• efendim öncelikle hiç spoiler vermeden sakince filmden biraz bahsedeyim. film vizyon açısından kalitesiz geçen son haftalardan sonra bir başyapıt ferahlığı getirmese de kaliteli bir yapım olarak göze çarpıyor. evliliği kötü giden bir çiftin evliliğini kurtarmak üzere doğanın orta yerinde konumlanmış muazzam bir evde geçirdiği bir haftasonunda yaşadığı komik ve gizemli olaylar eşliğinde gelişen sevimli bir film olarak nitelendirebiliriz.

    filmi evli çiftlere, hususiyetle de evliliklerinin üzerinden en az birkaç yıl geçmiş evli çiftlere öneriyorum çünkü keyifli bir seyirlik olmasının yanında insanın bir eş olarak kendini eleştirebilmesini, kendine biraz dışarıdan bakabilmesini sağlayabiliyor.

    yazının bundan sonrası filmi izleyenlere...

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    --- çılgıncasına spoiler ---

    filmin sonu konusunda gerek burada gerek başka mecralarda yorumları okuyunca aklımı çıldırıcaktım resmen.

    yok 1.ethan 2.sophie'yi almış yok bunu en başta farketmemiş sonradan fark etmiş. yahu iyi misiniz?

    film tamamen hipnoz seansından oluşuyor 2. ethan ve 2. sophie diye bir şey yok. tamamen psikologun manipülasyonu... eşler önce "guest house" da kendi zihinlerindeki ideal eş adaylarıyla karşılaşıyorlar ve iletişim kuruyorlar sonra asıl evde ideal eşler ve halihazırdaki eşler karşılaştırılıyor ve titizlikle kurulmuş bir hikaye ve akıl oyunları ile eşlerin birbirini yine sevmeleri ve yine bağlanmaları sağlanıyor. piyano notaları ile başlayan uyku hali yine piyano notaları ile bitiyor. (misal: "ethan, sophie, fa notasına bastığımda hiçbir sıkıntınız kalmamış şekilde uyanacaksınız"). tabi filmin sonundaki mutlu tablo sonrası hazırlanan domuz pastırması (bacon) ethan'ın bilinçaltını harekete geçirdiğinden bir tereddüt hali yaşıyor. hepsi bu.

    gerçekten başarılı kurgulanan filmin temel meselesi çiftler arası iletişimsizlik. bu iletişimsizlik, kişiyi karşısındaki ideal kişiyle yüzleştirme ile ve harici yollar denenerek zorunlu iletişim kurdurmak suretiyle çözülmeye çalışılıyor. yaralar daha da derinleşmeden eşlerin gidişattaki aksaklıkların giderilmesi hususunda gayret göstermeleri gerektiği şeklinde de zımni bir didaktizm de yok değil. yine de biçimsel ve içeriksel birkaç aksaklığa rağmen iyi film kriterlerinden de asla ucuz yollara sapmıyor.
    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
    --- çılgıncasına spoiler ---

    haftada vizyona giren filmlerin tamamının yıldız toplamlarının bile beş yıldız etmediği bu haftalarda gerçekten iyi bir örnek
  • r.e.m. bugün kapıma gelip "sana tek şarkı çalıp gideceğiz" dese düşünmeden isteyeceğim şarkı budur, anlamlı olmak için 5 kıta şarkı sözü yazmaya gerek olmadığının da kanıtı sayılır.
  • film hakkında diğer yazılanları okudum. filmin sonunun iyi bağlanmadığı konusuna ben pek katılmıyorum.
    bana göre tam olması gereken oldu. ve açıkçası filmi çok beğendim.

