• ayrıca kazandırdığı kadar kendisi de kazançlı çıkan bir yarışmaydı bu. cenk abiye her bölüm yurdun dört bir yanından tarla domatesi, baldo pirinç, işlenmiş tütün, lüle taşı, mesir macunu yağardı. cenk abi gözüne kestirdiğini kimseyle paylaşmaz dekorun arkasına atar, kimisini de izleyiciye dağıtırdı. kendi yağında kavrulmayı başaran, erzak forward eden bir programdı.
  • programa gönderilen hediyeleri analiz edersek, bunlar her yörenin meşhur ürünlerinden oluşurdu. izleyici çorumluysa leblebi, denizliliyse horoz gönderirdi; bursa'dan zaman zaman şeftali zaman zaman da kestane şekeri gönderilmesini beklemek yanlış olmaz şu durumda.

    programı izlemenin gereksiz faydalarından biri de işte bu "hangi yörenin nesi meşhur" konseptiydi. isterdik ki leblebiyi malatyalı göndersin, bakalım ne katmış leblebiye... ama hayır, yörenin ününe sığınma kolaycılığı vardı. izleyici tembel ve yaratıcılıktan uzaktı kısacası. sanki "kayseriliyim ama kayısı gönderiyorum" diyen biri olsa ertesi gün kayseri eşrafı tarafından "ulan hayvan kayserinin pastırması meşhurdur" diye kovalanacaktı. bu çıkışı göremediğimiz gibi "diyarbakırdan bir izleyicimiz kendi yaptığı heykeli göndermiş, kendisine selam ediyoruz" cümlesini de duyamadık hiç. cık cık...
  • "telekutu" standının görünmesini, orada ne var ne yok iyice bir gözden geçirebilmeyi dört gözle beklerdik.

    fakat işin beter yanı şuydu ki, zarfların içine konduğu, bir dolu göze bölünmüş dolap, yani üstüste yığılmış kutular, yarışmanın koca ününe rağmen, acilen sanayiden kotarılmış gibi dururdu. kiminin boyası atık, kiminin rengi başka, kiminin suntası atmış olduğundan çok özensiz görünürdü o telekutu'lar, zaten sırf bu özensizlik yüzünden bir kez olsun aramadım yarışmayı, gitmedim stüdyosuna, dolaylarında gezindim.
  • yarışmacı olmak için 900lü hatları aramak, cep mesajı atmak, araya adam sokmak gerekmezdi. cenk amca "kimin yanında ponza taşı var?" diye sorar, çıkartıp gösteren anında yarışabilirdi.
  • bu, "ondan war" muhabbetini duydukça derdim ki, "ne biçim insanlar bunlar; eğer gözün televizyondaysa, zamanında eve bu kadar "ondan war" ıvır zıvırı doldurana kadar git önce televizyon al, sonra yarışmadan peştemal, meyve sıkacağı kazanmayı beklersin. hayır bütün millet ıvırı zıvırı doldurmuş eve sonra televizyon, video derdine yarışmaya gelmiş. düşüncesizlikti basbayağı, türk halkı bir garipti.
  • --- spoiler ---

    - ama hiç yardımcı olmuyosunuz, cenk bey.

    --- spoiler ---
  • cenk koray'ın teklif ettiği hediyeler kademelerle ilerlerdi, bir üst kademeyi belirleyen mihenk taşı armağanlar vardı: uyduruk tepsi, vazo falan sonrası verilen pembe peluş ayı ve televizyonu davul fırını müjdeleyen davlumbaz mesela.
  • cenk koray, trt'de yaptığı telekutu programında telefonla ya da salondan katılan seyircilere değişik hediyeler sunuyordu. hediyelerin ne olduğunu son dakikaya kadar tahmin etmek çok güçtü. bir keresinde yarışmacıya araba vereceğim ümidiyle sonuna kadar gaza getirmiş, ancak kutudan elbise fırçası çıkarmıştı.
  • otisabi'nin de belirttiği gibi, ortak çalıştığımız saatle güzel anilarimizin olduğu program... hey gidi yillar...
  • 80 'li yıllarda tek kanal trt'sinin stüdyo pazar programında verilen yarışma. rahmetli cenk koray ( toprağı bol olsun ) buz gibi soğuk espriler yaparak tek kanala mahkum seyircinin sabır ve dayanma gücünü son noktaya taşır amma velakin başka seçenek olmadığından hep o galip gelirdi.
hesabın var mı? giriş yap