• jethro tull 1972 yilı albumu

    45 dakikalık kesintisiz bir şarkıdan oluşur. ian anderson'un daha ilk dizesiyle - yine usta bir alaycılık kullanarak - çevresini ve toplumu aşağıladığı bir parçadır : "eğer bu parçadan hiç bir şey anlamazsanız fazla kafanıza takmayın". çoğunlukla üst sınıflara yönelen eleştiriler, düşünme gücünü kullanmayan / düşünmek istemeyen bireyleri hedef alır. toplumun empoze etmeye çalıştığı normlar ve değerler karşısında bireyin dayanıklı olması gerektiğini çok karmaşık sözlerle anlatmaya çalışır. anderson'un hiçbir zaman arı bir kültür olarak göremediği amerikan kültürüne ince göndermelerle doludur albüm. şarkının sözlerini deşifre etmeye çalışmak hiç de kolay olmadığı gibi sembolik anlatımlar ortalama bir dinleyiciyi/okuyucuyu çok yanlış yorumlara götürebilir dizelerde ortak bir tema bulunsa da, 45 dakika boyunca bölümler arasındaki bağlantı asıl olarak müzikle sağlanmaktadır. jazz, folk, rock ve hatta klasik müzik öğelerinin bir çeşit sentezidir albümün melodik yapısı.
  • orhan kahyaoğlu'nun yaptığı çevirisi: ( çeviri kelimesinin altını çizmek isterim.)

    hiç aldırmam bu şiirde
    canınız sıkılırsa eğer.
    benim sözlerim fısıltı,
    sizin sağırlığınız bir çığlık.
    hissetmemenizi sağlayabilirim ama düşünmenize karışamam.
    spermleriniz lağımda, aşkınız bulaşık sularınıza karışıyor.
    bunun içindir ki dağ tepe aşıyor,
    tüm hayvanca numaraları yapıyorsunuz ama
    akıl küpü insanlarınız bir türlü olamıyorlar
    kalın bir tuğla kadar.
    ve kumdan yapılmış kalelerdeki erdemleriniz
    gelgitlerin yıkıcılığında,
    ahlâk savaşlarında yok olup gidiyor.
    son dalga yeni yolu ortaya çıkardığında
    dönek geri çekilmeleriniz oyunun sonunu muştuluyor.
    ama yeni ayakkabılarınız ökçelerinden eskiyor,
    güneş yanığı deriniz hemen soyuluyor ve
    akıl küpü insanlarınız, bir türlü olamıyorlar
    kalın bir tuğla kadar.

    ve duyduğum aşk çok uzaklarda:
    ben bugün gördüğüm kötü düşüm- ve
    sen kafanı sallıyor
    çok ayıp! diyorsun.

    beni gençliğimin günlerine, yıllarına döndür.
    ipi çek, kara perdeleri kapat
    gerçeği olduğu gibi sakla.
    beni çağlar ötesine döndür:
    bırak şarkılarımızı söylesinler.

    bak! bir çocuk doğar ve biz
    onun savaşa hazır olduğunu bildiririz.
    omuzlarında sivilceler vardır,
    geceleri altına kaçırır.
    biz onu adam ederiz.
    ticarete bulaştırıp, vurgunculuğu ve
    yağmurda nasıl şarkı söyleyebileceğini öğretiriz.

    güneş denizden dönen piyadeleri kışkırtırken
    şairin ve ressamın suya gölgeleri vurmaktadır.
    eylemci ve düşünür, kararan hava
    paragözlerin yeminlerini ısıtırken başkasına yer yoktur.
    evin ateşi yanar:
    çaydanlık neredeyse kaynamak üzere
    ama evin efendisi uzaklardadır.
    atlar ayaklarını yere vururlar
    ılık solukları bıçak gibi kesen ayaz günün sabahında
    bulut halinde yükselirken.
    ve asker kılıcını kınına sokarken
    şair kalemini kaldırır.

    ve ailenin en genci
    kendinden emin adımlarla yürür.
    geciken gelgitin yerle bir etmesini
    göze alacak kaleler yapar.

    koyunlar, dağdan gelen suyun denize kavuştuğu
    nehrin kenarındaki otlakta huzur içinde otlarlar.
    kalelerin yapımcısı asırlık niyeti yeniler ve
    teklifi kendi için bir gereksinim olan
    süt sağan kızı düşünür.
    ev ahalisinin tüm gençleri askere alınmışlardır
    ve bir yıldan önce dönmeleri beklenmemektedir.

