• thelma evi aradığında kocasının "hello" diyişinden evde polislerin olduğunu anlaması filmin en komik sahnesidir.
  • camia tarardından her ne kadar iki kadının yolculuğu olarak adlandırılsa da, yolculuk süresince bütün benzin alma sahnelerinde susan sarandonun benzinciye depoyu doldurmasını " fill her up " cümlesi ile söylemesi, başlarına gelen ne olursa olsun birbirlerini ve arabalarını bırakmamaları ile benim nazarımda 3 kadının yol hikayesi olarak hatırlanan film.
  • tv.de gösterileceği gün, sabah gazetesinde, en son sahnesindeki en son görüntüsü, tanıtım fotoğrafı olarak kullanılıp, sonunun önceden anlaşılmasına sebebiyet verilmiş olan film.
    (bkz: yuh be)
  • "kadin"in ozgurlesmesine dair bir film..

    --- spoiler ---
    thelma ve louise erkek dunyasinda kistirilmis iki karakterdir. cikacaklari yolculuk icine hapsolduklari alandan bir kacis olmakla birlikte ikili, bu surecte asıl kimliklerini bulacaklardir..

    louise'in cinayet islemesine sebep olan, thelma'ya tecavuze yeltenen bir erkektir. ikilinin parasini calan da yine bir erkek olarak onumuze sunulur.. louise'in erkek arkadasi iyi bir karakter gibi gozukmekle birlikte, siddete meyli olan bir macodur.. ki, louise'le anlasmasina ragmen, anlasilir ki polise thelma ve louise'in yeri hususunda ötmustur. bir de thelma'nin kocasi vardir. thelma, louise'le bir tatile cikacagini bile kocasindan korktugu icin ona soyleyemez. yani thelma oyle bir sekilde kistirilmistir ki.. bununla birlikte kocasi, thelma'nin o zamana kadarki tek beraber oldugu erkektir.. bu da onun, bir erkegin diktasi altinda yasadigini imler.. bir de, kocasina en fazla -en haddini asarak- soyledigi cumle "babam degil, ancak kocamsin". bu cumle uzerinde biraz dusunuldugunde, filmdeki onemi fark edilebilir. cunku, iki kadinin erkeklerden kurtulma uzerine cirpindiklari anda bile baska bir erkegin, yani babanin kontrolunden cikamayacaklari bilinc altlarinda kendine yer edinmistir.. ama sonunda erkeklerin dunyasindan siyrilmayi, ozgurlesmeyi basarirlar.. kendilerine sarkintilik eden kamyon soforune dersini verirler, thelma kocasina agzinin payini verir vs... ve en onemlisi en sonunda yine erkeklerden olusan polislere teslim olmazlar da olumu secerler.. bu onemlidir, cunku teslim olmak demek eski duzene geri donmek ve polislere degil "erkeklere" teslim olmak anlamini tasimaktadir..

    bir de filmin escinsel okumalari yapilabilir.. louise, thelma'yi bir tecavuzden kurtarir. yani bir "partner" gibidir bazi davranislari, koruyucudur.. ilk basta, barda thelma'ya sirnasan adamdan rahatsiz oldugu bellidir. ikilinin kocasi ve erkek arkadaslari ile iliskileri de sorunludur.. thelma'nin kocasina dair sevgi namina bir sey beslemedigini biliriz, bununla birlikte louise'in erkek arkadasiyla da sorunlari vardir.. thelma, louise'e eger isterse geri donebilecegini soyler, cunku erkek arkadasinin varligindan dem vurur.. louise ise -erkek arkadasiyla olmasina iliskin- "oyle bir secenek yok" diyerek bunu reddeder.. en sonunda ise, ikili olume kosmadan evvel dudaktan opusurler ve el ele tutusurlar.. yani boyle bir tarafa da göz kirpar film..
    --- spoiler ---
  • bence filmi louise'in thelma'ya söylediği tek bir replik özetliyor:

    thelma: ben aslında hiç böyle biri değildim louise, ben sanırım delirdim
    louise: sen hep böyleydin thelma sadece, kendini göstermek için tek bir fırsatın olmadı.
  • callie khouri'nin aklına bu filmin senaryosu bir akşam evinin tam önünde arabasında otururken gelmiş. "iki kadının yaşamında aniden ne olabilir ki bu iki arkadaş sahip olduklarıyla sahip olabilecekleri arasında seçim yapabilirler? hangi olay veya hata onları sonu bilinmeyen bir maceraya sürükler?" diye düşünürken hayatında ilk defa bir film senaryosu yazmaya başlamış ve onunla da oscar kazanmış (bkz: nerden nereye)

    film gösterime girdiğinde newsweek'in kapak konusu oldu ve dergi kocaman harflerle şu soruyu sordu: thelma and louise feminizm mi faşizm mi? tv kanalları ve diğer eleştirmenler bu sorudan aşağı kalmadılar. iki kadın karakter hakkında "berbat örnekler" dendi; filmin bütünü için "erkekler için rezil bir aşağılama" dendi, hatta bu kadar sivri bir film olduğu için tepki göreceği ve gişede müthiş bir yenilgiye uğrayacağı iddia edildi. bütün bu negatif reklama fısıltı gazetesini ekleyince yaklaşık 17 milyon dolara mal olan film gişede 40 milyon dolardan fazla gelir elde etti. video olarak kiralanmaya başladığında 8 hafta boyunca en çok kiralanan film olup yapımcılara 20 milyon dolar daha kazandırdı.

    film para basmaya başlayınca görüşler de tamamen değişti. variety dergisi "çok zekice ve hayat dolu" diyordu, the new york times "amerikan sinemasından çıkan kışkırtıcı bir tartışma" yazıverdi, newsweek şerit değiştirip "muhteşem bir oyunculuk" diye yumurtladı. reklam ve endüstri çarkları ne derse desin, izleyiciler filmin görsel, işitsel ve duygusal zenginliği karşısında adeta büyülendiler ve film bir bütün olarak oynayanların, yönetmenin ve senaristin amacını aşan bir deneyime dönüşüp kült statüsüne yükseldi.

    trivial pursuit -> thelma'nın yaşadığı arkansas kasabası aslında tarzana. louise'in çalıştığı restoran thousand oaks yakınındaki dupar's restaurant. güneydoğu utah ve batı colorado kısımlarında yapılan çekimler güya new mexico ve arizona yollarını gösteriyor. bu kadar şaşırtmacanın sebebi film çekimlerinden önce ridley scott'un karakterlerin izlediği rotanın aynısını izleyip çekim yeri araması ve ardından bu yazılan yerlerin filme en uygun görselliği içerdiğini farketmesi. callie kahouri filmde holly hunter ve frances mcdormand'ın oynamasını umuyormuş. goldie hawn ve meryl streep beraber bir film çekmek niyetindelerken bu senaryoyu inceleyip vazgeçmişler ve şu saçmasapan komedi özentisi death becomes her'de karar kılmışlar. filmdeki üstü açık yeşil araba 1966 model bir thunderbird.

    gelelim filme. 1991 senesinde ilginç kadın tiplemelerini konu alan sıra dışı filmler izledik. mesela fried green tomatoes. mesela the silence of the lambs. bu üç filmin aynı seneye düşmesi tuhaf bir rastlantıydı gerçekten. hepsinde "yenilen" (kızarmış yeşil domatesler için bu çift anlamlı oldu değil mi?), kadınların zekalarıyla alt ettiği erkekler vardı. bu açıdan feminizim esintisi sadece thelma and louise’de görülüyor diyemeyiz. ayrıca her üç filmde de eli bir şekilde silah tutan kadının dişiliğinden sıyrılıp “maço”laştığı gözümüze girmeli. erkekler için aşağılama mı? komik olmayın. “eşinize onu özledim falan deyin. kadınlar bu boktan şeylere bayılır” diyen polis amcamızın övülecek hangi tarafı var? hem ayrıca keitel ve madsen “duyarlı erkek” rolleriyle bu cinsi tamamen taşlanmaktan kurtarıyor (gerçi bad lieutenant gibi bir filmi keitel tam bir sene sonra yapıp 180 derece döndü ama olsun). “berbat örnekler”. bak bu doğru. toplum ve çevrelerindeki erkekler tarafından hayatları kurban edilmiş çalışan kadınların ve ev kadınlarının bir gün “olmamış” yaşamlarının farkına varıp isyan etmeleri, the ballad of lucy jordan’ı dinleyip tecavüzcüyü vurmaları gerçekten yanlış (!). bu yetmezmiş gibi, her iki kadının da bağlılık ve sorumluluk hissedecekleri bir çocukları yok; buradan sanki çocuksuz kadınların bir gün delirebileceği sonucu çıkıyor (bkz: mujeres al borde de un ataque de nervios). film okumaları ne karmaşık değil mi? boşverin, bunu da chick flick sayın gitsin.

