• time loop hadisesiyle kafa karıştırmaya çalışan, ama aslında basit bir kurguya sahip, yormayan seyirlik bir film. ülkemizde "ceket", değil "çıldırış" ismiyle vizyona girmiştir. çünkü filmi çekenler gerizekalı olduğu için kendi yaptıkları esere güzel bir isim vermekten yoksun kalmışlar, türk sinema yetkilileri ise derhal olaya müdahale ederek çok daha güzel ve mantıklı bir isimle taçlandırmıştır bu filmi.. e adam çıldırıyor, o halde adı çıldırış olsun? zekanıza hayranım, sağolun..
  • --- spoiler ---
    jack'i ilk kez öldürenin* ıraklı bir çocuk olmasıyla, filme iğrenç bir propganda daha yerleştirilivermiş. filmin girişinde "bu iğrenç" der amerikan askerlerinden biri, ve jack'i vurur küçük irak'lı mücahit. yani aslında iğrenç değildir, irak'lılar hakediyordur bunların hepsini. yok, hayır film, irak'ta değil de götüne yıldırım düşerek ölen bir adamın hikayesini anlatıcak olsaydı, ne değişecekti ki? illa sokuşturacaklar kendi köpeksel propagandalarını bir yere. olmuyor yoksa.
    --- spoiler ---
  • bir adamın sevişmek için morga girmesini anlatan film..

    (bkz: iyice seviştim de geldim)
  • --- spoiler ---
    -'how much time do we have?' sorusuna, "we have all the time in the world, just for love, nothing more, nothing less" $eklinde bir $arkiyla cevap vererek bitivermi$ filmdir..pek $ahane, ba$ka da bi$ey demiyorum..
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    filmle ilgili en buyuk soru isareti
    "baskalarının hayatının akısını degistirebiliyorken, kendi hayatının akısını neden degistirmedi?" olmustur.
    --- spoiler ---
  • öncelikle güzel ve de izlenmesi gereken bir film oldugunu söyleyelim.

    --- spoiler ---
    fakat bana çocukluğunu bildiği keira knightley ile gidip yatması, yattıktan sonra tekrar çocuk halini bulup yüzünü okşaması falan itici geldi. o anda adrian brody bir sapık gibi gözüktü.*
    --- spoiler ---
  • ---spoiler---

    yonetmenin dedigine gore bir time travel filmi degilmis ama bu, film hakkinda merak uyandirmak ya da kafa karistirmak icin de soylenmis olabilir.

    ---spoiler---
    irakta jack'i vuran cocukla babak adli hasta cocuk ayni eleman tarafindan canlandiriliyor.
  • türkce dublajlı seyrettigimden olacak, hiç bi bok anlamadıgım filmdir. (bak. bak. ben moron degilim. film turkceydi. ayrıca dehsetli konsantrasyon sahibi bi insanım. hem izleyip hem dinlemektense, hem izleyip hem altyazı takip etmeyi tercih ediyorum. evet. dağılın şimdi)
    en yakın zamanda filmin korsanını bulup olan bitene hakim olmayı, besinci izleyişten sonra kurguyu cozmeyi ve gelip burda butterfly effect'e de pek benziyomus yorumları yapmayı, cümle aleme iqmu ve algılama kapasitemi ispatlamayı planlıyorum. aksi takdirde depresyon hırkamı giyecegim, kendimi morga kapatıp çıldıriciim.

    --- spoiler ---

    o diil de, insan buzlukta taş saklar mı lan?

    --- spoiler ---
  • öncelikle hareretimi kaçırmamak için ya da başkalarının ne dediğinden etkilenmemek için mi demeliyim bilmiyorum ama önceki yazılanları okumadan yazıyorum entariyi. o yüzden önceki entarileri tekrar ediyor olabilirim ya da öncekileri bilmediğimden alakasız da konuşuyor olabilirim baştan uyarayım seni suser.

    özet geç diyenler için gelsin öncelikle: cidden temposu gittikçe artan harika bir hikayeden ve gerçekten kaliteli oyunculardan oluşan, çok ama çok güzel bir film var karşınızda. yorum falan okumadan gidin izleyin. bundan sonrası spoiler içerebilir o yüzden, izlemediysen okumaman daha iyi olabilir.

    --- spoiler ---

    bu filme son replikle başlamak istiyorum "how much time do we have?" ya da "ne kadar zamanımız kaldı?" şeklinde basitçe tercüme edelim.

    filmin aslında baştan sona vurgusu bu cümle. son buluşmalarında ulan yazık garibanlara tam da olmuşlardı, biraz daha zaman verin şunlara diyoruz mesela. ama aslında orda da tam bize hissettirmek istedikleri bu; ya zamanımız çok az kaldığında biriyle kavuşsaydık, ya da daha birilerine doyamadan onları kaybetmek zorunda kalsaydık neler hissederdik? işte orda hissediyoruz bunu. birileri diyorum çünkü bunu sadece gerçek aşk olarak almamak lazım çünkü anne-çocuk ve arkadaş ilişkisi de bir yandan vurgulanıyor her ne kadar aşk kadar altı çizilmese de.

    filmin sonunda kendini tekrar jacket'in içine koydurarak bir nevi bir daha uyandırılmak zorunda kalmıyor ve sevgilisine tamamen kavuşuyor ana karakterimiz. ancak tabi biraz daha konunun dibi eşelenecek olursa her şey bu kadar basit olmayabilir. mesela can alıcı noktalardan biri jack'in gene time leap yaşadığı bir anda doktorun ona "we are all dead, jack" demesi. bu da olayın bir geleceğe gidişten ziyade arafta kendinle yüzleşme gibi bir şey olabileceğini düşündürtüyor.

    mesela benim aklıma gelen senaryo jack'in öldükten sonra son anlarını arafta yeniden yaşaması ve her şeyi düzeltmenin araftan kurtuluş yolu olması. burada da anahtar tabiki the jacket. jack'in tamamen karanlık bir morg dolabına kapatılması ve sadece kendisiyle yüzleşmek zorunda bırakılması bunun altını çizmek için yapılmış bir gönderme olabilir. kendiyle yüzleşmesinin ve zamana yolculukla düzelttiği hayatların sayesinde ise filmin sonunda jack ölerek araftan çıkıp bir nevi kendi cennetine gidebiliyor. cennetin her insan için en mutlu olabileceği yer olarak tanımlanabileceğini unutmayalım. jack için belki de en güzel cennet filmin sonunda gördüğümüz senaryo.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak nasıl izlerseniz izleyin ama bir şekilde izleyin işte. sonra gelin tartışalım şu canım güzeller güzeli filmi.
  • hoş bi film. adrien brody gene the pianist'te olduğu gibi başına pişmiş tavuğun başına gelmeyenin geldiği adam rolünde gayet başarılı. karanlık ve gergin atmosfer detaylarında bir yapaylık ve zorlama sezilse de genel olarak senaryo karmaşık yapılmaya kasılmadığı için keyifle izleniyor.
hesabın var mı? giriş yap