• bende ne kadar hayranlık uyandıran kadın varsa toplamışlar cast'e.

    nicole kidman (50), kirsten dunst (35), elle fanning (19). kombo mahiyetinde bir de 65'lik hottie olarak ısabelle huppert veya sigourney weaver, 80'lik nine olarak da jane fonda veya sophia loren olabilirmiş.

    bu ne lan böyle??? tövbe bisss--
  • 1971 yapımı bir clint eastwood filmi. türkiye'de 1972 yılında kadın affetmez ismi ile gösterime girmiştir. don siegel'in yöetmenliğini yaptığı bu film hem kendisi hem de clint eastwood için farklı bir yapım olmuştur. filmde eastwood'a geraldine page, elizabeth hartman ve jo ann harris eşlik ederler. film, amerikan iç savaşı sırasında bir askerin hikayesini anlatmaktadır... şahsi fikrim filmin vasat olduğu yönünde ama clint eastwood bön bön kameraya baksa bile izleyebilirim açıkçası...

    (bkz: ukte dolması)
  • bir bos kalmis sanki film. anladim coppola'nin ne yapmak istedigini ama olmamis. sanki film o kadar uzun giristen sonra bir an once sonuca baglaniyor. yazik olmus.

    --- spoiler ---

    olayin ozeti sekssizlik basa vurmus.

    --- spoiler ---
  • filmin güzel kadrosu var fakat anlattığı pek bir şey yok. biraz sıkıcı ilerliyor. oyunculuklar güzel ama izlenmese de bir şey kaybedilmez.
  • 1966 yilinda thomas p. cullinan tarafindan yazilan ve amerikan kuzey guney savasi sirasinda guneyde yasayan iki kiz kardesin islettigi kiz yetistirme yurduna, kuzey icin savasan bir irlanda'li adamin yarali olarak yine yurdun en genc ogrencisi tarafindan getirilmesi sonrasinda gelisen olaylarin yurtta yasayan kadinlarin gozunden anlatildigi "a painted devil" adli romanin sinema uyarlamasidir. 1.cisi don siegel tarafindan cekilen film sofia coppola tarafindan 2016 sonbaharinda yeniden cekilmistir ve 2017 yazinda sinemalara gelmesi beklenmektedir. basrollerinde colin farrell, nicole kidman, kirsten dunst ve elle fanning'in oldugu filmin erkek kahramani orjinal romanda irlandalidir. dolayisiyla eger filmde kahramanin irlanda aksani ile konusmasi dusunuluyorsa irlandali aktor colin farrel'in kadinlari kendi cikarlari icin cok iyi sekilde idare eden bu karakter icin secilmesi isabetli bir karar olabilir.

    aslinda sofia coppola yapilmis bir filmi yeniden cekmeye hic sicak bakmiyor. onceleri bu filmi yeniden cekme konusunda cekincesi varmis. ancak filmi seyredince konusu oldukca zengin ve cinsel gerilimi yuksek olan bu hikayeyi bir de kadinlarin penceresinden anlatma dusuncesi ilginc gelmeye baslamis . onceleri erkek kahraman olarak colin farrel aklinda yokmus. farkli erkek oyuncularla gorusmeler yapmis ancak daha sonra danismaninin onerisi uzerine colin farrell'la gorusmus. kuzeyli bir asker olan erkek karakterin, narin guneyli kadinlarla buyuk bir tezat olusturacak sekilde erkeksi, karizmatik, seksi ama ayni zamanda gizemli ve anlasilmasi zor bir karakter olmasi gerektigini belirten coppola cok karizmatik ve cekici olarak degerlendigi colin farrell'in bu hikaye icin cok uygun olduguna karar vermis. filmin esinlendigi orjinal kitapta ve filmin clint eastwood versiyonunda yer alan kole karakteri ise tam hakkini veremeyecegini dusunerek ve kadinlarin tamamiyla yardimsiz kalmalarini istedigi icin hikayeye dahil etmemis.

    orjinal kitapta olaylar tamamiyla kadinlarin gozunden anlatiliyor ve erkek kahramanin firsatciligi clint eastwood versiyonundaki gibi hemen belirgin degil. ayrica yine ilk filmdeki gibi cinsel sahneler yok. buna ragmen kitabi okurken cinsel gerilimi surekli hissediyorsunuz. erkek kahraman ilk baslarda gayet nazik, iyi huylu bir asker gorunumunde ancak kitabin ilerleyen bolumlerinde yavas yavas ne kadar firsatci oldugu ortaya cikiyor. o yuzden coppola'nin versiyonunun nasil olacagini ve kitabi ne kadar yansitacagini cok merak ediyorum.

