• 2005 yılının ilk 3 ayı sonunda bir önceki seneye göre %3 gerilediği tüik tarafından açıklanan, 2005 yılı itibari ile %1.7 gerileyeceği hesaplanan ve beklenen, ancak gsmh hesapları yapılırken aslında %5.6 büyüdüğü son anda farkedilen * ve bu sayede ekonominin %7.6 büyümesinde büyük pay sahibi olan sektör.
  • günümüz iktidarının ülkemizde sıfırladığı onca şeyden biri. ha bir de seçim boyunca utanmadan her tarafa "tarımda avrupa birincisiyiz" ilanları asmışlardı. he amk o yüzden meyvenin sebzenin kilosu kırmızı et ile yarışıyor. uğursuzlar, yemin ederim ülkenin bereketini kaçırdı bu adamlar.
  • tarımı ihmal eden ülke intihar ediyor demektir. gelişmiş ülkenin semalarında ne kadar çok uçağın uçtuğu değil, ne kadar çok arının uçtuğu önemlidir. eğer arılar ölürse sonraki yıllarda insanlar da ölür.

    albert einstein
  • dunya tarimi hakkinda genel veriler asagidaki gibidir, (her sonra gelen bir oncekinin icerisinde bir orandir):

    - dunya yuzeyi %29 karadan olusmaktadir
    - bu karanin %71 kadari yasanabilir alandir
    - bu alanin %50 kadari ekilebilir alandir
    - bu ekilebilir alanin %77'si hayvan besiciligine, %23'u ise yedigimiz sebze ve meyveye ayrilir

    kaynak
  • eski belçika başbakanı aloys van de vyvère 1925 yılında demiş ki:" teknolojik gelişmeler o kadar hızlı ilerliyor ki 1950 yılına varmadan, geri kalmış bazı ülkelerin dışındaki ülkelerde tarım bitecek çünkü insanoğlu kimyasal olarak ihtiyacı olan besinleri üretmeye muktedir olacak."

    böyle aşırı coşan adamları çok seviyorum ya. bilim adamları bunları sikip sikip bir köşede kıs kıs gülüyorlardır kesin.
  • tarım stres atmak için en güzel yöntem...

    gelin madalyonun diğer tarafından da bakalım,

    haftaiçi 5 gün çalışmışsın, gün içinde pestilin çıkmış, yorgunluk had safhada ve bitkin bir şekilde erkenden uyuyorsun, uyumak zorundasın... neden, çünkü ayçiçeği ekim zamanı gelmiş toprağı tavında yakalamışsın biran önce ekimi yapman gerek.
    cumartesi sabah altı buçuk gibi kalkıp traktöre binip 2 saat yolculuğun sonunda nihayet tarlaya ulaşıyorsun (traktörler max 45km hız yapar, kaldı ki köy yolları genelde bozuk olur ve bu yollarda tapagaz gidemezsin) traktörün biri gübre atarken diğeri de gübre atılmış toprağı karıştırır, hem de toprağın tezeklerini küçülterek (gübre olan tezek değil de, toprağın büyük parçalarını kastediyorum) ekime hazırlar. duruma göre akşamüzeri biten bu işten sonra sabahtan akşama kadar traktör üzerinde sallana sallana yayık ayranı gibi olmanız yetmezmiş gibi önünüzde dönmeniz gereken 2 saatlik yol durmaktadır.

    cumartesi akşamı da eve turşu gibi geldin yattın uyudun, ee sonuçta yarın pazar yat öğlene kadar uyu dinlen,

    yok öyle bi dünya!!

    ne dedik toprağı tavında yakalamışsın kurutmak olmaz, toprak hafif nemli olsun ki toprağa koyduğun tohum hemen filizlenme evresine girsin, tohumu kuru toprağa da atma ki yağmur yağıp filizlenene kadar kuru toprakta kalan tohumu böcekler yemesin...

    pazar sabahı da erkenden kalkıp traktöre ekim makinesini takıp yine yollara düşüyoruz(bu arada eğer buğday ekseydik bir dönüm* yer için yaklaşık 20-25kg arası tohum ekildiği için ayrı bir traktörle tohum götürmemiz de gerekiyordu, ayçiçeğinde bir dönüm yer için 0.3 kg tohum kullanılır) neyse konumuza dönersek ekim makinesinin genişliği toprağı ekime hazırlayan ekipmanlardan (örneğin aysan) daha dar olduğu için ekim işi toprağı hazırlamadan daha uzun sürer. pazar akşamı eve artık pestilin çıkmış bir şekilde dönersin. ama yalan yok, ne pazartesi sendromu kalır ne de başka bir şey*

    bitti mi?

    tabiki hayır!

    haftaiçi işten geldiğinde uygun bi zamanda da ekim makinesinin, traktörlerin bakımı ve temizliği en az bir gününü alır.

