aynı isimde "the last of us (dizi)" başlığı da var
  • "bu dünya joel'den her şeyini almıştı; joel de tüm dünya'dan aldı."

    naughty dog
  • 20 yıldır oyun oynarım ama ne karakter derinliği, ne de ne senaryo ve mantıksal tutarlılık açısından the last of us kadar iyi bir oyuna rastlamadım.

    - karakter derinliği
    oyunda herhangi bir süper kahraman ya da doğa ötesi güç durumları yok. figüranından başrolüne her bir karakter çevrenizde görebileceğiniz, tanıyor olabileceğiniz tiplerin medeniyet yıkıldıktan sonraki hali. hiç kimse bembeyaz olmadığı gibi simsiyah da değil. hepsi grinin tonlarında seyrediyorlar. korkuyorlar, sır saklıyorlar, tereddüt ediyorlar, şakalaşıyorlar, ketumlaşıyorlar, şok oluyorlar, trip atıyorlar...vb bu yüzden çok gerçekçiler. figüranlar dışında hepsinin bir geçmişi ve geçmişe dair konuşmak, hatta hatırlamak istemedikleri anıları var. bir derinlikleri var. birbirleri ile etkileşimleri davranışlarını bile değiştiriyor. karakterlerin bu kadar gerçekçi olması, onlarla duygusal bağ kurmanıza neden oluyor. ödüklerinde üzülüyor, ihanet ettiklerinde öfkeleniyorsunuz.

    seslendirmelere ise diyecek laf yok. dublaj işi mükemmel bir kadro tarafından kotarılmış. gerçekçilikten bir an kopmuyorsunuz.

    - senaryo ve mantıksal tutarlılık
    zombie survival konseptinin ekmeğini yemeyen kalmadı malum. fakat the last of us bunu daha önce görülmemiş tutarlılıkla ele almış. doğada zaten var olan, karıncaları zombileştiren bir fenomenin** insan vücuduna bulaşacak şekilde evrilmesini ve yayılmasını konu alıyor. en azından interstellar'daki ekinlere sirayet eden küf kadar mantıklı ki küf de zaten mantarla aynı şey.

    oyunda elektrikli testere, roketatar, makineli tüfek...vb falan gibi gerçek hayatta bir sivilin bulması imkansız olan saçma sapan silahlar da yok. el bombası bile yok hatta. olan silahların da ancak 15-20 tane mermisini taşıyabiliyorsunuz zaten. ki bu limite ulaşmak bile çok güç çünkü cephaneyi karneyle dağıtıyorlar. silah upgrade etmek için kullanılacak bant, makas, vida gibi basit şeyler bile kara borsa. oyun, yokluğu iliklerinize kadar hissettiriyor. hatta kimilerine göre fazla hissettiriyor bile olabilir.

    kontroller biraz zayıf kalmış. bazı şeyleri yapmak için gamepad'le çok fazla boğuşmak zorunda kalıyorsunuz. karakterlerin -özellikle de joel'in- hareketleri çok yavaş. özellikle de sneak attack yapacağınız npc yürüyorsa ona yetişmeniz yıllar alıyor. belki de oyunun tek kusuru bunlar. gerçi zaten bir süper kahramanı kontrol etmediğimize göre bazı şeyleri de alıştırıldığımızdan daha zor yapmamız gerekiyordur. kimilerine göre bu da bir oyundan soğuma sebebi olabilir.

    benim için mafia, red dead redemption, metal gear solid gibi oyunlardan oluşan en iyiler listesinin içine girmiş nadide bir oyun. aynı içeriği birt dizide kullansalar iki sezon rahat giderdi ki zaten varolan zombi dizilerinin hepsinden daha tatmin edici. alın, oynayın. beğenmeseniz bile biraz direnin. oyun size kendini sevdirecektir.

    son olarak ellie'nin yeşil gözlerine gur-ban olayım demek istiyorum. gel benim kızım ol ellie!
  • *işbu entry yer yer, bazı bazı, orada ve burada spoiler içerebilir*

    21. yüzyılın post-modern kahramanlarının oyunu olduğu için böylesine vurucu bir iz bırakır, bir oda dolusu insanın üzerine büyük bir keyifle molotof kokteyli fırlatırken düşündürür. tek bir sona sahip olması ise dramatik yapıyı zayıflatmayacak bir karar olarak -şahsi görüşümce- isabetli olmuştur. finale etki eden etkenler oyun boyunca yapılan tercihlerin manidar bir bileşkesi olmadığında ortaya "a mı b mi, hadi seç de son videoyu izle." sığlığında sentetik gösteriler çıkıyor. deus ex human revolution sıçtı, mass effect 3 sıvayıp, ağzına yüzüne sürdü mesela bu mevzuda. naughty dog ise her şeyden önce oyuncusunun kafasını karıştıran, düşündüren, huzursuz eden ve yoran "ağır" bir son tercih ederek, last of us'ın geneline hakim olan karamsar anlayışa ters düşmüyor ve adeta "umut yok, yalnızca insan var." diyor.

    demin entel dantel bir giriş yaparak 21. yy'dan ve post-modern kahramanlardan dem vurdum ya, onu biraz açayım. soğuk savaş amerika'sının çizgi romanlar karakterleriyle yaratılan siyah-beyaz şablonun eseri olan sınırsız ölçekte vatansever, fedakar, adanmış, kontrollü ve mantıklı iyi sterotip kahramanlar, bireycilik anlayışını benimseyen 21. yy insanının temel ahlaki değerlerince sıkıcı ve bön bulunuyor. kontrolü yitirmeyen, meseleyi asla kişiselleştirmeyen, yalnızca kötüyü durdurmak için görev bilinciyle mücadele eden bu karakterler, griyle barışan ve iyi-kötü kavramlarının bizzat kendi içinde bulanıklaşıp kaynaştığını idrak eden adem oğullarına sığ ve yapay görünüyor. çoğumuz "iyi" çocuklar olsak da kişisel garezimizi, nefretimizi ve intikam için duyduğumuz gizli tutkuyu içimizde yaşıyoruz. işte bu aynanın yaratıcılıktaki yansımasına "post-modern kahraman" demek isabetli oluyor. meselelere kişisel yaklaşan, kızıp kendisini kaybeden, gözü döndüğünde "kusursuz ahlak" tabularını hiçe sayan, intikam için öldürmekten çekinmeyen, dünyevi nimetlere sırt çevirmeyen, canavarlarla savaşırken içlerindeki canavarı büyük bir zevkle serbest bırakan karakterler, şablon iyilik kavramlarının yapmacıklığını fark etmiş olan bizleri büyülüyor. kötü adamı kanuna teslim ederek kaybolan kahramanın değil de o kötü adamı yok ederek haz duyan kahramanın peşindeyiz farkında olmasak da. zira kontrollü nefretimizle barışık bir nesiliz artık. öz adalet anlayışımızın temelinde kanıksadığımız bir intikam dürtüsü yatıyor. bir kadına tecavüz edenleri ya da tekbir eşliğinde kafa kesenleri gördüğümüzde onların acı çekerek ölmelerini tüm kalbimizle ve öfkeden kızarmış gözlerimizle diliyoruz. işte 21. yy post modern kahramanı da bunu diliyor ve yapıyor, olay mahaline gelen polisler yalnızca ölüleri buluyor.

    last of us da kızan, bencilce hareket eden, kişisel meseleler yüzünden öldürmekten çekinmeyen bir adamın; joel'in ve ergenliğini ağız tadıyla yaşayamayan ellie'nin öyküsü. joel iyi adam değil, kendisini benzetebileceğimiz en yakın karakter romeun titus pullo'su. aşık olduğu kölesinin başka bir köleden hoşlandığını öğrendiğinde adamın kafasını parçalayan bu zalim karakter, yaptığını desteklemeyen onca izleyici tarafından daha ilk sempatik hareketinde affedilecekti. (sonra köle kızla evlendiler hatta.) joel da öyle; salgından önce şaibeli işler çevirmiş, olaylardan sonra ise kendi kafasında bir hatunla mekan basıp adam öldürüyor. biz de onunla empati kuruyor, onu doğruluyor ve eylemlerinde kendimizce anlam verebildiğimiz bencillik veyahut öfke kaynaklı bir motivasyon buluyoruz. ellie'nin yerini öğrenmek için işkence ettiği adamları öldürmesi hiçbirimizi rahatsız etmiyor. joel özünde gri olan insanın güçlü bir portresi, bu yüzden onu kolaylıkla idealize ediyor ve kendimize yakın tutuyoruz.

    ellie ise oyun tarihinin en akılda kalıcı karakterlerinden biri. umutsuz ve zalim bir yerde, bencil insanın salt çıkarlarını yeğ tuttuğu ve bunu yaparken eskinin nezaketini çoktan elden bıraktığı bir dünyada yetişmiş. zayıf yaradılışlı ergen kız sterotipinin yanından bile geçmiyor. öte yandan her yönüyle insancıl, inandırıcı ve empatiye açık. joel ile "taşak geçmek" için gay dergilerini karıştıran, ağzı uzman çavuşlar kadar bozuk olan, cinnet geçirerek ölmüş hasmını defalarca bıçaklayan bu küçük kız zürafaları gördüğünde tüm sıkıntılarını unutarak hoplayıp zıplıyor, yüzme dersleri için heyecan duyuyor ve çizgi romanları ilgiyle takip ediyor. tıpkı avladıkları "avcılar" gibi, joel ve ellie de insanlığın radikal bir noktasında değil, biraz kazıyınca yüzeye çıkan çekirdeğindeler. zayıf, bencil, hiddetli, kafası karışık ve her şeyin ötesinde, empati kurabildiğimiz bir seviyede: insanlar.

    dolayısıyla joel'ın "sikmişim insanlığın kurtuluşunu, ellie benim için daha değerli" diyerek ateş böcüklerini gözünü kırpmadan katletmesiyle last of us'ın "insancıllığı" tavan yapıyor. joel senin, benim, hemen herkesin yapacağını yapıyor: sevgisiyle bencilliği kendisine hak olarak görüyor ve önceliklerini bireycilik temelinde sıralıyor. "seviyorsam önemli olan budur" diyor. kişisel öncelikleri önplana alarak "for the greater good" geyiğine sırt çevirmek, hepimizin içindeki nihai karar mekanizmasının olası sonucu olarak yüzümüze çarpıyor. iyi-kötü ayrımı silikleşirken, insanın doğasını siyahın ve beyazın etiketleriyle etiketlemenin abesliği yüzümüze çarpıyor. sahi, tüm lösemili çocukların kurtuluşu ona bağlı olsa, hastalığa bağışıklık kazanan sağlıklı kızınızı ameliyat masasında ölüme yatırmalarına izin verir miydiniz? ben de öyle düşünmüştüm. last of us da öyle düşünüyor. insan öyle düşünüyor.
  • --- spoiler ---

    oyunun başında geveze olan ellie idi, ketum olan ise joel... sonuna doğru ise geveze olan joel, ketum olan ellie şeklinde roller değişiyor. özellikle ellie'nin kışın yaşadığı travma sonrası ruh halinin değişmesi mükemmel yansıtılmış. o neşeli kız yok oluyor.

    --- spoiler ---

    karakterlere bağlanma açısından en iyi oyun bence. hatta yaratılan herhangi bir karaktere bağlanma açısından kitap, film vs. içerisinde de en iyilerden biri olabilir. çok oyun oynadım, çok epik sahne gördüm ama bu oyundaki kadar insanı etkileyen, boğazını düğüm düğüm yapan sahneler hiç görmedim. belki bioshock infinite bu kaliteye erişmiş diyebilirim.

    muhtemelen oyunu bitiren herkes bundan sonra the last of us ve diğerleri diye oyunları sınıflandıracaktır.
  • --- spoiler ---
    --- spoiler ---

    oyun boyunca "baby girl" 2 kere kullanılmakta.

    ilkinde joel, kızı sarah'ya ölürken söylüyor.

    ikincisinde ise ellie david'i öldürdükten sonra yine joel, ellie'ye söylüyor. o sahneden sonra artık ellie, joel'ın kızıdır.

    --- spoiler ---
    --- spoiler ---
  • oyun hakkında bazı bilinmeyenler.

    oyunun ilham kaynağı planet earth belgeseliymiş. bir gün bu belgeselin böceklerdeki kordiseps virüsünü konu alan bir bölümünü izleyen naughty dog yönetimi buradan hareketle the lasf of us'ı yazmış.

    oyundaki insan eti yiyen ekibin lideri david'i seslendiren kişi tek denemede bulunmuş ve bu kişi uncharted serisindeki nathan'ı seslendiren kişiyle aynıymış.

    oyundaki bir sahnede yerdeki bir gazetede justin bieber'la ilgili bir haber yer alıyor. haber de şöyle: ''uncharted 5'te nathan drake'i justin bieber canlandıracak''

    o korkunç takırdayanların çıkardıkları seslerin tamamı organik insan sesiymiş. vay!
  • günün 3-4 saatini pc veya ps'de oyun oynayarak geçiren biri olarak hiç düşünmeden oynadığım en iyi oyun diyebilirim. aslında playstationla çok vakit geçirmiş biri değilim. playstation 1'den sonra sahip olduğum 2. konsol sadece 4. o yüzden yapacağım yorumlar remastered versiyonuyla ilgili olacak.

    öncelikle oyunu ilk alıp girdiğimde 12-13 yıl öncesinden hatırladığım naughty dog sembolünü görüp heyecanlandım. çünkü ps1'i olanlar crash bandicoot'u hatırlaycaklardır. ps 1'deki favori oyunumun yapımcılarıydılar ve o zamandan farkları ortadaydı. o yüzden oyuna girdiğim anda +1 puanı benden aldı.

    oyunun öncelikle remastered versiyonunun grafiklerini karşılaştırmak gerekirse, yeni jenerasyon konsolların hakkını veren sahip olduğum 3 oyundan birisi olduğunu söyleyebilirim(diğerleri bf4 ve nba2k14). fakat the last of us'ın diğer oyunlara göre avantajı içerisinde bulunduğunuz dünyanın ayrıntılarında gizli. diğer iki oyun savaş alanı ve basketbol salonuyla kısıtlı olduğu için ps4'ün tam olarak kapasitesini fark etmeyebiliyorsunuz. last of us'taysa dünya o kadar geniş, ayrıntılı ve görsel olarak kaliteli ki oyun sizi içine çekiyor. en etkilendiğim grafikler boston'un terk edilmiş bögelerine ilk girdiğimiz an ve ilk kırsala ulaştığımız kısımlardı. her oynadığımda sırf bir dakika durup izledim oraları. kısaca oynarken korksanız bile her yeri karıştırıp talan edin. gördüklerinizden pişman olmaycaksınız.

    oynanabilirlik açısındansa şöyle açıkayabilirim: bu oyunu oynadıktan sonra oynadığım her oyunda içinde bulunduğum dünya kısıtlı ve sahte geldi. last of us'ı oynarken keşke bu da olsaydı dediğim bir şey hatırlamıyorum bile. içinde bulunduğunuz ortamın gerçekten farkı yok. yerdeki otlar, ağaçlar ve dalları, kar, camlar her şey gerçek gibi. otlara takılabilir, camlara basıp ses çıkarabilirsiniz. her ayrıntının bir önemi var. taşıdığınız eşyaları çantanız saklayıp gerektiğinde çıkarmanız bile atlanmamış. saçma bir şekilde götünden flame thrower çıkarmıyor karakteriniz. oyunun hikayesi tek yöne ilerliyor olabilir ama olaylara nasıl yaklaşacağınız tamamen size bağlı. saklanıp saklanmaycağınız dışında nereye saklandığınız bile olayların tamamen farklı gelişmesine sebep olabiliyor. kullandığınız her silahın önemi var. oynaycak olanlara önerim etraftaki her şeyi kullanmaya çalışmaları. oyun keşfettikçe güzelleşiyor. bazı durumlarda sessiz ilerleme şansınız kalmıyor fakat olabildiğince gizli olursanız harcadığınız malzeme de o oranda düşüyor. işin eğlenceli yanlarından bir diğeriyse infecteda karşı farklı stratejiyle oynamak zorunda olmanız.

    bazı yerlerde normal zorluk bile zorlayabilir fakat kolayda oynamanızı tavsiye etmem. çünkü oyunun gerçekliği azalıyor. zorluğu değiştikçe etraftan toplayabildiğiniz lootlarda belirgin bir azalma oluyor. normal zorlukta bile diğer oyunlardan aşina olduğunuz yapay zeka saçmalıklarına pek rastlanmıyor. özellikle sürekli sizden olan birileri var ve saçma sapan hareket ettikleri anlar çok ender oluyor. sırf hikayede orda oldukları için değil gerçekten size yardım etmek için yanınızda oluyorlar genelde. bu da oyundaki karakterleri daha da fazla benimsemenize sebep oluyor. son olarak sinematiklerin çok fazla olmasından dolayı bazı arkadaşlarım rahatsız oldu ama ben aksine gereksiz bir sinematiğe rastlamadım oyununun genelinde. zaten bir yerden sonra hikayenin kalitesinden dolayı siz oynamasanız bile sadece izleyerek keyif alınabilecek bir oyun.

    oyunun hikayesine gelirsek klişe olduğuna dair yorumlar okudum. aksine hikaye benzer oyunlardan çok daha farklı şekilde ilerliyor. bir kere salgının ilk anlarını görebiliyorsunuz sadece. oyun salgının 20 yıl sonrasında geçtiği için hikaye zombilerden çok insanlarla ilgili. asıl amaç salgına çare bulmak gibi görünse de hikaye tamamen joel ve ellie'nin bir biriyle olan ilişkisi ve hayatta kalmaya çalışmalarıyla ilgili bence.

    oyun ilk düşünce aşamasındayken zombisiz bir oyun olarak geçmesi planlanıyordu. o nedenle zombiler genelde hikayedeki yan unsurlar olarak kalıyor. yanlış anlaşılmasın o kısımları sıkıcı değil, aksine zombilerle geçen sahneleri gayet orjinal ve korkutucu buldum. zaten daha öncede bahsediliği gibi enfeksiyonun bir virüs yerine mantar olması ve sporlarla bulaşması oyuna farklı bir hava katıyor. sadece ısırılmak değil, soluduğunuz hava da bir anda önemli hale geliyor. enfeksiyona maruz kalan insanların aşama aşama değişmeleriyse gayet güzel düşünülmüş. sporların oluştuğu ortamlar korkutucu bir güzelliğe sahip. kısaca hikayesi su gibi akıyor ve karakterleri kendi çocuğunuz, kardeşinizmiş gibi görmeye başlıyorsunuz hikayede. yanınızda ellie olmasının avantajlarından biri de joel bu dünyaya alışık bir terminatör modunda olsa da sizinle beraber ellie'nin karakterinin gelişmesi ve adapte olması. bir yerden sonra sanki onların yanında 3. bir kişiymişsiniz ve tek amacınız hayatta kalmak gibi hissediyorsunuz.

    son olarak oyunun hikayesiyle ilgili beğendiğim ve spoiler içeren kısımlara değineceğim.

    --- spoiler ---

    oyuna ilk girdiğimde joel'un yanında ellie'nin değil aslında kızının olacağını düşünüyordum ve ilk bölümün sonunda vurulduğunda gerçekten çok etkilendim. aslında orada hissettikleriniz bir nevi joel'un hissettiklerinin bir yansıması. hayatta kalmakla ilgili bütün takıntısı ve ısrarı ilk gece askerle karşılaştıklarındaki başarısızlığını telafi etmeye çalışması. o andan sonra bu dünyada sevdiklerini hayatta tutmanın tek yolunun kendi kurallarını koymak olduğunu anlıyor ve bu yolda gitmekten vazgeçmiyor. bazen yaptıkları rahatsız edici boyutta olsa bile şahsen ellie için değeceğine inanıyorum. bir daha sevdiğini kaybetmeye dayanamazdı joel. playstationınız yoksa bile bir yerlerden bulup ilk bölümü oynamanızı tavsiye ederim.

    oyunun en etkileyici karakteri kesinlikle ellie(kızım olsa adını koyacak kadar bağlandım kendisine). joel'la zamanla sıfırdan kurdukları bağ gerçekten çok etkileyici ve güzel anlatılmış. bunda tabi oyunu live-action movie gibi sahne sahne çekmeleri etkili olmuş. yaptığı en küçük şey bile anlamlı ve gerçekçi olmuş. ilk kez birini öldürdüğünde yanındaydık, ıslık çalmayı öğrendiğinde... keşke joel kendisine yüzmeyi öğretirken de yanında oslaydık. o kısımlarını bile sıkılmadan oynardım.

    herkesin oyunun son kısmıyla ilgili aklında soru işaretleri kalmıştır tahminim. benim ise aksine kafamda hiç soru işareti kalmadı. final tam joel'dan bekleyceğim şekilde bitti. daha önce dediğim gibi joel bir başkasını daha kaybetmeyi kaldıramazdı. tüm yaşam amacı sevdiklerini hayatta tutmaktı. bencilce de olsa ellie onun için dünyaya bedeldi. o yüzden bütün firefly'ı öldürürken hiç tereddüt etmedim. üzüldüm fakat başka yolu olduğunu düşünmüyordum. oyunun finaline gelecek olursak bence çok güzel bitti fakat yukarıda da dediğim gibi keşke devamını da görebilseydik. sırf joel ve ellie'yle sıkıcı kırsal hayatını bile oynamaya razıyım. diğer oyunlar artık çok sahte geliyorlar gözüme.

    --- spoiler ---

    gelmiş geçmiş en iyi oyunlar sıralamasında ilk 5'e rahat girebilecek bir oyun the last of us(benim gönlümde 1). alıp almamak konusunda tereddütünüz varsa kesinlikle almanızı tavsiye ederim.
  • the last of us

    ben çok oyun oynarım. baya oynarım. kendimi bildim bileli yaptığım tek şey bu sanırım. ve şu kadar net konuşuyorum. beni bu kadar etkileyen, bittiğinde kendimi bu kadar boşlukta hissettiğim bir oyun olmadı.

    her şeyden önce akıl almaz akıcı, etkileyici ve diğer hayatta kalma, zombi oyunlarına kıyasla daha gerçekçi bir senaryo.

    karıncaların beynine yerleşip onları ele geçiren bir mantar varmış bu dünyada. ben de yeni öğrendim. yani oyunda rastladığımız bu saldırgan yaratıklar zombi değil, evrim geçirip insanlara bulaşan ve onları saldırgan yaratıklara çeviren bir mantar. daha da gerçekçi hale getiren ise solunum yolu ile de bulaşabiliyor olması ve 3 aşamalı olması. yeni bulaşanlar, bayadır maruz kalanlar ve en hardcore olanları şeklinde. uzun lafın kısası muhteşem hayal gücünü olabilecek en gerçekçi zemine oturtmuşlar.

    gerçekçiliği oynanışta da yakalamışlar. gerçekten böyle bir salgın olsa, gerçekten ulaşabileceğin silahlarla ve ulaşabileceğin sayıda mühimmat ile ilerliyorsun oyunda. ve taşıyabildiğin kadar. öyle diğer zombi oyunlarındaki gibi makineli tüfek ve tankla gitmiyorsun oyun başladıktan sonra. veya ana karakterin oyunu oynarken gözükmeyen bir bazukayı poposundan çıkartmıyor pat diye.

    öyle ‘al makinalıyı zombileri patır patır indirerek git’ de değil oyun. burada da çok güzel yakalamışlar gerçekçiliği. askerler, direnişçiler, yağmacılar, ve mutasyona uğrayan insanlar.. hepsi ile uğraşıyorsun. hatta ‘zombi oyunu işte yeea’ diyenler için söylüyorum, o zombi sandığın mutasyona uğramış insanlar ikinci planda kalıyor.

    üzerine bir de mükemmel iki karakter ekleyince tadından yenmemiş. 20 yıldır oyun oynayan insanım, kendimi hiç bir karakterin yerine bu kadar koyduğumu, bu kadar sevdiğimi hatırlamıyorum. oyun karakteri değiller de sanki gerçekten iletişim kurduğum, o dünyada yaşarken denk geldiğim insanlar. ajansta iş yaparken aklımda ellie’nin nin o hüzünlü, tatlı bakışları.. o’nu onlara teslim ettiğimde ya başına bir şey gelirse korkusu.. muazzam.

    en kral filmlere taş çıkaran sinematikler ve senaryo, akıl almaz soundtrack de cabası.

    tek kelimeyle bu güne kadar yapılmış (gta 5 dahil) en iyi oyun.

    https://www.youtube.com/watch?v=y97u-u0nvjm
  • oyun tasarım konsepti tanımından bihaber vasıfsızlar tarafından naughty dog' a iş öğretilmeye çalışılıyor gördüğüm kadarıyla. bi sahne örnek verecem o yüzden spoiler' a alayım:

    --- spoiler ---

    hatırlarsanız 2 zenci kardeş ile beraber ilerlediğimiz bölümlerin birinde gece vakti askerler tarafından kapatılmış bi yerden geçmeye çalışıyoruz ve orda joel ve zenci eleman çocuklara siz burda bekleyin diyor ve çocuklar biz orayı tamamen temizleyene kadar bulundukları korunaklı yerden ayrılmıyorlar. yani buradan çıkardığımız sonuç; senin müthiş zeka gerektiren fikrini yapmak ne naughty dog için, ne de piyasadaki herhangi bir oyun yapımcısı için problem falan değil.

    --- spoiler ---

    istediğimiz zaman bekle komutu verebilseymişiz... lan adamlar karakterlerin siperdeki pozisyonunu bile sürekli beraber ilerleme üzerine kurmuşlar. biz joel olarak eğilip siper alma pozisyonunda duvar dibine geçtiğimizde dikkat ederseniz karakter hiçbir zaman duvara tam yapışmıyor, elini uzatıyor duvara ve arada küçük bir boşluk bırakıyor ve o boşluğa çoğu zaman ellie gelip giriyor, siperde bizimle beraber duruyor. oyunun bütün konsepti joel ile ellie' nin birlikte o yolcuğu yaşayıp, bütün zorlukları birlikte aşıp birbirlerini koruyup kollamaları üzerine kurulu. o siperdeki duruş pozisyonları da resmen bu kavramı pekiştirir nitelikte küçük ama harika bir detay olmuş.

    adamlar oyunun her sahnesinde, her karesinde ellie' nin de gözüküp, oyuncunun bir gözünün de hep ellie' de olmasını sağlayarak karakterler arsında kurulan bağın oyuncu zihninde de pekişmesini amaçlamışlar. yani senin o "ben çatışmaya girdiğimde argada beklesinler gardeşimmm !!1!" önerin bir anlam ifade etmiyor oyun konsepti göze alındığında. ha bazen o yan karakterlerin ortada koşturması olayı bir hatadır. amaçlanmayan bir şeydir ve bu tabiki eleştirilebilir. ama buna yöneltilecek eleştiri dediğim sebeplerden dolayı "onlar geride beklesin, peşimde dolaşmasın, sürekli siperde sabit kalsın" şeklinde olamaz.

    bişeyden anlamıyosunuz bik bik bik konuşmayın bari.
  • mayıs'tan beri ara ara oynadığım remastered*'ını bugün left behind dlc'si dahil olmak üzere normal zorlukta bitirdim. bu kadar başarılı ve ödüllü bir oyunu övmek aşırı gereksiz tekrar olacak, ben o yüzden eleştireyim:

    anladım ki checkpoint'li öl ve geçene kadar tekrar dene oyun formatından ufaktan soğuyorum. hakkını yemeyeyim stratejik zenginlik açısından süper, bir yeri geçmeyi 15. denemede başaramıyorsam da sırf "dur ya bi de şöyle deneyeyim bakalım ne olacak" merakından oyuna devam ediyorum. ama geçen gün surgery room koridoruna sıfır ekipmanla gelince elimden kumanda kaymaya başladı terden. yordu yani. bu açıdan karşılaşmalardaki stratejik zenginliği çok tatminkar diyemem.

    bir diğer nokta da, remastered oyunlar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar orijinal platformdaki oturmuşluğa ulaşamıyorlar. bunu the last of us 2'nin gameplay videosunu izleyince daha iyi anladım. ps4 pro için basbaya dandik aslında grafikler ama gözlerini kısa kısa oynuyorsun işte. o yüzden de bu oyunu ilk çıktığı zaman ps3'te oynamamış olduğuma biraz hayıflandım. o beklenti eşiğiyle o platformdaki aşmış halini oynamış olmak isterdim.

    şiir gibi oyun be. bak yine dayanamayıp övdüm.
hesabın var mı? giriş yap