• latin alfabesinin kabulü ile beraber, atatürk devrimlerinin en önemlisi, toplumu en temelinden, en çok değiştirmiş olanı. uzun yıllar laiklik ilkesini benimsemeyen kesimlerce en çok hedef alınan, adım adım kemirileni.

    ilke olarak doğru mudur, pratik açıdan bugün devam etmesi mümkün müdür, arzu edilir bir şey midir, kafam her konuda olduğu gibi karışık olduğu için emin olamıyorum. bir yandan, devletin belirlediği müfredat da hiçbir zaman pek bir şeye benzemedi; resmi tarihle beslenmiş fidanların çoğu zaman o öğretilenlerle hiçbir zaman yüzleşemediğinin, iyi kötü akıllı, mesleğinde bir yerlere gelmiş insanların bile yeri geldi mi on yaş çocuklarının cümleleriyle düşündüğünün, tartıştığının örneklerini her yerde görüyoruz. doksan yılın sonunda devlet eliyle ürettiğimiz kitaplar tüsiad'ın 2000'lerde yazdırdığı alternatif tarih, coğrafya, felsefe ders kitaplarının hala bir, bir buçuk medeniyet uzağında.

    ayrıca, özel okulların öğrencilerine kendi dilediği müfredatı öğrettiği örneklere en gelişmiş ülkelerde de rastlıyoruz. ama, işte o zaman ne oluyor, bakınız tam şu oluyor:

    kaynak: http://dish.andrewsullivan.com/…tionist-curriculum/

    bu mudur, 21. yüzyıla gelmişiz, insanın gen haritasını çıkarmış, göreceliği, kuantum teorisini keşfetmiş, evrenin yaşını hesaplayacak duruma gelmişiz, paylaşımdaki eşitsizlikler ve doğaya açmakta olduğumuz tahribat bir yana, tarih boyunca tasavvur dahi edilemeyecek bir refah düzeyine erişmişiz, bu arada kimi insanlar yavrularına okulda bu saçmalıkların öğretilmesini uygun görüyor. bu kadar gruplaşmış bir toplum nasıl bir arada kalabiliyor, demokrasiyi nasıl yaşatabiliyor, ben çok anlayamıyorum.

    diğer yandan, kur'an, peygamberin hayatı, temel dini bilgiler adındaki bir kaç büyük şehir ve özel okulda seçmeli, ülkenin kalanında pratikte zorunlu seçmeli derslerle, artı zorunlu din dersiyle, bugün ve burada tevhid-i tedrisat topyekün gelecek kuşağa ılımlı islam eğitimi anlamına geliyor.

    belki de şöyledir: dünyada iki çeşit insan var, herşeyin doğrusunu bilip, diğer herkese o doğruyu aşılamayı kendisine misyon edinenler ile böyle bir misyon sahibi olmayanlar. ilk türden bir insanın eline güç geçince neler olduğunun canlı bir örneğini bugün türkiye'de hep beraber yaşamaktayız. cahillik, kişisel kompleksler, içinde hiçbir şüphe barındırmadan herşeyi bildiğini sanmak, bir de böyle bir misyon sahipliği ile birleşince ülkede yaşam da çok tatsızlaşıyor. başımızdakiler bu özellikleri ile sunni müslüman olmasaydı da komunist olsaydı, kemalist olsaydı, ateist olsaydı, milliyetçi olsaydı, liberal olsaydı, alevi olsaydı aynı tatsızlık değişir miydi, bence değişmezdi.

    devlet eliyle eğitim verilecekse o eğitim sadece okuma yazma artı empati, başkalarına, farklı düşüncelere saygı, bir fikir tartışmasını iki tarafın açısından da takip edebilmek olsun. allah, fen, ingilizce, dört işlem olmasa da olur. o noktaya ulaşıncaya kadar, devlete "tevhid-i tedrisat yerin dibine girsin, senin kendi çocuğuna ne öğrettiğin beni ilgilendirmiyor, ama benim oğlumdan, kızımdan elini çek!" demek dışında bir alternatif göremiyorum.

    [düşündükçe, yaşadıkça, yaşlandıkça, bu yazıdaki fikirlerimi birden fazla kere değiştirme hakkım saklıdır]
  • türkiye'de kız ve erkek çocuklarına eşit eğitim hakkı getiren, eğitimi laik temele oturtan ve millileştiren tevhid-i tedrisat kanunu 03.mart.1924 tarhinde yürürlüğe girmiştir...
  • bir sempozyumda hocanın biri işlevselliğini tanımlarken tefrik-i tedrisat demişti de garipsemiştim yıllar önce. ulus devletin hükümranlığının objesi olmak, tek tiplilik, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, en temel dinamiğimizdi çünkü. aynı düşünmeliydik, aynı hayatları yaşamalıydık. o yüzden de aynı bilgileri öğrenmemiz gerekliydi. zaten eğitim dediğin statikonun istediği düşünceyle seni beni eğip bükmesinden başka bişey değildi ki. tanım da öyle; "kalıcı izli istendik davranış değişikliği" kim neyi istiyorsa onu dayatır, adına kültürel miras denir, ulusun felsefesi denir, bulunur bişeyler, bir kulp bul ver gaz empoze işte. bu teorinin pratikte karşılığı ne oldu? dayatılan tek tipçilik, kutuplaşmalara, hizplere yol açmadı mı?

