• ütopya ile distopyanın dans ettiği, bilim kurgunun edebiyatla mükemmel bir şekilde harmanlandığı ve sosyolojik gerçeklerin günün sonunda büyük soru işaretlerine dönüştüğü muhteşem bir eser.

    uzak bir gelecekte belirsiz bir zamanda, bizim türümüz "kış" adı verilen bir gezegene haberci gönderir ve onları bir tür "uzay topluluğu"na* dahil etmek ister. kış gezegeninde cinsiyet kavramı yoktur: gezegende ne anaerkil ne de ataerkil toplumlar vardır. yazar, büyükelçinin (bir erkeğin) gözünden incelemeye çalıştığı cinsiyetsiz soğuk bir gezegen kurgulamış.

    her ne kadar ana konuda cinsiyetçilik ön planda olsa da, siyasetin vahşetini göstererek, toplumsal cinsiyet sorunsalından ziyade muhafazakarlığın sert eleştirisi yapılıyor.

    burada da bir yazarın anlattığı üzere, weber'in "protestan ahlakı ve kapitalizmin ruhu" adlı kitabında belirttiği gibi, dini sistemler bir toplumun ekonomik gelişimiyle bile doğrudan ilişkilidir. metnin alt satırlarında yazar hem budizm ve hem de hıristiyanlığın öğretilerine sürekli gönderme yapıyor.

    sonuç olarak, alttan alta inanç çizgisinde ilerleyen mükemmel bir siyasi anlatıya tanıklık ediyoruz. cinsiyet kavramını ön plana koyarak zorlu ve “soğuk” bir ruhsal yolculuk aracılığıyla iğneyi cinsiyetçiliği kullanarak mevcut topluma batırırken, çuvaldızı da kokuşmuş politikacılar vasıtasıyla muhafazakarlığa saplıyor.

    yazarın verdiği mesaj çok açık; toplumdan ve topluluktan farklıysan, mevcut düzen ne senin ilerlemene izin verir ne de toplumu ilerletmene izin verir . siyaset her zaman karanlıktır ve aydınlığı bulmak kolay değildir.
  • ursula k. le guin in yeni dünyalarından biri...
    "ekumen okulunda söyledikleri gibi, eylem yarar sağlamıyorsa bilgi topla; bilgi yarar sağlamıyorsa, uyu"
  • --- spoiler ---

    kış gezegeninde miras yoktur. ölen bireyin tüm mal varlığı devlete kalmaktadır. herhangi bir birliktelikten meydana gelen bebekler bir müddet sonra kreş diyebileceğimiz yerlerde devlet tarafından büyütülür, okutulur. hayata gelen her birey eşit şartlar altında büyür.

    --- spoiler ---

    edit: gezegen değil orgoreyn adlı ülkeye ait birşey bu. neremizle okuduysak? nobody inc' e teşekkürler.
  • yerdeniz serisinden sonra le guin kitaplarına bakıp bakıp ne okusam derken dikkatimi çeken ve böylece okuduğum kitap. belki de bu yüzden, ilk önce yerdeniz kitabındaki gibi bir gölge anlatımı dikkatimi çekti. orada da gölge ile ışık birbirini var eden (bilemiyorum bu ne kadar doğru bir tanım) kavramlar olarak ele alınmışlardı.

    kitabın yazılış tarzı ise çok hoşuma gitti. kitabın ilk yarısı uzaydan gelen genli ai'nin ağızından, onun kayıtlarından yazılmış. aslında biz de uzaydan geldik o gezegene, dünya diye bir yerden. bu gezendeki her şey bize yabancı, aynı hakkında bir şey bilmediğimiz bu yeni ve yabancı kitap gibi. bir şiftegor meselesi var ki kitabın sonunda bile ne olduğunu çözemedim. zaten bizim dünyamızdaki şiftegor meselelerini hiç anlayamam, özellikle politik olanları.

    araya gethen'e ait bazı efsaneler, oraya daha önce gelmiş bir keşif ekibinin notları giriyor bazen. bu hikayeler bazı şeyleri birbirine bağlıyor, bazen kafamızı daha çok karıştırıyor. kitabın ikinci kısmında, en azından ben böyle bir ayrım yapmayı uygun görüyorum, genli ai'nin notları ile estraven'in aldığı notlar dönüşümlü olarak anlatmaya başlıyorlar hikayeyi. o zamana kadar estraven'in kendisi muğlak bir karakter; niyetleri, kim olduğu hiç belli değil. estraven'in notları içerden bir bakış açısı sunuyor, çünkü biz de artık yavaş yavaş içerden bakmaya başlamışız. gerçekten de kitabı benimsemeye başladığımız ve karakterlerle empati kurabildiğimiz bir nokta bu. aynı zamanda genli ai'nin de estraven'le empati kurabildiği bir evre.

