• bugün itibarıyla, dünyanın en büyük oranda döviz faizi veren merkez bankalarından biridir. (gecelik %4)
    bu sebeple yabancı yatırımcılar yüksek miktardaki döviz yatırımlarını merkez bankamızda değerlendirmektedir. sonra merkez bankamızdan aldıkları faizlerle (yani hiç para ödemeden) özelleştirme kapsamındaki sanayi,sağlık,bankacılık ve iletişim sektörlerimizdeki (limanlar ve maden işletmeleri de dahil tabi) üretim ve hizmet yatırımlarımızı satın almaktadırlar. onlar bizim yıllarca sahip olmak için uğraşıp didindiğimiz kalkınma araçlarımıza bedavaya sahip olmaktadırlar. bu durumda merkez bankası döviz rezervlerimiz doludur tabi. piyasadaki döviz dalgalanmalarında merkez bankası rahatlıkla müdahele etmekte ve türk lirasının değerini korumakta ve dolar kurunu sabite alabilmektedir. ancak şuan itibarıyla ekonomik ve üretim yatırımlarımız satıldı ve hala satılmaya devam ediyor. ilerde satılacak birşeyimiz kalmadığında egemenliğimizi tamamıyla yabancı yatırımcıların ellerine bırakmış olacağız.
    ben insanlarımın yüzüne bakarken bu konulardan haberdar olduğum için utanırken söyleyin bana memleketime ve insanlarıma bu ihaneti yapanları nasıl seveyim?
  • ölüyü elektro şokla diriltemeyip, sinirden yumruklamaya başlayan doktora döndü.
  • kendilerine şöyle bir dilekçe gönderdim

    --- vib dilekçe ---

    "t.c merkez bankası'nın şu andaki tüm gerçek ve tüzel hissedarlarının; ad ve unvanları, hisse sınıfları, hisse oranları hakkında
    ve t.c m. bankası'nın kuruluşundan şu ana kadar c sınıfı hissesine sahip tüm gerçek ve tüzel hissedarlarının; ad ve unvanları, hisse oranları hakkında
    ve oyak'ın t.c merkez bankası hisselerine ne zaman ve hangi kanunla sahip olduğu hakkında
    ve t.c merkez bankası'nın şu andaki d sınıfı hissesine sahip tüm gerçek ve tüzel hissedarlarının; ad ve unvanları, hisse oranları hakkında
    ve d sınıfı hisse çeşidinin t.c merkez bankası'nın kuruluşundan şu ana kadar kimlere devredildiğine
    ve d sınıfı hisse çeşidine sahip tüm gerçek ve tüzel kişilere şu ana kadar t.c merkez bankası tarafından 2003 yılına kadar ne kadar kar payı ödendiğine
    ve d sınıfı hisse çeşidine sahip tüm gerçek ve tüzel kişilere şu ana kadar t.c merkez bankası tarafından 2003 yılından sonra ne kadar kar payı ödendiğine dair bilgi edinmek istiyorum.
    gereğinin yapılması hususunu saygılarımla arz ederim."

    --- vib dilekçe ---

    şöyle bir cevap aldım

    --- tcmb yanıt ---

    "sayın vaktiyle iyi biriydi,
    vaktiyleiyibiriydi@hotmail.com
    ilgi: 06.04.2012 tarihli bilgi edinme talebiniz.
    ilgide kayıtlı bilgi edinme talebinizde, türkiye cumhuriyet merkez bankasının hissedarları ve ödenen kâr payları konularında bilgi istenmektedir. türkiye cumhuriyet merkez bankası, 11.06.1930 tarih ve 1715 sayılı kanun ile 150.000 hisseden oluşan 15.000.000 tl sermaye ile bir anonim şirket olarak kurulmuştur. söz konusu kanun uyarınca banka hisse senetleri (a), (b), (c) ve (d) olmak üzere dört sınıfa ayrılmış olup, (a) sınıfı hisse senetleri münhasıran hazineye, (b) sınıfı hisse senetleri türkiye’de faaliyette bulunan milli bankalara, (c) sınıfı hisse senetleri 15.000 hisseyi geçmemek üzere milli bankalar dışında kalan diğer bankalarla imtiyazlı şirketlere, (d) sınıfı hisse senetleri ise türk ticaret müesseselerine ve türk vatandaşlığını haiz tüzel ve gerçek kişilere tahsis edilmiştir.
    14.01.1970 tarihinde kabul edilen ve halen yürürlükte olan 1211 sayılı kanun ile türkiye cumhuriyet merkez bankasının sermayesi 25.000.000 tl’ye çıkarılmış olup, her biri yüz liralık 250.000 adet hisseye ayrılmış, sermaye artışına karşılık gelen 100.000 hissenin tümü hazineye tahsis edilmiştir. 28.04.1988 tarihli olağan genel kurul ve 24.06.1988 tarih, 88/13075 sayılı banka esas mukavelesinin bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkındaki bakanlar kurulu kararları ile bankamız sermayesi 25 milyon liradan 25 milyar liraya, bir hissenin nominal değeri de 100 liradan 100.000 liraya yükseltilmiştir. 01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5083 sayılı türkiye cumhuriyeti devletinin para birimi hakkında kanun uyarınca bir milyon türk lirası (1.000.000 tl) eşittir bir yeni türk lirası (1ytl) değişim oranı esas alındığından, 100.000 türk liralık bankamız hisse senedinin nominal değeri 10 ykr (onyenikuruş) olmuş, 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren yeni türk lirası ve yeni kuruşta yer alan yeni ibarelerinin kaldırılmasına ve uygulama esaslarına ilişkin bakanlar kurulu kararı gereğince de bankamız hisse senedinin değeri 10 kr (onkuruş) olarak değiştirilmiştir.

    vaktiyle iyi biriydi'ye 20.04.2012 tarihinde yazılan yazının 2.sayfası
    bankamız hisse senetlerine ilişkin genel bilgiler ile (a), (b), (c) ve belirli oranın üzerinde (d) sınıfı hisseye sahip olan hissedarlarımıza, hisselerinin tutarlarına ve toplam sermaye içindeki oranlarına ilişkin bilgilere bankamız internet sitesinde, yayınlar-raporlar başlığı altındaki “yıllık rapor” bölümünde yer alan yıllık rapor 2011’in 85, 86 ve 145. sayfaları ile “bağımsız denetim raporları” bölümünde bulunan 2011 yılı bağımsız denetim raporunun 26. ve uluslararası muhasebe standartlarına göre düzenlenen 2011 yılı bağımsız denetim raporunun 51. sayfasından ulaşılabilmektedir. daha önceki yıllara ilişkin bilgilere de bankamız yıllık raporlarının ve bağımsız denetim raporlarının sermayeye ilişkin bölümlerinden ulaşılması mümkündür. ayrıca bankamızın kuruluşundan günümüze ilişkin özet bilgilere yine aynı sitede “banka hakkında” başlığı altında yer alan “tarihçe” bölümünün ilgili kısımlarından ulaşılabilmektedir.
    bankamız kârının dağıtımına ilişkin esaslar ise 1211 sayılı bankamız kanunu’nun 60. maddesi ile düzenlenmiştir. buna göre bankamız hissedarlarına, sahip oldukları hisse senetlerinin nominal değerleri üzerinden % 6 oranında ilk kâr payı, genel kurulca onaylanması halinde yine hisse senetlerinin nominal değerleri üzerinden en çok % 6 oranında ikinci kâr payı olmak üzere en fazla % 12 kâr payı dağıtılmaktadır. bankamız (d) sınıfı hisselerine sahip hissedarlarımızın sayısı bugün itibarıyla 6461 olup, yukarıda belirtilen raporlarda büyük ölçüde açıklanan hissedar bilgileri dışındaki bankamız (d) sınıfı hisselerine sahip hissedarlardan “diğer” grubunda yer alanların isimleri, özel yaşamın gizliliği kapsamında değerlendirildiğinden üçüncü kişilere açıklanmamaktadır.
    bilgilerinizi rica ederiz.
    türkiye cumhuriyet merkez bankasi
    idare merkezi"

    --- tcmb yanıt ---

    özetle hacılar,
    yakın zamanda tcmb'nin devlet bankası değil devletin büyük ortağı olduğu bir banka olduğunu öğrendim.
    devletin payı %55 a tipi (hazinenin) %20 b tipinden gelen (ziraat-halk)toplamda %75 ediyor.
    %5 olan b tipi hisse yerel bankalarınmış. (garanti-işbankası-yapıkredi-akbank-teb). c tipi yabancı bankaların 0.0 lı 75 adet hisse küsürat bi ing var.
    gelelim zurnanın zortladığı yere. d tipi %19 diğer.