    evin masum geçnç efendisi
    düşünceler hızla değişir görüntüsünü
    taşıdığı adamı değiştirme planını hazırlar
    ve asker kılıcını kaldırırken
    şair kalemini kınına koyar.

    ve evin en yaşlısı azametle harekete geçer.
    denizden gelerek, evden uzaklaşmasına
    yol açan oğluna meydan okur.

    yaşlı adam evden uzaklaştığı zaman
    siz olsaydınız ne yapardınız?
    özünüz şarkı söylerken
    yaşlı adamın yerinde olmak ister miydiniz?
    ya da onun kişiliğini yok mu ederdiniz?
    size bu iş için yürek veren kimse yoksa
    girdaplar sizi yanlış yola sürükler.

    daha sonra

    kokuşmuş değerlerinizi tamir için
    yüksek bir sınıftan aranıza geldim.
    babam herkesin boyun eğdiği otoriter bir admdı.
    suçlular, hepiniz ortaya çıkın!
    yirmi yıl gibi ibir gecikmeyle yaşlı adamı nasıl
    hizaya getirdimse, sizi de düzelteceğim
    suyunuz ve ekmeğiniz bayatlıyor.
    saçlarınız kısacık ve düzenli.
    sizi yargılayacağım ve
    beni kimsenin yargılamadığına inandıracağım.

    herkese neşeyle gülümserken
    ayak parmaklarını kıvırıyor
    bakışlarınla milleti kesiyorsun
    hareketlerinin yerini bulmadığını bilmiyorsun.
    ve bize neyin olmaması gerektiğini söylerken
    acımasızca gülüyorsun.
    ama nereye koşmamız gerektiğini nasıl göreceğiz?
    ellerinde yüzüklerin, tüylü süslerin
    ve gümüş tokalı papuçlarınla
    mahkemede seni sürüne sürüne yürürken görüyorum.
    ciddi davalarda dalga geçecek kuralları
    eğip bakmana izin veren
    o tapınılası komik kitabı izliyorsun.

    eeee!
    haydi, çocukluk dönemi kahramanları!
    çizgi romanların sayfalarından
    kalkıp gelmeyecek misiniz?
    ya sihirli değnekleriniz?
    bize yol göstermeyecek misiniz?
    haydi! istek ve niyetlerinizi bildirin.
    mahalli idarelere katılın.
    başkanınız süperman olacak!
    robin sizi kurtaracak.

    hep bir numaraya oynarsın.
    her zaman da kazanırsın.
    öbür çocukların tümü vazgeçtiler.

    sonunda ne kadar büyük olduğunu
    kendi kendine sorarsın
    ve büyük arabaların
    daha akıllı dünyasında yerini alırsın.
    kimden ne isteyebilirim diye meraklanıp durursun.

    peki! geçen cumartesi ona ihtiyacın varken
    biggies hangi cehennemdeydi?
    seni her zaman destekleyen sporcular neredeler?
    hepsi cornwall'da dinlemiyorlar-
    erkek izciler el kitabınını paper-back
    basımınd çıkacak anılarını yazarak.

    daha sonra
    bakın! bakın bir adam doğar- ve biz
    onun barış hazır olduğunu bildiririz.
    hastalığının farkına varması ile
    omuzlarından kalkan bir yük vardır.
    içindeki çocuğu çekip alırız,
    sınava çeker
    nasıl akıllı bir adam olacağını,
    öbürlerini nasıl aldatacağını öğretiriz.

    tirnak içinde
    istisna değil,
    tam tersine ortalama insan yapılıyoruz.
    tanrı karşı konulmaz bir sorumluluk.
    yeni doğan bebekler koğuşunu gezip
    218 bebek gördük naylonlar içinde
    kediler iyileşme yolundaydılar. iyileşme!

    daha sonra
    sabah güzelliğinin berrak beyaz halkalarında
    dağların efendisiyle birlikte yerimi aldım.
    (küçük düzenli sıralarda) çadır bezlerinin kenarlarıyla
    oynaşan sarı-gözlü askerler renksizleşmiş duruyorlardı.
    kantinde sıralarını beklerken
    oraları buraları ağrıdığında dikkatsizce hazırola geçmişlerdi.
    -''ninen nasıl yaşlı kurt? ernie nasıl? tahvil işinde 10 teklik kazandı.''
    diye konuşarak.

