• aslında olaylar her iki tarafın ağzından anlatılsa da bana göre direkt çirkin dudaklı bir kadının* taş gibi kocasını* orta yaş krizine girmiş tipsiz ve sevimsiz bir içgüveysi* ile aldatmasını konu alan dizi.
    evet, seni hiç sevmiyorum noah solloway.
  • uçkuruna sahip çıkamayan bir vahe kılıçarslan'ı konu alan dizi.
  • 4. sezonu bittiğinde "hayat gibi bir dizi bitti" demiştim. uzun uzun zamandır bu kadar "hayat gibi gerçek" bir dizi de izlememiştim. "çok unutulmayacaklar"dan oldu benim için.

    5 sezonda karakterler o kadar değişti dönüştü o kadar çok şey yaşadı ki hayatın bize ne getireceğini ve seçimlerimiz sonunda neler yaşatacağını asla kestiremedigimizi bana tüylerimi diken diken ederek hissettirdi. seçimlerden ibaretiz zannediliyor ama öyle bile değiliz. önümüzde olanın en güzeli olduğunu bilmeden elimizin tersiyle itmek bir seçim mi oluyor?

    aşk sevgi tutku sadakat bağlılık ahlak aile masumiyet anne baba olmak/olamamak merhamet ilgi şefkat .... aklınıza gelebilecek tüm hisleri izliyorsunuz. her karakterin gözünde ayrı ayrı ilerleyen hikayeler ile hangisinin gördüğünün gerçek olduğu konusunda bile kafanız karışıyorken aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını, iki insan arasındakileri sadece o iki insanın bileceğini düşünürken kimsenin tam olarak bilemeyecegini görüyorsunuz. ama bazen iki kişi ayni anda ayni şekilde anlatıyor o hikayeyi. o an hepimizin içi rahatliyor. ıki kisinin hikayesi kısa süreliğine de olsa kesişiyor. ayni anda ayni şeyler yaşanıyor ufacik bir an da olsa.

    zannettiğimiz şeylerle yaşıyoruz ve var oluyoruz sadece. ama zannettiklerimizin çoğu belki de hiç öyle yaşanmadı. kendi geçmişinize bakın mesela. her şey gercekten de sizin zannettiginiz gibi mi oldu? her insanın içinde hem iyilik hem kötülük var. öyle beklenmedik anlarda ortaya çıkıyor ki her ikisi de tam umudunuzu yitirmişken karakterden veya tam tersi yine aynı hataya düştü demekten kendinizi alamiyorsunuz.

    diziyi yaklaşık alti ayda bitirdim. çok içime sinerek. aralara boşluklar sokarak, üstüne düşünerek. kendinize katacağınız çok şey var, psikolik dram türünden hoşlanırsanız izlemeyi atlamayın.
  • sırf alison'ın kısımları için izlediğim dizi. çok gerçek alison'ın kısımları. hissediyorsunuz karakterin içinde bulunduğu çalkantıları, hüznü. noah bugüne kadar nefret ettiğim dizi karakterleri içinde zirveyi zorluyor. güzelim cole varken neden noah ? hem çirkin hem sevimsiz. ama cole öyle mi, hem seksi hem erkeksi. genel olarak bahsecedecek olursam da dizinin içinde bulunduğu genel hüzün duygusunu seviyorum. parlatılmış insan hayatlarını anlatmıyor, gerçeği anlatıyor, insanı anlatıyor. insanın zaaflarını, gelgitlerini, düşüp kalkmalarını, arzularını.
  • joshua'cigimi cok az gosteriyor olmasi haricinde bir kusurunu bulamadigim dizi.. ha bir de joshua'yi biraz daha fazla gorsek fena olmayacak...
  • müthiş 4. sezon finaliyle six feet undera çok sağlam selam durmuş dizi.

    --- 4x10 spoiler ---

    bölümün henüz başında gelen what sarah said parçası çok bariz bir haberci olmasına rağmen, noah'a ait ilk bölüm hikayenin ilerlemesi için bir çeşit mecburi kayıp zaman olarak geçişti.

    the affair'in yumuşak karnı olay örgüsü. dedikodu tadında şu oldu bu oldu, kim kime dum duma diye özetlenebilecek hikayeler, ikişer sefer anlatılınca alışılmadık bir şekilde ilginç oluyor ki çoğu zaman dizinin en iyi anları bu kurgusal özelliğin oyunları sayesinde gerçekleşti.

