• (bkz: tck)
  • "suçu bildirmeme" suçunu tanımlayan 278. maddesi anayasaya aykırı bulunarak tümüyle iptal edilmiş.(iptal edilen madde ve kanun koyucunun gerekçesi aşağıda) kamu ve sağlık görevlilerinin suçu bildirmelerine ilişkin yükümlülükleri ise devam etmekte. ancak kamu görevlilerinin suç bildirme yükümlülükleri, biraz da iptal edilen bu maddenin geri kalan durumları kapsıyor olmasının verdiği rahatlıkla düzenlenmiş olması nedeniyle farklı bir durum oluşabilir gibi duruyor.

    yürürlükte olan kamu görevlilerinin suç bildirmemesi maddesine bakarsak:

    "kamu görevlisinin suçu bildirmemesi
    madde 279. - (1) kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) suçun, adlî kolluk görevini yapan kişi tarafından işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır."

    şimdi de gerekçesini incelersek:

    "madde 279.– kamu görevlileri, görevlerini yaptıkları sırada ve göreve ilişkin olarak bir suçun işlendiğini öğrendiklerinde bunu yetkili makamlara bildirmekle yükümlüdürler. madde metninde, bu yükümlülüğe aykırı davranış, suç olarak tanımlanmaktadır. suçun maddî unsuru, bildirimde bulunmak hususunda ihmalde bulunmak veya gecikme göstermektir. ancak, bu suçun oluşabilmesi için, bildirim konusu suçun kamu görevlisinin yürüttüğü görevle bağlantılı olması gerekir. işlenen suçun görevle bağlantısının olmaması durumunda ihbarla ilgili genel kurallar geçerlidir.
    maddenin ikinci fıkrasında, failin adlî kolluk görevini yapan memurlardan oluşu ağırlaştırıcı neden sayılmıştır."

    öncelikle bu madde belli ki geri kalan durumlarda zaten tüm vatandaşların bildirme yükümlülüğü zaten var(iptal edilen 278. madde), kamu görevlisinin bazı durumlarda ağırlaştırılmış bir sorumluluğu olsun düşüncesiyle konulduğu bariz olan bir madde, zaten kanun koyucu gerekçesinde de açıkça belirtilmiş.

    bu durumda kamu görevlisinin bildirim yükümlülüğü sadece "görevi esnasında" ve "göreviyle bağlantılı" suçlarla sınırlanmıştır. iptal kararı yürürlüğe girmeden yeni bir düzenleme yapılmazsa iptali takiben kamu görevlilerinin suçu ihbar yükümlülüğü neredeyse tamamen ortadan kalkacaktır.

    bu durumu size şu kadarla özetleyeyim: mesela bir zabıta memurunun gözü önünde bir silahla/bıçakla yaralama gerçekleşse ve zabıta memuru bu suçu ihbar etmese zabıta memuru suç işlemiş olmayacak. yargının polisi ne kadar koruyup kolladığı dikkate alınırsa, bir trafik polisinin görevinin trafiği düzenlemekten ibaret olduğu gerekçesiyle trafik polisinin şahit olduğu suçları ihbar etmemesi dahi suç olarak görülmeyebilir, yoruma gayet açık bir madde zira.

    buradaki sıkıntı şu, olay yerinde bir kamu görevlisi bulunduğunu gören insanlar, devletin ilgili kurumlarının zaten haberdar edildikleri/edilecekleri düşüncesiyle vicdani(iptal nedeniyle kanuni değil) sorumluluklarını yerine getirme gereği görmeyebilirler. failin kaçması ve/veya yaralının tedavi edilememesi gibi türlü sorunlar olabilir.

    iptal edilen madde(iptal kararı resmi gazetede yayımdan 6 ay sonra geçerli olacak)
    "madde 278 - (1) işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

    (2) işlenmiş olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçu yetkili makamlara bildirmeyen kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

    (3) mağdurun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza, yarı oranında artırılır."

    gerekçesi:

    "madde 278.– barış esasına dayalı hukuk toplumunda yaşama hakkına sahip olan herkes, toplum barışını bozucu nitelik taşıması dolayısıyla devletten suç işlenmesinin önlenmesini ve suçluların cezalandırılmasını talep hakkına sahiptir. suç teşkil eden bir fiilin işlendiğini öğrenen bireyin, bununla ilgili olarak yetkili makamlar nezdinde bildirimde bulunma hakkı vardır. bu bakımdan, belli bir suç vakıasıyla ilgili olarak bildirimde bulunmak, hukuka uygunluk nedeni olarak bir hakkın kullanılmasından ibarettir.
    suçluların cezalandırılmasını devletten istemek, kişi açısından bir hak olduğu gibi; herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenen kişinin durumu suçu takibe yetkili makamlara bildirmesi, aynı zamanda bir yükümlülüktür. bu itibarla, herhangi bir suç olgusunun gerçekleştiğini öğrenmesine rağmen durumun suçu takibe yetkili makamlara bildirilmemesi, genel olarak haksız bir davranıştır. ancak, izlenen suç siyaseti gereğince sadece belli suçların bildirilmemesi veya sadece belli kişilerin bildirim yükümlülüğünü yerine getirmemesi, suç olarak tanımlanmıştır.
    madde metninde belli suçlar açısından bildirim yükümlülüğünün yerine getirilmemesi, suç olarak tanımlanmıştır.
    bu maddeye göre, suçu bildirmeme suçunun oluşabilmesi için henüz icrası devam etmekte olan bir suçun varlığı gereklidir. örneğin, bir kimsenin kaçırılarak belli bir yerde tutulduğunun bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar edilmemesi; keza, mütemadi suç niteliği taşıyan elektrik hırsızlığının işlendiğinden haberdar olunmasına rağmen, durumun yetkili makamlara bildirilmemesi, bu suçu oluşturacaktır.
    icrası tamamlanmış olmakla birlikte, sebebiyet verdiği neticelerin sınırlandırılması hâlen mümkün bulunan bir suçun yetkili makamlara bildirilmemesi hâlinde de bu suç oluşur. örneğin icrası tamamlanmış olan bir hırsızlık sonucunda elde edilmiş olan malların bir depoda saklandığının bilinmesine rağmen, durumdan yetkili makamların haberdar edilmemesi, bu suçu oluşturacaktır.
    maddenin üçüncü fıkrasına göre; bir ve ikinci fıkralar kapsamına giren suçun mağdurunun onbeş yaşını bitirmemiş bir çocuk, bedensel veya ruhsal bakımdan özürlü olan ya da hamileliği nedeniyle kendisini savunamayacak durumda bulunan kimse olması hâlinde, ceza belli oranda artırılacaktır."
  • bir kişinin gözlüğünü alacağına gözünü çıkar diyen ceza kanunudur.
    malvarlığına karşı işlenen suçların cezası, yaralama suçlarına ilişkin cezalardan çok daha fazladır. hatta cinsel suçlardan bile fazla olabilmektedir.
    mesela yoldan geçen bir kadını durdurur ve ona dokunmadan sadece bıçakla tehdit ederek "soyun " derseniz asliye ceza mahkemelerinde yargılanırsınız ama yok "iç çamaşırını ver" derseniz ağır ceza'da yargılanırsınız..
  • 216 der ki:

    "halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."

    217 der ki:

    "halkı kanunlara uymamaya alenen tahrik eden kişi, tahrikin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır."

    ve 218 der ki:

    "yukarıdaki maddelerde tanımlanan suçların basın ve yayın yoluyla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır."
  • en sade kanun olduğunu düşünüyorum. okuyunca her haltı tek tek çözüyorsun. borçlar falan çok alengirli çok şatafatlı. iyisin sen ceza böyle devam kardeşim...
  • şu an için (bkz: 5237 sayılı kanun)

    765 sayılı kanunun aksine cezalandırıcı adalet anlayışını benimsemiş, gai hareket teorisi etrafında şekillenmiştir.