    (eski kabile ilahilerinde yazılmış)
    efsaneler martının çığlığında korunuyor.
    ve yaptıkları tüm vaatler kötünün düşüşünde öğütülüyor.
    şair ve akıllı adam silahın gerisinde duruyor,
    gündoğuşunun gelişiini haber veriyorlar.
    güneşi yakıyorlar.

    güne inanıyor musun? güne?
    inanıyor musun?
    kralların gündoğumu yaratıları başladı.
    tatlı venüs (yalnız kadın) günün en ölümsüzünü getiriyor.
    güne inanıyor musun?
    silikleşen kahraman geceye döndü ve
    güne gebe akıllı adam şairin görüşünü onayladı.

    güne inanıyor musun? güne?
    inanıyor musun?

    dur sana yaşamının masallarını anlatayım.
    bıçağın kesiş ve saplamalarının
    bitmek tükenmek bilmez zulmünü
    akıl, ölme ve öldürme arzusunu damla damla öğretirken.
    dur sana son otobüs de giderken
    sokakta boydan boya yatan
    kayıp adamın şarkısını söyleyeyim.
    kaldırımlar bomboş, su yolları kıpkırmızı akıyor,
    aptal gökteki tanrısının şerefine içerken.

    öyleyse, siz kaleler kuran genç adamlar
    biraraya gelin, yılın hangi zamanı olduğunu söyleyin
    ve sesleriniz cehennem korosuna katılsın.
    korkunuzun kesin doğasını belirleyin.
    dedelerin günahları; aptalların kanı
    ve akıllıların düşünceleri
    ve yatağın altındaki kafatası ile beslenirken
    ölüyü kaldırmak için dur sana yardım edeyim.

    öyleyse, siz kaleler kuran genç adamlar
    biraraya gelin, yılın hangi zamanı olduğunu söyleyin
    ve sesleriniz cehennem korosuna katılsın.
    görüyor musunuz?
    yaz şimşekleri ışıklarını üzerine saçıyorlar ve yargı günü yaklaşıyor.
    zırhlı elbiseyle duran aptal mı?
    yoksa kendini temize çıkaran akıllı mı olacaksın?
    görüyor musunuz?
    haydi, çocukluk dönemi kahramanları
    çizgi romanların sayfalarından kalkıp gelmeyecek misiniz?
    ya sihirli değnekleriniz?
    bize yol göstermeyecek misiniz? haydi.
    istek ve dileklerinizi bildirin tamam mı?
    mahalli idarelere katılın.
    başkanımız süperman olacak.
    robin bizi kurtarack.
    peki, geçen cumartesi ihtiyacın varken
    biggies hangi cehennemdeydi?
    ya seni her zaman destekleyen sporcular neredeler?
    hepsi cornwall'da dinleniyorlar.
    erkek izciler el kitabının
    paper-back basımında çıkacak anılarını yazarak

    ve tabii
    bunun içindir ki dağ tepe aşıyor
    tüm hayvanca numaraları yapıyorsunuz
    ama akıl küpü insanlarınız
    bir türlü olamıyorlar
    kalın bir tuğla kadar.
  • hani tek bir sarki icin satin aldiginiz albumler vardir ya, iste thick as a brick de oyledir.
  • ayni adli albumden $arkinin tamamini girelim bazi yakalami$ken boluk porcuk olmasin:

    thick as a brick

    really don't mind if you sit this one out.

    my words but a whisper -- your deafness a shout.
    i may make you feel but i can't make you think.
    your sperm's in the gutter -- your love's in the sink.
    so you ride yourselves over the fields and
    you make all your animal deals and
    your wise men don't know how it feels to be thick as a brick.
    and the sand-castle virtues are all swept away in
    the tidal destruction
    the moral melee.
    the elastic retreat rings the close of play
    as the last wave uncovers the newfangled way.
    but your new shoes are worn at the heels and
    your suntan does rapidly peel and
    your wise men don't know how it feels to be thick as a brick.

    and the love that i feel is so far away:
    i'm a bad dream that i just had today -- and you
    shake your head and
    say it's a shame.

    spin me back down the years and the days of my youth.
    draw the lace and black curtains and shut out the whole truth.
    spin me down the long ages: let them sing the song.

