• doğada, kendi ortamında bir hayvanla karşılaşmak her zaman çok hoşuma gitti. heyecan dolu bir his. göz göze gelmek, içinden geçenleri okumaya çalışmak, tehlikeli bir hayvansa yaşanan gerilim zevk veriyordu. fakir eğlencesi tadında olsa da tam anlamıyla gerçek en azından. illüzyon ya da yapaylık yok. tilkiler de bu anlamda doğanın en sempatik paydaşlarından. çok önceleri, gece yarısı civarında, kabini olmayan yani üstü açık bir traktörde üç kişi arazinin ortasında yol alıyorduk. biraz ötemizde, yolun sağında traktörün ışıklarına kilitlenmiş iki tilki gördük. öyle asil ve sevimlilerdi ki. yanlarından geçerken "vuuu huuuu" gibi bir ses çıkararak ve onlara bakarak selam verdik. çığlık şeklinde. şaşkınlıklarını yüzlerinden okumuştum :) en fazla bir dakika süren o sekans hayatımın en güzel anları listesinde ilk ondadır. bir yaz akşamı, kırsalın tam ortasında, en yakın yerleşim yerinin ışıklarının dahi gözükmediği bir mevkide, arazinin en sevimli hayvanına içten gelerek selam vermeyi bir insan hayatında kaç defa yaşayabilir ki? eşsiz bir duyguydu. yaklaşık 20 yıl önceydi. fakat hala çok taze. hala gülümsetiyor.
  • dun gece gece karsilastim biriyle. guzeldi. cok guzeldi. gozlerinin alti sanki bir parmak kan calinmis gibi renkliydi. isigi gorunce dondu kaldi. yol kenarinda ezo gelinler, suzulmus mercimek corbalari kokan benzinciden arta kalan coplerin kenarindaydi. farlar kapaninca baktim bir seyle ugrasiyor. gozum karanliga alisinca gordum ki posette bir seyler var. agzi dugumlenmis. yirtsana diye gecti aklimdan. yirtmadi. ugrasti. yuregim sikisti. inip acsam kacacak. belki sonra hic gelmeyecek. devlet ciftliklerinde uretilmis belli. dogal hayata salinmis. keklikler gibi, kelaynaklar gibi... inip de kucaklasasim geldi. kardesim. gel mercimek icelim bol limonlu. ekmekli. kis geliyor ha? yabanil yasam da basitlesti degil mi. resim cektirsek? face de paylasirim seni rasyonel sayilar gibi? fotojenik misin? sen tavuk seversin degil mi? kume-sler yok ki artik. ayaginda verici var mi? sahi takip ediyorlar mi uzmanlar seni? otobana cikma olur mu? kirmizi da gec ote yuze.

    keske tufegin olsaydi da avlasaydin beni. tilkicik.
  • küçük prensin öğretmeni

    "....
    seni evcilleştirmek için ne yapmalıyım?" diye sordu küçük prens.

    "çok sabırlı olmalısın," dedi tilki. "önce karşıma, şöyle uzağa çimenlerin üstüne oturacaksın. gözümün ucuyla sana bakacağım, ama bir şey söylemeyeceksin. sözler yanlış anlamaların kaynağıdır. her gün biraz daha yakınıma oturacaksın..."

    ertesi gün küçük prens yine geldi.
    "aynı saatte gelmen daha iyi olur," dedi tilki. "örneğin sen öğleden sonra dörtte geleceksen, ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. mutluluğum her dakika artar. saat dörtte artık sevinçten ve meraktan deli gibi olurum. ne kadar mutlu olduğumu görmüş olursun. ama herhangi bir zamanda gelirsen yüreğim saat kaçta senin için çarpacağını bilemez. insanın belli alışkanlıkları olmalı..."