    sofia coppola bu filmle 70. cannes festival'inde "en iyi yonetmen" odulunu alarak festival tarihinde sovyet yonetmen yuliya solntseva'dan sonra bu odulu olan ikinci kadin yonetmen oldu.

    edit: imla.
    edit: ılk fragman super gozukuyor: https://www.youtube.com/watch?v=grkxyeowfco
    edit: 70. cannes film festival'inde yarisma kategorisine secildi.
    edit: sofia coppola'nin gorusleri.
    edit: cannes festival 2017 results.
  • thomas cullinan'ın romanından uyarlanan 2017 yapımı sofia coppola filmi.

    amerikan iç savaşı sırasında yaralanmış kuzeyli birlik * askeri güneyli bir kız okuluna gelir. yaralarının tedavisi sürecince okula kabul edilen bu çekici yabancının izole edilmiş şekilde yaşayan kadınların hayatlarına etkisi yıkıcı olacaktır.

    nicole kidman, colin farrell, kirsten dunst, elle fanningli kadroyu gördüğüm anda izleme listesine atmıştım.
    1971 yapımı don siegel'in yönettiği clint eastwood abimizin oynadığı başka bir versiyonu olduğunu atlamışım onu da biraz zaman geçsin izlerim.

    --- spoiler ---

    filmde eksik hissettiren bir şeyler var bence:
    öncelikle edwina karakteri ve onun diğerleriyle olan ilişkişi fazla işlenmemiş. anladığımız kadarıyla babası askerde olduğunu için mecburen orada kalmakta ama gitmeyi bu kadar arzu edecek ne yaşadı muamma. araştırmaya devam edince edwina'nın aslında melez olduğu karışık bir ırksal geçmişse sahip olduğunu ama siegel ve coppola'nın bunu görmezden geldiğinin yazılmış olduğunu gördüm.

    ikincisi bütün kadınların kendilerini john'un kucağına atmak için fazla istekli olması. tamam anladık bastırılmış cinsellik, yalnızlık bir yandan diğer yandan da adam "egzotik" bir macera gibi geliyor olabilir ama biraz fazla geldi.

    bir diğer husus biz abd'li olmayanlar için iç savaşlarının dinamiklerini yeterince bilmiyoruz kuzeyliler kölelik karşıtıydı güneyliler (afedersiniz tırampçı) kölelik yanlısıydı gibi yüzeysel bilgilermiz var. bunu araştırırken aslında sofia coppola'nın bir beyazlaştırma * yaparak orijinal öyküde ve önceki çekilen filmde olan john'a bakmak üzere görevlendirilmiş siyahi hizmetçiyi filmden çıkardığını öğrendim. bunu 'ben insan ilişkilerine odaklandım ırk konusuna değil' 'filmi izleyecek genç afro-amerikalı kadınlara böyle bir tasvir göstermek istemedim' şeklinde açıklasa da eksiklik gibi geldi bana.

    --- spoiler ---

    coppola siyasi, ırksal ya da sınıfsal farklılıkları kenara bırakıp kapatılmış kadınların hayatına düşen bir erkeğin dengeleri nasıl değiştireceğini göstermeyi seçmiş. esasında güzel film ama biraz daha zamana yayılsaydı geçişler çok hızlı gelmezdi belki de.
    o müthiş zerafetin altında adeta yıldırımla çakan gerilim ve cinsel tansiyonu izlemek keyifliydi.

    görselliğe de özenildiği belli. biraz teknikten bahsedersek çoğunlukla doğal ışık ve mum aydınlatması kullanılmış. 35mm filme çekilmiş bu da güzel bir doku ve pastel renkler veriyor filme. coppola'ya yuliya solntseva'dan sonra ikinci kez cannes'da bir kadın yönetmene en iyi yönetmen ödülünün verilmesine bunlar sebep olabilir.

    colin farrell, nicole kidman ikilisi the killing of a sacred deer'dan sonra 2017 içinde ikinci kere karşımızdalardı. nicole buzlar kraliçesi rolünde yine şaşırtmıyor. colin farell'da manüplatif, flörtöz rolünün hakkını veriyor tabi.