    nadiren başvurulsa da, bir diğer mekanik in treatmentın yaratıcılarının yetkin kalemi sayesinde psikanalitik bakış açısının hikayenin altyapısını derinleştirmesi. 4x10'da cole, gabriel'in mezarında alison'un külleriyle uyuya kalır ve rüyasında alison ona "kaç defa seviştik sence?" diye sorar. birinci bölüm birinci sezonda cole az önce boşalmıştır ve elini alison'ın vajinasına götürürken "peki ya sen?" diye sorar. alison onu durdurur ve "sadece elimi tut" der. 4x10'daki cole ise mezarda annesinin elini tutarak uyanır. oedipal karmaşaya müthiş bir gönderme... cole rüyasında ve mezar başında tuttuğu iki elde kaybettiği aşkı, yönünü, ve kendi bütünlüğünü bularak bunları sahiplenmiş midir? yoksa eksik doğmasının en büyük hatırlatıcısı ve faili olan annesiyle, bu hayatta kendisine en büyük kayıpları yaşatmış, kendisini eksik bırakmış alison'ın özdeşleşmesinde bir sefer daha yönünü mü yitirmiştir? bu yitik hal, terk edilmeye karşı kişinin kendini savunmasının ana hattı olan özdeşleşmeye gerilemenin (ilk öteki olarak anneyle özdeşleşmeye) gerçekleşme yöntemiyse iki zıt cevabın gerçekten de bir farkı ya da önemi var mı?

    cevap 4x10'un bir six feet under bölümü olabilecek kadar kusursuz helen'a ait kısmında tekrar eden what sarah said parçasından geliyor:

    "love is watching someone die"

    --- spoiler ---

    bir six feet under ya da in treatment değil tam olarak the affair, çünkü bu iki dizi olay örgüsüne the affair kadar yaslanmıyorlardı, asıl mesele yakaladıkları karakter derinlikleriydi. fakat o iki dizi olamadığı zamanlarda da genellikle iyi işleyen ve olay örgüsünde beliriveren kusurları çok güzel örten kendine has bir mekaniği var the affair'in. daha da önemlisi, nadiren de olsa, kimi küçük anlarda bu iki diziyi olağanüstü yapan detayları o kadar kusursuz şekilde the affair'de işletiyorlar ki, eğer izlemişse seyirci, six feet under ya da in treatment'ı düşünüp onlarla bir tutmamak imkansız oluyor.

    ah be the affair, "so who's gonna watch you die?"
  • --- spoiler ---
    dizide alison başlığıyla sunulan bölümler gerçekte yaşananlar. noah başlığıyla yazılanlar noah'ın kitapta anlattıkları (noah ıb dönem dönem alisonu arabayla ezdiğini hayal etmesi ve kitabın finalinde gerçekten öldürmesi vs), helen ve cole bölümleri de boşanma davalarında verdikleri taraflı ifadeler. katil alison, çocuğun babası sıkati, kaynak da götüm.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    dizi yorumlarını okurken aslında bir çok kişinin alison'a sürekli birileriyle yattığı ve kimseye hayır diyemediği için anlamadığı ve kızdığını okuyorum. alison esasında borderline bir karakter. muhtemelen çocuğunu kaybettikten sonra yaşanan kayıpla baş edemiyor, kendine zarar veriyor, intihar deneyimi var, rastgele cinsel ilişkileri var, 2. çocuğu ile ilgili kayıp endişesi tavan yaptığında da zaten tedavi edilmek üzere akıl hastanesinde yatıyor. erkeklerin gözünden hikaye anlatıldığında sürekli cinselliğiyle baştan çıkarıcı bir kadın alison ama alison kendisini öyle tanımlamıyor daha çok yaralı ve needy bir karakter olarak yaşıyor. borderline kadınlar da tam da bu şekilde baştan çıkarıcılığının farkında değillerdir, boşluk duygusu ve depresif hal ile cinselliği kullanarak baş etme çabasındalardır. bu needy halleri erkeklerin narsisizimini aşırı beslediğinden iyi hissettiriyor ve asla vazgeçilmeyen kadın oluyor, cole da noah da vazgeçemiyor ondan. son bölümde helen'a "neden erkekler sürekli beni kandırabileceğini sanıyor?" diye sorduğunda helen çok güzel bir şey söylüyor, "seçme hakkın var ama seçmiyorsun, o'na siktir git demeyi dene ve hikayeni değiştir." mesele de alison'un hayır diyememesi, kandırıldığında bile siktir git diyememesi esasında. 4. sezonda da ilk defa onu kullandığını düşündüğü bir erkeğe "hayır" demek istiyor, artık kurban rolünden çıkıp gerçekten sevilebileceği hikayeler yazmak istiyor ama bu kez gerçekten kurban oluyor.

    4 sezonu aşırı hızlı ve tüm gün izlediğim için muhtemelen dizinin içine çok fazla girdim ve beni çok etkiledi alison'un sonunu böyle tahmin etmemiştim.
    --- spoiler ---
  • izlemekten hoşlanıyorsun, sıkılmıyorsun ama çok da merak etmiyorsun. harika bir dizi diyemiyorsun ama bir sonraki bölümü açmaktan vazgeçmiyorsun. öyle bir dizi.

    jenerik şarkısı muhteşem.
  • başroldeki kadınların dudakları çok gözümü alıyor. özellikle alison'un bol gelmiş gibi duran üst dudağı. yani sanki alison'u yaparken üst dudak yapmayı unutmuşlar, kenarda kalan bir dudağı artık bol mol bakmadan oraya tuttumuşlar gibi.

    ancak bir solukta 3. sezona geldim, güzel dizi.
hesabın var mı? giriş yap