    bu diğer ise adı açıklanmayan kişilerinmiş. evet. bildiğin türkiyede bazı insanlar tcmb'ye ortak.
    bunların adını bilgilerini öğreneyim dedim ama tabi gizli dediler. sadece sayı verdiler 6461 hissedarmış.
    tartışmalar var bu konuda, tcmb'nin ne kadarı türk?, tcmb'de yahudi sermayesinin payı nedir? tcmb'na yabancı etkisi nedir? gibi.
    işte bu soruların yanıtı %19 diğer kısmında gizli. isimleri yok. ama sayıları var. 6461 kişi. yönetimde temsil de ediliyorlar.
    not: ha oyak nasıl hissedar oldu buraya onun da yanıtı yok. ama sonradan hisseleri ing banka geçti orası var.
    esenlikler...
  • türkiye‘nin bazı kurumları gerçekten o kadar kötü yönetiliyor ki o kadar yeteneksiz ve basiretsiz insanlar tarafından yönetiliyor ki… fakat bunlar arasında hiçbiri beni tcmb’ninki kadar üzmüyor. çünkü ülkece en değerli varlığımız olan türk lirası para birimimizin yaşadığı değersiz günlerini reva göremiyorum ben. buradan da söyleyeyim türk lirası’nın birleşik devletler doları karşısındaki adil değeri 0.1’dir. yani 1usd:10try. bu arada merkez bankaları ve tabii ki tcmb ne işle iştigal ederler anlamak için daha önceden bu konuyu konuştuğumuz bu yazıyı geri okuma gibi düşünebilirsiniz.

    burada unorthodox ekonomi politikalari takip ediliyor ya da faiz-enflasyon sebep-sonuc iliskisinde kitapta neyin yazdigi, dogrunun tek oldugu buna nasil karsi gelindigi gibi bir sey uzerinden bir elestiri yapmak pesinde degilim. economics yani ekonomi bilimi, iktisat demisiz buna biz, (bu kadar bariz bir seyi neden boyle ifade ettigimi de anlatacagim) ifadeleri ya da iddialari insan fitratindan ve davranisindan peydah oldugu icin bu ifadelerin ve iddialarin matematiksel modelleri pozitif bilimlerde oldugu gibi, ornegin, enerji-kutle iliskisi gibi deterministik, sarih ve tartismasiz degildir. muhendislik denklemlerinde genellikle tartismasiz bir independent variable yani bagimsiz degisken olur. bu bagimsiz degisken cinsinden o esitlik inverse edilebilir fakat sistem degistirilemez. ornek verecek olursak, cok basit bir hiz ve alinan yol iliskisini ele alalim. hiz=yol/zaman olacak sekilde yazalim denklemimizi. burada denklemi belli ki hiz icin cozuyoruz. yol icin cozecek olsaydik denklem yol=hiz*zaman olacakti. zaman icin cozecek olsaydik yol/hiz olacakti. peki bu denklemin icindeki hangi degiskenle oynayabiliriz? ya da gercek dunyada bu denklemi calistiracak bir aksiyon aliyor olsaydik, neyi degistrebilirdik? bir otomobilin icinde gittinizi dusunun, gidecegiz yer de belli, yol belli oluyor o zaman, ne kadar yol gidilecegi, geriye zaman ve hiz kaliyor degistirilebilecek olan, zamani da bukemeyeceginize gore, hizi degsitirmek kaliyor geriye. dolayisiyla bu denklemi hizi degistirebiliriz kabilinden anlayip, yazmak gerekiyor. bu genel olarak gercek dunyaya uygunlugu musebbibiyle yapilan bir kabul.

    ekonomik denklemlerde ise bagimsiz degisken denen sey pozitif bilimlerdeki gibi kati degil. simdiki ornek cok iyi bir zihin acici olacak bu konu uzerinde, lutfen ozellikle dikkat edin.

    thomas piketty'nin the first law of capitalism diye adlandirdigi, kapitalizmin birinci kurali, uc entititeden olusuyor ve cok basit bir relationship bakin equation yani bir denklem demedik, relationship yani iliski dedik. ekonomi biraz boyle bir sey iste.

    a= gelirdeki kapitalin payi (anlatacagim)
    b= kapital gelir orani
    r= return on capital, roic, (turkcesi nedir bilmiyorum, baktiklarim da beni tatmin etmedi)

    iliski de soyle:

    a=rb

    bu kadar basit bir iliski. simdi bu ilikiyi yorumlamaya basladigimiz zaman (burada iliskinin gercekten dogru bir iliski olup olmadigi konusunda herhangi bir sey soylemiyorum, ben burada iktisat bilimindeki bir matematiksel iliskinin nasil oynak olabilecegini gostermeye calisiyorum), diyelim ki capital/income ration yani "b" %400 olsun ve rate of return de %10 olsun, o zaman capital's share in national income, yani gelirdeki kapitalin payi (baska neyin payi olabilir? isgucunun tabii ki, yukari anlatacagim diye parantez icine aldigim seyi bu sekilde anlatmis oldum) a da o halde %40 olur. bir de duz halde yazalim gorunsun:

    a=%400*%10
    a=%40

    ne demek bu? bu kabaca su demek oluyor: milli gelir icin diyelim bugun turkiye'de 8k usd per capita gelir var, bu da aslinda toplam hasilanin kafa basi bolumu neticesinde cikan bir miktar. 1 usd:14try hesaplanirsa bugun 112k tl kabaca konusuyorum aylik 9.5k tl aylik ortlama geliri olan per capita gdp kadar geliri var demektir. bunun ne kadar uzerine cikiyorsa kisinin geliri 1.2 per capita gdp, 1.5-2-4-5 per capita gdp geliriniz ulke ortalamasindan o kadar cok demek oluyor. bu kisinin kendisi ile alakali olan bir sey, fakat yukaridaki denklemde bu bulunan %40 orani, gelirin, yani income, yani bir baska taraftan bakinca hasilat, bir baska taraftan bakinca uretim, yani product, (income ve product'un teorik olarak ayni olmasi gerekir, fiyat eslesmesi -alici ve satici arasindaki mutabakat- teorisi geregi), kapital sayesinde gelmis demektir. dolayisiyla, %60'i da labor yani emek, isgucu sayesinde gelmis olacakti.

    bir kez daha toparlayalim cunku denklemi kurcalamaya baslayacagiz. bizim kapital/gelir oranimiz %400 kabul etmistik, bu su demek, ulkedeki kapitalin gelirinin kacta kacti oldugu bilgisi oluyor. capital stock, yani sermaye stogu demek. borc icin de borc stogu denir. mesela turkiye'nin borclulugu %30 denir, nedir bu? gdp'sinin %30 yani, milli gelirimizin %30'u kadar borcumuz var demek. peki paramiz ne kadar? iste bu sorunun cevabi bu b degiskeni oluyor, sermaye/gelir orani, bu yillara balig bir birikimdir yani ya vardir ya da yoktur. turkiye'nin kabaca 1250 bn us$ direkt cash para oldugunu dusunuyoruz. bu paranin bir kismi tabii ki isvicre vs gibi para cennetlerinde saklaniyor. fakat bunun yarisi direkt kayitli ekonominin icerisinde. ceyregi yastik altinda ceyregi de yurtdisinda. ya da bunlari 3'te 1'lik parcalar olarak da dusunebilirsiniz. demek ki bu capital stock, yani sermaye stogu degistirilebilecek bir sey degil pek, bu sonuc olarak karsimiza cikiyor. biz o zaman geri kalanda neyi degistirebiliriz? kabaca roic, yani rate of return on invested capital, yani odenen sermayeye geri donus, kar cinsinden, yani ben sermayemi kac senede cikariyorum cevabini verecek, ve a kapitalin gelir uzerindeki payi. %400'du ya yani yukaridaki denklemde, burada gelirin kacta kacti kapital sayesinde gelmis ona bakiyoruz.

    simdi oynayalim denklemle biraz. ben diyelim ki a degiskeninin yukselmesini istiyorum. kapitalin gelir uzerindeki payinin artmasini istiyorum, yani para sahiplerinin daha da zengin olmasi demek oluyor bu, onlar daha zengin olsun istiyorum, ona gore politika yapacagim. ulkedeki kapital stogu da belli, gdp'nin 4 kati, eger siz gidip de birinden, yabanci bir ulkeden, kendi gdpnizin 4 kati kadar hibe para almayacaksiniz, denklem degismeyecek, dolayisiyla bununla oynamak imkansiz, o halde ne ile oynayabilirim? rate of return ile oynayabilirim. bununla nasil oynarim? cok kabaca konusuyorum, bugun de aslinda gundemde, otomasyon, 4ir, iot, robotlu uretim vs. burada bu yatirimi kim yapacak? kapital yapacak tabii ki dolayisiyla kazananin kim olmasi lazim? kapitalin olmasi lazim. zaten oyle oluyor. sistem verimi arttikca, icinden insan isci cikartiliyor, uretim otomatiklesiyo ve dolayisiyla, at arasindaki atlar yerini icten yanmali motorlara biraktigi gibi bir donem, isciler de yerlerini robotlara birakiyor, sistem tam otomatik oldugunda fabrikayi aydinlatmaya bile gerek yok yani ciddi tasarruf bakmayin yani. boyle boyle verim artar ve share of capital in income artar. diyelim ki siz bunu dusurmek istiyorsunuz, o zaman kabaca yine, fabrikalari iscilerle doldurmalisiniz, bir isi bes kisi yapar, cikti ayni olur ama kullanilan isgucu artar, dolayisiyla gelirdeki laborun payi artar. biz burada neyi degsitirmek istedik ne ile oynadik? share of capital degissin istedik, rate of return ile oynadik.

