• masalın kökeni, perrault ya da grimm kardeşler değil, basile'dir. perrault hikayeyi sarayda anlattığı için sansürler, grimm kardeşler de yumuşatarak anlatır. hikayenin aslı ise oldukça sert ve vahşidir.

    basile’in güneş, ay ve talia isimli öyküsünde kral, kızı talia'nın geleceği ile ilgili bilgi edinmek için kahinlere başvurur. onlar da kızın çıkrık iğnesinden kaynaklanacak büyük bir tehlikeye maruz kalacağını söylerler. kral bu nedenle saraya çıkrık, iğne, kenevir ipi sokulmasını yasaklar. ancak talia genç kız olduğunda pencereden yaşlı bir kadının ip eğirdiğini görüp bu işi merakla izler. örekeyi alıp ipliği çekerken fırlayan bir kıymık tırnağının dibine batar ve talia yere yığılır. kızının cansız bedenini gören kral yasa boğulur. kızını sarayın bir odasındaki bir koltuğa yatırarak sarayı ve krallığını terk eder.

    bir gün yakın bir krallığın kralı şahiniyle avlanırken kuş terk edilmiş saraya girer, kral da şahinini aramak için saraya. o esnada uyku ve ölüm arasında yatan talia'yı görür. ona aşık olur. uyandırmaya çalışır ama çabası boşa çıkar. kral kendine hakim olamayıp talia'yla sevişir. ve sonra orayı terk eder, olayı unutur. talia hamile kalır ve uykusunda ikiz bebekler doğurur. bebekler meme ararken ikizlerden birisi annelerinin parmağını emmeye başlar ve tırnağın altındaki kıymık çıkar ve talia uyanır. bebeklere ay ve güneş isimlerini verir.

    bir gün talia'yı anımsayan kral saraya onu görmeye gider, orada talia ve bebekleri gören kral sevince boğulur. bu sevincin etkisiyle sarayında uyurken talia'yı sayıklar. kralın eşi bunu duyup şüphelenir. talia ve bebekleri adamlarına buldurur. bebekleri zorla saraya getirtir. sarayın aşçısına gider ve bebekleri pişirip krala sunmasını emreder. aşçı bebeklere kıyamaz, onları evinde saklar, krala kuzu pişirir. daha sonra kraliçe, talia'yı da saraya getirtir. onu ateşe atıp yakacaktır. talia önce giysilerini çıkarmak ister, o sırada da çığlıklar atar. kral sesi diyar, talia'yı kurtarır, karısını ateşe atar. talia ile evlenirler.

    masalların asılları oldukça sert öğeler içerir. ancak bu 'kötü' öğelerin çocuklar için bir fonksiyonu vardır. masalların içindeki şiddet, kötülük, vahşet, dinleyen çocukların içlerindeki 'kötü'yü kabullenmelerini sağlar.
    bir bebeğin kendiliği ve dünya algısı önce iki kutupludur. olumlu duyguları ve olumsuz duygularını, ve onları yaratan dış etmenleri, iyi ve kötü olarak ayırarak sınıflar. bunun nedeni kötü'nün iyi'yi yutmasını engelleyecek ruhsal gücün henüz gelişmemiş olmasıdır. bu iki kutbun birleşmesi için biraz büyümek ve bu iki kutbun da insana dair olduğunu anlamak gerekir. çocukluk çağındaki masalların işlevlerinden birisi de budur. iyi ve kötünün varlığını görmek, kendi içindeki kötüyü kabullenip iyi ile birleşmesi için bir adım atmak için yardım eder çocuklara. insana dair kötü duyguları reddetmek, çocuğun kendi içindeki kötüyü ne yapacağını bilememesi ile sonuçlanır. böyle bir durumda çocuk 'kötü'yü bastırabilir ya da büyük bir şiddetle dış dünyaya projekte edebilir. bu da hem kendisiyle hem de dünyayla ilişkisini kökünden bozacaktır.

