aynı isimde "the stranger (dizi)" başlığı da var
  • orson welles in hem yönetip, hem de baş rolünde oynadığı 1946 yapımı kara filmdir. citizen kane, touch of evil hatta bu anlamda en az başarılı olanı the lady from shanghai gibi sinema tarihine gerek teknik, gerekse estetik yenilikler falan katmamıştır. sanki welles tarafından çekilmemişcesine sıradandır. nitekim yönetimenin de, benim de en az sevdiğimiz welles filmidir.

    kılık değiştirmiş, eski bir nazi subayının yakalanma öyküsüdür. bu anlamda ilk hollywood filmi olduğu için hakkını veriyorum sezara...
  • avusturalya taşralarında geçen 2022 yılında çekilmiş sağlam bir psikolojik gerilim filmi "the stranger". öyle ki gücünü tamamen sağlam zemine oturttuğu "gerçeklik" olgusundan alıyor. ayrıca "suspension of disbelief" kavramı üzerinden sinemanın kapısını çalan, filmlerde bolca aksiyon, bolca kan veya vahşet görmek isteyen seyirciyi bir hayli hayal kırıklığına uğratacağını belirtmek isterim. bana kalırsa yönetmen thomas michael wright iyi bir iş çıkarmış. oyuncluklar ise arşa çıkmış vaziyette. joel edgerton'in tabiriyle "great sean harris" adeta döktürmüş. ikisi oldukça iyi bir ikili olmuşlar ve filmi taşıyan unsurlardan bir tanesine dönüşmeyi başarmışlar.

    --- spoiler ---

    film, 13 yaşında bir çocuğun cinayetini çözmek adına polis ekibinin şüphelendikleri katili yakalamak yürütülen soruşturmayı konu alıyor. her şey paul'un şüpheli olan henry'i özel ajan mark ile tanıştırmasıyla başlıyor. mark'ın davetiyle henry iş için ekibe davet ediliyor. böylece aslında soruşturma süreci başlıyor. polisin elinde yeterli delil olmadığı için katilin çözülmesi adına böyle bir kumpas kuruluyor. bu süreçte henry ve mark birer arkadaşa dönüşüyorlar. film uzun sekanslar eşliğinde zaman zaman yol filmine dönüşüyor. uzun ve kasvetli diyaloglar üzerinden avusturalya taşraları, soğuk bir psikolojik savaş alanına dönüşüyor. burada çoğu zaman polisimiz mark'ın psikolojik mücadelesine ve sanrılarına tanıklık ediyoruz. düşünsenize uzun yıllardır çözülemeyen bir cinayet vakasında görevli polis memurusunuz ve elinizdeyse çok fazla delil yok. katilin kendini ele vermesi için istediği tek şey; salt yalnızlığı bastırabilmesi adına sizin arkadaşlığınız. nerden baksanız tüyler ürpertici. mark insani görevi olarak katili yakalamak adına mücadele verirken bir yandan da süreç boyunca kurduğu ilişki nedeniyle duygularını kontrol etmeye çalışıyor. henry'nin davranışları (cinsel şaka vb.) mark'ın psikolojine sirayet etmeye başlıyor. ardından mark, kabuslarında persona misali kimliğinin değiştiğinin görüyor. the stranger isminin hakkını vererek, mark'ın kendine yabancılaşmasını seyirciye izletiyor. hatta bu durum bir rüya aracılığıyla sunuluyor. mark rüyasında yüzünün henry ile iç içe geçtiğini görmüştü. su misali mark'ın zihni de soruşturma boyunca bulanıklaşıyor. daha sonrasındaki sahnelerde ise polis ekibi, eğer istersen mark'a görevi bırakabileceğini söylüyor. çünkü yaşamını direkt olarak etkilemeye başlıyor. başka bir sahnede oğluyla saklambaç oynarken, oğlunun dışarıya saklanması nedeniyle mark oldukça endişeleniyor. yönetmen bu sahnede; öldürülen çocuğun empatisini, mark üzerinden seyirciye sunuyor. sonuna gelindiğiyse mark'ın kararlılığıyla gerçekçi bir şekilde soruşturma sona eriyor. sessizliğinin ve yalnızlığının ardından henry adeta çözülüyor ve olayı itiraf ediyor. son sahneleri oldukça gerçekçi bulduğumu söylemek isterim. mark'ın henry'e bir yandan empati kurarak sarılması ve aynı zamanda da bir katil yakalanmasına duyduğu o his arasında gidip gelmesi ve oyunculuklarla bu hissin izleyiciye aktarılması muhteşemdi. mark'ın yerinde olsaydık, neler hissederdik acaba!?

