• --- spoiler ---
    "taşaklarıyla düşünmeyen bir arabın" hikayesi.
    --- spoiler ---
  • milyon kez işlenmiş bir konuyu, türe özgü birçok klişeyi de muhafaza etmesine rağmen inanılmaz şekilde etkileyici işlemeyi başarmış 2009 yapımı jacques audiard filmi.

    cezanızı ıslahevinde çekmekteyken yaşınızın 18 olmasıyla birlikte büyüklerin kaldığı cezaevine naklediliyorsunuz. yönetimi de yönetmekte olan korsikalılar çetesi başta olmak üzere bir sürü çetenin içinde hayatta kalma savaşı vermek zorundasınız. ne dışarıda ne de içeride tanıdığınız veya dostunuz var. tamamen yapayalnızsınız. her an birilerinin fahişesi olmanız an meselesi...
    insanların insanlığı unuttuğu böylesi bir ortamda tüm yaşama güdülerinizi zekanızla harmanlayarak hayata tutunmak zorundasınız. bunu yaparken hiçbir ahlaki değer veya norm umurunuzda olmayacaktır...

    erkeklerin dünyasından seslenen oldukça sert bir film.
    fransa cezaevi koşullarının bizdeki gibi yan gelip yatma yeri olmadığını, yozlaşmışlık ve zorluk düzeyi bağlamında amerikan hapishanelerini aratmadığını gösteren yönleriyle de dikkat çeken filmde yönetmenin kullandığı teknikleri filmin iz bırakıcı ve sarsıcı olmasını beraberinde getiriyor. tahar rahim'in, canlandırdığı karakterin süreç içinde geçirdiği dönüşümü olağanüstü başarılı yansıtması nedeniyle bazı gerçeklik sorunlarına rağmen film, günlerce kafanızda dönüp duran bir sanat eserine dönüşüyor.
  • muhteşem bir film. oldukça sürükleyici. başrol oyuncusu (bkz: tahar rahim) müthiş iyi oynuyor, doğrudan malik adlı bir kişiyi casus gözlerle izliyormuşuz gibi filmin içine giriyoruz. o kadar doğal bir oyunculuk. ve tabi ki bunu sağlayan müthiş bir yönetmenlik görüyoruz. bayıldım...

    --- peygamber spoiler'ı ---

    filmin adı peygamber manasına da geliyor. genç bir arabın yoktan varolma hikayesini anlatıyor. kendine güvensiz, ezik bir karakterken, çetin hayat koşullarında, karşısına çıkan doğru fırsatları değerlendirecek ticari zekaya sahip. zekası sayesinde çok çok iyi, kendinin bile ummadığı yerlere geliyor. ancak eğitim almamış, okuması bile yok. sürekli yanında dolaşan hayalet arkadaşı ona bir gün gelip "oku. allahın adıyla oku..." diye başlayan birkaç cümle söylüyor. karakterimiz kendini okumaya, farklı dilleri öğrenmeye veriyor, okumayı ve türlü bilimleri öğrenmeye başlıyor, uyuşturucu etkisi altındayken, yine hayalet arkadaşının öğrettiği kendi etrafında "allah , allah" diyerek dönme biçiminde bazı hareketler yapıyor. birbirinin zıt ucunda bulunan birçok farklı gruba katılmaya ve hatta zamanla onlara hükmetmeye başlıyor. güçlendikçe yaşadığı mekandan ayrılıp hapishanenin daha konforlu başka bir odasına hicret ediyor. sonunda öylesine hükmedici, öylesine güçlü bir kimlik kazanıyor ki, kendine güvenen, özgür bir kişi olup çıkıyor. artık çok güçlü ve çok ulaşılmaz oluyor. onu koruyup savunan birçok kişi arkasında hazır bekliyor. kendinden yaşça büyük, dul bir kadınla da muhtemel bir mantık evliliğine doğru ilerliyor.

    --- spoiler ---

    tüm bu hikaye tek bir kişinin hayat hikayesini çağrıştırdı bana... ulan?!
  • ağır spoiler içerir.

