• --- spoiler ---

    kay ve michael ilişkilerinin sonlanmasının üzerinden uzun yıllar geçmiş olmasına rağmen ilk kez, oğullarının ilk performansını izlemek için, sicilya'dadırlar. michael bir tilkilik yapıp kay'in şoförü olur ve ona memleketini dolaştırmaya başlar. herhangi genco bir aşık gibi, sevdiği insanın o kültürü tanımasını, neyle yoğrulduğunu görmesini, nelerden sıyrıldığını ve halen hiç ummadığı anlarda nelere hasret duyduğunu, bu insanların yaşadıkları metropol hayatına hiç benzemeyen, acıyla eğlencenin iç içe olduğu hayatı anlamaya çalışmasını, zeytinlikleri görmesini, şarabın, zeytinyağının, makarnanın hasını tatmasını istemektedir. gezide, bir babanın namus sebebiyle kızını öldürmesini anlatan bir kukla tiyatrosunu alkışlarla izleyen halk veya bisikletle yoldan geçen bir ihtiyarın birden bire ona çiçek vermesi gibi, hep şehir hayatında olmuş kay gibi biri için bayağı tuhaf enstantaneler yaşanır. bir süre sonra michael'ın kaçak olduğu sırada kaldığı eve gelirler. yemek yerlerken, hayatının bu döneminde hep hayalini kurduğu değişimi belki de ancak itiraf ederek yaşayabileceği sanrısına kapılmış olan michael, kay'e onun kendisini affetmesine ne kadar ihtiyacı olduğunu anlatmaya başlar. kay, baba'nın bir bağışlanma psikozunda olduğunu bilmediği halde onun sözlerini, "şimdi de tanrın olmamı mı istiyorsun" diyerek yanıtlar. geçen zaman boyunca kay'i gerçekten ilahlaştırmış olsa da michael, "biraz daha samimi biri olmanı" der ve kay'i daima sevdiğini, bir aile oldukları anları hatırlayarak hayata tutunduğunu, kay'den halen karısıymış gibi bahsederek açıklar. kay'in düşündüğünden başka bir adam olduğunu, onun bunu görebilmesini çok istediğini, kay'in onu terk ettiği dönemde bunun başına geleceğini sezdiği için, kaybetme korkusuyla yanlış şeyler yaptığını anlatır. sanki kay, "ben de seni seviyorum" dese, tüm ölümler, vahşilik, hırslar, her şey geride kalacak, onun için yepyeni bir hayat başlayacak gibidir. bu sahnelerde michael ayrıca ilk filmdeki düğün sahnesinden beri ilk defa tamamen kay ile birliktedir. aklındaki tek şey kay'in varlığıdır; ilk kez kalbinin derinliklerinden, safça, çaresizce, umutla kay'e aşkından bahsetmektedir. michael konuştukça kay yumuşar ve o da çözülür. o da her zaman michael'i sevdiğini ve ölene dek seveceğini itiraf eder. ikisinin de gözleri buğulanır, uzaktan uzağa el ele tutuşurlar ve bir süre sessizlik olur.

    bu an, bizim eski aşklarla buluşmalarımız, canımızdan değerli aşkımızın başına bir bela gelirse bile yaşamak isteyeceğimiz bir andır. bu, daha önce hiç aşık olmamış olsak bile, hayalimiz; bu, bizim anımızdır.

    tam o sırada kapı çalınır ve don tomassino'nun öldürüldüğü haberi gelir.

    başımıza hep gelen ve mütemadiyen gelecek olan budur. birisiyle çok fazla yakınlaşırsanız, her şey geride kalmış gibi, dışarıda hiçbir hayat yaşanmıyor gibi, o andan sonra tamamen bambaşka bir hayat başlayacakmış gibi yakınlaşırsanız ve bu gerçekten böyle bir etkiye sebep olacak bir an ise mutlaka bir şey olur: kapı vurulur, telefon çalar, mesaj gelir, elektrik kesilir, dışarıdan bir çığlık duyulur, bir şarkı başlar, bir kedi geçer, biri osurur.

    bu ufacık bölünmeyi takip eden saniyede ise ikiniz de başka birileri olmuşsunuzdur artık. o ana, o ruha, o yoğunluğa dönüş mümkünsüz ve uzamı sonlanmış o iki insan sadece anıdır. işte aynanın, bizi çevreleyen zarın, kaderin ve ölümün ötesine geçemememizin sebebi böyle küçük çıtkırılmalardır.

    sahnenin devamında, kapıyı çalan adamla konuşan michael'i izleyen kay çok kısa bir süreliğine görülür ve uzaktan onlara bakarken şöyle der: "hep aynı şey olacak..."