    masalların mutlu sonlarla bitmesi, iyilerin kazanması gibi unsurlar ise çocuğun dünyaya karşı olumlu bir algısının gelişmesine yardımcı olur. çocuğun hayata karşı ümidini destekler.

    mitlerle masallar arasındaki en önemli fark budur.
    masallar çocuklar içindir ve ümitli, adil, iyicil mesajlarla biterler, dinleyen çocuğun iyi ve kötü kutupları kabullenmesini sağlar ve iyi ve adil dünya tasarımı ile bu iyi ve kötünün birleştirilmesini kolaylaştırır.
    mitler ise büyükler içindir, insana dair hem kötü hem iyi duyguları barındırır barındırmasına ama mesajı genellikle bir uyarı mahiyetindedir, temkinli olunması gerektiğini öğütleyerek ders verir dinleyene.

    bir masalı ya da mitolojik bir hikayeyi dinlerken, öykünün her zaman bir gerçeğe işaret ettiğini anımsamak gerekir çünkü insanın gerçeği, kadim olan her olguda muhakkak ortaya koyar kendini.
  • ...prens gelir prensesi öper ve sonsuza kadar mutlu yaşarlar.

    her şey çok güzel. tabi masalın orjinalinin böyle olmaması dışında. hikayenin kendisinden alınıp ehlileştirildiği basile'in anlatımı biraz daha renkli.

    bu versiyonumuza bakarsak iğ yerine bir keten parçası hakkında bir kehanet var. tabi bu keten parçası ne yapıp edip kızımızı buluyor, tırnağının içine saplanıyor, 15. yaş gününde sonsuz bir uykuya giriyor kızımız.

    100 yıl sonra kızımızın yattığı yerden geçmekte olan bir prens, kızımızı görüyor. "aman tanrım" diyor, "bu ne güzel bir kız". ve prensesi öpüyor. ama öptükten sonra olayı pek o noktada bırakmıyor. burada pek değinmek istemediğim, terbiyesiz bir takım hareketlerde bulunduktan sonra prensesi orada öylece bırakıp gidiyor.

    hayvan herif, bari korunsaydın değil mi?!! pardon, bir an dayanamadım. neyse bu prens basıp gittikten sonra, prenses hamile kalıyor. 9 ay 10 gün sonra nur topu gibi bir çocuk doğuyor (prenses doğurmadan nasıl olduğunu bilmiyoruz tabi). bu çocuk annesinin yanında dolanırken, annesinin parmağını emiyor ve keten parçasını oradan çıkarıyor.

    15 yaşında bir prenses olarak uyuyan kızımız, 100 yıl sonra yine 15 yaşında muhtemelen dünyada hiç bir tanıdığı olmayan bir anne olarak uyanıyor. masal da burada bitiyor. uyuyan güzelin sonra ne yaptığını bilmiyoruz ama o durumda sonu pek parlak olmasa gerek.

    (bkz: masal/@vsop)
  • şimdi efendim, bu uyuyan güzel kızımız bir prensestir ve ailesinin yıllarca uğraşarak yaptığı biricik evlatlarıdır. kızımız doğunca anası babası pek bi sevinirler ve doğumunu kutlamak için devasa bir ziyafet düzenlerler. bu ziyafete de ülkelerindeki bütün perileri çağırırlar (adettenmiş efendim o ülkede, periler çağırılır hayır duaları alınırmış o zamanlar) fakat en yaşlı periyi çağırmayı unuturlar, çünkü o peri o kadar yaşlıymış ki şatosundan uzun yıllardır çıkmıyormuş ve herkes onu öldü biliyormuş, ayrıca da nemrutun tekiymiş kimse onu görmek istemezmiş...