    kirsten dunst 3. kez cappola'yla çalışmış. (bkz: the virgin suicides) (bkz: marie antoinette) sette uyumun çok iyi olduğunu özellikle elle fanning ile çok iyi geçindiğini söylemiş.
    filmden de hissedilen bu, küçük yaştaki oyuncular güzel bir performanslar sergilemişler.
  • the beguiled”, amerikan kuzey-guney savaşı sırasında kuzeyliler adına savasirken yaralanan parali asker irlandalı onbası john mcburney’nin (colinfarrell) okulun en genc ogrencisi (oonalaurence) amy tarafindan mantar toplarken farkedilmesinden sonra martha farnsworth (nicolekidman) tarafından yönetilen ve edwina morrow’un (kirsten'in yardım ettiği) yardimci olarak calistigi kiz yetistirme yurduna getirilmesinin ardindan gelisen olaylari anlatiyor. yurt sakinleri, yarali askeri konfederasyon askerlerine teslim edip etmemeyi aralarinda tartistiktan sonra cok fazla yasayacakmis gibi durmayan onbasinin yaralarini sarmanin hristiyanligin bir geregi oldugunu vurgulayarak onu yurda almaya karar verirler. düşman askeri ile ilgili çekinceleri olsa da mcburney’nin erkeksi varligina ilgisiz kalamazlar. surekli kontrollu ve celik gibi bir kadin olan miss martha bile baygin durumda yatan mcburney’in vucudunu temizlerken kendine hakim olmakta oldukca gucluk ceker. mcburney iyilestikce, okulun genc ve yetiskin bayanlari onun dikkatini cekmek icin birbirleriyle yarismaya baslarlar. mcburney oldukca tatli dilli ve cekici bir adamdir. sansina inanamayan mcburney savastan mumkun oldukca uzak durmak icin onlar hakkinda yavas yavas bilgi toplarayarak ve ogrendiklerine gore okulun sakinlerini idare ederek okulda kalmaya calisir. bayan martha'nın ne kadar guclu bir kadin oldugunu soyler, ergenlik yasindaki kizlara bir baba gibi davranir, oldukca hassas olan edwina'yı övgüler yagdirir ve onu sevdigini soyler, okulun yetiskin genc kizlarindan olan ve cinselligi yeni yeni kesfeden alicia'nın (ellefanning) kur yapmasina kayitsiz kalmaz. istenmeyen misafir ve okul sakinleri birbirlerine iyice alistiklarinda miss martha mcburney’e yarasinin iyilestigini soyler ve gitmesi gerektigini ima eder. mcburney hic yapmamasi gereken bir sey yapar ve bunu da aci bir sekilde oder.

    coppola’nin oldukca kontrollu ayni zamanda da cazip bir hikaye anlatma sekli var. filmi begendim ancak bitirdikten sonra keske biraz daha uzun olsaydi demekten kendimi alamadim; yeterli gelmedi. goruntu yonetmenligini philippe le sourd’un yaptigi filminin goruntuleri cok guzel. dogal ısık ve mum isigi altinda cekilen filmin keyfine varmak istiyorsaniz kesinlikle sinemada izleyin. film sirasinda arka planda calan bir muzik yok ancak ara sira savasin varligini size animsatan top seslerini duyuyorsunuz. bu da karakterler arasindaki ufak ama anlamli bakismalarin daha cok farkedilmesini sagliyor. oyuncu kadrosu isini cok iyi yapmis. ancak colin farrell, kirsten dunst ve nicole kidman abartiya kacmadan cok guclu bir performans gostermisler. colin farrell, kendi ırlanda aksaniyla konustugu icin karakter daha da cekici bir hale gelmis.

    *** bu noktadan sonra spoiler içerebilir ***

    film, thomas p. cullinan'ın 1996 yilinda yazdıgı "a painted devil" adli bir romanin ikinci uyarlamasi. kitapta yatılı okul farnsworth kızkardeşler tarafından yönetiliyor. hikaye, her öğrencinin, farnsworth kızkardeşlerin ve bu filmde çıkartılmış (dolayisiyla amerika’da oldukca gurultu koparan) ama don siegel'in ilk uyarlamasında bulunan mattie adlı zenci kole kadinin perspektifinden anlatılıyor. hikayede acikca anlatilan bir cinsellik yok ancak her karakterin dusuncelerini okurken cinsel gerilimin yavas yavas yukseldigini hissediyorsunuz. ayrica, mcburney'in niyeti ilk once cok belli degil. icten bir insan gibi duruyor. bence coppola'nın filmi romandaki karaktere siegel'in uyarlamasindan daha yakin olmus. kitapta edwina yardimcidan ziyade diger kizlarla iyi gecinemeyen ancak parası olan ve digerlerine gore daha olgun bir öğrenci. ayni zamanda melez ancak yurtta kimse bunu bilmiyor. kole mattie'nin dusuncelerinden, farnsworth kardeslerin gecmisini, martha farnsworth'un erkek kardeşiyle arasında olan ensest ilişkiyi ve mcburney’in ona olan benzerliğini ve diger ögrenciler hakkindaki bazi gercekleri ogreniyoruz. bundan dolayı bence coppola’nin kole karakteri filminde islememis olmasi filmi cok etkilemiyor; cunku coppola gecmisle degil karakterlerin o anki iliskisiyle ilgileniyor. coppola icin kuzey-guney savasi da sadece arka planda kalan bir goruntuden ibaret.
  • 1971 tarihlisinin izlenmesi, 2017 tarihlisinin izlenmemesi gereken film.

