• 9,90 yazili yuzu isil isil parlayan madalyonun ters tarafini cevirip; pakistan, kambocya, haiti gibi ulkelerdeki tekstil iscilerinin duydugumuz, bildigimizi sandigimiz hayatlarini daha yakin mercekten gosteren belgesel. multimilyon dolar cirolu firmalarin isgucu somurusunu kendiliginden birakmasi ihtimal dahilinde bile olmadigindan, bir tuketicinin bile bilinc duzeyinin artmasinin etkisinden medet umarak izlenmeli derim.
  • moda sektörünün dünya üzerinde nasıl etkilere sahip olduğunu gösteren bir belgesel. tüketim çılgınlığının dünyada nelere sebep açtığını göstermesi sebebiyle bence dünya üzerindeki herkese tek tek izletilmesi gereken bir belgeseldir.
  • fast fashion denen şeytanın, dünyayı nasıl yok ettiğini gözümüze sokan belgesel... eğer seyrederseniz bu yok edişte kendi payınızın da ne olduğunu göreceksiniz. mesela ben kendimden nefret ettim şuan...
  • kapitalist sistemin bir parçası olup da bunun farkında olmayanlara gerekirse zorla izlettirilmesi gereken enfes bir belgesel. modern insanın kendisine sunulan konformist yaşam teranelerinin arkasında nasıl bir eziyet, vahşet ve açgözlülük var kanınız donarak izliyorsunuz.

    hindistanda son 16 yıldır 250.000 ya da diğer bir deyişle her 30 dakikada bir tarım işçisinin intihar etmesi ( kısır bir döngünün içerisine giren çiftçiler; topraktan daha fazla pamuk elde edebilmek için kimsayal satın alıyor ( monsanto aracılığıyla), daha sonra bu kimyasal tohumların sebep olduğu böcek vs. için tekrar ilaç satın alıyor ve maliyeti giderek arttırmakla birlikte; toprağın doğallığını bozduğu için aldığı ürün bir süre sonra düşmeye başlıyor. bu girdi - çıktı maliyetinin altından kalkamayanlar ) ve acımasızca sömürülen emeklerin, insan gücünün; ' kendini iyi hissetmek istiyorsan tüketmelisin ' temalı reklamlar aracılığıyla nasıl da göz ardı edildiğini bilmek ve bunu öğrenmek, yaşadığımız bu eşsiz gezegenin göz göre göre nasıl yok edildiğini görmek insanın tüylerini diken diken ediyor.

    abdde tüketilen fast fashion ürünlerinin % 97'si gelişmekte olan 3. dünya ülkelerinde üretiliyor mesela, bu korkunç bir bilgi değil mi? sömürü sömürü.

    belgeselin sonlarına doğru, bangladeşte fast fashion sektörü için günlük 3 dolara çalışan milyonlarca kadından birinin; bir tarafta dikiş makinesinin başında otururken, bırakacak kimsesi olmadığı için ayaklarının dibinde bir örtü üzerine uyuttuğu ufacık çocuk benim gözlerimi doldurdu ve bütün bunların ahı; çılgınca, sarhoş olmuşcasına, hiç bir şey düşünmeden, sürekli tüketen tüketen tüketen herkesin üzerindedir.
  • izleyicide modern hayata lanet edip mağaraya yerleşme ihtiyacı yaratan filmdir.

    fast fashion'un sebep olduğu trajediler filmin ana konusudur.

    daha fazla kâr için daha fazla satış,
    daha fazla satış için daha ucuz ürünler,
    daha ucuz ürünler için daha düşük maliyetler
    daha düşük maliyetler için daha da ucuz iş gücü ve çevrenin kirletilmesi

    yani firmalar rekabet ederken bize yansıtmadıkları maliyetleri işçiler ve çevreden çıkartmaktalar. bizler de bu sayede ucuza(!) ürün sahibi oluyoruz. bizim ödemediğimiz bu fark modern zamanın ürünlerini üreten insanların düşük maaşlarıyla, büyük emekleriyle, uzun zamanlarıyla yani 'yaşayamadıkları hayatlarıyla' ve çevrenin kirletilmesiyle ödeniyor. bu açıdan da belgeselin ismi çok anlamlıdır diyebiliriz.