    öncelikle başrol oyuncusu başarısız olduğu hayat okulundan, eğitimini görmek üzerine 41 milletten insanın bulunduğu mapus damlarına düşer.
    klasik olarak hiçbir şey umduğu gibi gelişmeyecektir. hapisane'nin mafyozları ilk olarak body salonundan kendilerini gösterirler ve hedefleri yeni gelendir. buraya kadar herşey sıradan, bilindik.

    ama daha sonra gelişen olaylar, anlatım dili, dinsel göndermeler filmi yolundan çıkarıp başka boyutlara götürüyor. çömez zamanla palazlanıyor patronlar'nın amına koyuyor. uyuşturucu yardımıyla peygamber moduna geçip üçüncü gözü açılıyor. "oku" vahyi bu abimize de geliyor. o da okuyup büyük adam! oluyor.

    kısacası güzel film olmuş hoş film olmuş. cannes'da aldığı ödülü de haketmiş. cache'den beri izlediğim en kan donduran ölüm sahnesine sahip olduğunu da belirteyim son olarak.

    not: başrolü milanlı pato'ya vermişler.
  • bir 20 yıl sonra , adamlar- kadınlar al pacino'nun , de niro'nun gençlik yıllarının kült filmlerine şimdi baktıkları gibi bakacaklar, diyelim de nasıl üslup sahibi, kıvamı koyu bir filmden bahsediyoruz eş dost, cemil cümle bilsin.
    tahar rahimi'yi de takdim etme iddiasındaki filmin diğer iddialarının da hatırı çok büyük. politik/sosyolojik okumaya da müsait, tuhaf bir suç/şiddet filmi olarak okumaya da.
    (bkz: jacques audiard)

    "umduğumu bulamadım " ,"güzeldi ama klişeydi", "yani tamam iyi film de abartacak bi şey yok" adamları hep var oldu, hep var olacak. onlar ne yaptığını bilmezler. pamuğa eter döküp ağızlarına dayayın kafanız dinlensin.
  • filmde benim dikkatimi çeken şey malik el djebena'nın (bkz: tahar rahim) hapse girdiği ilk dönemlerdeki mimikleri, tepkileri ile; bir insanı sadece kendini yaşatmak için öldürdüğü (benlik değeri+vicdan) , okuma-yazmayı, tabela okumayı ve ekonomiyi öğrendiği, yalnızca dinleyerek başka bir dile ünsiyet kurduğu, ilk defa uçağa bindiği, gerçek bir kadınla seviştiği, insanlara sözünü dinlettiği, para kazandığı, direktif verdiği, tam bir liderlikle koordine ettiği, kimliğini hatırladığı anlardaki mimik-tepkilerin çok iyi biçimde yansıtılmış olmasıydı.
    fakat çok daha iyi ve tutumlu görsellikle de sağlanabilirdi bu.

    --- spoiler ---

    ilk sahnelerdeki hapishane memuruna verecek cevabı bile olmayan, tercihleri sorulduğunda afallayan, göz teması kuramayan, korku ve utanç taşıyan yüzüyle odasından çıkamayan 19 yaşındaki bir gencin sadece "başına gelme" fırsatlarıyla kararlı, net, dikkatli ve uzun bakışlarla, kırışmayan bir alınla mafya kurdu oluvermesine şahit oluyoruz.

    --- spoiler ---

    peygamber imgesi ise baştaki ümmiliği, münzeviliği, suskunluğu, cüz'i iradesini yok sayması gibi unsurlarla da anlamlı geldi bana ayrıca o'na ilk defa peygamber diyen kişi de bir müslümandı. ve malik'in kendilerini umursamasını, sadece onlarla olmasını istiyorlardı.

    son olarak zihnime kazınan tek şeyin jilet sahnesi olduğunu söylemeliyim. izlerken yanaklarımı içerden içerden ısırmışım, acıtıyor.
  • --- spoiler ---

    "oku" sahnesinde beliren yazı, filmi bir kareyle özetliyor.

    --- spoiler ---
  • görece uzun olmasına rağmen son dakikasına kadar heyecanla izlediğim ve son zamanlarda gördüğüm en çarpıcı filmlerden biriydi. aldığı ödüllerin hepsini ziyadesiyle haketmiş.