    --- spoiler ---

    filmin sonunun iyi bağlandığını düşünmenin sebebi birbirine benzeyen ama aslında kafalarındaki kişiye aşık olan çiftlerin olması. film dışında da ilişkilerin genel sorunu bu değil mi zaten. ulaşabileceğimiz birini bulup onu kafamızdakine oturtmaya çalışmak. ay şurası şöyle olsa aslında güzel kadın/yakışıklı adam. şunu yapsa aslında aşık olabilirdim gibi. tip olarak karşındakini beğenmiş olabilirsin ama seni besleyecek şeylerin onda olup olmaması önemli olan. ortak zevkler ortak anlayış. en önemlisi de sağlıklı iletişim. ne istediğini dile getirebilmek. ama genel olarak bastırılmış duygularla ve olanla idare etme kafası olduğundan insanlar ilişkilerinde sıkışıp kalıyor. evlenmiş olsalar bile. filmdeki adam en basiti eşi bacon kokusunu sevmiyor diye evde yiyemiyor. ya da kadın esas oğlan tarafından aldatılmış ama bu durum için gereken cevabı alamamış. içinde tutup psikolojik tedaviyle cevap aramaya çalışıyor. ancak cevabı sadece eşi verebilir. he denebilir ki seviyorsan katlanırsın ya da vazgeçebilirsin bazı şeylerden. ama evli bir çiften bahsediyoruz ve bir ömür devam etmeyi düşünüyorlar diyelim. ne kadar kendini kaybedebilirsin ne kadar kendini kısıtlayabilirsin. yapsan da zaten en son kendin sıkıcı bir tipe dönüşmüş olursun. çünkü sen de bir zaman sonra sıkılacaksın. bu açıdan baktığın zaman her iki benzer çift de istediğini elde etmiş oldu. finalde ethan`ın önce şaşırıp hemen kabullenmesi de bundan bence. aynı kişi ama kendini kısıtlamak zorunda kalmadığın bir ilişki. misafir evinde kalan çift de birbirine daha çok uyum gösterdi. en önemlisi beraber eğlenebildi ve sonuçta aşık oldular. esas adam eşini geri almak istedi ama zaten daha önce aldattığı ve ilişki için pek de bir şey yapmayacağını belirttiği için de karısını geri istemesi tamamen ezberlenmiş bir korkudur. zaten ilişkisini çoktan bitirmiştir. sadece birinin daha cesur davranması gerekiyor.
    --- spoiler ---
  • film hakkında en ufak bi fikrim olmadan izlemeye başladım. ilk on dakika sonunda off bu kadar sıkıcı olabilir mi diye düşünürken asıl mevzu başladı ve sanırım hiç böyle bi film beklemediğim için normalden fazla etkilendim. tür gerçekten ilgi çekici. bilim-kurgu ve romantizm birleşince hakikaten tadına doyum olmayabilecek şeyler çıkabilir ortaya.

    ne zamandır izlediğim en orijinal filmdi. sakın ilk on dakikasına aldanıp kapatmayın.
  • hangi noktada durdugunun onemi olmadan tum geride bırakılanlar için huzunlendiren rem parcasi.
  • amerikan sineması'ndan (bağımsız sinema ve hollywood) avrupa filmi beklemek, sonra da bu gerçekleşmeyince zaten öyle bir niyeti olmayan amerikan sineması'na vurmak... ne bileyim, sanki biraz haksızlık olmuyor mu? (kış uykusu'nun tanrılaştırılmış insanla ilgili repliğini aldım, amerikan sineması'na uyarladım, bravo bana) efenim, amerikan sineması'nın avrupai filmler üretme gibi bir niyeti olmuyor genelde. çünkü amerikalı izleyici (ve aslında dünyanın çoğu(nda hollywood filmleri-bilhassa blockbusterlar- hâlâ çokça izleyiciyi sinemaya çekiyor)) zaten avrupa filmi tarzında filmler istemiyor. hâliyle rahat izlenecek, kafayı çok yormayacak filmler üretiyor bu sinema. amerikan sineması'nı eleştirebiliriz tabii ki. belki de izleyicilerinin film izlemede bu denli pasif olmalarının nedeni stüdyolardır. neyse. amerikan sineması'ndan avrupai film beklenmeyince bence çok da zevk verecek bir film bu. (the one i love, bağımsız sinema'nın bir ürünü ama şu dönemde zaten bir fark kalmadı hollywood ile bağımsız sinema arasında)

    amerikan sineması, matt damon-emily blunt'lı the adjustment boreau filmiyle bilim-kurguyla romantizmi buluşturmuş, ama ortaya iki tarafı da aksayan, gene de o rezil romantik komedilere bin basabilecek bir film ortaya çıkarılmıştı. filmle ilgili entrarimde stüdyoların bu karışımı ileride sıkça kullanacaklarını belirtmiştim ki nitekim öyle de oldu. the one i love da bu karışımı kullanıyor. romantik komediyle bilim kurguyu harmanlıyor. ama bu filmlerin çoğunda olduğu gibi bilim kurgu arka planda, biraz yardımcı eleman gibi duruyor. romantizm ve komedi kadar önemsenmiyor. gene de bu karışımın diğer örneklerden daha iyi kullanıldığını düşünüyorum ama tabii bir "her" (yön. spike jonze) değil kesinlikle. filmin romantizm ve komedi ayakları, her filmiyle benziyor. bilim kurgu tarafıysa bu sene gösterime giren coherence'i hatırlatıyor. coherence ilk izleyişte zevk veren bir film. lakin sorunları olduğu da yadsınamaz. her şeyin doğaçlamaya bırakılıp bilim kurgu tarafının aksaması en büyük sorunlarından.

