• sinek ısırıklarının müellifi'nde bahsi geçer bu kitabın.
  • çocukluktan yetişkinliğe geçerken hepimizin tosladığı, adına utanmadan "gerçek" denen o duvarı öyle güzel anlatmış ki yazar... on üç yaşındaki o kız çocuğu galiba hiç çıkmayacak aklımdan. kendi içinde yarattığı dünyadaki heyecanın, hayallerin, müzik tutkusunun haftada on dolar için ailesi tarafından yok edilmesi, üstelik bunun mide bulandıran bir aile kurnazlığıyla gerçekleştirilmesi içimi acıttı. romanın sonunda kendisinin de söylediği gibi: "neye yaramıştı? cevap vermek istediği bir soruydu bu. neye yaramıştı yani? bütün o yaptığı planlar, müziği? bütün bunların sonunda bu tuzak ortaya çıkacak olduktan sonra -mağaza, ev, yatak, sonra tekrar mağaza..." *
  • uzun bakışlar, derin sessizlikler, umudun peşinden koşup her seferinde duvara çarpanlar, geleceği düşleyen çocuklar, dostluklar, öteki adledilenler, yoksullar ve müzik... kitap elinizden tutup tüm bu saydıklarımın arasında dolaştırıyor ve diyor ki; "insan yalnızdır." kitap bittiğinde sessizlik kalıyor, ağlamaklı bir sessizlik...
  • durağan günlük yaşamla sıkıcı taşra yaşamından bir parça soluk alabilmeye çalışan yalnız insanların romanı. sıradan anların keskin dönüşlerle birbirine bağlandığı hikayenin unutulmaz karakterleri yaşamını "iç"ve "dış" şeklinde ikiye bölen genç kız, halkının yaşadıklarını ve dünyadaki haksızlıkları sineye çekemeyen zenci doktor, etrafındakileri gözlemleyen lokantacı, muhalif bir sarhoş işçi ve tüm bu karakterlerin yalnızlığını paylaştığı sağır ve dilsiz bir kuyumcudur. iletişim üzerine de düşündürücü gözlemler içeren bu carson mccullers romanı es geçilmemelidir.
  • duru ve yalın bir poetikası olan, insani meseleleri ve hayatın açmazlarını vurucu ama sade bir dille hikaye eden roman.

    romanın ilk cümlesinin tuhaf ve gösterişsiz bir romantizmi vardır: "kasabada iki dilsiz vardı, her gün birlikte görürdünüz onları."
  • --- spoiler ---

    "niçin? niçin, gerçek aşklarda geride kalan, kendini öldürüp de peşinden gitmiyordu o sevilenin? yalnızca, yaşayanın öleni gömmesi gerektiği için mi? bir ölümden sonra yerine getirilmesi gereken belli birtakım törenler olduğu için mi? geride kalan, bir sahnede bir süre görünüp her an sonsuz bir zamana doğru uzuyormuş ve bir sürü göz kendisini seyrediyormuş gibi olduğu için mi? yerine getirmesi gereken bir işlevi olduğu için mi? ya da kim bilir, arada beklemesi gerekiyordu -yani gitmiş olan gerçekten ölmüş olmuyordu da büyümeye devam ediyordu, yaşayanın ruhunda ikinci bir yaşam niçin yaratılıyordu? niçin?"

    --- spoiler ---
  • kitabın bir yerinde "bulunduğu yerlerin en yalnızıydı bu kasaba." şeklinde bir cümle geçiyor; the heart is a lonely hunter işte tam olarak bu cümle gibi bir kitap. carson mccullers 'ın ilk kitabı olması ise şaşırtıcı ve büyük bir yeteneğin göstergesi, çünkü ilk çalışmada umutsuzluğu böyle duru anlatmak oldukça zor.
  • carson macculers'in yirmi üç yaşındayken yazdığı ilk romanı. bu roman yayımlanınca yazara, "harika çocuk" denmiş, roman da "amerkan edebiyatı'nda büyük bir olay" nitelendirilmiş. taşra kentlerinin boğucu tutsaklığını anlatıyor bu roman...
  • agir agir okutan ve bittiginde yureginize oturan bir kitap. kitabin arkasinda carson mccullers'tan otobiyografik ogeler tasiyan bir ilk roman oldugu belirtilmis. bu yuzden okurken yazari ya dilsizle satrancin karsisinda, ya brannonin cafesinde cam kenarinda bir masada, ya da doktoru bekleyen bir hastasi olarak hayal edebiliyorsunuz. kenarda sesini cikarmadan gozlemliyor sanki tum karakterleri. ya da mick. mick kellyin ta kendisi. on uc yasinda, ismini ilk duydugunuzda "carson" gibi erkek oldugu izlemini veren guzel, canim mick.

    hicbiri degilse duvara sunu yazarak jake'i cileden cikaran kisi olmali:
    "guclulerin etini yiyeceksin ve de bu dunyadaki prenseslerin kanini iceceksin"
  • ismini, editörünün tavsiyesiyle, iskoç şair william sharp'ın "the lonely hunter" şiirinden alan carson mccullers romanı.

    "green branches, green branches, i see you
    beckon; i follow!
    sweet is the place you guard, there in the
    rowan-tree hollow.
    there he lies in the darkness, under the frail
    white flowers,
    heedless at last, in the silence, of these sweet
    midsummer hours.

    but sweeter, it may be, the moss whereon he
    is sleeping now,
    and sweeter the fragrant flowers that may
    crown his moon-white brow:
    and sweeter the shady place deep in an eden
    hollow
    wherein he dreams ı am with him---and,
    dreaming, whispers, 'follow!'

    green wind from the green-gold branches,
    what is the song you bring?
    what are all songs for me, now, who no more
    care to sing?
    deep in the heart of summer, sweet is life to
    me still,
    but my heart is a lonely hunter that hunts on
    a lonely hill.

    green is that hill and lonely, set far in a
    shadowy place;
    white is the hunter's quarry, a lost-loved hu-
    man face:
    o hunting heart, shall you find it, with arrow
    of failing breath,
    led o'er a green hill lonely by the shadowy
    hound of death?

    green branches, green branches, you sing of
    a sorrow olden,
    but now it is midsummer weather, earth-
    young, sunripe, golden:
    here i stand and i wait, here in the rowan-
    tree hollow,
    but never a green leaf whispers, 'follow, oh,
    follow, follow!'

    o never a green leaf whispers, where the
    green-gold branches swing:
    o never a song i hear now, where one was
    wont to sing
    here in the heart of summer, sweet is life to
    me still,
    but my heart is a lonely hunter that hunts on
    a lonely hill."
hesabın var mı? giriş yap