaşayacağımız üzerine fazlaca düşünmek zorunda kalıyoruz, sizin o ergenlik bizim için “survival” bir dönem.

    vardevela da eşcinsellerin cinsel kimlik mücadelesinin, tarihi, sosyal, politik, ekonomik olaylarla ilişkilerini çok güzel ortaya koyuyor. yani sex değil olay, kimlik ve varoluş çabalarının (çabalarımızın) kelimlere dökülmüş hali. yanılıyorsam düzeltsin
  • birazcık dile hakim olayım, birazcık da bilgi devşireyim klişesine bulaşmayan gerçek bir sözlük yazarı.

    yalnız jetonum geç düştü ve başka bir güzelliği daha dikkatimi çekti; nefret diliyle açılmış başlıklarda ilk girdinin ardından oltaya gelenlerin kakafonisini durdurup, oldukça vicdani ve kafa açıcı şekilde araya girmesi. gözden kaçan ya da kimi zaman art niyetli şekilde kaçırılan o önemli şeyi biz sürü üyelerinden eksik etmiyor. üstelik hiç kovalamadan, tırmalamadan, öylesine yapıyor bunu*

    haliyle iyi ki varsın, kıllı döşlerin efendisi.

    edit: kılsız yazım hatası düzeltildi.
  • mevzuları hikayeleme yöntemine hayranım.

    böyle yumuşacık, görece alakasız ve ekseriyetle ben gibi hetero tırrekler için ilginç/bilinmeyen bir yerden giriyor mevzuya. vokabüler, cümle yapısı, akış filan zaten süper. okuyorsun okuyorsun, yazının sonuna geliyorsun. tüm yazı pembe sıçan kızlar gerçekmiş edasıyla takılırken yazının sonunda bir tokat atıp "seni ben sikeceğim aslanım" diyor bir nevi.

    bu işin biraz taşak kısmı. ciddili tarafıysa şu: kendisindeki (ve pek çok diğer "ibnedeki" ve kadındaki) "göt" errrkek takımında olsaydı, bu memleket bugün gayet müreffeh bir yer olurdu. erkek derken duvarlar ardında birbirini, tehditle şantajla korkuttuğu çocukları veya ağzı var dili yok hayvanları siken, sikini kessen hayattaki amacını kaybedip kendini intahar edecek tayfadan bahsetmiyorum. silivri soğukturcular da, "ibneler de evinde sikişsin, sokakta yürümek zorunda değiller" tayfası da, "sen de evlenme, ne olacak" tayfası da...

    gerçi düşününce memleketin %95'ini şu anda eledim bile. homo homini lupus hesabı ibneler bile ibnelere zulüm ederken çok şey istiyorum belki ya, cümlem havada kalmasın: errrkek takımında, kendisinde ve diğer ibnelerle kadınlarda olan göt olsaydı, bu memlekette çocuk sikmeye kalkışan bir daha düşünürdü mesela. çıkar mıydılar? çıkardılar yine. insan dediğinin kanı bozuk. ama böyle geniş geniş yiyemezlerdi bu bokları. kadınlar sokakta yürürken korkmazdı. insan yürürken korkar mı lan? anasını sikeyim öyle sokağın, avradını sikeyim o sokağın sakininin. üstünde yürürken korkuyorsan o sokak yansın, yıkılsın, yok olsun. varlığının zararını, yokluğunun ziyanını sikeyim.

    çok da nikaltı girmem, eski hesaptan da girmezdim zaten. ama (şu anlık) son entrisinin "eniştenizi sikecem, bacınıza haber verecem. dört duvar arasında, aile içerisinde meseleyi halletsinler" kapanışından sonra şart oldu.

    çok yazsın da çok okuyalım. feyz alıyorum yemin ederim. saygılar dere, hürmetler şelale.
hesabın var mı? giriş yap