7 entry daha
  • latin alfabesinin kabulü ile beraber, atatürk devrimlerinin en önemlisi, toplumu en temelinden, en çok değiştirmiş olanı. uzun yıllar laiklik ilkesini benimsemeyen kesimlerce en çok hedef alınan, adım adım kemirileni.

    ilke olarak doğru mudur, pratik açıdan bugün devam etmesi mümkün müdür, arzu edilir bir şey midir, kafam her konuda olduğu gibi karışık olduğu için emin olamıyorum. bir yandan, devletin belirlediği müfredat da hiçbir zaman pek bir şeye benzemedi; resmi tarihle beslenmiş fidanların çoğu zaman o öğretilenlerle hiçbir zaman yüzleşemediğinin, iyi kötü akıllı, mesleğinde bir yerlere gelmiş insanların bile yeri geldi mi on yaş çocuklarının cümleleriyle düşündüğünün, tartıştığının örneklerini her yerde görüyoruz. doksan yılın sonunda devlet eliyle ürettiğimiz kitaplar tüsiad'ın 2000'lerde yazdırdığı alternatif tarih, coğrafya, felsefe ders kitaplarının hala bir, bir buçuk medeniyet uzağında.

    ayrıca, özel okulların öğrencilerine kendi dilediği müfredatı öğrettiği örneklere en gelişmiş ülkelerde de rastlıyoruz. ama, işte o zaman ne oluyor, bakınız tam şu oluyor:

    kaynak: http://dish.andrewsullivan.com/…tionist-curriculum/

    bu mudur, 21. yüzyıla gelmişiz, insanın gen haritasını çıkarmış, göreceliği, kuantum teorisini keşfetmiş, evrenin yaşını hesaplayacak duruma gelmişiz, paylaşımdaki eşitsizlikler ve doğaya açmakta olduğumuz tahribat bir yana, tarih boyunca tasavvur dahi edilemeyecek bir refah düzeyine erişmişiz, bu arada kimi insanlar yavrularına okulda bu saçmalıkların öğretilmesini uygun görüyor. bu kadar gruplaşmış bir toplum nasıl bir arada kalabiliyor, demokrasiyi nasıl yaşatabiliyor, ben çok anlayamıyorum.

    diğer yandan, kur'an, peygamberin hayatı, temel dini bilgiler adındaki bir kaç büyük şehir ve özel okulda seçmeli, ülkenin kalanında pratikte zorunlu seçmeli derslerle, artı zorunlu din dersiyle, bugün ve burada tevhid-i tedrisat topyekün gelecek kuşağa ılımlı islam eğitimi anlamına geliyor.

    belki de şöyledir: dünyada iki çeşit insan var, herşeyin doğrusunu bilip, diğer herkese o doğruyu aşılamayı kendisine misyon edinenler ile böyle bir misyon sahibi olmayanlar. ilk türden bir insanın eline güç geçince neler olduğunun canlı bir örneğini bugün türkiye'de hep beraber yaşamaktayız. cahillik, kişisel kompleksler, içinde hiçbir şüphe barındırmadan herşeyi bildiğini sanmak, bir de böyle bir misyon sahipliği ile birleşince ülkede yaşam da çok tatsızlaşıyor. başımızdakiler bu özellikleri ile sunni müslüman olmasaydı da komunist olsaydı, kemalist olsaydı, ateist olsaydı, milliyetçi olsaydı, liberal olsaydı, alevi olsaydı aynı tatsızlık değişir miydi, bence değişmezdi.

    devlet eliyle eğitim verilecekse o eğitim sadece okuma yazma artı empati, başkalarına, farklı düşüncelere saygı, bir fikir tartışmasını iki tarafın açısından da takip edebilmek olsun. allah, fen, ingilizce, dört işlem olmasa da olur. o noktaya ulaşıncaya kadar, devlete "tevhid-i tedrisat yerin dibine girsin, senin kendi çocuğuna ne öğrettiğin beni ilgilendirmiyor, ama benim oğlumdan, kızımdan elini çek!" demek dışında bir alternatif göremiyorum.

    [düşündükçe, yaşadıkça, yaşlandıkça, bu yazıdaki fikirlerimi birden fazla kere değiştirme hakkım saklıdır]
21 entry daha
hesabın var mı? giriş yap