    perfetto.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmde dikkatimi kay'in aslında michael corleone için uygun olmayan bir eş olduğu dikkatimi çekti, en azından eski filmlerde bu bu kadar belirgin değildi benim için, ilk filmdeki haliyle birbirleri için uygun olsalar da zamanla michael corleone'nin aile işlerine bulaşması ile karakteri ve sorumlulukları da bu yönde değişti ve kay ile tanıştığı halinden çok uzaklaştı.

    apollonia vitelli, michael için mükemmel bir eşti. aileyi ve gelenekleri biliyordu. eğer öldürülmeseydi michael bu kadar yalnız olmazdı.

    buradan ne anlıyoruz? eş seçerken kendinize uygun eşi seçin, insanlar zamanla değişir, istedikleri, düşledikleri ya da içinde bulundukları hayat onları da değiştirir. tanıdığımızı sandığımız kişi artık o olmayabilir.

    --- spoiler ---

    bu seriyi izlerken kendimi de çok fazla düşündüm, bence bu yönden de kaliteli bir seridir.
  • türkçe dublajla izlenmemesi gereken filmdir. cünkü filmdeki son ağlama sahnesinde, al pacino gık çıkarmazken, bizim deha dublajcılarımız "bööhhüüaaa bööhhüüaaa" şeklinde ses vermişlerdir. filmin en güzel sahnesinin icine etmişlerdir.
  • puzo bunun senaryosunu para için, ilkini babasının hayrina yazmış. godfather 2'nin gelirini ise mehmetçik vakfına bağışlamıştır. böyle saçma eleştiriler var.
    bence çok güzel film. godfather hayranı olup da bunu sevmemek imkansız. elbette ilk ikisi kadar iyi değil ama kötü de değil. sadece sofia coppola sırıtıyor ki, o da winona ryder'ın son anda yaptığı yamuk nedeniyle oradadır.
  • tom hagen olmayınca bariz bir şekilde öncekilerdeki tadı vermeyen film. ancak yine de finaliyle (opera bitimi) insanı olduğu yere çivileyecek kadar güzel.
  • sofia coppola, godfather trilogy'sinde ilk kez 3. bölümle yer almamıştır. ilk bölümde gerçekleşen seri cinayetler esnasında, michael'ın, connie'nin kızına kilisede vaftiz babalığı yaptığı sahneyi hatırlayın, orada vaftiz edilen bebek, sofia'nın ta kendisidir.
    torpil morpil demiş birçok suser. zaten bunun bir aile filmi (kendi tabiriyle, home made) olduğunu coppola bizati kendisi dile getirir. misalen,

    connie (talia shire), coppola'nın kız kardeşi
    carlo (connie'nin ilk eşi), coppola'nın büyük oğlu
    müzikleri besteleyenlerden carmine coppola, coppola'nın babası
    ve sofia'da kızıdır.

    görüldüğü üzre, godfather tam bir aile prodüksiyonudur. bir torpilden bahsedilecekse, baya büyük bi torpilden söz etmek lazımdır.
  • tom hagen karakterinin eksikliğinin acayip şekilde hissedildiği film. robert duvall "al pacino ne alırsa yarısından aşağısını kabul etmem" deyince copolla parasızlıktan onu öldürmek zorunda kalmış. bir de michael'ın saçları olayı var bu filmde insanı sinir eden. copolla dvd commentary'de: "michael'in saçını 50 kere yapıp bozduk ve sonra bu hale karar kıldık, ve bu halini tercih ettiğim şu an hala için çok pişmanım" diyor.
  • --- spoiler ---

    bu filmle ilgili gözüme çarpan bir detay da şudur: michael ve karısı kay sicilya'daki kasabada gezerken kilisenin önünde bir evlilik törenine denk gelir. tam o sırada önlerinden portakal dolu kefe taşıyan katır ve sahibi geçmektedir. ikinci filmde de hatırlarsanız, küçük vito, annesi öldürüldükten sonra kasabadan kaçmak için bir satıcının katırının kefesine gizlenir ve satıcı aynı kilisenin önünden aynı yönde katırıyla geçer.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    filmde malum francis ford coppola'nın kızı oynamaktadır. sicilya'daki bir sahnede, trenden inen annesi kay ve babası michael corleone'nin fotoğrafını çekmek için karşılarına geçer. o sırada kameraya bakan sophie, kamerayı tutan babasına, "hey dad, smile!" der. filmde michael corleone'ye dese de, aslında gerçek babasına demiş olur... bu da böyle bir anımdır. bir de; (bkz: self-reflexivity)

