• h.g.wells'in 1896da kaleme aldigi bilim kurgu romani ve de romanin beyaz perdeye uyarlanmis filmi. gothic novel tarzinin pek cok elementini tasimaktadir; soyle ki olayin icinde bir yere kapanma, kapatilma; korku; var oldugu donemin ahlaki ogretileriyle dalga gecme; olaganustu olaylar; adeta cehennemden kopup gelmis yaratiklar, bir hain ve de en onemlisi bilimle takinti derecesinde ilgilenen bir bilimadami...
    gunumuzde pek cok bilim kurgu korku romanlari mevcuttur, lakin the island of dr. moreau tek basina ne bilim kurgu kitabidir ne de korku.. onu cok onemli yapan sey, yayimlandigi zamana binaen hizli bulus cagini yansitmasi, darwin`in fikirlerinin kitleleri kasip savurmasi ve yine o caglarda bulussever bilimadamlarinin mad scientist damgasi yemesi ve de kitabin arkaplandaki dusunceyi yansitmasidir.
  • daha birçok irdelenecek yanı var tabii ama, ilk aklıma düşen şu; hayvanlaşan insanlardan daha kötü bir şey varsa o da insanlaşan (diğer) hayvanlardır. şu yeryüzüne gelmiş en boktan hayvan türüyüz maalesef. kibir bizde; kin, nefret bizde; açgözlülük, kıskançlık, bencillik bizde.

    yer yarılsa da içine girsek insanlık olarak.
  • 1990'lardaki yeni sinema uyarlaması fiyasko olan roman. romanı okuyun, eski çevrimi izleyin. ama bu filmin bir zamanların yakışıklısı val kilmer'ın muhteşem bacaklarını film boyunca göstermesi ve marlon brando'nun oynamasından başka bir özelliği yok.

    nedense brando'nun kilmer'ı kaçırmayarak yatağa attığından eminim.
  • hg wells in bir öyküsünden esinlenilerek yapilmis harika bir 1977 yapimi filmdir.
    ilk versiyonunda burt lancaster oynar ikincisinde ise val kilmer.

    meshur repligi:
    babaaa bunu bana neden yaptin haa'dir.
  • yıldız teknik üniversitesi'nde her sene hukuka giriş dersleri alan öğrencilere gösterilen film. bir dönem boyunca filme atıfta bulunulur, her konu eninde sonunda dönüp dolaşıp filmdeki ve genel olarak tarihin ilk dönemlerindeki yasa koyuculara gelir.
  • zamanının en ilginç kitaplarından biri. bu zaman kadar nasıl okumadığımı bıraktım, nasıl haberim olmamış böyle bir klasikten tüh bana (şair burada kendi yüzüne tükürüyor). acaba bir sonraki sayfada neler olacak diye diye okuyunca 2 günde bitti (okumaya gece başlamamış olsaydım bir günde de biterdi, zaten kısa bir kitap).

    hayvanlar üzerinde yapılan ilginç deneylerle ilgili, oldukça etkileyici bir kitap. geçenlerde bilgi yarışmasında bile çıktı, okunmalı.
  • üstün bir insan türü yaratmak için hayvan ve insan dna'sını birleştiren dr. moreau*'nun toplum içindeki "baba" diye hitap edilen liderin kendisinin altındaki herkese, herşeye yaptırım gücünü kullanarak acıyı da tattırma veya şefkat gösterme hakkını kendinde bulmasını göstermesinin yanısıra "baba"dan sonra gelen, onun yerine geçmek için sırada olan "oğul"ların babayı bir şekilde devirip, başa geçip, kendi kanunlarını uygulatmak için babayı bile öldürüp içlerine sindirdikten sonra oğullar arasındaki mücadeleyi de sergilemektedir.
    aslında çıkan sonuç şu: herkesin içinde ister bastırılmış olsun ister dışa vurulmuş olsun, "baba" olmak isteği vardır. insan olmanın aslında çok zor olduğu düşüncesi de filmin içindeki "iki ayak üzerinde yürümek zor, belki de 4 ayak üzerinde yürümek daha iyi" repliğinden anlaşılabilir. ha bir de şu var tabi... insanlar mı daha hayvan, yoksa hayvanlar mı daha insan?!?
  • öncü bir roman.

