• dis kapida (en dis bahce kapisi) nobet tutan askerin, aksam kapanis saati olan 18:00'den sonra gelen pos biyik bir amcanin iceri girmek isterken "kapandi" demesi uzerine amcanin "ne var ki icerde" demesi ve bu asker evladinin da "yaf sen bakma kapinin böyle olduguna yok icerde bisey, ben gordum" dedigi mekan..
    bu asker arkadas bu baslıga bir entry girme sansina sahip olsaydi: kapisi pek fiyakali ama gerisi bos mekan derdi heralde..
  • topkapı sarayı'nın boğaza bakan tarafındayım. yanımda finli bir kız var, uzun dal gibi. sarışın. haliç'i gösterip, ne bu dedi? gözleri maviydi. heyecandan golden horse dedim.
  • bugun günde binlerce kisinin gezdigi topkapi sarayi'nin girisinde cok degil bundan 90 sene evvel su yazi var imiş "sarayi humayuna duhul için bilhassa iradei hazreti padisahi serefsadir olmalidir.. bu mahali temasa etmek ruhsati sahaneyi ihraz eylemis zevat ile resmen istihsali ruhsat edilen kibar ecanibe hastir" yani avam'in anlayabilecegi kivama getirirsek " oyle her elini kolunu sallayan giremez.. padisahin yazili izni lazimdir. bununla birlikte ecnebi olsaniz bile kibar olmak esastir"

    sarayin en cafcafli doneminde ,ki 4. murat zamanina denk gelir, sarayda yaklasik 8000 kisi sadece padisahin ve esrafinin ihtiyaclarini karsilamak icin vardir.. yani her işe bir adam atanmistir.. sarayin kadrosu dolmus da dolmustur.. yani mesela padisah sigara mi icecek "sigaracibasi","atescibasi","kultablacibasi","cubukcubasi" olmak üzere 4 tane adami yanina cagirir oyle icermis.. teferruat kelimesi sanirim bu noktada bulunmus olmali.. insan bir sey yapacaksa da bezer arkadas..

    senede bir kez merhum padisah efendimizin ruhu içun helva dokulurmus mesela helvahane ocaginda.. bu helva once padisah efendimize ikram edilir sonrasinda sirasi ile darussaade agasina, silahtarbasina, cuhadar agaya, rikaptarbasina,tulbentbasina,anahtarbasina,peskir agalarina, hazine ve kilerve seferli kethudalara, mabeyncilere, muezzinbasina, hakveci basina, sarikci basina, tufekcibasina,berberbasina (yoruldum) bas lalaya,baltacibasina, okcu basina, cicekci basina, kuscubasina, hekim basina, mutfak eminine, muneccim basina, sehreminiye, kapi agasina, haznedar agaya, hazine vekiline, bas kapi gulamina, valde sultan bas agasina (ki asistani oluyor olmali) valde sultanbaş kapi gulamina, has oda basina, saray agasina, haznedar basina ve en son kilerci basina...

    hayir bir de helva yemeyenler, merhum padisaha yakinlik derecesi olmayanlar da var.. tuvalete gidecek mesela padisah bu ugurda 10 kisi tahsis edilmis kendisine.. ibrikcibasindan, sabuncubasina kadar.. bunu ogrendikten sonra bas ustunde bas birakmamakdegimi daha bir anlam kazaniyor..

    sarayin boyle lakayit olduguna bakmayin memleketin idaresinde cok onemli işler direk sarayda yapilmistir.. misal veriyorum kuscu ocagi, sadece padisahin muhabbet, bulbul kuslarini yetistirmekle kalmamis, binlerce kuguyu da yetistirmistir.. bu kugularin tüylerinden yeniceri ocagina tüy verilmis, yeniceriler de bu tüyler ile ok yapmislardir..