    --- spoiler ---
  • filmin üçlünün neden en tatsızı olduğunu al pacino biyografisinden okuyoruz. ocak 1989'da proje ortaya çıkıyor, yaz aylarında al pacino filmde oynamak için imzasını atıyor, kasım 1989'da çekimler başlıyor ama bilin bakalım ne eksik: senaryo. kasım 1989'da daha senaryo tamamlanmamış hala yazılıyor ve bir yandan da paramount filmin 1990 noel tatiline yetişmesini istiyor ve bunun için sıkıştırıyor. hal böyle olunca da (bana kalırsa) ilk akla gelen senaryoyu yazmışlar. o da pişmanlık teması.

    coppola bey filmle ilgili şöyle diyor: "üçüncü filmde, nihayet hayatla başa çıkma ve günahlarla yüzleşme temalarını ele aldık. ellili yaşlarında bir adamın bakış açısından yaklaşıyorum: şu an yaptıklarımın, benim için değil benden sonrası için daha önemli olacağı yaklaşımını benimsiyorum."

    böyle büyük bir filmin çok daha adamakıllı ele alınması gerekirdi düşüncesini akıllara getiriyor. filmle ilgili biyografiden devam edelim yine de:

    ...
    los angeles four seasons otel'de, devasa süitinde otururken pacino, üçüncü baba filminin kökenlerini düşünüyordu. simsiyah giyinmişti. siyah ipek pantolon, siyah ipek gömlek, siyah ipek ceket. ama keyfi yerindeydi. aylar süren işin ve endişenin ardından, odasındaki vcr'da filmin kabataslak bir versiyonunu izlemişti ve sonuçtan memnun gözüküyordu. "baba iii olacağını bilmiyordum. her zaman hakkında konuşuluyordu ama francis ilgilenmiyordu. ben de onsuz asla yapmazdım. francis'in malzemeyi hissetmesi gerek." coppola, ona yaratıcı bir kontrol veren paramount'un teklfini kabul ettikten sonra, pacino 1989 yazında imza attı, ancak halen şüpheleri vardı. "tekrar o adam olabilir miyim, bilmiyordum. on yedi yıl geçmişti; çok şey oldu. michael, dünyanın en sevimli karakteri değil."

    karakterin ilk iki filmdeki en büyüleyici yanı, bütün gücü alırken yaşadığı sinsi değişim. pacino baba iii'ün senaryosuyla ilgileniyordu, çünkü film yaşlı, pişman ve halen değişmekte olan michael corleone'yi yansıtıyordu. "daha yaşlı ve olgun olduğu için francis ona daha fazla renk verdi. ayakta kalıp halen yaşaması için, böyle bir karakterin belli şeylerde uzlaşması gerekir."

    francis coppola elli beş milyon dolarlık projenin ocak 1989'da nasıl yola çıktığını hatırlamak için bir burbank stüdyosunda, baba iii'ün montaj maratonuna ara verdi. paramount, filmin 1990 tatil dönemi için hazır olmasını istiyordu. o aşamada senaryosu dahi olmayan bir film için çok yakın bir tarih. coppola, kitabın yazarı ve coppola'nın yanı sıra ilk iki filmin senaryo yazarı mario puzo'yu çağırdı. "bir konsept üzerinde çalıştım. daha sonra reno'da mario'yla buluşup konuştuk" dedi. mart'ta ilk senaryoyu bir araya getirdiler ve kasım 1989'da çekimler başladığında senaryo yazımı halen devam etmekteydi. pacino: "yalnızca senaryoyu okuyarak baba topraklarında olduğunuzu söyleyebilirsiniz. baba, francis ve mario. bir araya geldiklerinde, bu dünyada büyüyorlar." tüm proje öyle büyük bir hızda ilerledi ki, bazen paramparça olma tehlikesi vardı.

    ayaklarını stüdyo koltuğuna dayayan coppola, "sırtını duvara yasladığında, normalde yapmayacağın büyük işler yapabilirsin" demişti. asla zamanında bitiremeyeceği tartışmalarına rağmen, filmi bitirmek için acele ettiğinden son birkaç ay çok hummalı geçmişti. "filmde daha uzun süre çalışmaktan keyif alabilirdim ama aynı zamanda filmin kendi hayatı olduğunu da hissettim. hayat buluyordu ve o an doğmak istiyordu, o an doğması gerekiyordu."

