• bir nesli telef etmiş dizidir. küçücük çocuklara izlettiler bu diziyi.

    arada lamia'nın dayak yemesini kabul edilebilir görüyordum, tam dayaklık hareketleri vardı cidden, gel beni döv diye bağırıyordu. 7 yaşımdan sonra kimseyi dövmüşlüğüm, kimseden de dayak yemişliğim yoktur, ama lamia şu gün karşıma çıksa o aptalca hareketleri benim karşımda yapsa bi düşünürüm, yine dövmem ama bi düşünürüm yani. o kadar pisliğin, dayağın içinde hala pollyana gibi geziyorsun. adam senin ağzını burnunu dağıtıyor, 2 dk sonra rakının yanında kavun kesmemi ister misiniz babacım diye geliyorsun adama, halil güneşli seni dövmesin de kimi dövsün lan ? biricik kızı semiha'yı mı dövsün, gerçi semiha'yı da az dövmedi, 3 kere lamia'ya vursa değişiklik olsun diye 2 tokat da semiha'ya çıkarırdı.

    biz yine şanslıymışız, bu diziden pek bi hasar almadan kurtarmışız kendimizi, bakın araştırın bugün 20 li yaşlarda olup da gazetelerin 3. sayfa haberlerini süsleyen gençlerin yüzde 56'sı çocukluğunda üvey baba izlemiştir.

    (bkz: küsuratlı sayı vereyim de salladığım anlaşılmasın)

    edit: pollyana değil pollyanna olacakmış.
  • şemşi inkaya'nın başrolü oynadığı eski star tv dizisi. bu dizinin çok sansasyonel bir hikayesi vardı unutulacak gibi değildi. dizi 3 ay gösterilmişti, 3 ayın sonunda çıkan bir bölümün başında halil'in - yani üvey babanın - rüya gördüğü anlaşılmıştı, dizi 3 ay önceki bölümüne geri dönmüştü. yani halil bir sandalda uyuyakalmıştı, sonra kızı lamia'yı bulmuştu, kumarhane kralı olmuştu, otel açmıştı, silahlı çatışmalara girmişti, paraları kaybetmişti en sonunda da yeraltı dünyasının meşhur isimlerinin eline düşmüştü. sonra işte uyanmıştı, izleyiciler olarak dumur olmuştuk.
  • türkçe'nin en kötü çağrışımları bulunan sıfatlarından birini başına almış "baba"dır.

    üvey kelimesinin zihinde çağrıştırdıklarını (mecaz bile olmuştur zamanla) ileri bir tarihe bırakıp başlıktaki sıfat tamlamasına geri dönelim.

    küçük sayılabilecek bir yaşta (yedi) tanıştığımdır. aynı evde oturmaya başlamadan evvel sadece bir kez görmüştüm kendisini. ikinci görüşümde ise "baba" şeklinde hitap etmek durumunda kalmıştım. neden bilmiyorum, "öz"ünü hiç görmediğimden olsa gerek, allah'ın da yardımıyla zorluk çekmeden çıkıvermişti ağzımdan o efsunlu kelime.

    insan "sahicisi"ni görmese de anlayabiliyor az-çok üvey'in farkını. bilhassa o üvey'in kendi öz'(ler)ine olan davranışlarını kıyaslayarak. neyse, enseyi karartmaya lüzum yok.

    benim esas anlatmak istediğim, kendisiyle aramda ismi konmamış bir anlaşma imzalamış olmamdır. hiçbir zaman muazzam bir ilişkimiz olmasa da sınırlı zamanlar hariç genelde iyi geçindik. çok ekmeğini yedim. varsın gerçek bir babanın sevgisini gösterememiş olsun.

    bir gün o "biyolojik olanı" karşıma çıkıp "ben senin babanım" dese (ki mekanını biliyorum), "o kelime başkası için parsellendi, kusura bakma geciktiniz," diyeceğim.