    --- spoiler ---

    reheb'in kuran okuması, riyad'ın ölümü (banka oturup gökyüzüne ve ağaçlara baktığı anı ölümü olarak düşündüm), geyikli rüya, cesar'ın tekme yediği sahne ve malik'in zırhlı aracın içinde sağır olduğu an en çarpıcı sahnelerdi.

    cemile ve riyad'ın resmini duvara asınca çıplak kadının resmini çıkarması ilerideki evliliğin habercisi gibiydi.

    herhangi bir ahlaki öğreti barındırmıyordu, "iyi" olana ödül, "kötü" olana ceza sözkonusu değil, bu anlamda alışılmadık ve bir miktar rahatsız edici, kimse için değil kendisi için çalışan kazanıyor gibi bir algı yaratıyor.
    bir de peygamberlik faziletlerini öldürdüğü adamın hayali üzerinden kazandığını(ya da farkettiğini) düşününce; olayların akışı, yapılan veya yapılmayanlara değil direk malik'in peygamber doğasına bağlanıyor. zaten polis döverek hapse girmiş olmasından belliydi.

    --- spoiler ---

    son dönem fransız filmlerindeki hem mağdur hem suça eğilimli mağripli göçmen karakterler, fransızların yakın geçmişleriyle hesaplaşmak istediklerini, en azından azınlık politikalarıyla ilgili mahcubiyet yaşadıklarını hissettiriyor.
  • bir yükseliş öyküsü diye okuyup kolaya kaçmak muhakkak ki haksızlık olacaktır bu film için.

    --- spoiler ---

    evet cinayet sahnesi inanılmaz başarılıydı. fransızlar boyundan fışkıran kana sanırım dayanamıyorlar, en son no country for old man'in başındaki cinayet sahnesinde bu kadar irkildiğimi hatırlıyorum. bu kadar ağır bir cinayet sonrası djebana'nın kısa süreli bir huzursuzluğun ardından kurbanının hayaletiyle kanka olması ve ruh sağlığını koruması hayret verici.
    filmin en göstermelik metni rottweiler hikayesi. gettho'ya tıkılan göçmenler ve isyanlarına bir gönderme gibi geldi bana.
    filmdeki prophecy daha çok kehanet bağlamında. uzun bir film olmasıyla da filmin sonunda kesin kötü bir şey gelecek diye beklerken path of glory edasıyla bitince oldukça şaşırdığımı da söylemeliyim. cesar'in bile öldüğünü görmedik. insanın aklı illaki bir scarface'i yokluyor. veya ne bileyim geçen seneki camorra'yı hatırlıyor. ordan bakınca bu filmin sert ve çıplak görselliğinin hikaye'deki gerçekdışı öğelerin örtemediğini de görüyoruz. hapishanede yediği haltlar neyse de, dışarda gün ortası işlediği cinayetler akabinde 6. senenin sonunda tahliye olan bir çocuk.

    --- spoiler ---

    ve evet bence de filmin uzunluğu bir yeniden izleme için cesaret kırıcı olduğundan bir eksi benim için.
  • --- spoiler ---

    film'in en dikkat cekici yanı ise kimsenin yüceltilmemesi. peygamber tabir edilen başrolümüz bile fırsatçı bir zeka olarak sunuluyor.

    film'in ana fikri bana göre şu: hayat bir sokak, ya da hapisane avlusudur... bu sokakta köpekler köpekleri yer. düzen budur. gün gelir o köpeklerin yerini başka köpekler alır. hepimiz köpeğiz.

    ve prophete'ler sadece kendi köpeklerini iktidara getiren kurnaz sahtekarlardır.

    iyiler ve kötüler üzerinden işlemiyor olması yenilikçi değil ama bunun sunuluş tarzındaki doğallık etkileyici.

    işin ilginci bu film gerçekten prophete'ler hakkında. bu isim bir gönderme değil. birebir direk anlam taşıyor. çok ilginç. aslında filmde pek az gönderme var...

    mesela bu bir amerikan filmi olsa adamın ellerinden ışık çıkar hastaları iyileştirirdi haha...

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap