• totem ve tabu'da sigmund freud, tarihimizin ''darwin'in ilkel sürüsü'' dediği şeyle başladığını tahayyül etmiştir. kıskanç, haşin bir baba bün kadınları kendine saklıyor, büyüyen oğullarını sürüden kovuyormuş. bunun üzerine otoritesine isyan edilmiş. oğlanlar toplanıp babalarını öldürmüş sonra da yemişler. onu hem gerçek manada hem de metaforik olarak tüketmişler, gücünü ve kimliğini kendilerine almışlar. o hüküm sürerken ondan nefret ediyorlarmış ama ölümünden sonra hissettikleri sevgiyi de nihayet görebilmişler. böylece pişmanlık doğmuş, bunu aşırı övgüler takip etmiş ve sonuda 'tanrı' kavramı doğmuş. 'temelde,' diye bağlar freud, 'tanrı yüceltilmiş bir babadan başka bir şey değildir.'
  • freud'un 1913 tarihli pek muteber eseridir. elbette kitabı okurken ve değerlendirirken iki şeyi göz önüne almakta fayda var. birincisi kitabın genel anlamda antropoloji tarihi içindeki konumu, ikincisiyse freud'un kendi eserleri içindeki konumu. ikisini de göz önüne almak için eserin yazıldığı tarihi kafamızdan çıkarmamamız gerekiyor.

    ilkini göz önüne alırsak, bir kültürel antropoloji kıyaslamasına girmek fazlasıyla saçma olur, zira kitap henüz 1913'te yazılmış. freud da kendinden önce gelen antropologların görüşlerini ustalıkla ele almış ve toparlamış. bunu ön yargısızca, argüman-karşı argümanların neler olduğunu tartışarak yapıyor. kendi fikrini dikte etmiyor. gayet bilimsel davranıyor. fikirlerini ele aldığı antropologlar; frazer, long, mc lennan, atkinson, lang, robertson smith, morgan, westermarek, spencer, muller, durkheim, darwin vs.

    freud'un konu hakkındaki zihin açıklığını kavramak için şu dipnot'a bakmak yeterlidir;

    "totemizmin teorik açıklanışı konusunda fikir ayrılıkları bulunduğu gibi, bunu meydana getiren olayları, yukarıda yapmaya çalıştığımız şekilde, genel hükümler halinde ifade etmenin asla mümkün olmadığı da söylenebilir. hiçbir yorum yoktur ki, bir takım istisnalara ve itirazlara yol açmasın. ama şunu unutmamak gerekir ki, en ilkel ve en tutucu kavimler bile, belli bir anlamda, eski ve arkalarında uzun bir geçmiş bulunan kavimlerdir ve bu uzun geçmiş esnasında, onlarda ilkel olan şey büyük ölçüde gelişmeye ve bozulmaya uğramıştır. nitekim, bugün bile kendilerinde totemizme rastladığımız kavimlerde, bu totemizm son derece çeşitli bir dağılış, parçalanış, ve başka sosyal ve dinsel kurumlara geçiş halinde bulunur ya da durağan şekiller altında bulunsa bile, ilkel halinden büyük ölçüde ayrılmış durumdadır. bu nedenle, şimdiki durum içinde neyin canlı bir geçmişin sadık bir imajını temsil edip, neyin bu geçmişin ikincil bir deformasyonundan ibaret olduğunu söylemek kolay bir iş değildir."

    kitapta tartışılan temel temaların, totem, tabu, ensest, egzogami, animizm, büyü, sihir olduğunu söyleyebiliriz. elbette bir psikanalistin bu konularla neden ilgilendiği merak edilebilir. cevap ise son derece açık. freud, yetişkin insanın ilkel formu olan çocukla; uygarlığın ilkel formu olan ilkel topluluklar arasında bir analoji kuruyor ve çocuktaki anlamsız inançları, ilkel toplulukların inançlarına benzetiyor. bunun üzerine ise, nevrotiğin büyüyememiş bir çocuk olduğu varsayımına varıp nevrotikteki akıl yanılsamalarını ilkel insanın tabuları üzerinden açıklamaya girişiyor. freud, tüm tabuları yıkıyor fakat bir noktaya geldiğinde orada tıkanıp kalıyor. bu nokta ensest noktası. ilkel, totemik klandaki sebebi açıklanamayan grup içi ensest yasağının günümüz modern topluluklarında da aynen sürdüğünü fark ettiği anda kuramını bunun üzerine temellendirme ihtiyacı hissediyor. ve cinselliğin tüm nevrotik yanılsamalarda başat faktör olduğu sonucuna varıyor. elbette bunu 1905 tarihli "cinsellik üzerine" adlı makalelerinde de yapıyor fakat bu kitaptaki kadar berrak değil.

    varmaya çalıştığım nokta şu, freud'un 83 yıllık uzun ömrü boyunca tüm bir kuramını üzerine oturttuğu oedipus kompleksi, onun basit bir mitsel hikayeyi ele alıp onun üzerine bir şeyler karaladığı basit bir söylev değildir. oedipus kompleksi var olan durumu zihinde canlandırabilmemiz için bir benzetme sunar bize, onun direkt olarak o şekilde gerçekleştiğini iddia etmez.

    yaşadığı viktorya döneminde, cinsellik üzerine yapılan tartışmalar hakkında, sadece toplum değil akademiler de son derece bağnazdı. tam anlamıyla bir püritenizm hakimdi döneme. çocukların nasıl ahlaklı şekilde yetiştirileceğini öğreten kitaplar ile hümanizm değer yargıları ile insan psikolojisini normatif bir yöntemle anlamaya çalışan bir oluşum vardı. işte freud'un yaptığı da, nietzsche'nin platon'dan bu yana gelen felsefedeki ahlakçı putları yıkması gibi, cinsellik mefhumunun etrafındaki putları yıkması ve onu bir araştırma nesnesi haline çevirmesi olmuştur. bu noktada cinsellik etrafındaki putları kıran ilk kitap, drei abhandlungen zur sexualtheorie'dir. üzerinde tartıştığımız totem und tabu ise, nietzsche'nin ahlakı soykütük araştırmasına tabi tutması gibi, freud'un cinselliği kökenbilim araştırmasına tabi tuttuğu kariyerindeki çok önemli bir eseridir.

    elbette "freud hep cinsellikle uğraşmış mehehe" diyenlere şunu hatırlatmakta da fayda var. freud'un libido kuramını cinsellik üzerinden temellendirdiği doğrudur. fakat canı öyle istediği için bunu yapmamıştır, aksine yukarıdaki üç paragrafta açıkladığım kaçınılmaz sonuçlar onu kuramını bu şekilde biçimlendirmeye itmiştir. lakin onu diğer kuramcılardan asıl ayıran nokta cinsellik mefhumu da değildir. ilk defa 1920'de haz ilkesinin ötesinde'de ortaya koyduğu ölüm itkisidir. bununla birlikte freud tüm diğer kuramcılardan uzaklaşmıştır, en çok da jung'dan.

    aşağıdaki entry'lerde kitapta bahsi geçen temel konular üzerine bir şeyler karaladım. elbette bunları benden değil, freud'dan okumanız sizin için daha faydalı olur.

    (bkz: tabu/@tarihsel bulgular isiginda sevisen adam)
    (bkz: totemizm/@tarihsel bulgular isiginda sevisen adam)
    (bkz: ensest/@tarihsel bulgular isiginda sevisen adam)
    (bkz: kurban/@tarihsel bulgular isiginda sevisen adam)
    (bkz: duanın hiçbir işe yaramaması/@tarihsel bulgular isiginda sevisen adam)
  • ilkek toplumlarda sosyal ilişkileri ve bilhassa cinsellikle ilgili yasaklarda totemlerin etkisini açıklamaya calısan kitap.toplulukta grupları biyolojik aile bagları değil baglı olunan totem belirler ve evlenme vb merasimler aynı totem gruplarında yapılamaz.kitabın temel mesajı ensest yasagının olusturulmasında ilkellerin totemi kual koyucu olarak kabul etmesi ve modern topluma yansımaları.
  • sigmund freud tarafından 1913 yılında neşredilmiş eserdir. okunup anlaşılması, freud’un diğer kitaplarına nazaran biraz daha kolaydır. ama yine de bilirsiniz; 1 sayfa psikoloji kitabı eşittir 4 sayfa roman.

    öncelikle totem ve tabu’yu tanımlayarak başlıyor. daha sonra yapılan gözlem, araştırma ve incelemeleri, en eskiye giderek inceliyor. çok büyük kısmı, frazer’ın kitap ve makaleleri üzerinden psikanalitik yöntemlerin kaynağına gönderme yapma üzerinedir.

    peki ama ne yapmış?
    farklı yerlerde , farklı zamanlarda yaşamış kabilelerin tabularını, yasaklarını ve mitlerini incelemiş. sonrasında da kaynağına inmeye çalışmış. yani ilk aşamada çıkış noktasını saptayamadığı olgular için daha eski tarihteki davranış biçimlerini inceleyip bu duruma nasıl evrildiğine gelmiş. şu örnek kitabı özeti gibi oluyor:

    kadim zamanlarda, kadınları(anne, kız kardeş) ve tüm kaynakları elinde bulunduran güçlü bir baba var. oğlanlar diyor ki “biz de bir şeyler istiyoruz ama bu başımızdayken ancak babayı alırız”.
    sonra diyorlar bizim bu heriften kurtulmamız lazım ama nasıl? hiçbirimizin gücü ona yetmez.
    öyleyse? öyleyse hep beraber bu heriften kurtulacağız.
    hakeza, yapıyorlar da.
    tamam, babadan kurtuldular. ama ortada bir soru var: ee, şimdi ne olacak?
    ortada güçlü bir baba/iktidar/kural koyan yok. içlerinden hiçbiri de babanın yerini dolduracak kadar güçlü değil. kadınlar ve kaynakları da paylaşamıyorlar ve böyle giderse birbirlerini yiyip yok olacaklar.
    böylece hepsi ayrı ayrı uzak diyarlara göçüyorlar ve kadınlardan da vazgeçiyorlar. sonraki nesillere de kabilenin kadınları/bazı kaynakları yasaklı oluyor.
    ış bundan ibaret de değil. cinayetten sonra babayı arıyorlar, vicdan azabı duyuyorlar, yaptıklarının altında eziliyorlar.
    x dağına yerleşen, “babam aslan gibi adamdı” diyor; öyleyse aslan kutsaldır.
    y bağına yerleşen, “babam goril gibi güçlüydü” diyor; öyleyse goril kutsaldır.
    z çayırına yerleşen, “babam kamplumbağa gibi sertti” diyor; öyleyse kaplumbağa kutsaldır.
    aslan kabilesi, goril kabilesi, kaplumbağa kabilesi hayatlarına devam ediyorlar. ama aynı hataların tekrar yapılmaması için çeşitli “katı kurallar” koyuluyor. bu canlılara kutsallık addediliyor. zamanla bu kutsallık(ata figürü) elle tutulan verilerin işlenmesiyle “yok lan, bunlar bildiğin hayvan, işin içinde daha büyük daha yüce bir şey var” diyerek tanrı kavramını oluşturuyor. çünkü hayvanların hareketleri anlaşılabilmeye başlanıyor. “rüzgarı aslan estirmiyor, o kadarını anladık ama tanrı estiriyor olabilir”.
    çünkü insan, anladığı şeyden korkmayı bırakır.
    gel zaman, git zaman bilim ilerledikçe rüzgarın sebebi falan da anlaşıldıkça ondan da uzaklaşmalar oluyor. arada tanrı, bizim günahımızın bedelini ödeyen birisi aracılığıyla tekrar somut bir canlı oluyor. onu da kalkıp öldürüyoruz vs…
    velhasıl kelam, ilk baba(yani tanrı)’nın yokluğuyla biraz boşluğa düşüyoruz ve neyin yasak neyin caiz olduğu konusunda biraz kafamız karışık. kendimize yeni figürler oluşturuyoruz. tutarsa.

    yukarıdakinin az daha özetle ara jenerasyonlar için süreci:
    klan üyelerinin, klanları ayırması için önce isim bulunmuştur. yani totem objesi. şekille çizilebilen herhangi bir şey olması gerekiyordu. sonra bu hayvan ata ile özdeşleşti. zamanla da ataya duyulan saygıyla, ata’nın adı birleşmiş ve yeni nesil, “ataya saygı”yı o hayvana saygı, o hayvana saygı olarak addetmiş. biraz daha zaman geçince de atanın kendisi o obje olmuş. yani, o hayvandan gelindiğine inanılmış. bilirsiniz; biz türkler de kurt sütü ile… neyse.

    kitap içerisinde birçok farklı konuya değiniliyor. misal; sihir ve büyü farkı. sihir daha eskidir, büyü ise daha sonra çıkmıştır. yukarıdaki örnekteki kronolojik döngüyle açıklarsak; sihirin istenen şey ile doğrudan bi bağlantısı yoktur. daha büyük, daha güçlüdür. çünkü olan biteni anlamayınca, bir bağ kurmaya da gerek yok. ama büyü için bir bağlantı gerekir. bir insan büyü yapacaksan, onun tırnağı, saçı, kanı, dışkısı, silahı üzerinden yaparsınız. voodoo oyuncağı gerçekten o kişi değildir ama büyü yapılacak kişiye ait bir şey ile o kişi olur.

    çok fazla kabile, ırk, boy, oymak hakkında incelemeler ve araştırmalar içeriyor. totem sahibi en eski topluluk olarak aruntalılar(avusturalya) olduğunu düşünmüşler. sebep: bunlar cinselliğe hiç önem vermiyor, hatta gebeliğin cinsel ilişki sonucunda ortaya çıktığını bile bilmiyorlar. bu nedenle bunlar, yaşayan en geri ve en ilkel ırk olmalılar. cinselliği, doğum olaylarını ya da toplumsal düzeni korumak için, totemlerinin bu yasakları içermemesi de aynı sebepten olmalı.

    epistomolojik olarak birçok kavramı her aşamasıyla anlatıyor. ama psikanalize bağlama kısımları biraz havada kalmış gibi geldi bana. oedipus kompleksi birçok tabu ile özdeşleştirilmiş. küçük hans örneği ile de iyi bir özdeşleşim kurulmuş. bu çocuğun nevrozunun özü şuydu:
    çocuk attan korkuyor.
    öte yandan babasına da hem kızıyor, hem de sevip saygı duyuyordur.
    babasına duyduğu kızgınlığı normal bir şekilde gösteremeyeceğinden ve bu çift yönlü duyguyla başa çıkabilmek için, yine babası gibi sevdiği ve saygı duyduğu bir şey olan attan nefret etmeye başlayarak bunu meşru kılar. duyguları kaydırmak.

    --- spoiler ---

    [+] yaşlanmakta olan anne, çocuklarının yaşamını yaşama yoluyla kendini onlarla bir sayma, onların heyecanlarını kendi heyecanı yapma yoluyla kendini bu tehlikeye karşı korur. ana baba çocuklarıyla genç kalır, derler. gerçekte ana babanın en değerli ruhsal kazancı da budur. kısır kadın, evlilik yaşamında katlandığı yoksunluklara karşılık avuntuların ve ödünlerin en iyisinden yoksun kalmaktadır. kızıyla bu duygu katılımını anne o kadar ileri götürebilir ki, kızının sevdiği adama bile aşık oluverir.

    [+] bizim için tabunun birbirine zıt iki anlamı vardır: bir yandan kutsal(sacre), kutsallaştırılmış(consacre) anlamlarına gelir. diğer yandan da tehlikeli, korkunç, yasak, kirli anlamlarına gelir.

    [+] o halde bu insanlar tabu yasaklarına karşı çift değerli(ambivalent) bir tavır almaktadır: bilinçdışlarında bu kuralları dinlememekten başka bir şey istememekte ama aynı zamanda bunu yapmaktan da korkmaktadırlar. korkmaktadırlar; çünkü onu dinlememek istedikleri halde, korku hazdan güçlü gelmektedir. fakat tıpkı nevrozda olduğu gibi bu istek, bireylere kurallara aykırı olarak kalmaktadır.

    [+] tabuyu çiğneyen kimsenin kendisi de tabu olmaktadır; çünkü başkalarını da bunu yapmaya iştahlandırmak gibi tehlikeli bir kendine özgülüğü vardır. herkesi kendisine imrendirmektedir; herkese yasak olan şeyi o niye yapsın? onun için o gerçekten bulaşıcıdır. her örnek, başkalarını da öykünmeye sürükleyeceği için onu yapanın kendisinden sakınmak gerekir.

    [+] frazer'den, sierra leone'nin vahşi timmolarının, seçtikleri kralı taç giyme gününün gecesi dövme hakkına sahip olduğunu öğreniyoruz. ve bu anayasal haklarını o kadar eksiksiz biçimde yerine getirmektedirler ki, zavallı hükümdar çoğu kez tahta geçtikten sonra uzun süre yaşayamamaktadır. bu yüzden ülkenin ileri gelenleri, kin besledikleri kimselerin seçilmesini bir yasa haline getirmiştir. böyle olduğu halde, bu kadar açık durumlarda bile, kin duygusu açığa vurulmaz, sanki bir törenmiş gibi gösterilir.

    [+] matem: ölümü hatırlayıp hayatla ilgisini kesme. insanların en temel duygusu olan hayatta kalma içgüdüsüne zarar verir. bu sebeple tehlikeli ve bulaşıcıdır. yerlilerde olduğu gibi, birey, bu durumu atlatana kadar herkesten uzak durmalı.

    [+] “ölümün insanın dalabileceği suskunlukların en kötüsü olması yönünden, ölülerin bu sonlarından dolayı doyumsuz kaldığına inanılır. ilkellerin inanışına göre ölüm, ister zorla, ister büyüyle olsun, ancak öldürülme yoluyla gerçekleşir ve bunu ruhun incinmesi ve kin gütmesi için yeterli bir neden sayarlar. çok doğal olarak ölü canlıları kıskanır ve eski akrabalarıyla birlikte olmak ister; bu durumda, ruhun onlarla birleşmek için onları hastalıklarla öldürmeye çalışacağını anlayabiliriz.”
    -edvard westermarck-

    [+] (…)her yasağın bir isteği gizlediğini savlayan varsayımımızın(…)

    [+] “insanlar kendi kafalarındaki düşünce düzeninin doğanın düzeni olduğunu sanmış ve bu yüzden kendi düşüncelerini denetleyebilmelerinin ya da denetler gibi görünmelerinin kendilerine eşyayı da denetleme erkini verdiğini sanmışlardır.”
    -sir james george frazer-

    [+] her nevrozda belirti oluşumunun temeli, olaylar değil, düşünmenin kendisidir. nevrozlular öyle özel bir dünya içinde yaşarlar ki, o dünyada, başka yerde de söylediğim gibi, yalnızca “nevrozlunun piyasa ölçüleri” geçer. üstüne düşülen ya da şiddetle söylenen şeyler, dış gerçekliğe ister uygun olsun, ister olmasın, nevrozluyu etkileyen şeylerdir. histerikler, histeri nöbetlerinde ve belirtilerinde yalnızca imgelemlerinde geçen olayları yineler ve saptarlar, son çözümlemede bunların hepsi, olan olaylara dayanır. ya da bu gibi olayların yan ürünü olarak oluşmuş olsalar bile histerik, yalnızca imgelemindeki olaylarla uğraşır.
    nevrozlunun günahkar vicdanını, gerçekte yapılmış yanlışlara indirgemekle anlayamayız. bir “obsession” nevrozlusu insanlara karşı çocukluğundan beri çekingen ve kibar davrandığı halde içinde adeta bir caniye yakışır bir günah duygusunun baskısı vardır.

    [+] bu nevrozluların, başlıca “obsessive” davranışları gerçekte tümüyle sihirsel bir niteliktedir. sihir değillerse bile bir tür sihirsel önlem niteliğindedirler ve amaçları nevrozun başladığına işaret olarak daima gördüğümüz bir korkuya, kötülük etmeye karşı kendini korumaktır.

    [+] “eğer totem bize baba gibi davranırsa , biz de asla onu öldürmeye kalkmayız”. böylece totemizm, durumu tatlıya bağlamaya ve insana kökenini borçlu olduğu olayı unutturmaya yardım etmiştir.

    [+] bugün fazla ahlaklılığının baskısı altında bulunan obsession nevrozlularının kendilerini yalnızca heveslerin kutsal gerçekliğine karşı savundukları, kendilerini yalnzıca duyumsadıkları içsel tepkiler için cezalandırdıkları doğru değildir. ışin içinde tarihsel bir gerçeklik parçası da vardır; bu kişilerin çocukluklarında yalnızca kötü içsel tepkileri vardı ve çocukluk güçleri elverişli olduğu oranda bunları baş edime yerleştirmişlerdir. bu aşırı iyi insanların hepsinin çocukluğunda bir kötülük dönemi, sonraki gereğinden fazla ahlaklılığın öncesi olan bir ters evre vardır.
    --- spoiler ---
  • kitaptaki kaynana-damat ilişkisi ile ilgili yazılanlara kanıt

    zaten sigmund freud'u en güzel destekleyen yerlerden biridir karadeniz bölgesi. eminim ki günümüzde yaşasa polinezya yerlileri yerine trabzon insanını inceleyip çığır açmaya devam edebilirdi.
  • elimdeki niyazi berkes çevirisi. remzi kitabevi yayını. kültür serisinin 50. kitabıymış. baskı yılı 1971. küçük boy. ne kapağında, ne künyesinde 'sigmund' ön adı geçiyor; sadece 'freud'.

    çevirinin tam metin olup olmadığından emin değilim; sanırım tam metin. öte yandan yayımlandığı haliyle tashih dolu, bir musahhih gözünden geçmediği belli. takdim tehirler, harf atlamaları, cümle tekrarları...

    amma ve lakin çeviri şâhâne işte. alan literatüründen tercüme sayısının hayli kıt olduğu, dolayısıyla birçok terimin, kavramın yerleşmiş bir karşılığının bulunmadığı bir zamanda ancak onun gibi bir üstad yapardı zaten bu izahlı, tok çeviriyi. mesela ensest'i, haram çiftleşme gibi dolu bir mefhumla karşılamış, oradan fücur'a geçmiş adam; daha ne yapsın?

    "'haram çiftleşme' 'incest' karşılığı olarak kullanılmıştır. latincede 'in+cestus' birleşiminden gelir. bu dilde 'kirlilik', 'iffetsizlik' anlamlarına gelir. din ve hukuk dilinde 'evlenmeleri yasak kişiler arasında çiftleşme' demektir. böyle bir birleşme 'günah' ya da 'suç'tur. eskiden bu terim karşılığı arapçadan alınma 'fücur' terimi kullanılırdı, fakat bugün bu da 'incest' terimi kadar dilimizde yabancı kalmış bir sözcüktür." (kitaptan, çevirenin notu)

    ezcümle, ne varsa eskilerde var. var da... mesela türkiye'de çağdaşlaşma'yı, unutulan yıllar'ı filan... kim okur?
  • tek bir cümlede anlatılması mümkün olmasa da şansımı deneyeceğim "her yasak bir isteği gizler."
  • (bkz: okunması zor kitaplar)

    --- spoiler ---

    bir şey kesinlikle yasaklanıyorsa, buna yol açan bir istek var demektir ortada.
    --- spoiler ---
  • freud efendinin kafa açan kitabı. “tehlikeli olan hususlar, tabulaştırılmak suretiyle zorla bastırılırlar. ama bastırılan hususlar kaybolmazlar. bu nedenle insan isyankardır.”
  • hayatta şu ana kadar okuduğum çoğu şey üzerine daha önce düşünmüştüm. tanıdık gelir, şak diye kavrarım vs.. ama bu kitap öyle değil. freud beni şaşırtıyor.. bu harika bir şey ve bu kitap 120 yıl önce yazılmış.. freudun hala anlaşılamadığını düşünüyorum. gerçekten her şey seks mi yeaa diyen sığır arkadaşlar çok fazla şey kaçırıyorsunuz.
hesabın var mı? giriş yap