• bir senedir yaşamaktayım. istanbul'dan sonra huzurlu gelmiştir. debar maalo biraz moda'yı andırıyor, minyatürü diyebiliriz. sonuçta şehirde 550 bin insan yaşamakta.

    eğer parkta takılmak yürümek zaman geçirmek istiyorsanız central park tam buna göre, içinde çeşitli etkinlikler olmakta yaz ile beraber. ufak göller ve akarsular geçmektedir. spor salonu olarak fitnesspark'ı ve magnusu önerebilirim. gerçi magnusun soyunma odasına puanım 0. müzeleri gezebilirsiniz fena değil. burda yaşayacaksanız türk tarafında veya müslüman tarafta yaşamanızı önermem. türklerin ufak kurnazlıkları bulunmaktadır, makedonlar daha yardımsever diyebilirim. taksiye bindiğinizde eğer taksimetre yoksa veya açılmıyorsa derhal inin. milenyum haçının olduğu vodnoya çıkabilir şehir manzarasını izleyebilirsiniz. güzel trekking yolları bulunmaktadır, gün batımı inmesi baya keyifli. avrupanın en büyük ortodoks kiliseside burdadır gelmişken gezebilirsiniz. casinolarını ben beğenmedim ama halkı baya seviyor. matka kanyonuna kesin gidip kano yapmalısınız. kozjak gölününün yakınında bulunan mekanlarda taze alabalık kesinlikle tadmalısınız. fena olmayan bir kaç gece kulubü bulunmaktadır, cuma cumartesi rezervasyon yapmanızı tavsiye edebilirim çoğu mekana. debar maalo'da rakı içebileceğiniz meyhaneleri bulabilirsiniz. kuzu, oğlak ve güzel ciğer yapan mekanlar bulunmaktadır. ramstore marketleri bildiğiniz migros, kam ise bim. hayli yoğun bir türk nüfusu bulunmaktadır şaşırmayın, yolda küfür ederek gezmeyin.

    yakınlarda gidebileceğiniz yerler; veles'de üzüm bağlarını gezip şarap içebilirsiniz. kış ise mavrovada güzel bir kayak pisti bulunmakta göl manzaralı kayak keyfi yapabilirsiniz. yaz ise ohrid'i tek geçerim, suyu manzaraları efsane, geceleride fena sayılmaz. gelmişken tabiki st.naum'a da geçin derim.

    burayıda bitirdiğimize göre gitme vakti gelmiş.
  • taşköprü'nün medeniyet seperatörü rolünü üstlendiği başkent.

    anadan babadan arnavut kökenli biri olarak objektif bir şekilde açıklamaya çalışayım:

    köprünün bir tarafı eminönü gibidir. burası müslümanların ve dolayısıyla arnavutların egemen olduğu kısımdır. nargileciler, börekçiler, kuyumcular, köfteciler, yorgancılar, ayakkabıcılar, perdeciler, halk pazarı ve yoğun erkek nüfusu ile gürültüsü patırtıtısı eksik olmaz. memleketinizde alıştığınız samimiyet duygusunu tam olarak burada görebilirsiniz.

    makedon polisi pek elleşmez. zira başına dert almak istemez ki bu arnavutlar hala evinin duvarında tüfek bulunduran adamlardır. birine dokunulursa akşamına isyan çıkar, makedonya düşer...

    ayrıca tamamı koyu birer arnavut milliyetçisidir. burada birine ''une jam shqiptar' *derseniz ''ohooo'' deyip sizi kucaklar ve hemen muhabbete girer. çay falan ısmarlar. gideceğiniz yere götürür.

    hatta şahsıma denk gelen bir arnavut benim de arnavut oldugumu öğrenince kucaklamış, sonrasında ''central park'a gideceğim'' deyince: ''siktir et şimd central park'ı, uzak ora... yorulursun. gel şurada çay içelim' diyerek beni ikna etmiş ve gazibaba ara sokaklarındaki evine davet edip kapının önüe tabure çektirerek bir demlik çay içirtmiştir. sdkjfhdsjk.

    ilaveten türkleri de severler lakin makedonlara pek sıcak bakmazlar... zannımca din faktöründen doğan bir ötekileştirme duygusu... yoksa makedonların adamlara bir şey yaptığı yok.