    tarihsel zaman çok önemli, yurdun bağımsızlığı tehlikedeyken bittabi eğitim geri plana atılabilir. eğitim de tevhidi sağlayarak milli birliği korumak amaçlanabilir. anlaşılır gerekçeler. ama ne zamana kadar? savaş biter, az bir zaman geçer. yeter.

    eşyanın tabiatı böyle, birleştirirsen ayrılır, ayırırsan birleşir. oysa zorunlu olmasa, herkes dilediği eğitimi almakta özgür bırakılsa, kimse eğitim yuvalarını kale, kalemleri kılıç olarak görmeyecekti. birleşeceğimiz alanken eğitim, işte tam da orda başladı ayrılık. bunun gün gün, olay olay yaşandığı yakın tarihin en başat konularından. biliyorsunuz. etkisiyle de değişen siyaset ve ülkenin genel seyri. farklı düşüncenin zenginlik olduğu içerikli tiradlar daha yeni yeni. eskiler bunu bilmez bak.

    şimdi hocanın tefrika benzetmesi çok daha farklı, çok daha acı.
  • milli eğitim bakanlığı'na bağlı okullardan herhangi bir yabancı dili öğrenmeye ve yabancı dilde tedrisata karşıyım. mustafa kemal fransızca'yı yaz tatillerinde fransızların okulunda öğrenmişti. kişi özel ders alabilir, sanal kurslara yazılabilir, yabancı okula yazılabilir. ama milli eğitime bağlı okuldan alacağı dil dersi ve dersin yabancı dilde işlenmesi onu mankurtlaştırır.
  • robert kolej gibi okulların ve üniversite modellerinin misyonu yüzyıl daha sürer. yüzyıl sonra müze olurlar. bir türk kalmayana dek faaliyetleri sürer. sonra giderler. dünyada eğitim sistemi birkaç devrim yaşar. gerek kalmaz zaten.
  • resmi dili ingilizce olmayan ülkelerde yüksek puanlı devlet okullarının hiçbirinde öğrenim dili ingilizce değil. benim avrupalı, güney amerikalı, uzakdoğulu arkadaşlarım var. dünyayı tanıyorum. gel gör ki, türkiye'de yüksek puanlı devlet okullarında öğrenim dili türkçe değil.
    neden?
  • ne tanzimatçıların lisesinden çıktık, ne ittihatçıların lisesinden,
    ne imam hatip liselerinden çıktık, ne papaz okullarından,
    evvela türk liselerinden çıktık. sonra kendimizi bir ızdırabın içinde bulduk; meğer istikbal de itibar da onlarınmış.
    bizi oyalamışlar.
    bizi aldatmışlar.
  • tevhidi tedrisattaki tevhidlikten yane birlestirilmeden kast egitimde aslinda birlik yane butunlestirilmeden ziyade teklik yaratmaktir. boylelikle memleketin her kosesi es derece egitilcek ve akabinde memleket kalkincaktir.
    cunku tevhidlik devlet eliyle de olsa ortak dili konusan,ortak paydalari cok insan yetistirmeyi amaclayan ulvi bir fikirdir.
    her okulun es olmasi her universiteden yilda es birim arastirma cikarilmasi elbette cok idealist kavramlardir.ama amaclanan : egitimden kaynaklanan ucurumlarin giderilmesi,insanlarin aldiklari egitimin kaliteli oldugu konusunda hem fikir olacaklari kadar iyi olabilmesine calismaktir.

    uygulamadaki aksakliklar, her hukumetle degisen egitim politikalarindan dolayi memleketime tek katkisi : tevhid-i tedrisatla yane kismen bir anlamiyla kiz-erkek ogrenci gozetmeksizin butunlestirici egitimin verilmesiyle kizlarin kalem kutusuna kalem ve silgi arasina cimbiz, goz kalemi ,erkeklerin arka ceplerinede tarak girmesine vesile olmustur.
  • kabul edildiği günden beri okuyorum gibi geliyor bazen.
  • bu başlık altında, ülkedeki cehalet ve buna rağmen fikrini belirtebilme özgüveni açıkça görülüyor.

    1. 40 yaşındayım ve bugüne kadar galatasaray lisesi, istanbul erkek lisesi gibi yabancı dilde eğitim veren okullardan mezun olan ve sapına kadar milliyetçi olmayan hiçbir kişiyle karşılaşmadım.
    2. yabancı dilde eğitim veren kurumların varlığı, bir ülkenin diğer ülkelerle entegrasyonunu ve gelişimini destekler. örneğin, new york'ta bildiğim kadarıyla 10'dan fazla yabancı dilde eğitim veren lise var.
    3. türkiye'de bu okulların bazılarının özel değil, devlet lisesi olması, türkiye cumhuriyeti'nin kurucu aklını yansıtıyor. bu sayede, zeki ise çobanın oğlu bile bu kurumlarda eğitim alabiliyor. eğer özel olsalardı, sadece dar bir kesime hizmet eder, bilgi tabana yayılmazdı.
    4. bu okulların yüksek puanlarının sebebi talep çokluğu, puanı yüksek olduğu için çok talep olmuyor.
hesabın var mı? giriş yap