    herneyse, periler gelmiş ve her biri prensese iyi dileklerde bulunmaya başlamışlar. biri demiş en güzel kız o olsun, biri demiş en akıllısı o olsun, biri demiş en iyi yemek yapan kız o olsun, vs vs. işte gece böyle güzel güzel giderken birden yaşlı nemrut peri gelmiş... herkes paniklemiş tabii, yaptıkları hatadan ötürü paniklemişler ama aksilikler de üstüste geliomuş mesela periye, altın tabaklar bittiği için gümüş tabak vermek zorunda kalmışlar!! zaten çağırılmadığı için sinirli olan peri iice sinirlenmiş ve demiş ki bi dilek de ben dileyeyim şu güzel kızıma... ve demiş ki 18 yaşına geldiğin zaman eline batacak ve öleceksin.

    tabii kral kraliçe ayılıp bayılmaya başlamış, yıllarca uğraşıp zar zor yaptıkları çocukları ölecek diye. o sırada ziyafete geç kalmış bir peri gelmiş ve demiş ki: "ben o perinin dileğini bozamam ama şöyle değiştirebilirim, eline iğ batınca prenses ölmeyecek fakat 100 yıllık bir uykuya yatacak ve 100 yıl sonra da bir prens gelip onu öpünce uyanacak".

    tabii ana baba bu uyku olayıyla tatmin olmamışlar, daha başka çözüm yolları denemişler. bütün ülkede iğ kullanımını yasaklamışlar, bütün iğleri toplatıp yakmışlar, kızı da bir şatoya kapatıp kimselerle görüştürmemişler. gel zaman git zaman prenses büyümüş, 18 olmuş. bir gün şatoda gezerken, odalardan birinde yaşlı bir kadın görmüş kadın iğle iplik eğiriyormuş. kız haliyle merak etmiş daha önce iğ görmediği için (yasağa rağmen kadın ne cesaretle şatoda iğ kullanıyor bir fikrim yok) merak etmiş denemek istemiş ve iği eline alır almaz iğ eline batmış. o an bizim o iyi peri, prensese ölmiyceksin uyuyacaksın diyen peri belirmiş. kızı yatağına yatırmış, şatoyu olduğu gibi (içindeki insanlar, hayvanlar, ne varsa) dondurmus ve uykuya yatırmış. şatonun entrafını da kocaman ağaçar, sarmaşıklar, dikenli bitkilerle çevrelemiş, kimseler giremesin diye...

    böylece 100 yıl geçmiş... bu süre zarfında bir çok prens efsaneyi duyup şansını denemek istemiş fakat şatonun etrafındaki orman izin vermemiş. 100 yıllık zaman dolunca, bir prens bu ormanı aşmayı başarmış, prens atıyla ilerledikçe bitkiler iki yana açılıyormuş. prens şatonun uyuyan insanlarını birer birer ardında bırakarak prensese ulaşmış ve dudaklarına kondurduğu bir buse ile onu 100 yıllık uykusundan uyandırmış...

    ve evlenip, hep mutlu yaşamışlar tabii ki..
  • (bkz: türkiye)
  • bkz. (#98318829)

    bu entrydeki bilgi hatalarından bir ikisini vurgulayıp uyuyan güzel masalını çocuğunuza neden okumamanız gerektiğini belirtmek istiyorum.

    - öncelikle masallar tarih boyunca çocuklar için değil yetişkinler için geliştirilmiş bir türdür. (kaynak için bkz. peri masallarının orjini konulu makale)

    - yukarıdaki makalede de geçtiği üzere, masallar önceki dönemlerde kulaktan kulağa aktarılırdı. televizyonun, internetin, radyonun olmadığı dönemlerde, toplumsal bilinçaltının en yoğun ifadelerinden biriydi. kimi zaman oyun şeklinde yansıtılırdı. ki türk masalları da özellikle kahvelerde vs. canlandırmalarla anlatılırdı. günümüzde tabi ki bunlar neredeyse tümüyle yok oldu. ancak masal algısı sürdü.
    fakat masallardaki özellikle şiddet ve cinsellik öğeleri, çocuklara okunması geleneği başladığından bu yana ayıklanmaya çalışıldı. ancak yine de korkutucu öğeler sürdü. çocuklara ahlaki ders vermek ve 'iyiyle kötüyü' öğretmek gibi amaçlarla hâlâ kitapçılarda varlığını sürdürmekte.