    köprünün öteki tarafı ve dolayısıyla nüfusun çoğunluğunu oluşturan kısım ise makedonlarındır ve şüphesiz daha medenidir. gürültü patırdı kaos göremezsiniz. sessiz, sakin huzurlu, tipik bir avrupa başkenti havasındadır.

    lüks restoranlar, barlar, hoteller, kumarhaneler, müzisyenler, o çok yazılan heykeller , falan hep buradadır. kendi halinde, işine gücüne bakan insanlar ile bana göre daha yaşanılasıdır. ya da ben bu şekilde tercih ediyorum. sizi bilmem...

    son olarak ucuz mu? diyeceksiniz, kesinlikle değil!
    2021 itibarıyla yeme-içme, market, restoran, alkol vs. fiyatları türkiye ortalamasıyla tam olarak aynı! hökümetimiz sağolsun ekonomiyi şahlandırdı, makedonya ile yarışıyoruz...

    son tahlilde; turistik bir gezi için max. 3 gün idealdir. 4. gün sıkılırsınız... ama yine de ölmeden önce gidip bir görün derim.
  • pek çok sey yazılmış burayla ilgili, benim ki biraz tekrar olacak.
    havaalanı şehre yaklaşık 20 km mesafede, araçla yaklaşık 15 dakika sürer. trafik falan hak getire. şehre ilk girdiğinizde orta boylu bir anadolu şehrine girdiğinizi farkediyorsunuz. caddeler, sokaklar tıpkı bizdeki gibi. fakat şehrin merkezine gelince çok farklı bir atmosferle karşılaşıyorsunuz. her taraf heykellerle dolu. bazı arkadaşlar beğenmemiş ama benim cok hoşuma gitti. heykeller genel olarak floransa'daki bir atölyede yaptırılıyormuş. herşeyin heykeli var ama herşeyin, öyle ki "cadde'de" yürüyen tiki kızları bile işlemişler. bi tek o koca koca "alexander the great" ve philip heykelleri sakil duruyor. onlarda aşırı büyük olduklarından. şehrin merkezinde cok şık kafeler restoranlar var. moda ve gece hayatı genelde burda. ik8nci gün farkettim şehrin iki parça olduğunu.. hayır vardar bölmüyor şehri. o her yere girip çıkıyor. sehrin bide geleneksel tarafı var. benim için asıl güzel yanı burasıydı. bütün sehri baştan sona türkçe konuşarak gezebilirsiniz ama bu geleneksel tarafta insanı türkçe konuşmaya zorlayan bişey var. bütün tabelalar türkçe mesela. kafayı nereye çevirsen ya halkbank ya da zaman gazetesinin tabelası var karşında. türk çarşısına girdim aha dedim malatya çarşısı'ndayım. duvarlar, vitrinler, ürünler... ulan insanlar bile aynı. barların olduğu dar bi sokak var çarşıda, böyle merdivenli bi sokak.. ordan aşağı dogru inin köşede asmaların altında bi cay evi var. on numara çay yapar, bi cay için orda, bide mevsimiyse eğer biraz asma yaprağı toplayın, zeytinyağlı sarma icin daha iyi yaprak bulamazsınız. destan'da köfte yeyin bide, hakkaten güzel yapıyorlar.
    şehirde bir sürü park var ama benim size tavsiyembi akşam üstü varsa sevdiceginizi de alıp büyük parka gidin. bardakla çekirdek satiyorlar... alın iki bardak çekirdek oturun gölün yada derenin kenarındaki bi banka, sincapları seyredin, ördeklere bakın. öyle park dedigime bakmayın, devasa bi yer. sanki ormanın içine banklar koymuşlar, patikalar yapmışlar. karanlık çökünce de parkın üst tarafında cok güzel meyhaneler var, oturun birine hem şahane yemeklerin hemde ev yapımı şarapların tadını çıkarın. ama sarımsaklı mantar kızartmasının mutlaka tadina bakın yoksa hatırım kalır, hatta nazınız gecerse garsondan rica edin tereyağında kızartsınlar.
