• bana bir aralar " tavuk adam " diyorlardı burada tavuklarımdan, civcivlerimden çokça bahsettiğim için.
    bahçedeyim şimdi ve kimisi toprağı eşeliyor, kimisi bana bakıyor, kimisi de horozdan kaçıyor.
    çok gariban hayvanlar lan bu tavuklar. bahçede güvende olduklarını biliyorlar ve bu beni mutlu ediyor.
    iki tavuk bir horozum vardı, şimdi yirmi bir taneler.
    çoğunun yumurtadan çıktıkları anlara şahit oldum yani.

    (bkz: senin eben benim yavrum)

    sabah ilk iş onların kümeslerini açıyorum hemen ve akşama kadar sürecek bir hengame başlıyor.
    yumurtlarken nasıl bağırdıklarını bilenler varsa bir de çoğunun aynı anda nasıl bağırdıklarını hayal etsin.

    bazen yumurtlama sırası oluyor. biri oturuyor, diğeri bekliyor onun yumurtlayıp kalkmasını. beklemeyen çayıra çimene, tenha yerlere yumurtluyor.
    mantar toplar gibi yumurta topladığımı bilirim bahçede.

    bunlar da can işte... yarın mahşerde benim üzerimde hakları olacak. bu sebeple ilaçlarını, bakımlarını, kümes temizliğini vs. asla ihmal etmiyorum.

    akşam olup da kümese girdiklerinde
    mutlu oluyorlar bence bizlerin evlerimize girdiğimizde mutlu oluşumuz gibi.
    civciv yok şimdi fakat birisi gurk olursa hemen kuluçkaya yatıracağım. şöyle sekiz on tane civciv olsun, ortalık şenlensin lan. annelerinin ayaklarının dibinde dolaşıp teyzelerinin başlarına zıplasınlar. babalarını izlesinler nasıl solucan, böcek çıkarıyor topraktan.

    tavuk güzel hayvan vesselâm. kendi hâlinde, sabahtan akşama kadar öylece seni uğraştırmadan takılıp, civcivlerini canı pahasına koruyan bir hayvan. çok da akıllılar.
    horozum serseri biraz. çok kıskanç. yanıma gelen arkadaşları kovalıyor falan. bazen sokağa salıyorum, mahallenin bebeleri bir anda yok oluyorlar ortalıktan*
    ayrıca mahalleli de ekmek vs. getiriyor çöpe atmak yerine tavuklarım yiyor. mübarek hayvanlar*

    sabiha gökçen havalimanı nı kullananlar olursa el sallasın. bahçemin üzerinden uçuyorsunuz sayılır.

    yolcu, kedisi, horozu ve tavuklarından selamlar...
  • akşam olup da kümesine girdiğinde uçamayışına hüzünleniyor mudur lan acaba? güvercini bırak, minnacık serçe bile misler gibi uçarken kendisinin 5 metreden fazla uçamayışına kafayı takıyor mudur çokça? bir de erdil yaşaroğlu uğraşıyor durmadan. karikatürler, alaylar... ya bir teşekkür etmeden altlarından çekiverdiğimiz yumurtalar? sen insanoğluna o kadar hizmet et, bir başın okşanmasın. olacak iş mi? siki taşşağı alabildiğine yayan kedilerin bir dediği iki edilmezken, tavukların bu çektiği nedir?
  • insan imajinasyonunda kendi etini zevkle servis eden ileri dangalak bir hayvan kendisi. niye böyle bilmiyorum, danada balıkta görmedim pek bu olayı, anca tavuklarda var. kanatçısı olsun, tavuk restoranı olsun, fast foodçusu olsun, logosunda, toteminde, tabelasında keyif ve gururla müşteriyi içeri buyur eden mutlu tavuklara rastlıyoruz hep. ki sadece yerli de değil, beynelmilel bi yaklaşım bu. hızlı bi google images yaptım hemen düşenlere bak:
    - badici tavuk abimiz -o da nasıl bi şeyse, maskülen çizmişler işte, sadece horoz pişiriyorlar belki de- kanadım budum 1 numaradır diye gururla buyur ediyor görsel. içerde bu adamın kafası kesilip kolu budu satırla ayrılıp közde pişiriliyor, insanlar çıplak elle yiyorlar. abimiz durumdan çok mutlu.
    - buradaki tavuk teyzemiz, aynı zamanda bizzat aşçı da. sabah mutfağa geliyor bakıyor ilkokuldan kümes arkadaşı nuriye, enee nerelerdeydin nasılsın diye hoşbeş ettikten sonra diyor gel seni bi güzel kesip bişireyim de insancıklar yesin ahretliğim. gayretli gayretli kafasını kesip tüylerini yoluyor nuriye’nin, kollarını soslayıp közde kızartıyor, garsona veriyor. tabelada da bize “elimin lezzeti o biçimdir kardeşimi bi de benden ye” diye yaranmaya çalışıyor.
    - burada da görsel keyfi yerinde müşteriyi buyur eden bir tavuk görüyoruz. içerde kızgın yağda pişirilen benim sanki anasını satayım, onun önüne gelicem de o yiyecek. öyle bi gamsızlık!
    - buradaki tavuk kardeşimiz ise komple uçmuş. herif hapiste ayrı, infazdan sonra şişe geçirilip yenecek ayrı... ve şu mutluluğa bakar mısınız? görsel prison break’in suratsız kel kardeşleri görsün de örnek alsın.