    saray'in mevkii ile ilgili cok ama cok sevdigim bir anektod vardir.. yil 1770'i gosterirken ruslar gelip cesmede donanmamizi yakmislar.. bu haberi tez alan ücüncü selim "bre deyyuz padisaha palavra atmaya utanmiyor musun? tüm gün na burada otururum da bir tane urus gemisi gormemisim bogazdan gecmis" demistir.. bu hikaye ile sarayin bogaza ne kadar hakim oldugundan bahsetmek istemistim ama padisahlarin cografi yetersizliklerine degindim.. allah günah yazmasin gari..
  • cafeler haricinde hiçbir bölüm için yönlendirme tabelasının bulunmadığı mekan. armut gibi nereye gittiğinizi bilmeden dolaşıyorsunuz. birçok bölümü lan şu tarafta ne vardır acaba diyip rastgele buluyorsunuz. yazıktır.
  • 405 yil araliksiz kuran okunan saraydir.
  • bugün gidip gördüm. çıkarken de "ahir ömrümde bir saray helasında defi hacet edeyim" dedim ve tuvaletine girdim.
    tuvaletin bir yarısı 16. yüzyıl diğeri 21. yüzyıl.
    bir tarafta eskiden kalan arapça bir yazı var diğer tarafta sensorlu tuvalet. bir tarafta camilerdeki abdest alma yeri benzeri lavabolar diğer tarafta yine sensorlu, elini değdirmeden kullanabileceğin lavabo.
    gidenler mutlaka buraya da bir göz atsın.
  • orada bulunma halinin, orada bulunmaktan daha önemli hale geldiğinin ispatı gibi. günümüzde topkapı sarayı'na gitmiş olmak, topkapı sarayı'nı görmekten daha önemli hale gelmiş. insanlar buraya sadece fotoğraf çekmek için geliyorlar. zannedersem bol bol fotoğraf çekip, evlerinde sakin kafayla tekrar tekrar topkapı sarayını geziyorlar. ama topkapı sarayını görmüyorlar bile. etrafa lcd ekranların arkasından bakıyorlar. kafalarını kaldırıp anı yaşamıyorlar. çok klişe şeyler söylediğim ama, iş bence fena halde çığırından çıkmış durumda. dün kafamı kaldırdım ve çevreye baktım. gördüğüm manzara şuydu. daha fotoğraflanacak bir sürü yere gidecek olan bir dünya insan acele şekilde bir o yanın bir bu yanın fotoğrafını çekiyordu. bir kişi bile sakin bir şekilde durup etrafı seyretmiyordu. önce birileri, birilerinin fotoğrafını çekiyor, sonra çekilenler kamerayı alıp diğerlerinin fotoğrafını çekiyor. fotoğrafı çekilmedik en küçük bir nokta kalmaması için deli gibi uğraşıyorlardı.

    dün topkapı sarayına gittim ve içini gezemeden çıktım. çünkü odaların önünde uzun kuyruklar vardı. turistler hiç şikayet etmeden saatlerce o kuyruklarda bekliyorlardı. ben bari balkona çıkayım bir manzaraya bakıp döneyim dedim, pişman oldum. insanlar boğaz manzarasını arka fon yaparak fotoğraf çektiriyorlar, biri işini bitirince anında öteki gelip yerini kapıyor ve aynı fotoğrafı bu sefer kendisi çektiriyor. aynı noktadan ayrı yerin milyonlarca fotoğrafı çekilmiştir belki. lan oradaki tarihi eserlerin fotoğraflarını çeken insanlar gördüm. az ışıkta kötü kalitede zaten milyonlarcası çekilmiş, internette bile bulunabilen eserleri incelemek yerine bir kez de kendisi fotoğraflamaya uğraşıyordu.

    ben en son kuytu bir yer bulup çevreyi izlemeye başladım. 2sn sonra bir turist omzumu dürterek kenara çekilmemi rica etti. arka fonunu kapatıyorum ya amk, ondan rahatsız olmuş. orada, "yeter lan bir durun 2 dakika etrafı izleyin ne bu telaş" diye bağırasım geldi. ben oraya çevreyi izlemeye gitmişim, hanımefendi fotoğraf çekemiyor diye bana çemkiriyor. sinirlendim ve en yakın çıkıştan kendimi dışarı attım.
  • 5 km uzunluğundaki bir surla kuşatılmış olan sarayın yüzölçümü vatikan devletinden büyük, monako'nun yarısı kadardır.
  • sarayi gezerken yemek kokularini takip ederseniz sarayin buyuk mutfaklarinin bulundugu bolume degil konyali nin saray icindeki lokantasina gidersiniz.
  • 21 kasım 2012-20 şubat 2013 arasında çin hazineleri isminde bir sergiye ev sahipliği yapmaktadır. bu sergide terracotta savaşçılarından 4 adet asker ve 1 adet at heykeli ve pekin'deki yasak şehir ve şanghay müzesi'nin de eserler bulunuyor.

    fikir ve amaç çok güzel, ancak ne yazık ki aceleye getirilmiş ve çok amatörce yapılmış bir sergi.