    filmden bir sene sonra, 1992 haziranında 70 yıldan beri yapılmayan bir şey yapılmış ve elle çizilip her bir renk için ayrı ayrı hazırlanmış taşlarla filmin taş baskı afişi hazırlanmış. thelma ve louise’i filmin başında ve sonunda gösteren iki kareyi içeren ve sarandon, davis, khouri ve yapımcı mimi polk imzalı 200 adet afişin her biri 2500 dolara kapışılmış. satın alanların çoğu da erkekmiş. öyle diyorlar.

    tıpkı the sugarland express gibi bir ümitle başlayıp nefesi tıkayan bir yumru(k) ile biten, arada herkesin olmak istediği kaçakların hikayesi thelma & louise. yukarıya doğru yükselen arabayı da gururlu bir çıkış simgesi yapmış ridley scott. bu da bir avuntu olsun demiş boyun eğmeyenlere.

    credits'te çalan şarkı ise -> (bkz: part of me part of you)
  • imdb notu 7.3 olan 1991 yapımı ridley scott filmi.

    az önce filmi izlerken fark ettiğim bir detay gülümsetti beni. filmde bisikletli bir ağbi var, içtiği esrarın dumanını bagajda kilitli olan polise üflüyor hani, onun koluna bağlı kasetçaları görünce şimdi spor yaparken taktığımız ipod kılıfları geldi gözümün önüne. nereden nereye... teknoloji acaip bi'şey hakkaten.

    bir de müziklerdeki daha jenerikten hissedilen, insana 'ohh birazdan güzel bir film izleyeceğiz' havasına sokan fark hans zimmer farkı. üstelik susan sarandon, geene davis ve brad pitt'in adonisi de var, daha n'olsun?*

    severek izliyoruz, diyor 7 veriyorum.
  • benim her zaman "yol filmi" gözüyle bakıp üzerine çok da düşünmediğim temasına, selim eyüboğlu öyle bir yorum getirdi ki burada sizlerle paylaşmadan edemeyeceğim. kendisi telma ve luiz'in tam da bir "kızılderili filmi" metaforu olduğunu, o tozlu yolların, kalabalık kovalamacaların, arka plandaki barren arazinin ve başka pek çok öğenin, klasik kızılderili filmleriyle, frointier myth'i ile örtüştüğünü laf arasında belirtince, hak vermekten öte kitlendim kaldım, filmi bu bakış açısıyla bir kez daha izlemeyi iple çeker oldum. anlattım ya, belki şimdi rahat ederim, ne de olsa, midas'ın kulakları eşek kulakları! midas'ın kulakları eşek kulakarııııııı! oh be.
  • filmin sonlarına doğru ikiliyle tır şoförü arasında geçen diyalogla türk literatürüne ''aynısını anana, bacına yapsalar hoşuna gider mi?'' kalıbını armağan ettiğini düşündüğüm film.
  • cnbc e'nin gişe filmleri kuşağında gösterdiği harika film. insanının durumlar karşısında nasıl değişebileceği harika gösterilmiş der, tavsiye edilecek filmler listeme koyarım.
hesabın var mı? giriş yap