    tavuk çok zeki bi hayvan değil evet. omnivoruz yiyoruz kendisini ona da evet. de yaşarken sıkış tepiş işkence ettiğimiz yetmez gibi yerken de bi de böyle kafa bulmak ibişliktir artık. serbest tavuktu gezen tavuktu derken tavukların aşşşırı mutlu olduğu imajını yaratmaya çalışan reklam anlayışı kantarın topuzunu kaçırdı, tüm tavuklar high geziyo bunlara göre artık. hayır tavuk duyarı kasmıyorum sadece soruyorum, içerde senin ananı bacını pişirip yiyor olsalar dükkanın logosuna böyle çıkıp ağzın kulaklarında mutluluk saçarak müşteriye şirinlik yapar mıydın?
  • uçmaya üşenen embesil bir canlı değildir. yapay seleksiyon sonucunda sadece çok kısa süreli uçabilir hale getirilmiştir.

    proceedings of the national academy of science, v.91, pp. 12505-12509, 12/20/94, fumihito koordinatlarında bulunabilecek bilimsel makale diyor ki, evcil tavuğun atalarının bir kısmının bundan 8000 yıl önce şimdiki vietnam ve tayland'ın bulunduğu bölgede evcilleştirilmesinden önce, tavuk nehirleri ve gölleri rahatça uçarak aşabilen, yüzlerce metreye kadar kesintisiz uçabilen bir türmüş.

    gallus gallus'un gallus gallus domesticus'a dönüştürülmesi operasyonundan kurtulanlarının soyu günümüzde hala* devam ediyor. mitokondriyal dna analizleri bunu kesin bir şekilde doğruluyor. insan eli değmemiş tavuğun aslında ne kadar iyi bir uçucu olduğunu da bu sayede biliyoruz.

    aslında orijinal gallus gallus iklim yüzünden vietnam'dan daha kuzeyde yaşayabilen bir canlı değil ama evcilleştirilen torunları yapay seleksiyona uğraya uğraya 7500 yıl önce şimdiki çin, 4000 yıl önce de şimdiki pakistan dolaylarında yetiştirilmeye başlanmış, giderek batıya doğru yayılmış.

    gallus gallus'un erkeği:
    https://en.wikipedia.org/…ngal_india_30.12.2014.jpg

    dişisi:
    https://en.wikipedia.org/…ngal_india_07.03.2015.jpg

    eee, "we do chicken right!"
  • yemlenirken arada bir kafasını kaldırıp salak salak etrafı sezerler..orta yapmak için cezasahasına bakan malum bir futbolcumuzu andırır böylece.
  • ''cumartesi oldu mu, dedem cumartesi pazarına giderdi. eve uzak olmasaydı, babannem pazar işlerini dedeme bırakmazdı ya bu pazar eve uzaktı işte.
    başka şeyler de alır mıydı pazardan bilmiyorum, ben dedemi pencerede beklerken, hep '' nolur dedem tavuk almış olsun allahım'' duasını ederdim.
    bütün bir kış boyunca, hafta sonu eglencesi buydu benim için.
    dedem cumartesi pazarından tavuk alıp eve gelecekti, babannem tavugu temizlerken ben de yanında oturup, içiden yumurta çıkacak mı diye umutla bekleyecektim.
    allahım dualarımı her hafta kabul ediyor, dedem elinde kocaman bir beyaz tavukla eve geliyordu.
    kelli felli adamdı dedem, sert bakışlı, otoriter. iş tavuk kesmeye gelince bir türlü yapamıyor, hemen bakkal ali amcaya tavugu kestiriyordu.
    dedem göründügünden çok daha başka bi adamdı. sert görüntüsü altında pamuktan bir beyazlık vardı. karıncayı inciltemeyecek kadar merhametliydi... her hafta alınan o tavugu kesemediginden bir kere daha anlıyordum öyle oldugunu.
    tavuk kesilip eve geldiginde babannem büyük bir legeni sıcak suyla dolduruyor, tavugun tüylerini başlıyordu yolmaya. evin içinde agır bir kan kokusuyla karışmış tavuk kokusu doluyordu cigerlerimize.
    arada bir tülbentini düzeltiyor. ''maşallah maşallah '' diyordu tavuk için.
    tüylerinden arınan tavugun karnı yarılıyordu ve benim ''içinden yumurta çıkacak mı'' bekleyişim sabırsızlıkla birlikte daha da heyecan veriyordu.
    babannem tavugun içinden çıkan organlarını, bana bir bir gösteriyordu ve anlatıyordu. her defasında aklımda kalan tek yeri tavugun kursagı *oluyordu. genellikle içinden yumurta çıkıyordu.
    üzerine adımı yazıp, sabah yemek üzre dolaba koyuyorduk.
    sonra annem;kalan tüyleri yansın diye tavguyu yanan ocagın ateşinin üzerinde gezdiriyordu.
    kocaman bir düdüklü tencerenin içine, bir kaç tane bütün soganla birlikte tavugu koyuyordu.