    --- spoiler ---

    velhasıl kelam ağır temposuyla herkese hitap etmese de, polisiye gerilim filmlerine ilgi duyanların kaçırmaması gerektiğini düşünüyorum. bu dönemde gerçeğe bu kadar yakın filmler pek fazla fazla bulunmuyor.
  • orson welles'in "biz burada yabancıları sevmeyiz" klişesiyle açtığı filmi.

    --- spoiler ---

    x: krema var mı?
    y: burada herkes kahvesini sade içer.
    z: biz oyunu 25 cent'le açarız. *

    --- spoiler ---
  • orson welles'in daha kötü işlerinden. vasat ama örneğin gerçek holokost görüntüleri içeren ilk hollywood filmiymiş. orson welles'i izlemek güzel bir de.
  • a song of ice and fire* serisindeki 7 tanrılı din anlayışında ölüm ve bilinmeyenin tanrısı. genelde ölmek istemedikçe insanların takılmadığı bir tanrı.
  • hem yönetmen hem başrol oyuncusu orson welles
    klasik film
    film noir

    sevdiğim birçok faktörü buluşturmasına rağmen beğenmedim filmi. demek ki beğenilen faktörlerin bir araya gelmesi yetmiyor her zaman.

    bir polisiye filmi için yeteri kadar gizem unsuru yok. ciddi bir sürükleyicilik sorunu var. kimin ne olduğu belli. sürprize yer yok. izleyicinin merak unsuru diri tutulamıyor. daha da kötüsü sürükleyici değil.

    dedektif ne ara her şeyden emin oldu, neden hemen gidip niyetini belli etti gibi sorunlar var filmde. oldu bittiye getirilmiş bir soruşturma adeta. ve izleyicinin ikna olması bekleniyor, tabii ki ikna olmuyor.

    2. dünya savaşı'ndan sonra sıcağı sıcağı çekilen bir film olduğu için nazi paranoyasını işlemesi normal. nazi kamplarından gerçek görüntülerin yer aldığı ilk abd filmi aynı zamanda. abd'nin bu "aramıza sızmış herkes gibi davranıyor normal görünüyor olabilirler" temalı nazi paranoyası daha sonra yerini komünizm gelecek paranoyasına bırakacak ve sıcak savaş etkisini yitirip soğuk savaş başlayınca sovyet-abd gerilimi bol bol işlenecek.

    filmdeki nazi avı, bizdeki fetö avını andırıyor. zira naziler karşı komşun çok güvendiğin biri dahi olabilir fikri hakim filme. kamufle olmak için bol bol hitler'e almanlara sövüyolardır. tıpkı bizde kamufle olmayan çalışan fetocuların yaptığı gibi.

    nazilerin beyin takımında yer alan charles'ın huzursuzluk getirdiği huzurlu harper kasabasında huzuru güveni tahsis eden abd oluyor. tıpkı dünyayı kurtaran abd filmleri gibi. yıkıcı bir savaş sonrası böylesi propagandanın işlenmesi pek tabii olağan.

    film noirlerin pek çoğunda görülen hatunların efendi adam yerine piç tercihi de görülebiliyor. adamlar tee ne zamandan görmüşler kadınlardaki bu eğilimi.

    din faktörü de filmde belirgin. kardeşlerin isimleri dahi ** filmdeki dini referanslara bir örnek. yıkıcı bir savaş sonrası insanların kendilerini dine vermeleri çok olağan. insanların dine sarılmaları hep kaos ortamında olmuştur.

    yani filmi değerlendirirken oldukça yıkıcı bir savaştan çıkılmış olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekli. dini öğeler, işlenen paranoya fikri, nazilerin canavarmış gibi resmedilmesi, huzurun güvenin tahsis edilmesi, propaganda...

    yoksa benim filmle ilgili sıkıntım bunlar değil. gizemsiz sürükleyicisiz bir yapım olması.
  • (bkz: yabancı)
    (bkz: albert camus)
  • (bkz: strencher)
  • seattle'da beles dagitilan bir aktivite dergisiymis.

    http://www.thestranger.com/
  • aynı zamanda bir criminal minds bölümü.
hesabın var mı? giriş yap