    şimdi gelelim burda yazılmayan ama bence en güzel yerine: matka kanyonu diye bi yer var şehre 18-20 km mesafede. buraya mutlaka gidin. ben hayatımda bu kadar guzel bi yer daha görmedim. nasıl anlatsam bilemedim... iki dağ düşünün, tam ortalarından bi nehir akıyor. dağlar yemyeşil ama öyle bodur çam ağaçları yok, koca koca meşe ağaçları. en aşağıya bi rafting parkuru yapmışlar. su buz gibi ve berrak, oturup icesi geliyor insanın. yukarı dogru çıktıkça dağlar birbirine yaklaşıyor, haliyle vadi daralıyor. araçla gidebileceğiniz yol bitince sarp kayadan oyulmuş daracık bi yol çıkıyor karşınıza. bu yol 6 km uzunluğunda. tam altı km boyunca oymuşlar. bu yolun başlangıcında barajın seti var, orda fotoğraf çekmek yasak ama bi on metre sonra serbest:) devlet işte, hepsinin kafası aynı. yukarı dogru 500 metre kadar yürüyünce çok güzel, taştan yapılmış küçük bi otel cıkacak karşınıza. bu otelin kahvaltı salonu, kafesi ve restoranı gölün üzerinde, yani göl manzaralı falan degil, gölün istinat duvarı aynızamanda otelin bahçe duvarı. size bi sır vereyim, bu otelde göle bakan bi odada kahvaltı dahil iki kişilik oda fiyatı 30 euro:)) vallahi bak.. hemde bi şişe şarap hediye.. şaka yapmıyorum, yeminle böyle:) üsküp'te fiyatlar zaten kafayı yedirecek kadar ucuz ama buranin fiyatı hakkaten inanilmaz. sevdiceginizi alıp gölde bi kano turu yapın, üstünüz başınız su gibi olacak ama değer, bildiğin afrodizyak..
    gidin. vallahi gidin. burnumuzun dibi. vize yok, pasaportunuzu alın ankaraya gider gibi binin gidin. biletleri biraz erken alırsanız adam başı gidiş dönüş 300 liraya alırsınız, kendinizi yırtsanız bi o kadar yiyemezsiniz. gidin üç gün kalın gelin. pişman olmazsınız.
  • telefon hatları evlere şenlik olan şehir. ilginç bir olay anlatayım üsküp ve telefonla ilgili, bugün iş için üsküp'te bir numarayı aradım. numarayı yanlış çevirmişim. ingilizce istanbul'dan aradığımı ve zvonimir slaveski ile görüşmek istediğimi söylediğimde karşıdan çok güzel bir rumeli şivesiyle "gardaş, gardaş... doğru düşmedi herhal, sen kimi aradın?" diye türkçe cevap aldım. yüzüme bir tebessüm oturdu.
  • babamların karadagdan türkiyeye göç ederken bir handa konakladıkları şehir. babam o zaman yedi yaşındadır ve yıl 1936dır. beş ailenin içinde dedem hariç hiçbiri türkçe bilmemektedir. sırpça konusmaktadırlar. dedemin türkce bilmesinin nedeni ise osmanli ordusunda birinci cihan harbinde askerlik yapmış olmasıdır. babam ve benzer yaşlardaki bir kaç kuzeni civari gezmek isterken kaybolurlar. kime yaklaştılarsa yardım alamazlar cunku kimse türkce disinda bir dil bilmemektedir. sonunda done dolasa konakladıkları hanı ararken camiye gitmek icin handan cıkmıs olan ali veya huseyin amcaya raslarlar ve hana nasil doneceklerini bu sekilde ogrenirler. bugun turkiye haric bir cok komsu ulkenin ki yunanistan ve sırbistan bunlar arasındadır, burada hak iddia etmeleri enteresandır.
  • üsküp aslında bir değil iki şehir. iki tarafı sadece vardar değil, kültürel farklılıklar ve derin güvensizlikler ayırıyor. yugoslavya'dan ayrıldıktan sonra bunlar çok daha belirgin bir şekilde su yüzüne çıkmış.

    türk tarafı eski bir osmanlı şehri. gidince hiç yabancılık çekmeyeceğiniz bir yer, türkiye'de iyi korunmuş bir osmanlı şehri olsaydı aynı böyle olurdu. sıcakkanlı, geleneklerine bağlı insanlar var. deli gibi kurtlar vadisi izliyorlar, 4-5 yaşında bacak kadar çocuklar takım elbiseyle geziyor. dindarlar, 5 vakit namazlarını kılıyorlar ama kesinlikle tutucu değiller. insan ilişkileri çok rahat. bir çok kahve var ve sabahlara kadar dolular.