    simdi de tersiyle oynayalim, rate of return, r, degissin isteyelim, dolayisiyla share of capital, a, ile oynamis olalim, bu mumkun mudur? kulaga basta sacma geliyor da mumkunsuz de degil. bir ise az sermaye yatirirsaniz, atiyorum makina almazsaniz, uretim dolayisiyla elle yapilacaktir, rate of return on invested capital dolayisiyla dusecektir. roic, r, duserse dolayisiyla share of capital de dusecek, cunku zaten basta kapital koymadik, dolayisiyla payi da dusecek.

    fakat bunlar iste aslina bakarsaniz, dinamik. yani b, sermaye stogunu hep sabit kabul ediyoruz, halbuki yillara balig artarcak bu da, bugun 4 gdp, yarin 5 gdp, daha ileride 6 gdp olacak. bununla bearber teknoloji artacak, dolayisiyla, roic artacak, dolayisiyla da share of capital, a, artacak, sonuc olarak da share of labor dusecek.

    iliskielr anlasildi degil mi? simdi burada aslinda bir ulke politika yuruterek share of capitali' de arttirir istedigi gibi, share of labor'u da. burada bunun dogrusu ya da dogali denen bir sey yok. zorlarsan olur kisacasi. bunun aynisi faiz enflasyon icin de gecerli. fakat ayni bu yukarida teknoloji gelistirmeyeyim dolayisiyla share of labour daha yuksek kalsin demek gibi bir sey oluyor. ha ote yandan bunlarin hepsi ne ile cozuluyor? b ile yani kapital stogu ile cozuluyor. araplar mesela, mega para var adamlarda kafalarina gore her seyi yapiyorlar, carsaf giyip uzerlerine.

    kuvvet esitliginde f=ma, ya ben yercekim ivmesini degistireyim de o yuzden yere carparken canim acimasin diyemiyoruz su an. eger keyfimize gore gravitional acceleration degistirebilecegimiz bir tur motor yapamaz isek mecburen canimizin acimamasi icin ilk once dusmemeye gayret etmemiz gerekiyor, ha dustuk ya da dusuyoruz, bir yere tutunmaya, yani yercekimi ivmesine maruz kaldigimiz sure boyunca kazanacagimiz hizimizi azaltmamiz gerekiyor. diger bir cozumde kutlemizi ufaltmak yani kilo vermek.

    fakat iktisadi modellerde bunlar boyle calismiyor. asagi yukari her sey degsitirilebilir, bu yukaridaki b bile degistirilebilir. butun sermayeinizi kullanmazsiniz degisir yani denklem ya da mega bir borc yukune girersiniz ulkece yine degisir. parasal genisleme olabilir, bddk zorunlu karsilik oranini %10'dan %5'e ceker parasal olarak %100 genislersiniz. bunlar mumkun yani. iktisatta oynanacak cok degisken var. o yuzden faiz-enflasyon iliskisi oyle ktiapta yazdigi gibi kutle cekimi kadar mutlak bir sey degil. o kural icinde bulundugumuz finans dunyasinin saikleri geregi oyle. baska bir sey yuzunden degil. dogal bir denklem degil yani. doganin bir mecbur kildigi bir sey degil yani.

    simdi gelelim asil konumuza. tcmb bunlari bu sekilde anlatamiyor. soyledigi seyler de piyasanin aksiyon alicilarina muthis firsatlar sunuyor. bunlar ne demek onlara bakalim bir de.

    ornegin, "faiz indirimlerine devam edecegiz" demek, ben cok durustum, netim, direkt soylerim demek degildir. merkez bankaciligi boyle efelik kaldirmaz. piyasa caniniza okur. sen simdi bugun kalkip kesin faiz indirecegim dersen, ppk gunu yaklastigi zaman londra'daki trader toplar 50 milyar dolar, shortlar turk lirasini, nasil olsa faiz indirecek bu enayiler diye, aten su an olan duzene ters hareket etmekten dolayi hasar alan ekonomin daha da fazla hasar gorur. spekulatorlere boyle bir firsati sunmak en hafif tabirle naifliktir. boyle idare edilmez merkez bankasi. burada degeri yitirilen sey turk lirasi, dolayisiyla bu ulke topraklari uzerindeki her sey. bu sekilde davranmanin ve devam etmenin kimseye hicbir bir faydasi yok.

    ote yandan turk halkinin da yaptigi buyuk hatalar var. cebinde 50 lirasi olan gidiyor 3 dolar almanin pesine dusuyor. sen ne yapacaksin dolari hakikaten ya? ithalat mi yapiyorsun? ara mali mi alacaksin uretim icin? ya da doviz borcun mu var? ya da bakkal alisverisini dolar ile mi yapiyorsun? sanane ya dolardan? cebindeki son kurusa kadar dolara gecmenin sana ne faydasi olacak? gecen gun gordum, abd'deki enflasyon duzeyi halkin yabancisi oldugu bir sey oldugu icin insanlar ne yapacaklarini sasirmislar, arjantinliler de yari oh olsun yari da ciddi, enflasyon ile nasil mucdele edilir noktasinda akil vermisler abdlilere.

    maasinizi hemen harcayin
    kredi cekip borca girin
    patronunuzdan yilda iki kere zam isteyin

    gibi bir recete sunmuslar. birkac madde daha vardi, bunlarin arasinda dolar alin diye bir sey yoktu. bir kere para birimi farketmez, enflasyona karsi alinacak onlemler bu yukaridaki gibidir, dongusel olarak boyledir yani. turkiye'de mal ve hizmetler uretimi noktasinda dolara bagimlilik vardir, bu uzun yillardir da boyledir fakat bunun sorumlulugu halkta degildir, sirketlerdedir. yani sirketler gidip de dolar artiyor diye urunlerini sonsuz bir zam dongusune sokamaz. kur ile bas etmek icin var olan finansal ensturmanlar var. ornegin onumuzdeki donem icin dolarin 20 tl olacagini ongoryorsan, gidip sattigin mallara zam yapmak degildir bunun cozumu. bunun cozugumu dolari 14 tl'den alma opsiyonu satin almaktir. buna call option deniyor, futures islemler kategorisine giriyor. bu ne ya diyorsa o sirket de batmasi gereken bir sirkettir. bu tur finansal cahilliginin sorumlulugunu halka yukleyemez. ote yandan zaten batar cunku bu opsiyonlari kullanan rakiplerine gore rakebetci fiyatlarla uretim yapacamayacagi icin belli bir sure sonra is yapamayip batacaktir.

    bugun turkiye'de bazi buyuk sirketlerin kur ile ilgili bir sorunlari yok. dolar isterse 100 tl olsun, bilancolarindaki carpan degisecektir sadece. cunku kur risklerini yonetmenin kesin yontemleri var. dedigim gibi opsiyonlari kullanmak bunlardan birisi, ote yandan iyi bir finans ekibi de bunun ciddi bir parcasi. ornek olsun diye veriyorum, bugun eregli doviz acigi olan bir sirket ve satislarinin da %69-70'ini yurticine yapiyor. fakat bu sirket kur krizine ragmen kar patlamasi yapti. uretimi artti, karliligi artti. yukarida roic dedigimiz orani yukseltebildi yani. bunu da share of labor in income'i dusurerek degil, daha cok satis yaparak ve kur krizini iyi yoneterek yapti. bu mumkun yani kisacasi. onceki donemlerdeki celik fiyatlarinin artisi da tabii ki bunda bir etkisi var. fakat celik fiyatlari artiyorsa, hurda demirin de artiyor. kisacasi bu tur ataklari profesyonel sirketler gayet de iyi yonetiyorlar.

    cebindeki son paraya kadar gidip dolar almak yapilacak en buyuk yanlislardan birisidir. ben paramin alim gucunu koruyorum mantigi da burada calismaz. bugun dolarda da enflasyon soz konusu cunku. abd yillik %7 enflasyon acikladi ve hala daha gidip dolar satin alinmasini benim mantigim almiyor. bu saf cahillikten baska bir sey degil. bundan belki 4 sene once parasini dolara cevirenleri iyi anliyorum fakat pandemi sonrasi varliklarin fiyatlari nasil artti belli iken orada hala dolarda beklemek en hafif tabirle naifliktir. altinin onsu 2100 dolara kadar yukseldi, sen bundan faydalanamiyorsan, s&p endeksi %110 civarinda getiriyle 2300 puandan 4700 puana geldi. celik, petrol, bugday yani industrial raw materials, irm, yani endustriyel hammaddeler, precious metals yani degerli metaller, altin, gumus, platin, uranyum gibi, ve diger commodities, tr: emtia, food, feedstuffs and beverages, yiyecek-icecek yem fiyatlari hepsi mega artti. bu noktada bir bakis acisi, dolar alim gucunu yitirdi, fakat turk lirasi dolar karsisinda daha fazla kayba ugradigi icin, dolarda duran birisi, tl karsisinda alim gucunu korumus gibi hissederken aslinda dolar tarafindan kaybettigi alim gucunun farkinda olmuyor. zaten dolar alip, basarisini zaten zayif gordugu bir para birimine karsi kiyas tutup, iyi yaptigini dusunmek de ayri bir oksimoron. bunu ayni, bugunun o kiymeti kendinden menkul meziyetleri ile kendisini anadolunun cahiliyle kiyasa sokup ustun goren yeni nesilin yaptigi gibi bir hatadir. zaten senden kotu olan biriyle kendini kiyas edersen yarisi kaybedersin. bugun nasil bizim genc neslimiz kendisini abd'nin, ab'nin, asya'nin genc nesli ile kiyaslamasi gerekirken, gidip agzinda dis kalmamis anadoludaki dayi ile kiyasliyor ve kendisine iluzyonal bir konfor alani olusturuyorsa, burada parasini dolara park eden icin de ayni seyi soylemek gerekiyor.

    peki para nereye konmali? arjantinliler cok guzel anlatmislar aslinda, hemen harcayin paranizi, ihtiyaclarinizi karsilayin, alabiliyorsaniz ev ve araba alin, enflasyonist ortamlarda kesinlikle bunun fiyati uctu buradan alinmaz yanilgisina dusmeyin. eksisozlukteki cogu kisi zaten banka hesabinda 10000 dolari bile yok, o kendisiyle cok ovunen beyaz yakalarda dahi yok, boyle bir insandan finansal tavsiye filan almayin. onlar kendi kizginliklarini, bir sinir ile hissi konusarak sacmaliyorlar. bir otomobile 1 milyon verirken bir eve 1 milyon vermeyi aptalca goren, gosteris budalasi, avare kisilikler onlar. bundan iki sene once ev fiyatlari cok ciddi artis gosterecek dedigimde bunu hep diyecegim, benim mesaj kutum anneme edilen kufurlerle doldu. simdi o salaklarin hepsi kirada oturuyorlardir muhtemelen. cunku aptallar, aptalliklari yuzunden mukerrer hatalar yapiyorlar, o hatalar dolayisiyla daha buyuk sorunlarla karsilasiyorlar ve o sorunlar yuzunden yoruluyorlar, sinirleniyorlar, umutlari kiriliyor ve daha cok hata yapiyorlar. hissi davraniyorlar.

    tabii ki halki boyle olan bir ulkenin merkez bankasi da farkli olmuyor. yukarida dedigimiz gibi ozellikle yapmaya calistigi seyi anlatma noktasinda uganda merkez bankasindan daha geride. iletisimi kesinlikle beceremiyor. yapmak istedikleri seyi ben anliyorum buyuk bir ise kalkistiklarini dusunuyorum, cok zor bir ugrasa girdiklerini anliyorum. acikcasi bunda saygi da duyuyorum, umuyorum ki bu verdikleri ugrasta galebe calarlar. fakat bunu yaparken "biz bir sey deniyoruz" filan gibi cocukca aciklamalar ile olmaz. yapmaya calistiklari seyi anlatabilecek bir ekibi yok. merkez bankasinin soylemleri muhatab olunani kandirmaya yonelik degil de onu etskin edici, onun aklina kotu seyleri getirmeyecek turden, fakat ayni zamanad da isini halledecek sekilde aciklamalarda bulunmasi gerekiyor. ornegin, fed bugun tapering filan derken aslinda piyasayi bu cok fazla olan para arzi uzerine "bu ipin ucu kacti artik" noktasina gelmemesi icin mantikli aciklamalar yapiyorlar. halbuki tapering tamam belki de para arzini durdurmalari imkansiz. abd'de faiz yukseltilirse eger abd ekonomisi 1 senede batar. bu kesinlikle olmayacak zaten o yuzden qe daha da hizlanarak devam edecek. ote yandan ellerinden geldiginde enflasyonu dusuk tutmaya calisacaklar laf ile. eger fed bugun bu sekilde degil de bizim merkez bankasi gibi yurutseydi bu sureci, abd'deki enflasyon %7 degil %17 olurdu. bunun olmadigini gormedigimiz icin, bu zaten olmadi ve olmayacakti saniyoruz. halbuki ekonomi yonetimi boyledir, engellenen seyin ne kadar engellendigi olculemez. bu eve alarm taktirmaya benziyor. alarmin isigi yuzunden hirsiz cayiyor mu yoksa eve gercekten hic mi hirsiz ugramiyor bunun bilinememesi gibi bir durum bu. fakat bunun yani sira bizim merkez bankamiz ise ne yapacagini saf gibi soyleyip basina butun akbabalari, kopekbaliklarini topluyor. piyasa ile sonsuz para basma hakki olan fed bile ugrasamaz. cunku sonsuz para demek hic para demek. bunun ayarinin tutturulmasi lazim. bu da tamamen zekice politikalar ve lafli telkin ile olur. merkez bankasi yonetiminin %80'i belki public relationsdan gecer ekonometriden degil. bugun tcmb'nin yaptigi sey penalti atisinda, kalecinin, "ben saga atlayacagim ha ona gore" demesinden hicbir farki yok. yapilan seye isim takmaya gerek yok. analoji gayet net anlatiyor kendisini. faiz indirimlerinden daha cok yapilan aciklamalar zarar veriyor ekonomiye, ben buradan uyarayim da uymak devlete kalsin. hep diyorum, ben ulkemi seviyorum, devletimi de ayri seviyorum. hicbir zaman da kendi hatalarimin sorumlulugunu devlete atmadim. turk insaninin da asil problemi budur. sen egitim hayatin boyunca hicbir sey yapma daha sonra da ekonomik durumun bozuk olunca devlete kiz. ne ala memleket yani. ne bekliyordun? ha bunu toplarma imkanin da var hayat bu illaki tek bir yol yok fakat onu da yapmiyorsun. bu tur insanlarin bence yasamaya hakki yok. zaten dedigim gibi abd'de olsa sokakta yasarlar ve kisa zamanda da olurler soguktan vs. bu dunya'nin her yerinde boyledir. calismazsan olursun.

    tcmb tarafında ise ilk aşamada yapılacaklar aslında çok kolay. evet türkiye büyük bir işe kalkıştı bu yolda ilerlemek ciddi bir irade ve dayanıklılık istiyor. türkiye’nin ekonomik durumunu bu yolu yapmaya yetecek mi ben açıkcası emin değilim. fakat bu moral bozmasın, böyle konuşmamın sebebi de elimde yeterli bilgi olmayışından kaynaklanıyor. fakat tcmb’nin bu yapmaya çalıştığı şeyi çok daha iyi şekilde halka anlatmak zorunda. bıkmadan, usanmadan, kim ne anlar hesabı yapmadan, yapacaklarını izah etmeliler. bunun yerine taktiksel olarak yapacakları şeyi söylüyorlar ve bu da yurtdışındaki traderlara resmen açık kapı bırakmak gibi oluyor. bunun yerine halka eğer anlatılırsa ne yapılmaya çalışıldığı ve buradan internal tradging denen içerden bilgi alınarak ticari fayda elde etme benzeri durumlara mahal verecek aksiyonların önüne geçilirse bu süreç daha sağlıklı ilerler. yoksa normalde ortada olmayacak bir problemi de problemler sepetine eklemiş oluyoruz bu şekilde.
  • oncelikle su tweeti buraya birakayim. konumuz da genel olarak tcmb ne yapiyor, turkiye'nin faiz indirimleriyle neyi hedefledigini konusacagiz.

    pandemi surecinde neredeyse berlin duvari'nin yikilmasindan itibaren dunyada esen globalizasyon ruzgari bir anda duruverdi. ulkeler kendi iclerine kapandi ve pragmatist dogalari devreye girdi. avrupa'da ozellikle ic ice gecmis onlarca ulke birbirlerine "ne halin varsa gor" davranisi sergilediler. bu konu hakkinda literaturde yazilmis onlarca kitap var fakat ben george friedman'in yazdigi flashpoints" the emerging crisis in europe kitabini onerebilirim. avrupa'nin 1912 yilindan itibaren cok guzel bir panaromasi cizilmis. cok kisaca, dunya'nin en buyuk nufus yogunluguna sahip kit'asi ve bu kadar kucuk bir cografyada bu kadar cok ulkenin oldugu tek yeri. eski kit'a olarak adlandiriliyor, bilim, sanat ve teknoloji buradan neset etmis fakat bu gucu birbirlerini yemek icin kullanmislar ve birbirlerinin de dogal rakipleri gibi davraniyorlar. avrupa, abd, cin ve asya kaplanlari diye adlandirilan ulkeler olarak bakarsa dunyaya bir de bu denkleme avrupa'ya iki tane +1, +1 seklinde rusya ve turkiye'yi de eklememiz lazim. buradaki guc mucadelesi eski kit'a uzerinden butun dunyaya sirayet ediyor. pandemide de bunu gorduk. aslinda globalizasyon denen seyin, baska bir tabirle belki supply chain, tedarik zincirinin bir sekilde darbe almasi, avrupa ekonomisini cok kotu etkiledi. baris ve refahi saglamak icin kurulmus avrupa birligi, eger bu cipalarini kaybeden ulkelerin ortaya cikmasiyla akibetinin ne olacagi cok onemli bir sorudur.

    avrupa ekonomisi ve hatta akibeti ikinci cihan harbi bittikten sonra tamamen abd ve rusya'ya gecmisti. iste bu yuzden berlin duvari'nin yikilisini ayri bir milat olarak kabul etmek gerekiyor. berlin duvari'nin yikilisi da rusya'nin avrupa sinirlarinin geri cekilmesi anlamina geliyordu. kabaca avrupa'nin zengin kuzey ulkeleri yani nordic germanic abd, fakir dogu ulkeleri slavic de rusya'ya terk edildi. rusya'nin bu kit'a uzerindeki siniri ikinci dunya savasi'nin hemen ardindan kabaca baltic denizinden adriatic denizi arasindaki hattan itibariyle olusmustu. berlin duvari'nin yikilmasindan sonra da bu sinir artik ukrayna'ya kadar geriledi. zaten ukrayna da sinir hatti anlamina geliyor, ulkenin adi yani. kisacasi avrupa, abd ve rusya arasindaki iliskiyi bu sekilde cok kabaca anlatmis oluyoruz. avrupa abd ve rusya arasinda paylasilmis bir kit'a halini aliyor. abd ve rusya savasi kazanan iki taraf. fakat savasi kazanip da aslinda kaybedenler var bir de, bunlar: fransa ve ingiltere. fransa zaten almanya'ya hemen teslim olmasiyla aslinda kaybediyor fakat abd tarafindan kurtariliyor, ingiltere de savasi kazanan tarafta fakat hem ulke yikilmis hem de ekonomik olarak cokmus. bundan sonra zaten abd devreye giriyor ve avrupa'yi cekip ceviriyor. almanya zaten maglup ulke. anayasasi dahi abd tarafindan yaziliyor. bir de isin asya-pasifik cephesi var. burada da japonya'nin cin'e olan saldirilari ve en son pearl harbor saldirisi sonucu abd burayi da oyle fazla uzatmadan atom silahi kullanarak hallediyor ve dunya'nin tartismasiz egemen gucu haline geliyor. o gun bu gundur de abd'nin parasi dunya'da rezerv para, abd dunya'nin jandarmasi, en buyuk super gucu ve teknoloji devi.

    pandemi dunya icin yeni bir yapici yikici doneme sebep oldu. cogu insan gercekten farkinda degil fakat bu pandemi cogu insanin hayatini inanilmaz olcude degsitirdi. bu degisikligin temel sebebi de hem dunyanin zeitgeist'inin degismesi. bu ilk degisim nietzsche'nin ubermensch felsefesinin hitler'in irka dayali politikasinin yollarini dosemesiyle oldu. buna ilk dememin sebebi de bugun icinde yasadigimiz dunyanin ve bugun olanlarin temel sebeplerinden biri ikinci dunya savasi olmasindan mutevellit. yoksa daha oncesinde aydinlanma donemi'nin getirdigi zeitgeist burada bahsettigimizden daha once tabii ki. ote yandan aydinlanma donemi'nin getirdigi degisiklik de zaten nietzsche'nin "tanri oldu" analojisine varmasina sebep oluyor. bunlari bir sosyal bilimci edasiyla incelemeyecegiz fakat bunlarin bizi getirdigi dunyanin mekanigini "artik aklin ve aklin urettigi mantigin degil inandirici olanin galebe caldigi bir dunyada yasiyoruz" sonucunu kolayci bir sablon ile kullanacagiz. bunun da son zamanlardaki yansimasi da zaten gunumuzde oldukca meshur olan post-truth kavrami olarak karsimiza cikiyor.

    simdi bunlari gerekli gereksiz neden konustuk diye dusunmeyin. bugunku kur savaslarinin temelinde aslinda insanin daha dogrusu avrupa'nin kendisini dinin kiskacindan kurtarmasinda yatiyor. yoneticiler ve ruhbanlar arasinda sikisip kalmis olan insanlik, once tanri'nin gercekten nasil bir sey oldugunu anlamaya calismasiyla dusunsel yeteneklerini gelistirmesinde yatiyor aslinda butun hikayenin temeli. insanlik bu olaylara kafa yordukca da ortaya bugun hala daha devam eden bireysel liberalism ya da protestan ahlaki denen aracin uzerinde giden bir dunya tasavvuru karsimiza cikiyor. cok kisaca evrenin merkezinden tanri'yi cekip cikarinca ve bunun yerine de kendisini koyunca insan, bu sefer butun evrenin efendisini kendisi olarak gormeye basliyor. peki bu hangi insan? yine cok kabaca, bu fikirleri ureten insanlarin yasadiklari ulkelerin ileri gelen insanlari. tabii ki burada bir de kapsayici bir yurttaş tanimi yapilmasi gerekiyor. yurttas kimdir sorunun cevabi da artik cok subjektif oldugu icin, mesela hitler icin yurttas, nordic germanic, beyaz, saglikli vs. insanlar olarak ortaya cikiyor. e tabii ki buna bir de dusman lazim, o zaman avrupa'da oldukca gorunur cogunlukta olan kim var kara kuru? yahudiler var, o zaman yahudileri de biz bu dusman kesim olarak belirlersek, savasin mental felsefesini ortaya koymus oluruz. cunku eger savasin asil sebebi sadece "bizim ulkemizdeki insanlarin refah yasamasi" olsaydi, butun avrupa'yi almaya gerek yoktu, biraz birkac ulkenin topragini aldiktan sonra rasyonalite devreye girecek ve "tamam yeter" diyecekti. fakat eger dusman gozle gorulur sekilde ne bileyim uzayli-dunyali gibi, ayirt edilir bir fark iceren bir canli oldugu zaman "butun yahudiler olene kadar" diye devam etmek ve insanlari bu dusunce ile algilarini bozmak cok daha kolay oluyor. yukarida demistik, "akil ve mantik ile olanin degil inandirici olanin galebe caldigi bir dunya" burasi artik. hala da oyle olmaya devam ediyor. bunun da sebebi aslinda cok basit. "insan davranisi". bireysel olarak kabul edelim ya da etmeyelim, insan denen varlik cok kolay manipule edilebilir bir varlik. en basitinden toplumun bekarlar uzerinde kurdugu baskiya bakarsaniz anlarsiniz. bu baskinin turu degisir sadece. eskiden "bekar kadin iffetsiz kadin" (cunku bir ara illaki seks yapacak bu insan degil mi?) damgasi yapistirilirken, bugun de "kendisine es dahi bulamaycak kadar ise yaramaz" algisi uzerinden yapiliyor. simdiki daha kaygan ve degisken bir baski turu bu "hayatin tadini cikarmak icin yaninda biri ollmasinin ne kotulugu var" uzerinden de yuruyebilir. fakat sonucta, hayatini duzenli sekilde biriyle beraber yasamak istemeyen insanlara yapistirilan bir "cirkin ordek yavrusu" ya da "normun, normalin disinda" imaji ile "otekilestirme" cabasi mevcut.

    bu konu aslinda cok uzun bir konu ve araya nefes alinacak bir paragraf olmasi amaciyla, simdiye kadar avrupa'nin cok kisaca gecirdigi evrimi ve devrimi anlatarak, kendi tarihinden gelen ve bugunu etkilemis olan, bugunun sartlarinin olusmasina sebep olan aksiyonlarini konustuk. bugunun olusmasina sebep olan gecmis aksiyonlarin, bugunu, bugunu de gelecegin tarihi olarak dusundugumuz zaman zaten baglantiyi en azindan metodolojik ya da kavramsal olarak kurmus oluyoruz. bir de bunun uzerine insan davranisini, insanlarin nasil kitleler halinde manipule edildigine ve insanin kendi buhrani icerisinde "ben nerede ne yapiyorum boyle" sorgulamasinin bugunun dusunsel dunyasini getirdigi noktalari konusmaya calistik. doga bilimleri ile sosyal bilimlerin birbirlerine taban tabana zit olduklari yerler var. bu yuzden sosyal bilimler tarafinda doga bilimlerinin deductive nonomological yontemlerini kullanamamiz mumkun degil. cunku sosyal bilimlerde yukarida bahsettigimiz uzere isin icinde bir yorumlayici olarak, yorumlamasa bile gozlemci olarak insan var. yorumlamak dendiginde zaten olan bitenin realitesinden tamamen kopma ihtimalini dahi aliyoruz ki aslinda bu aydinlama cagi'nin da bir ogretisi. yani her turden dogmaya karsi gelebilmek icin her turlu dusunceye olur vermek, olur vermese de en azindan ortalikta dolanmasina ses cikarmamak aydinlama'nin bir parcasi. bunu da bugun postmodernism olarak goruyoruz zaten. bu konulari gercekten cok ayrintili sekilde belki de her bir konustugumuz konuyu birer kitap bolumu halinde anlatmak gerekiyor fakat burada bu kadar yerimiz yok.

    kisacasi, geldigimiz nokta, yurttasliktan devlet, devletten de ayakta kalma mucadelesine. devletler pragmatist makinalardir ve daima kendi cikarlari dogrultusunda hareket ederler. daha onceden birinci ve ikinci dunya savaslari sebebiyle, dogrudan bu kaynaklarin paylasilmasi mucadelesine girmis avrupanin bugunku akibetinden ders cikarmis bir abd var karsimizda. yeri geldigi zaman kendi gucunu kullanmaktan cekinmeyen fakat kendi anakarasi uzerinde de herhangi bir savas istemeyen. bu yuzden abd anakarasina ulasma ihtimali olan hicbir devlet ile sicak catismaya girmeyecektir abd. kendi anakarasina ulasma ihtimali olmayan ama onu ezdiginde bir baskasinin oyun teorisini bozan bir aksiyonu da alma taraftari degildir. burada aslinda zimni sekilde uc tane ulke saydik. bunlardan birincisi tabii ki rusya. ikincisi cin, ucuncusu de turkiye. abd'nin dogal rakipleri bu ulkelerdir. cunku butun yonetimin kosulsuz sartsiz kendisinde olmasini isteyen bir abd var karsimizda. bu da pragmatik bir devlet olarak en dogal hakki. bunun aynisi cin, rusya ve turkiye icin de gecerli. tabii ki burada bu kendi basina politika uretebilme kabiliyetinin olup olmadigina da bakiyor is. bu da resmen direkt olarak ekonomik guc ile ilintili.

    bugun rusya bir emtia ihracatcisi ulke. cin ise devasa uretim kapasitesiyle dunyada yadsinamayacak bir guc. cin, rusya olmadan fabrikalarini calistiramaz. dunyanin geri kalani da cin olmadan yasayamaz. dunya uretiminin cogu alanda %50'sini yapan bir ulkeden bahsediyoruz. dolayisiyla bu iki ulkenin kendi para birimlerinin arkasinda ciddi bir deger, ciddi bir anlam var. peki abd dolarinin arkasinda ne var? dunya'nin en gelismis teknolojisini barindiran bir super guc olmasinin getirdigi mesruiyet var. ikinci dunya savasinda eski kit'a, yani avrupa tamamen yikilmisti ve avrupa eger bu halde birakilsaydi bugun dunya ekonomisi de bu halde olmayacakti. marshall plani ve truman doktirini beraberinde avrupa ayaga kaldirildi. rusya yukarida bahsettigimiz baltic denizi ve adriatic denizi sinir hattindan dogu'ya dogru itilme hareketi baslatilmisti. nato kuruldu. zaten bugun de nato haritasina bakarsaniz, tek eksik isvec ve finlandiya'nin kaladigini gorursunuz ki bu problem bugun kendisini gostermeye basladi rusya tehditi musebbibiyle. rusya geri cekildigi ukrayna'yu sinir kabul eden bolgesinde, bugun tekrardan eski sinirlarina ulasmanin derdine dusmustur. ote yandan avrupa'nin ic siyaseti de yine abd tarafindan kontrol edilerek, dunyanin tek hakim gucu olma vasfi ingiliz kralligindan abd'ye gecmistir. benzer seyi rezerv parada da goruruz. aslinda bu ikinci dunya savasi ile mesruiyete kavusmus oldu yoksa dunya'nin en buyuk krizinin new york'tan yayilmasi, londra'nin bu bu vasfini coktan yitirdigini soyluyor bize. 1929 buyuk bunalimindan bahsediyoruz.

    bu kadar anlattik fakat simdi sadece kisa bir paragrafta konuyu bitirecegiz. ekonomik ve teknolojik ustunlugunu elinde tutmak isteyen abd, bugun, dunya liderliginde yeni bir role soyunmanin sancilarini yasiyor. eger bu calkantili donemlerini iyi atlatirsa, muhtemelen 21. yuzyilin ikinci yarisinda altin caglarini yasayacak bir ulke olarak karsimiza cikacak. bunun ote tarafinda ise dunya'nin diger supergucleri de tabii ki bos durmuyorlar. iste pandemi surecinde ve sonrasinda dunya'da acik kalan guc bosluklarina oturmaya yeltenen ulkeler de soz konusu. burada tarihten gelen bazi hesaplasmalar da tabii ki gun yuzune cikiyor. kibri meselesi uzerinden siyasi bir dirlige kavusamamis dogu akdeniz jeopolitik durumu (ornegin, karadeniz'de boyle bir sorun yoktur, karadeniz bugun rus ve turk kuvvetlerinin hakimiyetinde olan bir deniz olarak kabul goruyor, avrupa'nin da bu denize olan uzakligi aslinda nispeten gozden cikarilabilir olmasindaki bir diger sebep, fakat aynisi akdeniz icin soz konusu olamaz, cunku akdeniz'deki hukumdarligi sonucunda neredeyse yok olma tehlikesi geciren avrupa, sadece bu sebeple cografi kesifleri, bilimsel ve teknolojik gelismeleri yapmak zorunda kalmamis miydi?) bugun tekrardan sahne aliyor.

    butun her seyin bir noktada ekonomik guce ve en nihayetinde de kaba kuvvete dayandigini biliyoruz. ekonomik guc kaba kuvveti arttiran bir sey. fakat kaba kuvvetin de dogrudan kullanimi sonucunda avrupa'nin yasadigi tecrubeleri belki avrupa anlamamis olsa dahi abd ve diger supergucler iyi anlamis vaziyette. bu sebepten oturu savas sahaya inmeden ekonomik duzlemde surduruluyor. iktisadi bir realite, ulkelerin dis ticaretleri kendi paralarinin degerleriyle cok ilgili, bunu daha onceki yazilarda konu edinmistik. kur baglimda gucsuz seyreden para tarafina dogru bir akis soz konusu oluyor. yani parasi degerli olan ulkenin uretim maliyetleri artiyor, kendi icerisinde o urun pahali oluyor, bu sebepten oturu de ithal etmek daha karli oluyor. bu sayede de o ulkede dis ticaret acigi olmasi durumu soz konusu oluyor. kuru degersiz ulkede de ayni mantik ile ithalat azaliyor yerli ikame mallar kullaniyor. buna ek olarak da ihracat artiyor. parasi degersiz olan ulkeler de uzun vadede ekonomik olarak uretme ve tecrube kazanma avantajini eline geciriyor. uretimin ucuz olmasi o ulkeye dogrudan yabanci yatirimlari getiriyor ulkenin ekonomisi guclenmeye basliyor. buna dogru orantili sekilde de kur hala kasitli sekilde dusuk tutulmaya devam ettigi zaman ayni suyu egim yonunde akmasi gibi para kurun dusuk oldugu ulekeye aktigini goruyoruz. fakat bunu yaparken istikrarli bir kur ortaminin olmasi gerekiyor. paranin degerlenmemesi gerekiyor.

    abd merkez bankasi fed'in kendisiyle ticari iliskiler icerisinde olan ulkeleri hic dusunmeden sadece abd enflasyonunu dusurmek amaciyla yaptigi faiz arttirimlari sonucunda dolar endeksi dxy yukselis yapti. rezerv para sahibi ulkedeki enflasyon diger ulkelerin deflasyonist ortamda yasamasina sebep olur. eger abd'de bugun enflasyon durdurulmaya calisiyorsa, bu enflasyon ihrac edilmeye calisiliyordur anlamina geliyor. bu da diger ulkelerde enflasyona davetiye cikaracaktir. bu sebepten oturu de diger ulkeler dolar ile yarismaktan ziyade kendi kurlarini degersiz kilip, dis ticaret avantajini eline gecirmek isterler. fakat bu ulkeler kimlerdir? bunu da onceki yazilarimizda konusmustuk. evet bugun turkiye bu sekilde dusunuldugunde dogru yapiyor gibi gorunuyor fakat gercekten oyle mi?

    rusya bir emtia ihracatcisi. herhangi bir ulke dogalgaz ya da petrol olmadan kendi ekonomilerini calistirmaya devam edemez. cin de bir uretim merkezi. cogu nihai urun, cin'in urettigi ara mallari sayesinde son kullaniciya ulasiyor. heralde apple ornegini herkes biliyordur. mesela ornek olarak bunlara en guzel taiwan semi-conductor company ornek verilebilir. bu fabrika direkt olarak abd yatirimidir, cunku taiwan'da bu uretim isini yapmak cok avantajlidir. buradan gelen cipler ile de nihai urunler uretilir. abd bugun sadece benim haberlerde gordugum texas, ohio ve new york'ta chip fabrikalari kuruyor. ohio'daki fabrika'nin toplam yatirim maliyeti 100 milyar dolar olarak aciklandi ve ilk yatirim maliyeti de 20 milyar dolar. bu yatirimlar abd icin dahi buyuk yatirimlar. abd bir donusum icerisinde ve bu donusum tabii ki enflasyonist etkiler yaratacak. fakat bu enflasyonist ortamin da bir ayarinin olmasi lazim. benzer sekilde dogu bloku ulkelerin de bugunku faiz indirimleri, kendi paralarini degersiz kilarak, abd'nin enflasyonunu dengelemede ek bir zorluk cekmesine sebep oluyor. cunku dolar cok degerli, dolarin cok degerli olmasi demek, yatirimlarin gercek maliyetini arttirici etki yapiyor. ayarinda bir enflasyon ile uzun vadeli borclarin bir kismini enflasyona yedirmeyi planlayan abd, karsisinda kendi paramini degersizlestiren ciddi bir ekonomik dalga gordugu zaman bu sefer islerini dusundugu kadar kolay yapamayacagi goruntusu ortaya cikiyor. cunku eger abd stratejik-teknolojik uretimin buyuk bir kismini kendi topraklarina alirsa eger, bu sefer stratejik oneme haiz urunlerin uretiminde dunyaya ihtiyaci kalmayacak ve bu urunleri de kullanmak mecburiyetinde olan bir dunya geldiginde, ki geliyor, yabanci ulkeler bu urunleri abd'den almak zorunda kalacak. bu da abd'yi bu sefer bugun cin'in elindeki gucu kendi cephesine gecirmesi manasina geliyor.

    evet petrokimya, cam, kagit, celik, gubre ve cimento uretmek bunlar cok onemli fakat bunlar ile simdiye kadar insanlik temel problemlerini cozdu. yarinin dunyasinda vucuda entegre elektronik yardimcilar var. bunlarin en iptidai olanini mesela iwatch olarak dusunebiliriz. bunlar vucudumuzda o kadar gorunur olmayan, belki gozumuze takilan bir lens ya da gogsumuze yerlestirilecek ufak bir ritm takipcisi, duzenliyici vs bir chip, ya da mikropompa ile ilac kullanimina imkan saglayacak bir teknoloji ortaya ciktiginda cimento, celik, cam, kagit vs gibi seylerden ziyade bize daha cok yari-iletken, silikon, karbon vs. gibi hammadeler lazim olacak. bunlari ureten ulke kimse para oraya akacak. bugun cin icin teknoljide abd'yi yakaladi deniyor fakat bunun ben boyle oldugunu dusunmuyorum. cin'in elindeki teknoloji abd'nin neredeyse 50 yildir elinde olan bir teknoloji. turkiye'de bunun ne kadari var zaten insan dusununce kabuslar gormeye basliyor. bunun farkinda varan dogu, en azindan bugun elinde olan gucunu de son damlasina kadar kullanma tarafina geciyor. ote yandan evet chipler, giyilebilir teknolojiler ve enhance edilmis insan vucudu gibi seyler genel olarak bizim icin cok iyi fakat en nihayetinde hala biz insan olarak toprak uzerinde yasiyoruz. bu bir amerikali icin de boyle avrupali icin de boyle asyali icin de boyle. sonucta dunya hakimiyeti hala "mekanlarin" hakimiyetinden geciyor. dolayisiyla, dunya ticaretini elde tutmak isteyen bir guc butun deniz yollarinin da hakimi olmak zorunda. bu noktada da konu en nihayetinde konvansiyonel karsilasmaya geliyor. fakat eger geri donulmez ustunluk kaybedildigi zaman bunun artik geri donusu olmayacak.

    bunun en basit ornegini de moore's law'dan izleyebiliriz. moore's kanuna gore, islem kapasitesi her iki yilda iki katina ciktigi yonunde. biz buna baska bir taraftan bakip, her iki yilda bir teknoloji iki kat yol aliyor diyecegiz. ulkelerin sahip olduklari teknoloji de birbirlerinden exponential olarak ayrismakta. abd bu ustunlugu ele aldigi zaman bu sefer gercekten altin yillarini yasaycak hale gelecek. cunku diger ulkelerin abd'ye erismeleri icin abd'nin yaptigi yatirimlari yapmasi gerecek ve bu yatirimi yapabilmeleri icin de arge harcamasi yapmasi ve zaman. arge icin para, para icin de ticaret, ticaret icin de alicisi olan bir urun gerekecek. bugun nasil turkiye'nin ihracati kilogram basina 1 dolar gibi komik seviyelerdeyse bunun sebebi turkiye'nin ihracatinin genel olarak cimento, un, cam, celik gibi pahada hafif, yukte agir urunler olmasindan dolayidir. bunun benzerini zaten bugun yasiyoruz, belki bir iphone icin ton basi 260 liradan o yaklasik 1.2 dolar eder, 1000 ton cimento satmasi gerekiyor turkiye'nin. bir adet iphone icin 1000 ton cimento. bunu daha da kompleks teknoloji urunlerine artik sizler tasiyin.

    turkiye abd ile abd'nin koydugu kurallar ile yarisamaz. turkiye'nin elindeki teknoloji abd'nin cok gerisinde. aslinda bugun dunyadaki butun ulkelerin teknolojileri abd'nin cok gerisinde. zaten ikinci dunya savasi hikayelerini bu yuzden anlattik. bugun abd o veya bu sekilde dunya'nin onemli kisimlarinin buyuk bolumunu kontrol ediyor. bunlarin disinda kalan birkac ulke var ve bunlardan biri de bati emperyalizmine maglubiyeti tattirmis gazi pasamiz, ataturk'un kurdugu turkiye cumhuriyeti. fakat atamizin bize biraktigi mirasi, ataturk'ten sonraki bizden onceki kusaklar iyi sahip cikamadilar. bugun ulkemizin teknolojisi bati ile yarisma konusunda oldukca geride. bu farki kapatma cabalarimiz mevcut ve genel olarak da "galiptir bu yolda yurumus maglup" siariyla hareket ederim ben kendi adima. bu yuzden de ulkemizin verdigi sinavda daima yaninda durmaya gayret ettim. fakat bu ulkenin basiretsiz siyasetcileri, sadece uc gunluk gosteri ugruna, ulkede kazanilan her bir lirayi, dovize cevirip, makam arabasi, luks yonetim konaklari vs gibi luzumsuz harcamalar ile yok ettiler. buyuk bir kismi da yine kisisel servet olarak atil halde duran para haline cevrildi. bugun turkiye'sine simdiye kadar israf ettigi yaklasik 2 trilyon dolar, kontrollu sekilde geri donusu ve katma degeri yuksek yatirimlara harcanmis olarak gelseydik, durum cok daha farkli olacakti. fakat ne yazik ki boyle olmadi. bir de ulkemizin basinda teror olaylari, yaklasik bir 2 trilyon dolar da boyle gidiyor. en onemlisi de kaybedilen zaman ve kendi evlatlarimizin heba olan yetenekleri. bunlari geri getirmenin yolu yok. bu israf edilen 4 trilyon dolar, evet 2 trilyonu bunun teror yuzunden fakat kalan diger 2 trilyon israf edilmese, ayni bugunku gibi teror ile gercekten bir mucadele icin harcansaydi, terorun bize maliyeti 2 trilyon dolar olamazdi. hadi diyelim 3 trilyon dolar, kaybolan 20 yil ve onca insan ile turkiye bugun dunya'da gercekten soz sahibi bir ulke olabilirdi. fakat biz bunun yerine 5 yil sonra eskiyecek luks otomobillere binip, birbirimize kur yaptik. bugun goruyorum, yine ayni sekilde davraniliyor. enflasyon sebebiyle pozitif ayrisan bir maasli kesim soz konusu ve ilk yaptiklari is yine bir otomobil almak. 5 sene sonra eskiyecek olan bir otomobil. hemen bir sonraki sene fark edecekler ki "keske bu otomobili almasaydim, simdi daha iyisini alabilirdim" bu demek oluyor ki elinizdeki o mali gucu cok erken kullanmissiniz. boyle enflasyonist sureclerin sonuna kadar nette pozitif nakit akisi getirecek seyler almazsaniz eger, sadece bu donemin size sans eseri getirmis oldugu avantaji komik seylere harcamis olursunuz. bunu butun bir ulke yaparsa iste, ulkemizi, git gide her sene otomobil almanin daha da zor hale geldigi bir duruma el birligi ile getirmis oluruz.

    son olarak, turkiye bugun bir gemiye bindi. dogu blogu ulkelerin gittigi yone giden bir gemi bu. fakat dedigim gibi cin'in oyle veya boyle bir uretim ve rusya'nin emtia avantaji var. acikcasi ben turkiye'nin ne avantaji olduguna cok da emin degilim. turkiye'nin bir avantaji, evet biz turkler bu isi dunya'da en iyi yapan milletiz belki, savas sanatini en iyi sekilde icra eden bir ulkeyiz, fakat savas sanati ile ancak dusmana karsi galip gelinebiliyor. aksi hali zorbaliga giriyor. biz zorba miyiz? ataturk'un bu konu hakkinda dediklerini biliyoruz. savasi cinayette ayiran durumlar haricinde masaya getirmemek gerekiyor. yoksa gercekten oteki turlusu zorbalik oluyor. eger bu gucumuzu sadece kendi hakkimizi almak icin kullaniyor olacaksak, buradan edinilecek fayda gercekten bizim yanimiza kar kalacaktir. ege'nin kita sahanligi, dogu akdeniz ve misaki milli sinirlarimiz icinde kalan her yeri buna katiyorum. fakat bunun otesi icin savasarak 21. yuzyilda futuhat ekonomisi politikasina yelteniyorsak da isler pek parlak olmayacaktir bizim icin. cunku fatih sultan mehmet, istanbul'u aslinda teknoloji farki ile aldi. ayni sekilde bu sefer istanbul'u teknoloji farki yuzunden zahiri veya zimni kaybederiz. diger bir avantajimiz da avrupa'ya yakinlik ve jeopolitik konumumuz. fakat bunu da iyi kullandigimiz soylenemez. daha gecenlerde konu edindik yakin bir arkadasimla, turkiye kultur turizminde resmen sifir vaziyette. yunan tanrilarinin hikayelerinin gectigi topraklar bugun bizim fakat bunlardan herhangi bir ekonomik fayda saglayamiyoruz kendimize. anadolu cografyasinin her bir tarafi bu tur firsatlarla dolu fakat turkiye'nin topu topu turizmden kazandigi para 30-40 milyar dolar. eger turkiye'yi dar-orta gelirli avrupalinin sadece tembellik edip, iyiyp icip, seks yapip geri dondugu bir ugrak yeri haline getirirsek bu bizim ayibimizdir. baska hickimsenin degil.

    iste bugun turkiye cumhuriyet merkez bankasi'nin yaptigi faiz indirimi, turkiye'nin bugun bindigi geminin giris sartlarindan biri. umarim kapsamli sekilde dusunulerek hareket ediliyordur. daha da fazla bir sey soylemek istemiyorum. yazida cesitli imla hatalari olabilir, acele ile yazdim. necip okyucudan pesinen ozur dilerim.
  • devletin %50'den fazla hisseye sahip oldugu cok ortakli bir anonim sirket. bu yuzden de adinda turkiye cumhuriyeti degil turkiye cumhuriyet ibaresi gecen; nedir, nasil bi ulkenin merkez bankasinin yabanci ortagi olur anlayamadigim garip banka.
  • 20 gün önce "döviz rezervlerimiz 20 okka taşşak gibi, hiç birşey olmaz" diyen merkez bankası bugün götüm götüm döviz satıyor. şimdi bu eldeki veriyi mb kar etti diye yorumlayan adam kafası yakalayın bakalım.merkez bankası elbette o dolarları 1.95den daha düşük bir seviyeden aldı ama burada olay kar değil, burada olay rezerv satışı ile para piyasalarına müdale edilmesi.

    geçen sefer merkez bankası 1.88 den 1.90 a çıktığında müdale etmişti. bu sefer para piyasalarından yüklü kaçış olduğu için müdale 1.97 seviyesinde gelebildi. bu merkez bankasının kar elde ettiğini değil akpnin yabancı sermayeye ve dış borca dayalı ekonomi politikasının istikrarsızlık durumunda kulak tırmalarcasına çatırdadığını gösterir. eylemleri bitirmek için gelen sert müdaleler bu çatırdamanın ürünü çünkü para piyasalarında yerli yatırımcının payı çok düşük.

    mayıs ayında borsa 93.000 i gördüğünde insanlar 100.000 bandı aşılır mı sorusunu sorarken bugün her şey tepetaklak gelmiş durumda. eğer dolar 25 kuruş daha artarsa tahminen benzin 4.78lerden 5.00+lara fırlayacak. bu 11 senelik bir panayırın çöküşü. bu 11 senede piyasanın durumunu balon olarak değil iyi çok iyi evelallah diye tanımlayan
    pek çok sahte ekonomist görmüş olduk. öyle ısrarcı konuştular ki borsanın patlayacak bir balon olduğunu söyleyip insanları uyaranlar zamanla susmaya başladı.

    merkez bankasıda bu panayıra alet olanlardandı. unutmayın not düşün.
  • doların 2 lira seviyesi üstüne çıkmasına engel olmak için bugünden itibaren güçlü bir ek parasal sıkılaştırma uygulamasına başlayan yer.

    tarihin en büyük müdahalesi gerçekleşti.

    hani ekonomimiz çok iyiydi ya, hani hep şekildiniz ya hıammına, görün çaresizliği.
  • adının türkiye "cumhuriyeti" merkez bankası olmamasının sebebi;

    11 haziran 1930 tarih ve 1715 sayılı kanun (mülga) ile bankamız "türkiye cumhuriyet merkez bankası" unvanı altında özel hukuk tüzel kişiliğine sahip ve özel sermayenin de katıldığı bir anonim ortaklık olarak kurulmuştur. bu düzenlemeyle devletten ayrı ve bağımsız olduğu hususuna özel bir önem verilmiştir.

    bu amaç çerçevesinde, banka'nın kuruluş kanunu tasarısında adı "merkez bankası" olarak öngörülmüşken, türkiye büyük millet meclisi komisyonu'nda uluslararası ilişkiler de düşünülerek "türkiye cumhuriyet merkez bankası" olarak değiştirilmesine karar verilmiş; banka'nın bağımsızlığını vurgulama amacı güdülerek "türkiye cumhuriyeti" ibaresine ve kısaltılmış şekli olan "t.c."ye özellikle yer verilmemiştir. kanun koyucu tarafından banka'nın devlete ait bir kuruluş; bir kamu kuruluşu olduğu izlenimi vereceği endişesiyle bundan özenle kaçınılmıştır.

    halen yürülükte bulunan 1211 sayılı türkiye cumhuriyet merkez bankası kanunu'nun 1. maddesinde de, banka'nın anonim şirket ve özel hukuk tüzel kişiliği ile unvanı "türkiye cumhuriyet merkez bankası" olarak aynı şekilde korunmuştur.
  • bu hızla en fazla 1 ay daha dayanabilecektir.
    o çok böbürlenilen 100 küsür milyar dolarlık döviz rezervinin %60 civarı da diğer bankalara ait. %20'si de altın.
    kala kala 30 küsür milyar dolar kalıyor nakit olarak. 6.2 milyar dolarını sattılar zaten. eh faiz arttırmadan işi kotarmaları pek mümkün değil.
    faiz lobisi gündemdeyken faiz attırmak da çok ilginç olacak. %6 faizle bu cari açık yönetilemez durumda şu an.
    brezilya merkez bankasının rezervleri 300 küsür milyar dolar, 330 du yanlış hatırlamıyorsam. brezilya'nın 5 milyar dolar satmasıyla bizim 2 milyar dolar satmamız aynı şeyler değil, kaldı ki onların bizimki gibi devasa cari açıkları yok.
    her neyse, merkez bankası döviz satarak yaraya pansuman yapmaya çalışıyor, bağımsızlığını yitirmiş bir kurum hâlini aldı artık. hükümetin politikalarına paralel politkalar değil, ekonomik gerçekliklere göre politika üretmek gerekiyor. tabii zamanında merkez bankasını bağımsızlaştıran adımları da aynı hükümet atmıştı, ah eski günler.
    merkez bankası neredeyse 1 senedir azcık faiz indireyim sonra bakayım belki biraz daha indireyim söylemleriyle tüketimleri erteletti, düşük faizin kaymağını bir türlü yedirtmedi, kendisi de yiyemedi. faiz indirim beklentisini tutup, faiz indiriminin etkisini azalttı. eh en son bitirdim dedi, tam da bu zamanlarda sonuçlarını görmek istiyordu, enflasyon tehlikesi de beklemiyordu. ne de olsa dolar bol, petrol fiyatları dengede vs. tam da büyümeye geçirecekti bizi ki bir gezi, bir mısır bir de fed tüm planlarını bozdu. geçen ay 1.90 dolara çok kızıyordu, 2.20 sepeteyse hiç tahammülü yoktu, şimdi 1.95'e razı sepeti 2.22'ye indirirse çok mutlu.
    biz daha bu kurların etkilerini göremedik, yakın zamanda göreceğiz. bu artan tahvil faizlerinin, yükselen doların etkisini göreceğiz, o zaman tcmb beklentilerini revize edecek, olansa gene bize olacak amk.
hesabın var mı? giriş yap