• bagimsiz * amerikan filmi. yalnizlik ve dostluk arasindaki o ince cizgiyi arastiran. cok melankolik ve sevimli...
  • 2003 amerikan bagimsiz sinemasinin en iyi orneklerinden biri. kucucuk bir insandan nasil boyle guzel bir ses cikar dedirtiyor peter dinklage'in oyunculugu. karakterlerin oldukca iyi cizildigi ve basariyla canlandirildigi filmde, uc tane cok farkli insan birbirlerinin varligi ve dostluguyla yanlizliklarini yenip, sorunlarini paylasiyorlar. birbirlerinin cok farkli zevklerinde mutluluk ve huzur buluyorlar. cok icten ve iyi yazilmis bir oykusu olan film ayni zamanda tren raylari, raydan cikmis kompartmanlar ve birbirinden guzel tren goruntuleriyle bu eski ama her zaman guzel ve asil tasima aracina belki de uzun zamandir ilk defa sinema ekranlarinda hakettigi yeri veriyor.*
  • new jersey'in suburb jungle'inin göbeginde tren raylarinin izinde kesisen küçük hayatlardan iddiasiz bir kesit sunan mücevher film. bagimsiz film sevmeyen van helsing maymunu arkadaslara izletilmesi, filmin sonunda "eee noldu olum zart diye bitiverdi film, yok mu simdi bi aksiyon?" derlerse de finn'in baslarda joe'ya gösterdigi gibi kibarca kapinin gösterilmesi lazim gelir.

    türk bagimsiz sinemasinin da kendi the station agent'ine kavusabilmesi için ahmet uluçay'in bir sait faik öyküsüne film çekmesini beklemekteyiz.
  • tam anlamiyla bir dinginlik veriyor film. muhtesem sadelikte bir hayat kesiti. izlerken, sanki bir haftaligina kactim her seyden, biraktim, siradan, sessiz ve bildigin kendi halinde bir yere gittim, yurudum, kitap okudum, huzurumu kacirmayan iki kisiyle paylastim yalnizligimi, yormadan, yorulmadan.
  • başlamasıyla bitememesi bir olmuş, sizi öylece ortada bırakıveren kısacık bir film.. tadının damakta kalması rahatsız etmiş olanlardan..
  • avrupa sineması tadında amerikan sineması ama aşırı fransızlaşmışından değil, nefis bir film
  • dizi deneyimleriyle göz ısırtan oyunculara sahip film: patricia clarkson**, peter dinklage*, bobby cannavale*, michelle williams*. olabildiğince sıcak ve sade.

    dostluk ve incelikleri anlatılır filmde. güzel olan farklılık beklememektir; ya da anı paylaşmaktır gerekirse hiç konuşmaksızın. lanet okumuşken hayata sen, bazen kovarcasına dostunu kapı dışarı eder, içeriye yalnızlığını alırsın. o, tekrar tekrar gelir. iyileştiğin ansa ona sarıldığın andır.

    film bu noktalarıyla yakalar, içtenliğiyle sarmalayıp havaya kaldırır ve tartışılmaz güzellikteki sonuyla başladığınız yere bırakır sizi. arta kalansa herkese göre farklıdır yine...
  • "konuşmak zorunda değiliz, benim için problem değil, sadece yemeğimizi yesek de olur." cümlelerini duymamla birlikte güzel bir film izleyeceğimi düşünmüştüm. öyle de oldu. içinden trenler geçmesine rağmen bir yol filmi değil, hem yol filmi hem değil aslında. üç yalnız insanın yalnızlığını sadece birbirleriyle paylaşabiliyor olma hikayesi anlatılıyor filmde. çünkü bazen çok kalabalıklar içinde dahi olsak yalnızlık sadece o birkaç kişiyle paylaşılabilir olur. bunu anlatıyor işte.

    (ara: yalnızlığın)
  • en merak ettigim hadise ise isin senaryo kismidir..
    acaba senaristin elinde, bu cuce arkadasla (bkz: fin) karsilasmadan evvel boyle bir senaryo hali hazirda var miydi?
    yoksa gordukten sonra
    -ulen ben bu adama bi senaryo uydurayim, "adam zaten cuce oynasin gonlunce" bagimsiz olsun.. mu demistir acep
  • patricia clarkson bu filmdeki rolüyle oscar'a aday olmuştur.

    edit : şimdi de olmadığı söyleniyor. (ki ben güvenilir kaynaklardan böyle bir bilgiyi nasıl aldım çok net hatırlamıyorum..) olmadıysa da olmalıydı derim ben ve edit ahlakına uygun davranmış olup çeker giderim bu başlıktan.. zaten hayatım olmuş allak bullak.
hesabın var mı? giriş yap