    karşı taraf ise komünist dönemin planlı yapılaşması ve sonradan devletin sadece bu kısma yatırım yapması nedeniyle çok daha modern bir görünümde. bu tarafta daha az müslüman var, olanlar da sosyal hayatın makedonlar kadar içinde değil. zaten birbirlerini çok sevmiyorlar.

    yugoslavya zamanında daha eşit ve daha sıcak olan ilişkiler ayrılmayla bozulmuş. şehirdeki osmanlı zamanından kalma görkemli camiler makedonların kıskançlığına sebep olmuş. onlar da şehrin dağının tepesine görmemişlik abidesi olan kocaman bir haç ve makedon tarafına yine tepesinde kocaman ışıklı haçlar olan büyük bir kilise yapmışlar. türk tarafındaki camilerin bakımını ve yenilenmesini ise türkiye karşılıyor, makedon devleti bu tarafı resmen görmezden geliyor.

    şehirdeki ikiliği görünce aklıma ister "türkiye bir gün böyle olur mu?" sorusu geldi. kimliklerin iki halkı nasıl ayırdığını gördüm. çocuklukta ayrı okullarda okuyarak başlayan ayrışma, ileride karşı tarafa yabancılık ve nefret olarak dönüyor. her ne kadar ana dilde eğitim bence de bir hak olarak görülebilecek olsa da, bunun ayrışmanın tohumlarını nasıl attığını canlı olarak görmek insanın bu görüşünü ister istemez sorgulamasına neden oluyor ve türk-kürt farketmez oraya giden herkesin aynı şeyleri hissedeceğini biliyorum. üsküp bu açıdan beni idealar dünyasından çekip, gerçek dünyaya indiren bir yer de oldu.

    (bkz: balkan turu /@vsop)
  • makedonya gezisine çıkanların ilk durağı, ülkenin heykel istilasına uğramış başkenti.

    üsküp, dünyanın en fazla heykel barındıran şehirlerinden biri olsa gerek. diğer entry'lerde de bahsedilmiş zaten bu durumdan. şehirde en fazla dikkat çeken şey bu. üsküp, birkaç saat geçirilip, ohrid'e geçmeden önce halledilmesi gereken işler*** için kullanılması gereken bir şehir.****

    ohrid için yola çıkmadan önce köfte yemeden olmaz. fakat köfte yemek için destan'a gitmeyin derim. aynı* köfteyi daha uygun fiyata yiyebileceğiniz dünya kadar mekan var. destan da türkiye'ye kıyasla ucuz kalıyor ama üsküp'teki diğer mekanlarla kıyaslandığında aynı durum geçerli değil.

    havaalanından üsküp şehir merkezine ulaştıktan sonra yapmanızı tavsiye edeceğim ilk iş bir t-mobile bayisine gitmenizdir. 15-20 tl karşılığı bir ücret ödeyerek kendinize bir t-mobile hattı alın. alırken de görevliye söyleyin; "sadece data hizmetinden faydalanacağım" diye. size ona göre bir paket versin. bol datalı ve dağ tepe demeden her yerde sorunsuz kullanabileceğiniz hattınız ile makedonya gezisi sırasında internetten eşe dosta canlı yayın yapıp antipati toplamanın tadını çıkarın.* türkiye'de gsm operatörlerinin bizi nasıl düdüklediklerini makedonya gezisinde daha iyi anlamıştım. ohrid yolunda seyir halindeyken; yakınlarda hiçbir yerleşim yeri, hayat belirtisi görülmeyen ve dağların tepelerin arasında kalmış ıssız yerlerde bile kusursuz sinyal kalitesiyle, gayet hızlı ve sorunsuz internet hizmeti aldım t-mobile hattım ile. siz de bu fırsatı değerlendirin ve türkiye'ye döndüğünüzde gsm operatörlerimize minik, şirin küfürler etmeyi ihmal etmeyin.
  • geç saate dışarı çıkarken yanınızda mutlaka bozuk para taşımanız gereken şehir. olur da taksiye bindiniz ya da büfeden bir şeyler alacaksınız, adamların üzerinde 1000 denar (1000 mekedon denarı =~ 45tl) bozacak para olmayabiliyor. fakirlik bu olsa gerek.

    edit: kutumu yeşillendirenler olmuş, üsküpte ne yapılır ne edilir diye gelen sorulara verdiğim bir cevap:

    * old bazar diye geçen yeri zaten göreceksiniz, taş köprünün arnavut ve türk çoğunlukta olan tarafı. burayı gezersiniz mutlaka:
    http://en.wikipedia.org/wiki/old_bazaar,_skopje

    * şehrin turistik merkezi makedonya meyadınında dolaşıp bu meyadana çıkan pasaj ve barların olduğu 3-4 sokağı gezin derim:
    http://en.wikipedia.org/…i/macedonia_square,_skopje

    * vaktiniz olursa şehre yukarıdan bakmak, teleferiğe binmek gibi bir fantezi için:
    http://en.wikipedia.org/wiki/millennium_cross

    * yaz olsaydı en az 1 gününüz burada geçerdi:
    http://en.wikipedia.org/wiki/matka_canyon

    + avm olarak ramstore ve citymal var. ramstore mutlaka uğrarsınız, macedonia square yakın zaten. citymal ise ramstore nazar 3-4 misli büyük, balkanların en büyük avm si deniyor.
    + yeme içme konusunda;
    skopsko yöresel birası, mutlaka için (heryerde var)
    güveçte kuru fasulye ve köfte yiyin (arnavut/türk tarafında tüm mekanlar yakınındaki yerlerde)
    ortaya büyükçe şopska salatasını eksik etmeyin (yukarıdaki aynı yerler)
    makedon yemekleri ve canlı müziği ile güzel bir akşam yemeği için old city house restaurant gidin http://www.starakuka.com.mk/en/meni.php
    tikveş yerel şarap markaları, tga za jug kırmızı şraplarını deneyin.

    gece oldumu cluplara akayım derseniz;
    midnight
    privilege club
    hepsine galery olarak buradan bakabilirsiniz:
    http://kadevecer.com.mk/
  • bu şehirde 26 temmuz 1963'te meydana gelen depremin 50. yılı bugün.

    1100 ölü, 3-4 bin yararlı, 200.000 evsiz kalan insan.

    bu şehrin bugünkü nüfusunun 500.000 olduğu düşünülürse, korkunç rakamlar bunlar.

    http://en.wikipedia.org/…ki/1963_skopje_earthquake#
  • balkanlarda ucuz ama güzel bir tatil geçirebileceğiniz makedonya'nın başkenti.
    havaalanından şehir merkezine ulaşım hemen çıkıştaki vardar express ile sağlanıyor. şu anki fiyat 175 mdk. sakın boşuna taksiye para vermeyin, kaldığımız otel 20 euro karşılığı bizi almayı teklif etmişti. bu otobüs sizi merkezde holiday inn'in önünde indiriyor. siz de merkezde bir otel ayırttıysanız, zaten burdan yürüyerek kolayca otelinize ulaşırsınız. bu arada bir de otel tavsiyesi olsaydı diyenler için; merkezde ucuz ve temiz bir otel seçeneği de gelsin tabi
    zaten çoğu kez de yazıldığı gibi, şehri taşköprü ikiye ayırıyor. bir tarafta kuru fasulyeciler, köfteciler, baklavacılar ve kuyumcular. diğer tarafta ise adım başı heykeller. bazıları şehre güzel bir hava katmış, ama bazıları da var ki yanından geçerken üstünüze yıkılacak kadar büyük ve sevimsiz.
    şehir küçük olduğu için rahatça yürüyerek gezebilirsiniz. yemek konusunda da hiç zorlanmayacağınızdan eminim. isterseniz güveçte kuru fasülye, isterseniz yerel makedon yemekleri. bir kere neyi seçerseniz seçin; bizdekinin yarı fiyatından bile daha aza, iki kat doyacağınız garanti.
    vakti olanlara mutlaka matka kanyonuna gitmelerini öneririm. 60 no'lu otobüsle buraya rahatça ulaşabilirsiniz. mükemmel bir doğa eşliğinde yürüyebilir, yemek yiyebilir ya da tekne turu yapabilirsiniz. dönüşte ise bu sefer taksiyle dönmek daha mantıklı bir seçim olabilir, çünkü oraya kadar gelmiş taksiciler şehre boş dönmemek için epey fiyat kırıyor.
    sonuç olarak euro 4'ü geçmişken, vizesiz ve ülkemizden daha ucuza tatil yapıp, ayrıca yeni bir ülke ve kültür görmek isterseniz; üsküp makedonya'da rahatça ilk durağınız olabilir.
hesabın var mı? giriş yap