    see there! a son is born -- and we pronounce him fit to fight.
    there are black-heads on his shoulders, and he pees himself in the night.
    we'll
    make a man of him
    put him to trade
    teach him
    to play monopoly and
    to sing in the rain.

    the poet and the painter casting shadows on the water --
    as the sun plays on the infantry returning from the sea.
    the do-er and the thinker: no allowance for the other --
    as the failing light illuminates the mercenary's creed.
    the home fire burning: the kettle almost boiling --
    but the master of the house is far away.
    the horses stamping -- their warm breath clouding
    in the sharp and frosty morning of the day.
    and the poet lifts his pen while the soldier sheaths his sword.

    and the youngest of the family is moving with authority.
    building castles by the sea, he dares the tardy tide to wash them all aside.

    the cattle quietly grazing at the grass down by the river
    where the swelling mountain water moves onward to the sea:
    the builder of the castles renews the age-old purpose
    and contemplates the milking girl whose offer is his need.
    the young men of the household have
    all gone into service and
    are not to be expected for a year.
    the innocent young master -- thoughts moving ever faster --
    has formed the plan to change the man he seems.
    and the poet sheaths his pen while the soldier lifts his sword.

    and the oldest of the family is moving with authority.
    coming from across the sea, he challenges the son who puts him to the run.

    what do you do when
    the old man's gone -- do you want to be him? and
    your real self sings the song.
    do you want to free him?
    no one to help you get up steam --
    and the whirlpool turns you `way off-beam.

    later.
    i've come down from the upper class to mend your rotten ways.
    my father was a man-of-power whom everyone obeyed.
    so come on all you criminals!
    i've got to put you straight just like i did with my old man --
    twenty years too late.
    your bread and water's going cold.
    your hair is too short and neat.
    i'll judge you all and make damn sure that no-one judges me.

    you curl your toes in fun as you smile at everyone -- you meet the stares.
    you're unaware that your doings aren't done.
    and you laugh most ruthlessly as you tell us what not to be.
    but how are we supposed to see where we should run?
    i see you shuffle in the courtroom with
    your rings upon your fingers and
    your downy little sidies and
    your silver-buckle shoes.
    playing at the hard case, you follow the example of the comic-paper idol
    who lets you bend the rules.

    so!
    come on ye childhood heroes!
    won't you rise up from the pages of your comic-books
    your super crooks
    and show us all the way.
    well! make your will and testament. won't you?
    join your local government.
    we'll have superman for president
    let robin save the day.

    you put your bet on number one and it comes up every time.
    the other kids have all backed down and they put you first in line.
    and so you finally ask yourself just how big you are --
    and take your place in a wiser world of bigger motor cars.
    and you wonder who to call on.

    so! where the hell was biggles when you needed him last saturday?
    and where were all the sportsmen who always pulled you though?
    they're all resting down in cornwall --
    writing up their memoirs for a paper-back edition
    of the boy scout manual.

    later.
    see there! a man born -- and we pronounce him fit for peace.
    there's a load lifted from his shoulders with the discovery of his disease.
    we'll
    take the child from him
    put it to the test
    teach it
    to be a wise man
    how to fool the rest.

    quote
    we will be geared to the average rather than the exceptional
    god is an overwhelming responsibility
    we walked through the maternity ward and saw 218 babies wearing nylons
    cats are on the upgrade
    upgrade? hipgrave. oh, mac.

    later
    in the clear white circles of morning wonder,
    i take my place with the lord of the hills.
    and the blue-eyed soldiers stand slightly discoloured (in neat little rows)
    sporting canvas frills.
    with their jock-straps pinching, they slouch to attention,
    while queueing for sarnies at the office canteen.
    saying -- how's your granny and
    good old ernie: he coughed up a tenner on a premium bond win.

    the legends (worded in the ancient tribal hymn) lie cradled
    in the seagull's call.
    and all the promises they made are ground beneath the sadist's fall.
    the poet and the wise man stand behind the gun,
    and signal for the crack of dawn.
    light the sun.

    do you believe in the day? do you?
    believe in the day! the dawn creation of the kings has begun.
    soft venus (lonely maiden) brings the ageless one.
    do you believe in the day?
    the fading hero has returned to the night -- and fully pregnant with the day,
    wise men endorse the poet's sight.
    do you believe in the day? do you? believe in the day!

    let me tell you the tales of your life of
    your love and the cut of the knife
    the tireless oppression
    the wisdom instilled
    the desire to kill or be killed.
    let me sing of the losers who lie in the street as the last bus goes by.
    the pavements ar empty: the gutters run red -- while the fool
    toasts his god in the sky.