    ne yazık ki the one i love'ın finali oldu bittiye getirilmiş, giriş ve gelişme aşamaları gayet iyi kaleme alınmışken çözüm aşamasında senarist tökezlemiş. gene de iki oyuncunun başarılı performanslarının da yadsınamayacak katkılarıyla film sürükleyici ve eğlenceli olmuş. ilişkiler konusunda yeni şeyler söylemese de (yeni şeyler söylenebilir mi artık, tartışılır) türleri başarıyla harmanlamasıyla senenin kaliteli filmleri arasına dahil oluyor. finaline rağmen ben sevdim bu filmi.

    spoiler

    coherence'le benzerliğinden başlayayım. coherence: bir grup arkadaş bir akşam bir evde buluşup eğlenmeye karar verirler. bir süre sonra olağanüstü şeyler olur ve dışarıda benzerleriyle (diğer evrenlerdeki yansımalarıyla) karşılaşırlar. coherence doğaçlama kaleme alınmış. sette akıllarına geleni yazmışlar senaryoya. fakat bu durum filmin aleyhine işlemişti. sonuçta öyküyü toparlayamamış, karakterlerin hayretlerin, nidalarından, eksiltili ve anlamsız cümlelerinden öykü bayağı zarar görmüş, gene de fikir etkileyici olduğundan sıkmadan, sürükleyici bir şekilde izlenebilmiş. the one i love'da da karakterler bir yere giderler ve burada ikizleriyle (yansımalarıyla) karşılaşırlar. coherence bunu gerilimli bir şekilde anlatırken the one i love bunu romantizmin ve buna ek olarak komedinin sınırları dahilinde anlatır.

    işlevsiz evliliği tamir etmeye çalışan çift burada yansımalarıyla karşılaşınca burada kalmaya karar verirler. kadın, kocasının yansımasına aşık olur, olaylar karışır. sonrası tahmin edilebilir olsa da eğlenceli olaylara gebe. fakat finale, çözüm bölümüne gelindiğinde senarist tıkanıyor ve under the dome'da da işlenen kubbenin (aslında kubbe değil, karakterlerin mekândan çıkmalarına engel olan bir engel, nasıl adlandıracağımı bilemedim) nasıl ortaya çıktığını, karakterlerin neden evden ve komple o mekândan çıkamadıklarını, benzerlerinin neden orada olduklarını, psikologunun böyle bir mekânla nasıl bir ilişkisi olduğunu doğru dürüst açıklayamıyor. bir şeyler gevelemiş ama tatmin edicilikten çok uzak ne yazık ki. halbuki bilim kurgu tarafını oluşturan bu sorulara tatmin edici cevaplar verilseydi tadından yenmeyecek bir film olabilirdi. bir kez daha görüyoruz ki senarist, basit olduğundan herhalde, romantik komediyi iyi işlerken zor olduğundan herhalde bilim kurguda aynı başarıyı ortaya koyamıyor. yazık.

    öte yandan izleyicinin kafasını karıştırmaya yeltenmiyor. ama bence yeni david lynch'lere ihtiyacımız var. bağımsız sinemada kimse christopher nolan (memento), lynch gibi cesur olamayacak mı yavs? burada yönetmen ve senarist ikilisi izleyicinin her şeyi anlayabilmesi için ellerinden geleni yapmışlar. finali "klasik hollywood mutlu sonu"yla bitirmeseler de inception gibi sonrası adına düşündürtmüyor. yönetmen/senarist, iki erkeği birbirinden ayırt edebilmemiz için birini gözlüklü, diğerini gözlüksüz yaratmışlar. kadınlarda da finale dek saç kesiminden kıyafetlere kadar farklılık var. halbuki ben olsam seyircinin kafasını karıştırmak için iki karakteri gözlüklü yapardım, kadınları da birbirine benzetirdim. uğraşıp dursun münafık seyirciler... öte yandan finalde elemanımız yanlış kadını seçiyor ve biz bunun farkına hemen varıyoruz. adamın bilerek yanlış kişiyi seçtiğini düşünmüyorum. gene de yönetmen, kadının yanlış olduğunu "domuz pastırması" ile bizlere hatırlatıyor. adamın eşi bunun kokusuna dayanamazken yansıması bunu afiyetle yiyor. fakat bence bu kadarına gerek yoktu. inception gibi bitirseydi daha iyi olurdu. o topaç düştü mü, düşmedi mi suali filmin her şeyinin önüne geçmişti ama filmin bu şekilde bitirilmesi hoşuma gitmişti. burada da öyle yapılmalıydı bence.