    belgeselde pamuk tohumundan, çok ucuz olduğu için kıyafetleri alan ergenlere kadar moda endüstrisinin her alanından bir kesit var. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler için mutlaka izlenmelidir efenim.
  • kara cuma, siber pazartesi vb günlerdeki devasa (!!) indirimlerin bedelini kimlerin ödediğini anlamak için izlemek şart. ne yapın edin 1,5 saatinizi ayırın ve 19,9'a aldığımız tişörtlerin gerçek maliyetini öğrenin.

    ne kadar becerebilirim bilmiyorum ama bundan sonra mümkün mertebe "made in turkey" yazısı arayacağım satın alacağım zımbırtılarda. bangladeş ve hindistan üretimlerinden de kaçabildiğim kadar kaçacağım.

    ha bir de zaten son iki yıldır çok az alışveriş yapıyorum siz de öyle yapın ne olur. ben buna ilk başladığımda sebebi kendimce politikti ama şimdi hem çevresel hem de insani kaygılarla da beslendi.

    bir de people tree diye bir oluşum var. nedir ne değildir, türkiye'de bir ayağı var mıdır, araştıracağım ama bilen eden el atarsa sevinirim.

    https://www.youtube.com/watch?v=xmsdta9kaiq
  • üstteki yazar "peki gariban ülkelerin siyasilerinin hiç mi suçu yok? onları seçen sömürge devlet halklarının hiç mi yok? örneğin daha insani çalışma koşulları için protesto düzenleyen işçilerin üzerine gerçek mermi ile ateş eden polis kimin polisi? bu soruları sorunca sürekli "batı bizi birbirimize düşürüyür, müslümanları öldürüyür!" diye sızlanıp duran siyasal islamcı ağlaklığından öteye geçemiyor gözümde bu manzaralar..." demiş. o ülkeler dış ülkelerden gelecek sermaye ve yatırıma muhtaçlar, şirketler ucuz üretim baskısı yapıyor, istediği fiyatları alamazsa üretim yapacağı ülkeyi değiştirmekle tehdit ediyor. o üçüncü dünya ülkelerinin hükümetleri bu nedenle asgari ücret belirlenmesi, çalışma saatlerinin ve koşullarının insancıl hale getirilmesi, sendikalaşmaya izin verilmesi gibi istekleri şiddet yoluyla bastırıyor. bunlar belgeselde de anlatılıyor zaten, kafanızda önyargılarla ve yerleşik inançlarınızla izlemezseniz anlarsınız. ayrıca, o hükümetler yolsuzluğa bulaşmış olabilirler, büyük şirketlerin ve sermaye gruplarının işbirlikçisi olabilirler, hatta o şirketlerde hisse sahibi olabilirler. işçiler bunun sorumlusu değil, bedelini ödemeleri de adil değil. batı diye yekpare bir şey yok, işçiler de ülkelerinin yönetimleriyle bir bütün değiller. (sizin hükümetiniz sizi temsil ediyor ve haklarınızı savunuyor mu?) yönetimler mantıklı ve adil olsaydı bugün dünya bu kadar derin bir boka batmış olmazdı.

    moda petrol endüstrisinden sonra çevreye en zararlı olan ikinci endüstrisiymiş. sürdürülebilir bir moda anlayışına geçmezsek bir fabrika gibi aşırı üretime zorladığımız ve kimyasal atıklarla zehirlediğimiz dünya için geri dönüş olmayacak. ne pahasına olursa olsun kar etmeyi hedefleyen sistem insanları, toprağı ve geleceği öldürüyor.