    so come all ye young men who are building castles!
    kindly state the time of the year and join your voices in a hellish chorus.
    mark the precise nature of your fear.
    let me help you pick up your dead as the sins of the father are fed
    with
    the blood of the fools and
    the thoughts of the wise and
    from the pan under your bed.
    let me make you a present of song as
    the wise man breaks wind and is gone while
    the fool with the hour-glass is cooking his goose and
    the nursery rhyme winds along.

    so! come all ye young men who are building castles!
    kindly state the time of the year and join your voices in a hellish chorus.
    mark the precise nature of your fear.
    see! the summer lightning casts its bolts upon you
    and the hour of judgement draweth near.
    would you be
    the fool stood in his suit of armour or
    the wiser man who rushes clear.
    so! come on ye childhood heroes!
    won't your rise up from the pages of your comic-books
    your super-crooks and
    show us all the way.
    well! make your will and testament.
    won't you? join your local government.
    we'll have superman for president
    let robin save the day.
    so! where the hell was biggles when you needed him last saturday?
    and where were all the sportsmen who always pulled you through?
    they're all resting down in cornwall -- writing up their memoirs
    for a paper-back edition of the boy scout manual.

    of course
    so you ride yourselves over the fields and
    you make all your animal deals and
    your wise men don't know how it feels to be thick as a brick.

    jethro tull
  • irili ufaklı bir sürü klasik müzikçiyi cebinden gayet rahat çıkarabilecek çapta bir composer olmasının yanısıra buna dahiyane şairliğini de ekleyen ian anderson'ın tek ayağı üzerinde uçurduğu flüt, tarifi sıfat kabul etmez benzersiz melodiler,yaratıcılığının doruğunda asrın en büyük grubu,her notasının ayrı ayrı tadına bakabileceğiniz, kesintisiz devam ettiği 44 ayrı dakikanın hiçbir anında kulağınızı kendisinden ayırmanıza izin vermeyen şahaser..
    paha biçilmez taşlarla bezeli jethro tull tarihinin a passion play’le birlikte en kıymetli ikilisini oluştururlar. böylesine enstrumanca kalabalık ve karmaşık bestenin her konseri beklenenin (neye ve kime göre?, tull için olmasa gerek) çok ötesinde apayrı bi güzellik teşkil eder, her tull üyesi sahnede kendi köşesinde sanatının zirvesinde birer devdir. 1978 yılında verdikleri ünlü madison square garden konserlerini ilk defa izliyorsanız farkedersiniz ki, sizin için artık boyutlar birbirine karışmaktadır, gözler yaşarmaktadır, john evans keyboard’da hoplayıp durmaktadır, onu kucağınıza alıp pışpış yapasınız gelmektedir, anderson flutu tek parmağıyla doğaçlama dövmektedir, bütün bunlar geçmişte olmaktadır ve elden bi şey gelememektedir.
    thick as a brick, biraz uzak kaldığınızda hemen özletir kendini..
    geri dönüş, saatlerce hasret gidermek ve sonunda yine de doyamamak kaçınılmazdır..
  • really don't mind if you sit this one out.
    my words but a whisper -- your deafness a shout.
    i may make you feel but i can't make you think.
    your sperm's in the gutter -- your love's in the sink.
    so you ride yourselves over the fields and
    you make all your animal deals and
    your wise men don't know how it feels
    to be thick as a brick.

    hastasiyim... (bkz: jethro tull)
  • sanat, olması gerektigi gibi.
  • you curl your toes in fun
    as you smile at everyone
    you meet the stares.
    you're unaware that your doings aren't done.
    and you laugh most ruthlessly
    as you tell us what not to be.
    but how are we supposed to see
    where we should run?
  • aslinda boyle bir olayin hic bir zaman olmami$ olmasi, ve bu enteresan hikayeyi ian anderson'in hayalgucune borclu olmamiz daha da enteresan bir durumdur.
  • jolietjake sayesinde tanıdığım, babamın da çok sevdiğini tesadüf eseri öğrenince şaşırdığım, aynı adı taşıyan albümünde 25 dakikalık bir versiyonunun yanında 12 dakikalık güzel bir live versiyonu da bulunan evrenin en uzun ve en güzel parçalarından bi tanesi..
hesabın var mı? giriş yap