• koyluk yerlerde buna aristak derler. hele ki ev kerpicten yapildiysa aristakta dolasan boceklerin citirtisi, sen dosekte sirtustu yatarken farelerin yuzune doktugu toprakla filan uyku tam bir zulumdur. hatta bizzat farenin kuzenimin ustune dusmuslugu var :) allaaah diye kendini yerlerde yuvarladi tabii sonra, havada durduguna sahitlik edenler oldu
  • küçük, iki kişilik bir balkonu olsun. deniz manzarası olsun. içinde zaman geçirici bilumum aksesuar, oyuncak vs eksik olmasın. arka bir odası olsun, kitap, plak, film arşivi olsun. balkon korkuluğu ferforje olsun, kenarlarında sardunyaları olsun. köşesinde gramofon, buzdolabında rakı olsun. bir tarafta ızgara, diğerinde mangal, mutfakta bol balık bol et bol yeşillik olsun. yedikule'de, paşa'da, sultanahmet'te falan olsun. geleni gideni bol olsun, uğrak yeri olsun. bir de lütfen benim olsun.
  • insanın içinde, ruhunda da bir çeşidi bulunan sürprizlerle dolu yer. zaman zaman ziyaret etmeli, tozlanmaya bırakılmış yaşanmışlıkları elden geçirip * görmeli, yeni duyguların eskilerle akrabalıklarını, ayrılıklarını kıyaslamalıdır. bir nevi duygu albümüdür bakılan; bakmalıdır... sadece kendinizin değil hayatınızdaki insanların, sevdiklerinizin, sevgilinizin de tavan arasını gezmek istersiniz bazen. anlamak için.
  • yıllar sonra, çok ileride, torunlarımın * bir gün merakla çıkıp kutularla dolu tozlu ve karmaşık (aslında kendince düzenli) bu yerde; bir sürü defter, ajanda, hikaye, yazı, kitap, fotoğraf; yaşanmışlık ve hayal edilmişlik arasında büyükannelerini keşfetmesini istediğim oda çeşidi. evet, tozlu ve karışık olur bu odalar, havasız ama gizemlidirler. neyle karşılaşacağınızı bilemezsiniz. tonton ve huysuz olarak bildiğiniz büyükanne/büyükbabanızın aslında sandığınızdan ne kadar başka biri olduğunu anlatan ipuçlarıyla doludurlar. sizi çağırırlar hep. onun da çocuk olduğunu kenarı köşesi kırılmış, rengi solmuş eski-püskü oyuncaklardan; aşık ol(un)duğunu ona gelen soluk mürekkepli sararmış kağıtlı mektuplardan; yazmayı sevdiğini doldurduğu kutular dolusu defterden; okumayı sevdiğini, kitaplarla birçok şeyi keşfettiğini özenle sakladığı sandıklar dolusu kitaptan öğrenmek az keşif olmasa gerek... ya o eski fotoğraflar; kiminde mutlulukla poz vermiş, deniz kıyısında bir eğlencede... kiminde adada bir yerdeki mükellef içki sofrasında. peki ya bu? bu resimdekilerin hiçbirini tanımıyorsun, belki ailesi... bir yakınlık hissediyor, ama bir türlü çıkaramıyorsun. kim bilir ne zaman çekilmiş, büyükannen/büyükbaban biraz hüzünle bakmış objektife, dalgın... hele bir de o sandıklardan bir günlük çıkarsa, gerçek bir hazine... okumaya doyulmaz.

    kim bilir, bu devirde esamesi bile okunmayan bir teknolojiye ait birkaç cd'den o zamanlar ne tür müzik dinlendiğini öğrenebilir bu meraklı torunlar. şanslarına dvd kalmışsa, izlenen filmleri de... işte bunlarla, çoktan toprak olmuş bile olsa, o kişiyle aranızdaki kan bağını anlar, onu daha yakından tanıdığınızı, aranızda kaybolan zamanın ve çağların bir anda birbirine yakınlaştığını hissedersiniz. kendi görüntüsünün, kanlı canlı halinin olduğu birkaç video kaset, cd çıkarsa hele, karşınızda sanırsınız onu, yıllar yıllar önceki taze, kendini hiç yaşlanmayacak sanan haliyle... söylenmemiş ne çok söz vardır, anlatılmamış ne çok anı vardır. ama biraz olsun söz ettiyse de "keşke o tatlı tatlı anlatırken biraz olsun dinleyip aklımda tutsaydım dediklerini" dersiniz, bilemezdiniz ki gideceğini... artık tavan aralarına kalmıştır merakınızın kırıntıları... tabii böyle bir odası olan ev varsa, kalmışsa...
  • olsada gitsem dediğim, bir evde güneşe en yakın yer olduğu halde gunes gormeyen yerlerin en karanlığı olan, o eşsiz yer, tavan arası...

    olmadığı için, kendine gidip saklanıyor insan zaruretten..
  • kişisel tarihin kimi zaman somut, kimi zaman soyut parçalarını yığdığımız, unutmaya -yani tozlanmaya- bıraktığımız ama atmaya kıyamadığımız parçalarını istiflediğimiz göz önünüden uzak yaşam alanıdır. yabancılar için tozlanmış döküntüler, parça parça anlamsız işe yaramaz eşyalar iken bizim gözümüzde kişisel tarihinmizin aynasıdır adeta. ilginçtir; evlerin -belki soyutta zihnin- en gözden uzak, ama diğer yandan koruyucu çatısıdır onlar. belki bizi biz yaparken kimi zaman koruyucu olup bizi güçlü kılan kabuk, kimi zaman güçlü kalıcam diye çatlayıp bozulan akan tamire gereksinim duyulan yerleridir evimizin ve zihnimizin.
  • efendim ecnebinin filmlerinde elalem beverli hils'da villalarda oturmakta, tavan arasını keyfince kiler gibin kullanmakta, kimi zaman içindeki sanatçıyı dışarı çıkarmak için oraya atolye neyim kurmaktadır...

    ama şehirde, apartman hali öyle değildir...zira tavan arasına çıkınca biliumum fare benzeri mahlukatla, "çatıya anten takmak yassah hemşerim" diyen kapıcı osman ile uğraşmak zorunda kalırsınız...ha ben fantastik bir şahsiyetim derseniz, işiniz zordur, allah kolaylık versindir...
  • beyoğlu'ndaki yemek yenen mekan için;

    (bkz: tavanarası)
  • ecnebi kültürlerde pek mühim bir yeri olan mekandır efendim.. fotoğraf albümleri, şapkalar, eski kıyafetler, pikaplar, plaklar, nuh nebiden kalma radyolar; piyano, keman, lir gibi aletler, boy aynaları, günlükler, veresiye defterleri hep tavan aralarının aksesuarlarıdır..
    işgüzarlıktan başka bir şey değildir..

    oysa ki buraya, leğen, maşrapa, güğüm, faraş, kova, baklava tepsisi, oklava, yatak, yorgan, halı, dantel zamazingolar falan koyulmalıdır; örf, adet, anane gibi değerler boşuna icat olunmamıştır..
  • fare yuvasi, tozlu, icine girince zamanin nasil aktigini anlayamadiginiz bir yer. genellikle eski fotograf albumleri evebeynlerin hippilik zamanlarindan kalmi$ kiyafetler yaad bir ceset bulunur.
hesabın var mı? giriş yap