    coppola, sırtını duvara yaslamanın nasıl bir şey olduğunu biliyor: kıyamet'i çekmek için evini ipotek ettirdikten sonra, 1982'de çektiği one from the heart'ın mali fiyaskosu yüzünden stüdyosu zoetrope'yi kaybetti. daha sonra the cotton club ve tucker the man and his dreams hayal kırıklıklarıyla ününü lekeledi. tüm bunlar, baba iii'ün dolaylı bir parçası oldu. efsaneyi üçleme yapmakta dirense de, coppola, corleone'nin hikayesinden her zaman büyülenmişti, kendi estetik dürtüleri ve mali zorlukları sebebiyle, baba devrinin bitişi kadere bağlı olmuştu.

    coppola, stressiz film yapımıyla tanınmıyor, ancak üçüncü baba özellikle rahatsız ediciydi. filmin roma'daki çekimleri esnasında, on haftada bir gün dinlenmeyen pacino, "bu büyük bir film. kral lear gibi" demişti. yorucu çekim takvimi ve roma, sicilya, new york ve atlantic city'deki birçok çekimin yanı sıra, kaos da filmin peşini bırakmadı. michael'in kızı mary'i oynayan winona ryder, arka arkaya üç film çektiğinden şikayet ederek ilk sahnesinde filmi terk etti. coppola, hiç takdir edilmeyen bir hamleyle, ryder'ın yerine, o zaman on sekiz yaşında olan ve tek film deneyimi, özellikle ilk baba'daki vaftiz sahnesinde, michael'ın bebek vaftiz çocuğunu oynamak olan kızı sofia'yı getirdi. o zaman setteki ve paramount'taki birçok kişi bu tercihi protesto etse de pacino şu an coppola'yı savunuyor. "filmde bizim için faydalı olacağını düşündü, çünkü o rolle ilgili vizyonu o türde bir saflıktı. ne istediğini biliyordu. oyuncu seçimi yönetmenin işi, onun ifadesinin bir parçası. o yüzden ona bunu vermek gerek."

    bir diğer beğenilmeyen oyuncu seçimi de, ilk iki filmde corleone ailesinin danışmanını oynayan robert duvall'ın george hamilton'un oynadığı yeni bir karakterle değiştirilmesiydi. duvall, geri dönmek için paramount'tan üç buçuk milyon talep etmiş ve uzun pazarlık sürecinden sonra projeye katılmayı reddetmişti. pacino, duvall'ın yokluğundan yakınıyordu. "kurnaz ve canlı resmettiği karakterin ilk iki filmde çok önemli bir yeri vardı. bobby'i kötü bir karaktere dönüştürmek istemiyorum. sebepleri olmalı. ama evet, gözler duvall'i aradı." ancak yine de pacino hamilton'dan etkilenmişti. "onun gibi biriyle hiç tanışmadım. hakiki bir kumarbaz. ona verilenden çok daha fazlasını yapma kapasitesine sahip."

    ekibin bir diğer yeni üyesi de, michael'ın potansiyel varisi, ölü kardeşi sonny'i oynayan andy garcia'ydı. black rain ve untouchables'ın yıldızı garcia, pacino'dan korkuyordu. "ona çok kapı açmışlığım var. kameralar çekimde değilken dahi kapısını açıyordum" diyor garcia. altmış yaşındaki pacino'ya bakan garcia, kendini, "yaşlanınca böyle gözükeceğim" diye düşünürken bulmuş.

    ...
    pacino, çekimler başlamadan önce rolleri hakkında uzun uzun düşünüp konuşmayı seviyor. coppola'da bir ruh eşi var. "coppola kuramı oluştururken, tek yapmanız gereken on dakika dinlemek. işte o an, yaratıcı, cesaretlendirici öngörü ve imgelere boğulduğunuzu anlayacaksınız. insanların onu şefle kıyasladıklarını okudum ama o daha çok imparator, belki de şef dışında yeni bir kelime bulduk. derinlikli, tasalı, şansları kaçırmaz. o bir maestro." coppola da pacino'da aynı özelliklere değer veriyor: "al'le uzun konuşmalarımızda, ona nasıl hissettiğimi, daha önce ne olduğunu, aşağı yukarı düşüncelerimi anlatıyorum, faydalı olacak hususları alıp, olmayanları göz ardı edeceğini biliyorum. al, şu ana dek çalıştığım en zeki oyunculardan biri."

    pacino, baba filmlerinde shakespeare'e hiç benzemeyen bir etki görüyor. "baba olan kral (marlon brando) ve oğulları ve krallığı var. baba'nın hayatı tehlikede, öleceğini biliyor. hangi oğlu onu savunacak? birini, sonny'i kaybediyor. diğeri fredo, yetersiz. ve hiç istemese de yardımına koşup, krallığı devralan üçüncü oğlu oluyor."
    ...

    alıntılanan orjinal biyografiden çeviren: merve namlı
    yazarı: lawrence grobel
hesabın var mı? giriş yap