• spy game, top gun, hunger, deja vu, enemy of the state, days of thunder ve numbers dizisi gibi izlenmeyi hakeden ve benim en sevdiğim aksiyon yönetmenlerindendi. denzel washington'ın da popülerleşmesinde önemli bir pay sahibidir. bugüne buruk başlamama yol açmıştır. yine de bir sinema ve film sever olarak tüm bir hayatını adadığı sinema sanatçı için teşekkür ediyorum. güzel saatler, farklı hatıralar geçirdik kendi hayalinin beyaz perdeye yansıyan görüntülerinde.
  • true romance in senaryosunun hakkini vererek cekmistir. oliver stone gibi tarantino senaryosunun icine sicmamistir. topragi bol olsun.
  • sol framede adının yanındaki entry sayısını görünce içim cız etti. intahar ettiğini öğrendiğimde de aklıma, spy game'in sloganı olarak kullandığı ve leonardo da vinci'ye ait olan "önemli olan oyunu nasıl oynadığın değil, oyunun seninle nasıl oynadığı" sözü aklıma geldi. kaç kere izlediğimi unuttuğum ve repliklerini neredeyse ezberlediğim spy game gibi bir başyapıt için teşekkürler.

    toprağın bol olsun.

    edit : meşhur çatı sahnesi ile kendini analım. (relink)

    https://www.youtube.com/watch?v=zrr-9gpqnjy
  • spy game gibi, 8 defa izlememe sebep olacak lezzette bir filmi bana tattırdığı için önünde saygıyla eğiliyor, gittiğin yerde huzuru bul ve mutlu ol diyorum..
  • man on fire gibi bir filmi cekmis yonetmen , yeni ogrendim.

    kimbilir sorun neydi ?
  • scott'la enemy of the state filminin tanıtımı sırasında röportaj yapmıştım. 20'li yaşlarının başında, heyecanlı ve ukala bir film eleştirmeninin suyuna gitmiş, bana güven vermişti. akıllıydı. true romance'in (o zamana kadar) çektiği en iyi senaryo olduğunu söylemişti. hoş bir gülümsemesi vardı. iyi adamdı. toprağı bol olsun.
  • vincent thomas bridge'den atlayıp intihar eden yönetmen. atladığı köprüye san andreas oynayanlar aşinadır.
  • 80'lerin sonu ve 90'ların başında çekilmiş filmlerinde, karanlık, boğucu, kasvetli şekilde ışıklandırmış, ilginç filtreler kullanarak bol gün ışığı olan sahnelerde bile insanın içini karartan sahneleri çekmiş yönetmen. o yılları ve o yıllarda çekilen filmleri sevmeme rağmen bu adamın filmlerine aynı gözle bakamıyorum sırf bu sebepten.

    büyük bir stadyumdaki gece maçı için kullandığı ışık şu
    stadyum değil gece karanlığındaki orman sahnesi gibi resmen.
  • vincent thomas köprüsünden atlayarak intihar etmiş, ilk haberlere göre arabasında bir de intihar notu bırakmıştır. kimbilir derdi neydi... iyi bir aksiyon yönetmeniydi.
  • bugün yayınlanan arka pencere'nin yeni sayısında kendisine bolca yer verilmiş. murat özer'in yazdığı bir şey dikkatimi çekti. özer, scott'la ilgili yazısında tony scott'ın ridley scott kadar övülmemesi üzerinde duruyor bir paragrafta. derginin arka kapağında da scott'ın şu sözüne yer verilmiş:

    "ridley'nin filmleri alien, blade runner, gladiator hemencecik klasik sayılmakla birlikte, ben hep biçimi içeriğin önüne koymakla eleştirildim. bu yüzden filmlerim o kadar saygı görmedi. belki zamanla insanlar benim filmlerimi de klasik olarak addedeceklerdir ama beni öteden beri fark yaratacak kabiliyette görmediler. öyle olunca filmleriniz "klasik" kategorisine giremiyor."

    vay amk. duygulandım yeminle. bu sözler çok şey anlatıyor bence. eleştirmenlere bir serzeniş var sanki. ayrıca ridley'nin gölgesinde kalmasının yarattığı hayal kırıklığı da bu sözlerden anlaşılıyor.

    ridley scott gibi bir ağabeye sahip olmak güzel olduğu kadar kötü bir şey. gurur duyabileceğiniz bir ağabey ama gölgesinde kalabileceğiniz birisi de. zira o alien'ı, blade runner'ı, (ben söylendiği kadar başarılı bulmasam da çoğunluğun çok beğendiği) gladiator'u, thelma and louise'i çekmiş, bu filmleri klasikleşmiş, bu filmleriyle olumlu övgülerin dibine vurmuş birisi. son on senede berbat filmler çekse de hollywood'ta saygın bir noktada olan bir yönetmen. böyle bir adam sizin ağabeyiniz. siz de yönetmensiniz. rekabet kaçınılmaz sanırım. coen kardeşler, wachowski kardeşler vs gibi yönetmenler arasında rekabet yok. çünkü bu elemanlar aynı sinema görüşüne sahipler ezelden beri. ama scott kardeşler arasında var sanıyorum. zira ridley hikayeye daha fazla önem veren (son on senede bunu boşlayan) bir yönetmen iken tony aksiyon/kurguya, yani sözünde belirttiği gibi biçime daha çok önem veren, son on senede çektiği filmlerinde hikayeleri arka planda kalan filmler çeken bir yönetmen. aralarında ciddi farklar var.

    tony 68 yaşına gelmesine rağmen hala ağabeyi ile mücadele ediyor muydu içten içe? hala kendisi kadar değer görmemek onu üzüyor, yaralıyor muydu? hala sitemli miydi filmlerinin klasikleş(tiril?)memesinden? bunlar üzerinde hiç düşünmemiştim ama bu sözden sonra cidden merak ediyorum tony'nin neler yaşadığını kendi içinde. ben tony'nin yerinde olsam (insanlık hali) ağabeyimin benden başarılı olmasına (bu derece başarılı olmasına) kızardım, onu kıskanırdım, bana değer vermeyenlere de kızardım. insanlık hali. gurur da duyabiliriz ağabeyimizle, onu kıskanırız da. bence ikisi de normal. tony'nin işi zormuş.

    ama keşke üzmeseydi kendisini. ridley de kendisi gibi ardı ardına kötü filmler çekti.
hesabın var mı? giriş yap