    o kimsenin beğenmediği "üvey" olana...
  • halil güneşli gibi efsane bir karakteri barındıran dizidir. karısı ve çocuklar öylesine düşük iq'lu insanlardı ki adam bunlara işkence çektirmekte haklıydı. özellikle o gerizekalı, iyilik meleği,marquis de sade'nin justine'nini aratmayan lamia cırtlak cırtlak ağlayıp ''efendim, bıbıcım'' dedikçe halil abmizi ağzına ağzına kürekle vururunca oh olsun derdim. o değilde bunun karısı ve çocukları harbi maldı gerçekten. halil ölünce birdenbire daha önce hiç bahsi geçmeyen kardeşi halim ortaya çıkmış. onu aratmayarak işkencelere devam etmişti. bu salaklar bu sefer 'abicim, amcicim'' diye diye zumzuğu yemeye devam etmişlerdi. harbi maldılar gerçekten.

    yaa işte bu bünye bunu izleyerek büyüdü. sonra niye manyak oldum diyorum. sebebi apaçık ortada.
  • evde sizi görünce ne işin var burda diye sinirlenebilen insandir.
    öz babanız yapmaz bunu diye düşünüyorum.
  • az önce flash tv'de denk gelip biraz izlediğim dizi.

    halil idamdan dönmüştür (kaç senesiyse artık idam varmış hala). hanımağa evde halil'i ziyaret eder ve ona yeniden doğduğunu, artık hata yapmamasını, hayatın tadını çıkarmasını söyler. gayet saygılı bir şekilde bu nasihatları dinler halil. hanımağa ayak üstü uğradığı evden uğurlanır ve ardından halil güneşli'nin ağzından şu cümleler dökülür:

    "hayatın tadını çıkarmış. ulan aç insan neyin tadını çıkarsın be. bu zenginler de dalga geçmesini iyi biliyor."
  • su dunyada nefret ettigim, tiksindigim, evini barkini bokunu pusurunu herseyini alip gotune soksun istedigim ilk ve tek insan

    olse herkes rahatlar, yasadigi surece herkesi kanser eden.

    ınsanlarin oz babasi bile neler yaparken uveyi siz dusunun artik. olmaz olasi bi insan, en iyisi bile bir gun tiksindirir.
    geri kafalilik gibi olacak belki ama evlenip de cocugu olmus bir kadin bence bosaninca pek de evlenmemeli hakikaten.
  • yıllarca öz babanız gibi davransa da bir yerden bir şekilde "işte ben buyum" davranışları içine giren, yaşına başına bakmayıp kendi yaptığı dengesizliklerin sıkıntısını size ve çok sevdiğiniz annenize yükleyen,insanın dengesini bozan,gereksiz şirinlikler yapıp bunları bile size kullanabilen sinsi kişiliktir.
  • i$im gucum yok hergun seyrediyorum yarim saat kirkbe$ dakika.. her saniye stres, surekli gerilim. chaotic neutral halil gune$li.

    dragonlance gibi dizi ma$allah.
  • anne ölünce, ustaca manevralarla onun çocuklarını hayatından çıkaran adam. oysa hatıraları yaşatmak vardı, kopmamak vardı, yılların alışkanlığı vardı.

    sokakta arkandan seslenir, "n'aber?" der. sen gözyaşlarına boğulmuş halde onu cevaplarken, o halâ paradan söz eder. "üzülme." bile demedi lan. sanki gülümseyerek onu dinliyormuşum gibiydi. "annen sanki bir odadan çıkacakmış gibi. gittiğine halâ inanamıyorum." dedi bir ara ve para konuşmaya devam etti. "köşeye kadar birlikte yürüyelim. alışverişe gidiyorum." dedi, yine para konuştu. başka şeyler konuşmalıydık aslında. ah, şu her sevdiğini öz belleyen yürek.

    köşeye geldik, ayrı yönlere yürüdük. zaten çil yavrusu gibi dağılmıştık çoktan.
hesabın var mı? giriş yap