    babannemle annemin ellerine saglık, dedemle babamın keselerine bereket olan tavuk, pilava ne kadar da çok yakışıyordu. yanın da bir bardak ayranda safam oluyordu.
    babamla tutuştugumuz ladesler, babamın işlerini yüzünden unutulup gidiyordu. bir daha ki cumartesiye, dedeyle lades tutulma planları yapılıyordu. ne de olsa dede, beni mutlu etmek için bile bileaklımda demiyordu...''

    yıllar önce tavuk; büsbütün mutlu bir cumartesi günüyken, şimdilerde parçalanmış hal de satılan, eski kokusu ve tadı olmayan, kolaycacık pişirilen, yenen bi hayvandır sadece.
  • bir tavuğu yere sabitleyip önünde düz bir çizgi çizdiğinizde (tebeşirle olabilir mesela) bir süre hipnotize oluyorlarmış.

    örnek 1, örnek 2.

    o değil de bunu kim, nasıl, ne amaçla bulmuş o da ayrı bi' konu amk. eheh.
  • öncelikle hiçbir sektör kuruluşuyla bağlantım yok. kimsenin sözcülüğünü de yapmıyorum. sadece konu ile ilgili bilim yaptığım için bazı şeyler karalamak istedim burada. bu başlık altında yazılanları gördükçe bilginin en kolay ulaşılabildiği şu çağda hayretler içinde kalıyorum.

    öncelikle bizim marketlerden satın aldığımız tavuktan bahsediyorum. bu tavuk, broiler denilen ıslah edilmiş bir ırktır. genetiği ile direkt rekombinasyon ile oynanmamıştır. verimli ırkların sistemli olarak çaprazlanmasıyla elde edilmiş etçi özellikte bir ırktır. öyle geneteği değiştirilmiş safsatalarına çok itibar etmeyiniz. yaklaşık olarak 45 günlük yoğun bir beslenme sonrasında etlik piliç olarak kesime alınırlar. genetik olarak yemden yararlanma oranları çok yüksektir. hayvanlara ayrıca beslenme boyunca sistemli olarak dizayn edilmiş çok yüksek kaliteli yemler verilir.

    bundan dolayı marketten aldığımız tavukların çabuk büyümesinde herhangi bir sakınca yoktur. zira istenirse köy tavukları da 45 gün sonra kesilebilir. ancak nedense bizde pek kıyılmaz. daha çok ete geleceği düşüncesi hakimdir. ve bir süre sonra çiftliğin/köy evinin bir maskotu olarak uzun süre ortalıkta dolanır.

    marketten aldığımız tavukların çabuk büyümesinin kanserle bir alakası yoktur. televizyona çıkan bazı şarlatanlar ancak kanser hücreleri bu kadar hızlı çoğalıyor diyor ve konuyu saptırıyor. çünkü böylesi çıkışlar ile rating yaparak ününe ün katacaktır.

    hormona da ihtiyaç yoktur. zira genetik olarak kilo almaya yatkın bu ırkın oldukça iyi beslenmesi ile bu gelişim hormona ihtiyaç duymadan sağlanır. zaten hayvanlar kısa ömürlerini bir obezin cennetinde yaşıyorlar.