    ikisini de izlerseniz, sofia coppola'nın 2017'de, bir "remake" ile nasıl bir kastrasyon yaptığını görmekten başka bir kazanımınız olmayacaktır.

    cinsel, toplumsal, siyasi ne varsa budanmış, hadım edilmiş. quaker'ı katolik yapıp kaplumbağanın adını değiştirmekle olmuyor sofia hanım! belli belirsiz ayırdına varılabilecek biçimde dinsel içerik artırılmış filmde.

    sanki godfather gibi bir yapımcı gelmiş de kısık sesiyle ona reddedemeyeceği bir teklifte bulunup "sofia, bunu kes, bunu da kes, bu da uymaz bize, şu zenciyi de çıkar, adamı da katolik yap! (...)" diye komutlarını sıralamış yönetmene.

    1971'den kalan filmin konusunu beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz ama zombi gibiymişçesine oynanan, kurbağa suratlı zevatça canlandırılan 2017 oyunculuklarıyla kıyasladığınızda, oyunculuk neymiş görebileceğiniz bir yapımdır the beguiled (1971).

    46 yıl sonra insanlığın genel tıkanıklığından nasibini almış filmdense, 46 yıl önceki gerçekçi rollerin, canlandırmaların yapıldığı don siegel filmini tercih ederim. oysa sofia'nın diğer işlerinin tümünü derecelerine göre, takdir edebilmişliğim vardı.

    iki filmi de izlemeden sofia'nın filmi için olmuş diyenler "beri" gelsin!
    iki filmi de izleyip, sofia'nınkini don siegel'inkine yeğleyenlerse "sinema nedir?" diye bir defa daha düşünsünler, mümkünse seyircilikten istifa etsinler!

    imdb: the beguiled (1971) / don siegel
    imdb: the beguiled (2017) / sofia coppola
  • imkanları göz önünde bulundurulduğunda orta halli bir film. yani geçen yıl cannes'da abartıldığı kadar yok. dönemi anlatması konusunda başarılı ancak sofia coppola'ya altın palmiyeyi kazandırabilecek denli nitelikli değil diye düşünüyorum. zira hikayenin aktarımında özellikle de kadınların iç dünyaları konusunda eksiklikler var. işin içine erkek karakter girdikten sonra konu çok dışsal bir şeye bağlanıyor. bu da filmin etkisinden çok yiyor.

    yani şöyle haneke'nin beyaz bant'ta kurduğu atmosfer mesela bütünlük anlamında kusursuz. çünkü tüm karakterlerin içsel süreçleri dışta dönen savaş ve baskı ortamı ile muhteşem bir harmoni ile film boyunca suratımıza çarpıp çarpıp duruyor. üstelik asıl amaç kimsenin yüzüne bir şey vurmak olmaksızın. bence bu filmde buna benzer bir şey eksik. günün sonunda derinleşmemiş karakterlerin dışsallığı colin farrell'ı vahşi bir hayvana, kadınlar grubunu da kızışmış hayvanlara dönüştürüyor.
  • clint eastwood filmografisinin belki de en ilginç filmidir. rüya mıdır gerçek midir bilinmez bir havada seyreden film, don siegel'in bilerek oluşturduğu sürreel bir ortamda işler. bir rüya gibi başlar bir rüya gibi biter. civil war döneminde bir kuzeyli asker, güneyin ormanlarında yaralı halde küçük bir kız tarafından bulunup, bir kızlar okuluna götürülür. yaşlısı genci, bakiresi isteklisi bir arada yaşayan 10 kadar kadının arasında tek erkek olarak kalır. ondan sonrası o yurdun cennet mi cehennem mi olacağıdır. asker zaten ölmüş ve öbür tarafta cennet-cehennem gibi bir ortama da düşmüş olabilir, tüm yaşananlar gerçek de olabilir. 1971 yılında çekilmiş bir ana akım filmi için lezbiyen rüya sahnesi gibi, 13 yaşında bir kızı öpmek gibi son derece "cesur" sahneleri de barındıran film mutlaka birkaç kez izleyip detayları yakalanması gereken yapıtlardan biri olmuştur kanımca.

    kesinlikle izlenmesi gereken bir filmken ben izlemediğim son 4 eastwood filmi arasına sokmuşum, ayıp etmişim. sözlükte de film hakkında bu entry yalnızca ikinci entry olduğuna göre bilmeyeni çok. ingiltere'de geçen hafta çıkan clint eastwood blu-ray setinde türkçe altyazılı bd versiyonuna ulaşılabilir.
hesabın var mı? giriş yap