    eksiklikleri olan bir kanun, ama bu eksiklikler inanılmaz boyutta değil. asıl sıkıntı uygulamada. malzeme iyi olsa bile aşçı kötüyse ortaya çıkan yemek güzel olmaz. ülkede işini harika yapan hakimler var. ama ne yazık ki işinin önemini idrak edememiş olanlar da var. tüm mesele bu ikinci gruptakilerin sayısını minimuma indirmek. aksi takdirde dünyanın en kusursuz ceza kanunu yürürlüğe girse bile özensiz, üzerinde düşünülmemiş ve içine vicdan katılmamış kararlar da çıkmaya devam eder.
  • artık gerçekten güncellenmesi gerektiğini düşünüyorum.

    adamın elinde silah, sopa, bıçak (artık her neyse) varken, sırf bana isabet etmedi diye hiç ceza almamasını ya da küçük bir ceza ile kurtulmasını istemiyorum.
    bir kadın, sırf kendisinden boşandı diye 50 yerinden bıçak darbesi ile öldürülürken, bunun iyi hal indirimi olmasını, hafifletici sebepleri olmasını, cezanın düşürülmesini kabul edemiyorum.

    bir kedi, bir köpek ya da herhangi bir canlıya işkence ederek öldüren, kafasını, ayaklarını kesen insanların idari bir para cezasıyla ya da asla caydırıcı olmayan küçük bir ceza ile kurtulmalarını görmek istemiyorum.

    alkollü bir halde ya da aşırı hızlı giderek, yol kenarında ya da durakta bekleyen, kaldırımda yürüyen insanlara çarparak ölümlerine sebep olanların adli kontrol şartı ile serbest bırakılmalarını, küçücük cezalar ile hayatlarına devam etmelerini istemiyorum.

    benim zar zor, bin bir emekle aldığım arabayı çalanın, evime, dükkanıma girip hırsızlık yapanın, 35 suçtan sabıkalı birinin 36.suçunda da az bir ceza ile salıverilmesini kabullenemiyorum.

    velhasıl.

    bir ceza kanununun ilk görevi, masum ve mağdur insanları korumak olmalıdır. yukarıda saydığım örneklerin dışında, başka bir çok şey var ki sırf masum ve mağdur olduğumuz için defalarca mahkeme koridorlarında çürüdüğümüz, suçu işleyenin ceza alması için neredeyse yalvardığımız şeyler. böyle olmamalı. mağdur ve masum olan değil, suçlu olan sürünmeli, suçlu olan suçu işlediğine pişman olmalı. ve sonun da öyle bir ceza almalı ki, bu hem ona çok ciddi bir ders olmalı hem de onun gibi suç işlemeye teşebbüs edeceklere caydırıcı görünmeli. tamam belki “1-2 tanesini taksim’de sallandıralım, bak bakim bir daha yapıyorlar mı” kadar sert olmamalı ama insanları suç işlemekten vazgeçirmeli.

    bir mağdur ve masum bir vatandaş olarak bir an önce güncellenmesini talep ediyorum.
  • "görev sırasında din hizmetlerini kötüye kullanma" kenar başlıklı 219. maddesi ilginç olan 5237 sayılı kanun.