    estraven bir yan karakter gibi başlayıp çok başarılı bir ana karakter oluyor. aslında bu doğru bir tanım mı bilmiyorum, kitaptan örnek verecek olursak, nasıl ki bir kemer inşaa edildiğinde kilit taşı, yapı sağlam ve daimi olsun diye, insan kanı ve kemiğiyle hazırlanan özel bir harçla yerleştiriliyor, estraven de bu olay örgüsü içinde, gethen'i ekumen'e bağlayan kemerin kilit taşının harcını oluşturuyor.

    bu kitabın hugo ve nebula ödüllerini kazanmasının, kitabın bu kadar güçlü olmasının nedeni bu olay örgüsü ve işleniş biçimi benim nezdimde. anlatılan evren ve temanın tutarlı olması ikinci planda kalıyor hatta.

    bunun dışında kitabın yazılış amacı olan "cinsiyetsiz ve eşit bir toplum" fikri çok başarılı işlenmişti. vahşi hayvanlar gibi belirli "azma" dönemleri olan insanlar ilk başta çok primatif gibi görünüyor. belli bir dönem çiftleşip, doğurup, yeni doğanları toplulukta ana-baba kavramı olmadan el birliğiyle büyütüp o özel kemmer durumu hariç sadece ve sadece hayatta kalmak çalışmak, kesinlikle zorlu doğa koşullarına ayak uydurmak üzere oluşmuş muhteşem bir evrim benim için. ve aslında bu ilkel işleyiş şimdiki modern toplumlarda bir türlü ulaşamadığımız o eşitlik basamağını bir temel, bir zorunluluğa dönüştürmüş. ironik, yine de kitapta işlenen dualizm ile monizm sentezine (en azından ben böyle yorumluyorum) uygun bir şekilde ilkel olan aslında gelişmişliğin son basamağı ve dolayısıyla bir başı ve sonu yok. keşke bu kitap için de aynı şeyi söyleyebilseydim diyorum şimdi, ancak maalesef bir sonu var ve o sona geldiğinizde tadı damağınızda kalıyor.
  • "light is the left hand of darkness / ışık karanlığın sol elidir
    and darkness the right hand of light. / karanlık da ışığın sağ eli.
    two are one, life and death, lying / ikisi birdir, yaşam ve ölüm, yan yana
    together like lovers in kemmer, / yatarlar kemmerdeki sevgililer gibi,
    like hands joined together, / tutuşmuş eller gibi,
    like the end and the way. / sonuçla yol gibi"

    tormer'in şarkısı'ndan
    (çeviri: ümit altuğ)
  • dost ve sevgili olmayı birbirine yaklaştıran, insanın bir yaşam süresi boyunca hislerin her iki ucunu da nasıl tadabileceğini gösteren (hem güçlü hem zayıf, hem koruyan hem korunan, hem sahip olan hem teslim olan) hem erkek hem dişi bir kitaptır bu.

    "...çünkü, aramızdaki derin ve ani arkadaşlık hissinin artık kabul edilmiş ve anlaşılmış, fakat giderilmemiş olan o cinsel gerilimden doğduğunu düşünüyordum, sanırım o da böyle düşünüyordu. her ikimiz de sürgün olduğumuzdan, çok ihtiyaç duyduğumuzdan ve zorlu yolculuğumuzun gün ve geceleri boyunca çok iyi kanıtlandığından artık aşk bile denebilecek bir arkadaşlıktı bu. dokunabileceğimiz tek biçimde dokunmuştuk birbirimize. orada bıraktık. doğru mu yaptık bilmiyorum..."
  • "insan kendi gölgesini taşımalı"...
  • erkek ya da kadın olmanın anlamsız oldugu bir gezegende bir 'erkek'in gözlemleri ve yapıp etmeleri. kitabın bana en ilginc gelen kısmı, bu pek farklı, pek orijinal dünyanın tasviri değil de oraya gidip senelerini geçiren elçi'nin yaşadığı dönüşüm oldu. aşağıdaki sorular biraz da onun soruları:
    cinsiyetin, cinsellikle alakası nedir? aseksüel olmadan da sadece 'insan' olunur mu? kadın/erkek ayrımının ortadan kalkması arzu edilebilecek, ya da hakkında tercih belirtilebilecek bir durum mudur? bu ve daha fazla soru, yazar tarafından cevaplandırılmamış. iyi de olmuş.
    kitabın ayrıca çok güzel bir önsözü var bilim kurgu edebiyatı hakkında. ne ki bu bilim kurgu ya... diyenlere tavsiye edilir.
  • politikanın yalan ve delilikten ibaret olduğunu anlatan ursulam k. le guinimin romanı. okuyun bence..
  • "ışık karanlığın sol elidir
    karanlık da ışığın sağ eli.
    ikisi birdir, yaşam ve ölüm, yan yana
    yatarlar kemmerdeki sevgililer gibi,
    tutuşmuş eller gibi,
    sonuçla yol gibi.”
hesabın var mı? giriş yap