    özetle finalinde ağır darbe yiyor ama gene de film, etkilemeyi başarıyor. sizleri bilemem, ben sevdim bu filmi.

    spoiler
  • güzel film, sıkılmadan izlenebiliyor. mekanlar da pek hoş.

    --- spoiler ---

    kimse yazmamış sanırım, ama bu olayın tek mantıklı açıklaması, karı kocanın bilgilerinin bir yazılıma girilerek sanal bir ortamda, sanal gerçeklik üzerinden onlara yaşatılmasıdır. kopya olan ethan'ın koşarken ayna gibi bir yüzeye çarpması ve daha sonra karı koca psikoloğa gittikleri son sahnedeki ortamın tek açıklaması budur. keza bilgisayardaki ses kayıtları da öyle. büyük ihtimalle gerçek hayatta bir makineye bağlı olarak hareketsiz duruyorlar ve tüm olanlar bir simülasyonun içerisinde gerçekleşiyor.
    --- spoiler ---
  • if 2015 kapsamında izlediğim oldukça özgün bir bağımsız film.
    filmin ilişkilere dair odaklandığı nokta, bakış açısı ve uslubunu çok beğendim. ilişkilerde özellikle bir noktadan sonra beklentiler ile realitenin uyuşmaması ve bundan doğan iletişimsizliğe çok doğru bir şekilde yaklaşılmış.

    --- spoiler ---

    ilişkileri tamiri imkansız bir noktaya varmış olsa bile bu çift yine de bir şekilde birbirinden vazgeçmek istemiyor. belki korkuyor belki de bir çeşit vefa duygusu ile hareket ediyorlar. son noktada kimse eşinin dönüştüğü kişiden memnun olmasa da yine de vazgeçmeye de hazır değiller.
    sophie ethan'dan ihanetine dair duymak istediği tatmin edici cevabı alamadığından ilişkilerinden ümidi kesiyor ancak yine de hayatına devam etmek ve başka biriyle taze bir ilişki kurmak yerine ethan'ın bir üst versiyonu olarak lanse edilen 2. ethanla devam etmeyi seçiyor. ben bunun çok büyük ve derin bir bağlılık olduğunu düşündüm.

    ethan ise tercih edilmediğini -baconlı kahvaltı sahnesinde- anladığında bir anlık şaşkınlık ve endişenin ardından sophie'nin bu tercihine hak verircesine bir kabullenmişlik gösteriyor. onunki artık mecburi bir istikamet ve olaylar zaten kontrolü dışında gelişmiş oluyor. burada seçimlerin en zoru yine her zaman olduğu gibi sophie'ye kalmış durumdaydı. ethan'a kendisine reva görüleni kabullenmekten başka çare bırakmamış oluyor böylece.

    benim merak ettiğim şu: gerçek hayatta bu kadar geri dönüşsüz biçimde bozulmamış bir ilişki söz konusu olsa dahi aşık olduğun kişinin daha iyi bir versiyonu ile karşılaşsan, gerçek sevgilinle kalmaya devam eder miydin? bu sorunun cevabı insanı korkutuyor sanki.

    sonuç olarak ben filmi çok beğendim. ayrıca bana biraz da olsa eski sevgililerimin favori özelliklerinden toplama yeni bir sevgili projemi hatırlattığın daha da sempatik buldum :)

    --- spoiler ---
  • filmi bitirdikten sonra bildiğin beynim kısa devre yaptı. en yakın zamanda tekrar izleyip kafamda ki soru işaretlerini gidermem lazım.
  • blonde redhead'in yeni albümü barragán'dan bir şarkı.
hesabın var mı? giriş yap