    1) öncelikle sergi tarihleri ile ilgili bilgi öncelikle topkapı sarayı müzesi internet sitesi olmak üzere hiç bir yerde bulunmuyor. yukarıya yazdığım tarihleri sergi ziyaretinde çektiğim resimlerdeki afişlerden gördüm de buraya yazdım.

    2) terracotta savaşçıları hakkında bilginiz varsa, "ne güzel orjinallerini görürüz, yeni bir şeyler öğreniriz" diye heveslenip gitmeyin. çünkü heykelleri sadece "görmekle" kalıyorsunuz. herhangi bir bilgilenme yok. koskoca çin'den terracotta savaşçılarını toplayıp getirmişler ama bizim çok zeki sergi hazırlayıcılarımız heykellerle ilgili bilgi vermeyi gerek görmemişler.

    sözlüğe yazmayı düşündüğüm için iyice inceledim, ancak terracotta askerleri hangi tarihte, kim için, kimin tarafından, nasıl yapılmıştır, çin'in neresinde bulunurlar, terracotta ne demektir, terracotta heykelin özellikleri nelerdir vs vs vs gibi bilgiler katiyen yok. ne var peki? 4 tane heykelin birisinin general, birisinin okçu vs olduğu yazıyor, generalin elbisesi süslüymüş, saçında süs varmış, yüzünde şöyle böyle bir ifade varmış, mışta mış. 1974'te bir kazı yapıldığından bahsediyor ama bu ne kazısı, kim yapmış, nerde yapılmış en ufak bir bilgi yok.

    3) sergide fotoğraf çekilemiyor. bunun alınan izinlerle ilgili olduğunu düşünüp çok kızamasanız da ynie de garip geliyor. çünkü bir salonda resimlerin orginalinin kağıda çıkartılmış kopyaları panolara yapıştırılmış.

    4) serginin orta yerlerinde bir yerlere laf olsun torba dolsun, osmanlılarla da bir bağlantı yapalım, aman ecdadımıza atıf yapmazsak ayıp olur mantığı ile nerden geldiği belli olmayan, gereksiz, alakasız şekilde katip çelebi, piri reis ve ibn i batuta çinle ilgili neler söylemiş gibi bilgiler var. serginin kendisi ile hiçbir ilgisi yok. öylesine iğreti ve gereksiz ki anlatmaya gerek yok.

    5) asıl hayal kırıklığını ise müze mağazasında yaşadık. sergi ile ilgili en ufak bir resim, kartpostal, kitapçık, broşür, kitap, katalog , afiş hiç bir şey yoktu. sadece ve sadece çin'deki müzelerin mağazalarından getirildiği belli olan sergideki eserlerle alakası olmayan bir kaç uyduruk hediyelik eşya vardı.

    sonuç olarak terracotta savaşçılarını sadece "görmüş" olarak sergiden çıktık. gidiş geliş için yolda geçen zaman, yol parası, müzeye giriş parası, acıktığımız için yediğimiz tostların parasının cebimizden çıkması ile kaldık.

    bu yazdıklarımın üstüne daha fazla yazıp zaman harcamak istemiyorum. olayı şu haberdeki kopyaladığım cümle gayet güzel bir şekilde açıklıyor sanırım:

    "bu tür sergilerin hazırlık aşamasının normalde 2-3 yıl aldığı belirtilirken, türk ve çin makamları, sergiyi 1 yıl içinde hazırladı."

    http://www.ntvmsnbc.com/id/25398240/

    2-3 senede hazırlanan-hazırlanabilen sergi işbitirici bürokratlar tarafından alelacele 1 yılda hazırlanmış. o kadar.
hesabın var mı? giriş yap