    ışık meselesine gelince. yapay ışık altında gelişim gösteriyorlar denilmesi gerçekten komik. hiçbir ışık kilo aldırmaz. sadece yemin verimli şekilde vücut tarafından sindirilmesine olanak sağlar. belli aralıklarla ışık kapatılır ve sindirim sağlanır. ışığın rengi de hayvanın en sevdiği, en az stres yaşadığı renk olur. yoksa özel ışıklarla marvel vari bir müdehale bulunmamaktadır.

    gelelim etin çok hızlı pişmesine. diyorlar ki köy tavukları 2 saat düdüklü tencerede kalıyor pişmiyor bu tavuklar nasıl tavada 5 dakikada da pişiyor?
    efenim cevabı direk bağ dokudur.
    şöyle izah edeyim: bağ doku oranı arttıkça etin kalitesi ve lezzeti düşer. örneğin, sığır karkasının en sevilen yerleri sırt bölgesidir zira en az hareket eden kas gruplarıdır. bu sebeple bağ dokusu az olduğundan çabuk pişer ve ağızda lokum gibi dağılır. ancak but gibi hareketli kaslarda bağ doku oranı yüksek olduğu için akşama kadar pişirip dakikalarca çiğnemeniz gerekir. yetiştirme sırasında tavuklar çok fazla hareket etmedikleri için kaslarında bağ doku oranı yüksek seviyede gelişmez ve yumuşak kanatlı karkasları elde edilir.

    ayrıca bağ doku yaşla da alakalıdır. hayvan yaşlandıkça kas bağ doku oranı artar. ve amiyane tabirle et kartlaşmış olur. bu sebeple organik diye kart tavuk yemeyin. hiçbir manası yok. ki zira türkiye'de organik diye de bir şey yok. tükettiğimiz her besinde muhakkak bir kontaminasyon vardır. maalesef bu konuda toplum bilinci ile dalga geçiliyor. organik adı altında büyük safsatalar dönüyor. güzel paralar kazanılıyor.

    serbest gezen tavuk 40 günde kesilmez. 6 ay gezer. bu sebeple bağ doku oranı yükselir. ve ham protein oranı yüksek kaliteli yemle beslenmez. öğleden sonra şöyle bir arpa, buğday serpilse yeter. bu sebeple geç pişer ve uzun uzun çiğnenmek zorunda kalır.

    marketten aldığımız tavukların çabuk pişmesinde herhangi bir sakınca yoktur bu yüzden.

    çok karışık çorba gibi bir entry oldu. ama gerçekler böyle. endüstriyel üretimin hiç mi problemleri yok. elbette var. saatlerce yerin dibine sokabilirim. işlenmiş ürünlerden uzak durulması, kitlesel üretimlerin bir yerden sonra sadece kar etmeye dayalı olması gibi büyük sıkıntılar var.

    kanatlı sektöründe de var bu problemler. bence en büyük sıkıntı antibiyotik olabilir. ki bu tüm hayvansal gıdalarda problem. sadece tavuğa savaş açmanın bir manası yok. o zaman süt de içmemek gerek.

    şu meseleyi böyle cansiperane savunuyorum. çünkü ülkemi seviyorum. zaten insanımız sağlıklı beslenemiyor. geçim derdinden başını kaldıramıyor. bari ucuz proteine ulaşımı kolay olsun. halkın elinde bir tavuk kalmış. bari onda dikkatli olalım. insanlara iyilik yapacağız diye saçmalayıp ürünü yerin dibine sokmayalım. sonra neden yeni jenerasyonlar oecd pisa sınavında 50. oldu diye ağlarız.

    uzun oldu daha fazla kafa ütülemeyeyim ama konu hassas ve ilgilenen çok insan var. bir kişinin dahi bu entry'i okuduktan sonra kafasında bazı şeylerin yeniden organize edilmesine sebep olursam mutlu olacağım. selamlar.
  • en sevdiğim hayvan. yüzüne söylemeye cesaretim olmadığı için kendisine bir mektup yazdım.

    "tavuk...

    bugüne kadar bekledim hakkında bir şeyler yazmak için. bugün yazıyorum çünkü üniversitede geçirdiğim 5 sene boyunca haftanın 5 günü beni bir şekilde doyurduğun günlerin sonuna geldik sevgili tavuk. göğüsünle, kanadınla, bacağınla, dönerinle, burgerinle, ciğerinle, pilava kattığım suyunla, hiç üşenmeden her gün itinayla götünden çıkardığın yumurtanla, banvit'in çakma adana kebaplarda kullandığı etinle (kimbilir belki kemiğinle) beni doyurdun. allah senden razı olsun. şimdi artık bekar evinde değilim. ama sanma ki seninle yollarımız ayrılıyor. sadece biraz daha az görüşeceğiz. tıpkı kuş gribi salgınında olduğu gibi. tüm marketlerde arayıp da bulamadığım 2 hafta boyunca seni ne kadar özlemiştim, az kalsın açlıktan ölüyordum. ama o ayrılık bizi birbirimize daha çok bağlamadı mı? 2 hafta boyunca mecburen başka yemekler yapıp senin değerini daha iyi anlamadım mı? bence anladım.

    dün akşam senin yerine balık yemiş olabilirim, bu akşam inekle karnımı doyuracak olmam sana ihanet ettiğimi göstermez. belki yarın da görüşemeyebiliriz. ne olur beni affet. seni seviyorum.

    yours sincerely
    turta"
hesabın var mı? giriş yap