    19. yüzyılda modernizmin hemen her alandaki zaferi özellikle batı romanında aksi sedasını bulmuştur. nasıl ki dickens, viktoryen dönemin sınıfsal çelişkileri ile ilgileniyorsa, bronte kardeşler de eril düzendeki kadının bastırılmış çığlığını sanatsallaştırdılar.

    muazzam bir hayal gücüne sahip wells de modernizmin yarattığı korku ve kâbuslarla hemhal olmuştur. çılgın bilimadamı karikatürü böylece iyiden iyiye yerleşmiştir. dr. frankenstein'ın trajik başarısızlığı burada dr. moreau tarafından devralınmıştır. ketum, kibirli, saplantılı, akılcı düzenin bu temsili wells tarafından titizlikle planlanmıştır.

    adadaki çılgınca deney ve operasyonlar esasen rasyonel modern uygarlığın biçimlendirmeye çalıştığı batı insanının bir hayli korkunç alegorisidir. bilimkurgu literatüründeki bu garip refleksler sonradan amerikan sinemasına da sirayet edecektir.

    ingiliz edebiyatında "ada" metaforu bir hayli yaygındır. ki nihayetinde ingiliz imparatorluğu da bir adadan ibarettir. bu açık hedef göstermeler huxley'in "ada" romanında daha da modernize edilecektir.

    ingiliz uygarlığının açmazlarını da üstü kapalı şekilde eleştiren wells, kolay kolay unutulmayacak bir romana imza atmıştır kısacası. gerçek bir klasik.

    1932'deki film uyarlaması island of lost souls kanımca halen en iyisidir. ardından gelen versiyonlarda ise ticari hedefler belirgindir.
  • ithaki yayınlarından ali kaftan çevirisini okudum.

    kutsal metinlerden esinlenildiğini düşünüyorum:

    --- spoiler ---

    dr. moreau dirikesim yapıp, hayvanları kolajlayıp yeni insanlar yaratmaya çalışan tanrıdır.

    yetmezmiş gibi "kimsenin kaçamayacağı kanunlar" yazmıştır: "iki ayak üzerinde durulacak! kanun budur", "et ya da balık yenilmeyecek, kanun budur!", "su emelerek içilmeyecek, kanun budur!". dr. moreau'nun yarattıklarına gönderdiği din budur.

    din var da cehennem yok mu? semavi dinlerden farklı bir şekilde burada insan cennetten değil, cehennemden dünyaya gönderiliyor. hayvanların diri diri kesilip tarifsiz acılarla yeniden şekil aldıkları evdir cehennem. kanuna uymayanlar moreau tarafından yakalanıp eve alınır. orası unutamadıkları acıların ve korkularının merkezidir.

    kanun okuyucular peygamberlerdir. yaratıkları kanunlara uymaya zorlarlar. telkinde bulunurlar. uymayanlara cezalandırılacaklarını söylerler. bunların tespit edilip, cezalandırılmaları için motivasyon kaynağıdırlar.

    kan tadını alan ilk yaratık, ilk günahı işleyendir. kan tadı yasak elmadır.

    dr. moreau'yu öldüren canavar kanunlara apaçık uymayı reddeden, korkutucu ve asi olandır. yani o şeytandır. ve ilkgünahı işleyen ile aynı kişidir.

    prendick moreau öldükten sonra:

    " hayır ölmedi, sadece o bedeni terketti hala sizi görüp kanuna uymayanları cezalandırabilir" diyerek onu ölümsüz bir tanrıya dönüştürmeye çalışmıştır.

    sonunda günden güne kanunu unutan yaratıklar insan olmaktan uzaklaşmış ve hayvanlaşmışlardır.

    --- spoiler ---

    buradan bir semavi din eleştirisi de çıkarabiliriz, güzellemesi de çıkar. tanrı yarattıklarının doğasına aykırı davranmasını isteyerek onlara haksızlık mı ediyor? yoksa insan olmanın doğası, kendi doğanı reddetmen midir?
hesabın var mı? giriş yap