    - gerek uyuyan güzel, gerek pamuk prenses, kül kedisi gibi masallarda yoğun şekilde ölüm (anne ölümü, baba ölümü), cinsellik (prens tarafından öpülerek uyanmak) gibi kavramlar bulunur.
    çocuğunuza pamuk prenses masalını okumanız onun anneyi kaybetmesi korkusunu gündeme getirir. külkedisi de benzer bir şeyi sorgular. yetişkinlerin kendi aralarında tartışıp konuşmaları gereken konuları çocuğunuzun dünyasına taşımış olursunuz. bu onun içindeki 'kötü' ve 'iyi' kavramlarını kabullenmelerine katkıda bulunmaz.

    - masallar, günümüzde gelişim psikolojisi uzmanlarınca çalışılan bir alandır. piyasada çocuğunuzun yaş dönemine uygun çocuk kitapları bulmanız mümkündür. içeriklerini inceleyerek bu kitapları satın alın. çocuğunuzun özelliklerine uygun olmayanları almayın.

    - piyasada, dindar yazarlar tarafından, çocuklara ahlaki değer kazandırma adına yazılmış pek çok masal kitabı bulunmakta. yazarın özgeçmişini kesinlikle inceleyin. ahlaki değerlerin yanısıra, renklerine, kullandığı sözcüklere, beraber okunup tartışılabilrliğine dikkat edin.
    hatta ben olsam, ahlaki değerleri anlatmaya çalışan kitaplara öncelik vermem. ahlaki değerleri sizin davranışlarınızla oluşacaktır. davranışlarınızı ve onun davranışlarını tartışın ve hatalarınızla yüzleşin mümkün olduğunca. özür dilemekten kaçınmayın. bir çocuktan özür dilenir mi diye ego yapmayın.

    - bin bir gece masallarını çocuğunuzdan uzak tutun. adının masal olması sizi etkilemesin. nerdeyse tüm masalları şiddet ve cinsellik içermekte.

    - mitlerle masallar arasındaki farklar hakkında geniş okuma yapmak ve mitlerin insan yaşamını zenginleştirmedeki önemi üzerinde bilgi sahibi olmak isteyenler için rollo may'in the cry for myth adlı enfes kitabını öneririm. (kitabı incelemek için bkz.)
  • (bkz: türk halkı)
  • en edilgen masal kahramanıdır... çünkü önce iğ batar sonra prens öper...
  • bekleme süreci * sancılarla değilde mışıltılarla geçen şanslı güzeldir.
  • seçme serbestisi olmayan bir gariban. prensesin uykuya dalışının tam 100. yıldönümünde bir prens gelir o uzun uykulardaki saraya ve kılıcını kullanmaya gerek kalmadan açılıveririr sarmaşıklar hoşgeldin dercesine. neyse bizim saf prens hiç bir kahramanlık gösterisinde bulunmadan varır prensesin uyuduğu odaya ve öper işte onu bilindiği gibi. masalın bu kısmında kader temasını da pek derinlerde hissetmemize rağmen hala prenses seçememiştir o gün gelecek yiğidi. hangi prens gelirse gelsin aşık olacaktı zavallı, neyse ki bir uruk-hai prensin öpücüğüne kurban olmadan doldu 100 yıl da huzura erdik masal biterken.
    bir de şu var 11. peri 13. peri nin kötü dileğinin yerine iyi dilekte bulunurken bir prens gelip uyandıracak diyor ya hani, davul bile dengi dengine mesajı da kaçmıyor gözlerden.
    vah benim dede korkut'um ders veriyordu da masalların sakıncalı oluyordun hani çocuklar için...
hesabın var mı? giriş yap