    belgeselde çarpıcı olan pek çok şey var, beni en çok etkileyeni italyan yatırım yöneticisi guido brera'nın söyledikleri oldu. "benim gençliğimden beri değişenin ne olduğuna baktığımda fast fashion endüstrisini görüyorum. fiyatlar düşüyor ve orta sınıf yok oluyor. asıl ihtiyaçlarımız giderek daha pahalı olmaya başlıyor, sağlık, eğitim, hayat sigortası gibi. buna karşılık ben gençliğimde yılda bir iki t shirt alabilirken şimdi benim çocuklarım da dahil her parti için ayrı t shirt alabiliyor insanlar. ve bu şeyleri alabildikleri için yoksullaştıklarını fark etmiyorlar."

    insanı nefret ettiren bir diğer şey de şu, bu sektör bu kadar devasa, milyar dolarlık bir endüstri ama kazanç paylaşılmıyor. bir avuç insan mültimilyarder olurken üretimin en altındakilerin payına sendikasız, düşük ücretli, ölüm riskli, hastalık garantili korkunç koşullarda çalışmak düşüyor.

    elbette bütün sorumluluğu tüketiciye yüklemek adil değil ama karar vericilerin şirket sahipleri ve hissedarları olduğu global kapitalist sistemde bir değişim olacaksa tüketicinin baskısıyla olacak. tükettiğimiz şeyin üretim sürecini merak etmemizle, nerede üretildiğine, o ülkedeki çalışma koşullarına bakmamızla ve şirketleri hesap vermeye zorlamamızla olacak. belgeseldeki bir kadının dediği gibi "komşularımızı sömürerek yaşamak istemiyoruz".
  • cidden korkunç gerçekleri insanın yüzüne çarpan belgesel.
    fast fashion dan tiksinme sebebi. bangladesh'te kölelik düzeni sürerken amerika'da her yıl 11 milyon ton doğada 200 yıl kalan tekstil atığı üretimi.
    izleyin lütfen.
  • 2015 yapimi moda (fashion) konulu bir belgesel.

    oyuncular:
    vandana shiva, safia minney, orsola de castro, stella mccartney

    (bkz: ukteydim doldum)
  • belgesel esasen kapitalizmin hepimizi bitirdiğini anlatıyor. yani mevzu hızlı moda değil. insanların 1 liraya don alıp, kaldırıp atması da değil. şöyle düşünmek lazım. şimdi ülkede bir tişört her yerde 150 lira olsa kimse alamaz. abd'de durum böyle. kara cumalar bilmem neler aslında fakiri, ezileni bir daha ezmek için var. zengin kesim az. daha fazla istiyorlar, hep istiyorlar. şimdi ben 150'ye tişört alamam, o yüzden çıkıp alışveriş yapmam. ben alışveriş yapmazsam bu piçler para kazanamaz. 10 liraya tişört bulursam alabilirim. hem de bayram seyran diye markalı olursa, hem alabilirim hem havam olur. bu 150 liralık mal niye 10 lira oldu? e işte fakir ülkelerde işçinin ümüğünü sıktıklarından oldu. ben de sürünüyorum aslında ama daha çok sürünenler de var. beni ayrı mikti öbürünü ayrı. sonuçta hepimiz kaybetmiş olduk.

    başında diyor zaten artık abd'de tekstil üretimi %3 olmuş. tamamen dışa bağımlı. ee bu ülkede hiç mi insan gücü yok? napıyor bu ülkenin gençleri? çok mu kazanıyor hepsi çok mu zengin? yok ya ne alakası var. bir kısmı okul parası için gitti öldü başka ülkelerde. gidemeyenler fakirlikten geberiyor. açlık, sefillik diz boyu. yani aslında abd hem kendi bacağına hem de tüm dünyaya kurşun sıkmış oluyor. ama ben inanıyorum bir gün olacak. hepsi isyan edecek yani bu böyle çok sürmez, yakındır. valla işte o zaman dünya'nın da dengesi değişecek. çok uzak değil bence bu yüzyılda görürüz. en azından bi kısmımız görecek.

    kısaca belgesel kapitalizme ağır bir eleştiri getirmiş. öyle hızlı moda falan diyip geçmemiş.
hesabın var mı? giriş yap