    ..."
  • gece veya sabaha karsi evime donerken mutlaka en az bir tanesi bana eslik eder bunun. zariftir, urkektir, gorunce hoplaya ziplaya ileride biyerlere kacar saklanir. sonra yine cikar, yine dolanir pesimde. evcillesmek mi istiyor yoksa beni av olarak mi gozune kestirdi anlamadim. gecenlerde de baykus ve geyik gormustum zaten agaclarin arasinda. iyice athena gibi hissediyorum kendimi, yavas yavas delirttin beni doktora.
  • kapana kısılmıştır tilki. birden ne olduğunu anlamadan kapanmıştır kapan ayağına. bekler tilki. avcıların ve köpeklerin sesinin yaklaşmasını dinler. öyle ki ayağının acısını unutur beklemenin acısından. bekler tilki. yaklaştıklarını bilir. hızlı hızlı atar kalbi. "neden yakalandım?" der, "neden ben?" der, "neden kapanlar var?" der, "neden?" der en çok.. avcıları anlar ama köpekleri anlayamaz. bekler tilki. yaklaşmalarını, sonunu bekler. beklemenin acısından kapanda sıkışmış kanayan ayağının acısını fark edemez bile. korkusu acısını bastırır. bekler tilki.. adımlarını dinler. acısı ve gümbür gümbür atan kalbiyle. ona uzaktan kapan kurmuş, yaklaşmakta olan avcıları ve onların köpeklerini bekler. bekler kalbinin korkuyla çarpışı bastırırken yarasının acısını. avcıları anlar ama köpekler neden hevesle koşuyorlar anlayamaz tilki. uzaktan gelen kurşunları, saklanmış kapanları, köpekleri -aslında avcıları da- anlayamaz tilki. bekler.. acısını bile yaşayamaz tilki. öyle bir beklemedir ki... "neden ben?" der tilki... acısını bile yaşayamaz tilki.. tilki bekler kanayarak sadece. kanar tilkinin kapandaki ayağı. gitgide yaklaşmaktadır oysa sesler..
    ayrıca (bkz: küçük prens)
  • tüm aptal çiçekler,bön kuzular,kibirli güller ve sinsi yılanlardan daha çok sevdiğim hayvan.
    onu layık-ı veçhile sevemeyen,gözleri kadar sarı sahra çöllerinde bir başına koyan, büyüklü küçüklü tüm prens ve prenseslerin yerine de sevdiğim kahraman.

    kızıl postu,uzun bıyıkları,büyük kulakları ve titrek kuyruğu da güzel ama bence onu daha güzel yapan özelliği; kitapta, gerçek sevgi ve arkadaşlığın bencillikten çok uzak olduğunu anlayan yegane karakter oluşu.

    tilkidir ki; sevmeyi,emek emek,yavaş yavaş öğrettiği küçük prensini,"evcileştirdiklerinden sen sorumlusun" diyerek o aptal, kadir kıymet bilmeyen güle yollar. daha neyi sevdiğini bile bilmeyen prensin gözünü açar ve bunu emeğine ya da sevgisine karşılık beklemeden yapar. "kürkçü dükkanı" alegorisini bile bilmeyen küçük prensin "senden de sorumluyum tilki" diyerek kendisine geri dönmeyeceğini ve terk edilmenin kendisine acı vereceğini bildiği halde gene de sevmek adına insana sokulur. o küçücük gezegende gülü yemeyecek tek canlıyken, bön kuzuya bile tercih edilmez; çünkü kutuda/kalpte tilkiye yer yoktur ve "eh,hiçbir yer de mükemmel değildir".