    ilgili madde şu şekilde:
    madde 219- (1) imam, hatip, vaiz, rahip, haham gibi dini reislerden biri vazifesini ifa
    sırasında alenen hükümet idaresini ve devlet kanunlarını ve hükümet icraatını takbih ve tezyif ederse bir aydan bir seneye kadar hapis ve adlî para cezası ile cezalandırılır veya bunlardan birine hükmolunabilir.
    (2) yukarıdaki fıkrada gösterilen kimselerden biri işbu sıfattan bilistifade hükümetin idaresini ve kanun ve nizam ve emirleri ve dairelerden birine ait olan vazife ve salahiyeti takbih ve tezyife veya halkı kanunlara yahut hükümet emirlerini icraya veya memuru memuriyetinin vazifesi icabına karşı itaatsizliğe tahrik ve teşvik edecek olursa üç aydan iki seneye kadar hapse ve adlî para cezası ve müebbeden veya muvakkaten bilfiil o vazifeyi icradan ve onun menfaat ve aidatını almaktan memnuiyetine hükmolunur.
    (3) kendi sıfatlarından istifade ederek kanuna göre kazanılmış olan haklara muhalif iş ve sözlerde bulunmaya, bir kimseyi icbar ve ikna eden din reis ve memurları hakkında dahi baladaki fıkrada yazılı ceza tertip olunur.
    (4) bunlardan biri dini sıfatından istifade ederek, birinci fıkrada yazılı fiillerden başka
    bir cürüm işlerse altıda bir miktarı çoğaltılmak şartıyla o cürüm için kanunda yazılı olan ceza ile mahkûm olur.
    (5) şu kadar ki kanun işbu sıfatı esasen nazarıitibara almış ise cezayı çoğaltmaya
    mahal yoktur.

    madde, 765 sayılı eski tck'dan neredeyse hiç değiştirilmeden alınmış. kullanılan dil mevcut tck ile hiç uyumlu değil. kanunun bütününde yıl ifadesi mevcutken bu maddede sene ifadesi var. kanunun bütününe uymayan işbu, cürüm, mahkum, bilistifade, salahiyet, takbih, tezyif gibi eski kanundaki ifadeler aynen yer alıyor. bu maddenin türkiye'de uygulanmayacağını bildiklerinden mi üzerinde oynama yapmadılar diye düşünüyor insan. tepki mahiyetinde kanunda sırıtan bir madde mi bırakmak istediler? anlam veremedim bir türlü.
  • geçenlerde bir haberde şöyle yazıyordu: filanca suçu işlerken suçüstü yakalanan x'in aynı suçtan ve hırsızlık, dolandırıcılık, yağma suçlarından 31 kez sabıka kaydı bulunuyormuş. yani benzer suçu 31. kez işlemiş.

    örnekleri çok. bir başka örnek; "cezaevinden tahliye olan x, aynı gün başka bir cinayet işledi."

    yani suçluları ıslah etme hedefi puff....

    maalesef ki ceza kanunumuz yetersiz.

    kanunlarımız yazılırken avrupa mı örnek alınıyor, amerika mı her neyse, bu esin bize uygun değil. varsın dünyada ilk bizde uygulanıyor olsun, ama bize uygun olan bir ceza kanunu yazılsın. bizim sorunumuzu çözmeyen, dnamıza uygun olmayan ceza kanunu, dünyanın en çağdaş kanunu olsa kaç yazar?
  • bu kanunun güncellenmesi için daha ne bekleniyor çok merak ediyorum!!!

    gerçi mesele af çıkarmak ise kanunun birçok kez elden geçtiğini biliyoruz da, işin ucu halka dokunacak olduğunda niye kimse kılını kıpırdatmaz ki? hadi siyasileri geçtim, toplum olarak güncel bir ceza kanunu için neden mücadele vermiyoruz?

    bir örnek vereyim de ne kadar acınası halde olduğumuzu daha somut anlayalım.

    sebepsiz yere birini darp ettiğinizde alacağınız ceza (?) basit yaralama karşılığı örneğin 4 aydan 12 aya kadar hapis cezasidir. hakim bunu günlüğü 20 liradan para cezasına çevirir en iyi ihtimalle 800 lira, en kotu 1800 lira alırsınız. siciliniz yoksa para cezasıni da 5 yıl süreyle ertelerler. 5 yıl uslu durursaniz cezaniz tamamen düşer.

    ama...

    aynı olayda pandemi kuralları gereği sosyal mesafeyi ihlal ettiğiniz için polis size 4 bin tl ceza yazar ve bunu iptal ettiremezsiniz.

    hangi ceza daha ağır oldu? birini darp etmek mi, sosyal mesafeyi ihlal mı?

    düşünün bakalım.
hesabın var mı? giriş yap