    tüm bunları yağmura yakalanmadan ve toprağın tavında yapmak da ayrı bir ustalık, beceri gerektirir. eğer haftasonuna denk gelmezse yıllık izninden kullanırsın, o da amirinden izin alabilirsen.

    ne diyorduk; tarım stres atmak için en güzel yöntem, tabi bi dönüm bahçen varsa.
    eğer tarım ile geçiniyorsan, ki maalesef devletin politikaları yüzünden bu dönemde geçinmek pek mümkün değil, o zaman hem ek iş yapıp bir yandan da elindeki üç beş(evet trakyalıyım*) dönüm tarlayı da işleyeyim diyorsan eğer tam bir stres topu haline gelirsin...

    tarım çok güzel, gelsene...
  • mevcut düzende iştirakçileri için pek de geçim kaynağı olamayan üretim alanı.

    toptancı ve perakendecilerin kendi aralarındaki sert rekabeti ve tüketicinin ucuz alım talebi sebebiyle emek sömürüsünün en yoğun olduğu sektörlerden biri. tarım yapılan bölge, ürün gibi değişkenleri de düşünürsek tarım işçilerinin saat ücreti 6 ila 10 tl aralığında. sosyal güvenceleri yok ve üstelik işyerleri ve patronları sabit değil.

    hayat boyu fakir kalacaklarını bile bile ülkenin gıda ihtiyacını karşılamak için sabahın köründen, öğlen sıcağında iş yapamayacak hale gelene kadar çalışıyorlar. yaptıkları iş için kimse onları takdir etmiyor, toplumun büyük kısmı tarafından da sosyal hayatlarında ciddiye bile alınmıyorlar.

    memlekette halen daha kursağınızdan kendi ürününüz olan bir takım gıdalar geçiyorsa, hala 6 liraya fasulye, 3 liraya domates alabiliyorsanız inanın bu insanlar sayesinde. hepimiz onları sömürüyoruz, sırtına basıyoruz. onlar, diğer insanlar gibi sosyal güvenceli çalışmadığı, zor ve yüksek eforlu işleri düşük ücretle yaptıkları ve küçücük bir isyan bile etmeyip, mevcut hayat şartlarına tamah ettikleri için gerçekten bu ülke çok şanslı.

    edit: tapaj
  • nacizane kendi çapımızda yapmaya çalıştığımız uğraş.yaklaşık 7 yıl önce 400 adet ceviz diktik ama daha 5 kuruş kazanmadık abi bu tarımdan para kazanmak için tam olarak kaç sene lazım?
  • türkiye’deki tarımın temel sorunu üretim olarak görülmemesi. hemen itiraz etmeyin. şimdi size bir soruyorum: elinizde bir fabrika var. kar edip – edemeyeceğinizi bilmediğiniz bir ürünü imal etmeye karar verir misiniz? bu riski alır mısınız? tabii ki almazsınız. ancak türkiye’deki tarımda bu olmuyor. başta çıkılırken bir bütçe oluşturulmuyor. üretimin sonucunda istenilen fiyatın oluşup, oluşmayacağı belli değil. bu yüzden ürününün ederini alamayan üretici haklı olarak isyanda.

    peki çare ne? daha planlı bir tarım. mesela,

    * öncelikle üretici yapılan işin bir üretim olduğu kavrayacak.

    * üretici ürünü ne kadara mal edeceğini ve kârını net bir şekilde hesaplayacak.

    * müşterisi ile pazarlığını, anlaşmasını yapacak. kaparoyu peşin alacak.

    * aldığı para ile üretimini yapacak; üretimini sigortalayacak.

    * üretim başarıyla tamamlanırsa, önceden yapılan anlaşmaya göre müşteriye malın satışını yapacak.

    * üretim başarısız olursa, müşteriye sigortadan kaparoyu geri verecek.

    * müşteri malı almaktan vazgeçerse kaparo yanacak. üretici ürününü başka şekilde değerlendirebilecek.

    *böylece hiç bir şekilde üretici zarar etmeyecek.

    tabi bu çok çok basit bir planlama. daha uygununu bu işin uzmanları yapar. ancak gerçek olan şu ki türkiye’de tarım bu şekilde planlı yürümezse sonu yakın. (ne kadar kafiyeli oldu değil mi?)
  • günümüzdeki haliyle toprağı kullanarak petrolü yiyeceğe dönüştürme döngüsü.

    gübresinden ilacına, tarla sürülmesinden ürünün taşımasına köküne kadar petrole bağımlı bir iş. petrol bittiğinde elektrikli arabaya bineceğini düşünen safları uyandırmak lazım: aç kalacağız amk, aç! "gübreyi hayvan dışkısından yaparız, ilacı bırak 'organik' olsun zaten; çapayı da ele aldık mı tamamdır" diyen olursa, eve giren meyve sebzenin varana kadar aldığı ortalama yolu hesaplasın, öyle konuşsun.
hesabın var mı? giriş yap