    -“ah! sanırım ağlayacağım”.der ama ağlamaz tilki,kendine hayattan bir başka ders çıkarır ve başakların ona küçük prensi anımsatmasından korkmaz, çünkü bilir ki tüm terk edilen canlıların,kadınların,erkeklerin,kedilerin ve sokak köpeklerinin gözlerinden geçen o ifadede sonsuza dek asılı kalacaktır.eh ne de olsa evcil tilki olmak kolay değildir ve kuyruğu hep dik tutmak gerekir.
  • uykusuz bir gecede canli discovery channel tecrubesi yasatan hayvan. ayrica, bunlar bildigin cekirdek aile seklinde yasiyormus yahu...
    hersey gecenin bir yarisi yan bahceden gelen isigi farketmemle basladi. ilk anda bahcede birileri geziniyor diyerek bakmak icin kalkip pencerenin kenarina gittim, uc tane minik tilki yavrusu birbirlerinin ustune atliyorlar saga sola kosuyorlardi. biraz daha buyuk bir tilki (ki anneleri oldugunu tahmin ediyorum) de baslarinda durmus bir yandan yavrulara bakarak olurken bir yandan da benim uzaktan izledigimi farketmis olacak donup donup bana bakiyor. o arada bahcenin karanlik kismindan buyuk bir kararti gecti ne oluyor bu ne derken daha da buyuk bir tilki bizim ufakliklarin yaninda peydahlandi agzindaki seyi yere birakti, butun yavrular getirilen yiyecegi yemege basladi, payini bitiren minik tilkicikler kosup ziplamaya devam ediyordu. baba tilki calilarin arasina dalip yine kaybolurken anne tilki de uzaklasan yavrularin pesinden gidip onlari geri getiriyordu bahcenin isikli kismina. butun bu aksam yemegi sefasi yaklasik yarim saat surdu sonra sona eren bir tiyatro oyunu gibi once isiklar kapandi sonra da tilkiler agaclarin arasinda gozden kayboldular.
    (bkz: londra'yi sevme sebepleri)
  • aksam 11 sıralarında konutkent semalarında, arabamda sağ elimde biram, sol elimde arabanın camından sarkıtmak suretiyle içtiğim sigaram, hayallere dalmışken sarkıttığım elimi birşeyin yalamasıyla ürktüğüm ve ne oldu diye mala bağlamış etrafa bakınırken göz göze geldiğim hayvan... hoşuma gitti sevimliydi zira.
  • " tilki:
    - git güllere bir daha bak. göreceksin ki, senin gülün dünyada bir tanedir. bana "allaha ısmarladık" demeye gel; ben de sana bir sır armağan edeceğim.
    küçük prens gidip güllere bir kez daha baktı.
    - siz hiç de benim gülüme benziyor değilsiniz, daha hiçbir şey değilsiniz, dedi onlara. kimse sizi evcilleştirmiş değil, siz de kimseyi evcilleştirmemişsiniz. eskiden nasılsa öylesiniz siz. o da yüzbin başka tilkiden değişik yanı olmayan bir tilkiydi. ama ben onu kendime dost edindim ve şimdi o, dünyada bir eşi daha olmayan bir tilkidir.

    güller oldukça utanmışlardı.

    - sizler güzelsiniz, ama içiniz boş, diye sürdürdü sözünü küçük prens. insan ölemez sizin için. evet, rasgele gelip geçen birisi, benim gülümü sizlerden ayırt etmeyebilir. ama benim gülüm tek başına sizlerin tümünden önemlidir, çünkü o benim suladığım çiçektir. çünkü o benim kavanozun altına koyduğum çiçektir. çünkü o benim paravanla örttüğüm çiçektir. çünkü onun tırtıllarını ayıklayan benim (sonradan kelebek olacak bir ikisi dışında.) çünkü o, benim yakınmalarını ya da böbürlenmelerini, hatta arada susuşlarını dinlediğim çiçektir. çünkü o benim gülümdür.
    sonra yine tilkiye döndü:
    - hoşça kal, dedi.
    - sen de, dedi tilki. işte sana vereceğim sır. hem de çok basit: kişi ancak kalbiyle görür. göz hiçbir şeyin özünü göremez.
    küçük prens, unutmamak için tekrarladı:
    - göz, hiçbir şeyin özünü göremez.
    - sen gülüne bu kadar çok zaman harcadığın içindir ki gülün önemi böylesine çoğaldı.
    - ben gülüme bu kadar çok zaman harcadığım için.. dedi küçük prens, unutmamak için.
    - insanlar bu gerçeği unuttular, dedi tilki. ama sen unutmamalısın.
    evcilleştirdiğin kim olursa olsun, sen ondan sorumlusundur artık. sen şimdi gülünden sorumlusun.
    - ben, şimdi gülümden sorumluyum, diye tekrarladı küçük prens, unutmamak için."
    .
    .
    .
    küçük prens
    antoine de saint-exupery
    bölüm xxi
  • odtü a4 kapısından eve doğru yol alırken yandan yandan eşlik eden güzel hayvandır. "ne işin var ulan burada, dön köyüne" dedim dinlemedi.
hesabın var mı? giriş yap