• abbas kiarostami'nin intihari isledigi filmi. kiarostami'nin umutsuz oldugu soylenebilir. zaten kendisi yeni film dergisinin son sayisindaki soylesinde "umudum kalmadi, 10 yıl once olsa dunyayi degistirebilecegimi sanirdim ama artik oyle degil" diyor. ama yine de filmdeki hayatin ne kadar guzel oldugunu vurgulayan yasli adamla az da olsa "umut var" da denebilir.

    --- spoiler ---
    semboller bircok iran filminde oldugu gibi burada da var. yasli adamla intihari dusunen adam giderken, yol ayrimindayken, yasli adam "uzun yoldan gidelim, taslidir ama daha guzeldir" diyerek yine hayatin uzun ve zahmetli olsa da guzel oldgunu hatirlatiyor.

    filmde karsitliklar var. mesela toprak tohuma can verirken; adamin toprak altina gomulme fikri ile ayni toprak can alabiliyor. bununla birlikte yasli adamin, intihari dusunen adama yardim etmesi halinde para alacak olmasi ve bu parayla kanser olan oglunu kurtarmasi ama ayni zamanda da adamin intiharina yardim ederek, onun olumune aracilik etmesi yine yasam-olum karsitligini vurguluyor.
    --- spoiler ---

    iran filmlerinin en sevdigim yanlarindan biri, bir hikaye anlatirken arka planda duran kendi sosyo-ekonomik durumlarini filmlerine iyi bir sekilde yansitabilmeleri. bu filmde bu baglamda kendi durumlarini cok iyi bir sekilde yansitiyor: filmin yuzde sekseninin arabanin icinde gecmesi, yolda giderken arkadaki iran'in gosterilmesi...
  • içinde barındırdığı türk fıkrası şu şekilde olan film:

    --- spoiler ---
    bir türk, doktoru görmeye gider. ve ona der ki:
    "doktor bey, vücuduma parmağımla dokunduğumda acıyor, başıma dokunsam acıyor, bacaklarıma dokunsam acıyor, karnıma, elime dokunsam acıyor".
    doktor onu muayene eder ve sonra ona der ki:
    "vücudun sağlam, ama parmağın kırık!"
    --- spoiler ---

    ayrıca filmde yaşlı adamın anlattığı öykü dutla ilgilidir, tamam. buna kimse birşey demiyor. "filmin isminin kirazla ne ilgisi var?" diye soranlar sanırım şu küçük ayrıntıyı atlamışlar (yaşlı adamın ağzından) :

    --- spoiler ---
    bütün umutlarını mı kaybettin? sabah uyandığında, hiç gökyüzüne baktın mı? şafakta güneşin doğuşunu görmek, istemez misin? gün batımında, güneşin kırmızısını ve sarısını, artık daha fazla görmek istemiyor musun?
    sen ayı gördün mü? yıldızları görmeyi istemez misin? dolunaylı geceyi, yeniden görmeyi istemez misin? gözlerini kapatmak mı istiyorsun?
    (...) bir kez daha ırmaktan su içmeyi istemez misin, ya da yüzünü yıkamak istemez misin bu suyla?
    (...) tüm bunlardan vazgeçmek mi istiyorsun? her şeyi bırakmak mı istiyorsun? kirazların lezzetini bırakmak mı istiyorsun?
    --- spoiler ---
  • toprağa dönme isteğini çayır çimen içinde anlatmadığı için güzel bir film. ayrıca,

    "bir dut her şeyi düzeltti mi" sorusuna yaşlı amcanın "hayır herşeyi değil sadece beni düzeltti" cevabı bu filmi hatırlamam için yeterlidir.
  • --- spoiler ---

    dikkat çeken bir noktalardan biri de şudur ki kahramanımız bedii filmin başında amele pazarında gezinir arabasıyla. amele pazarı, yani yaptıracağı iş için gidilebilecek ilk ve belki de tek adres. ancak oradan bir sonuç alamaz ya da almak istemez kim bilir!
    sonra gider ve o iş için en olmadık adamları alır arabasına: asker? ilahiyatçı? yaşlı adam?
    ''abimizin birkaç kürek toprağa değil, sağlam bir vaaza ihtiyacı olduğunun kanıtıdır bu'' diye düşünüyorum doğrusu. belki de yanılıyorumdur bilmiyorum. bilmiyoruz.

    --- spoiler ---
  • şu repliği aslında filmi özetler.

    --- spoiler ---

    "bakış açınızı değiştirmelisiniz ki dünya değişsin."

    --- spoiler ---
  • her izleyişimde değişik şeyler hissettiğim ve fark ettiğim film. sinema dedikleri şey bu olsa gerek.

    --- spoiler ---

    bedii abi, arabasıyla malum iş için uygun birini ararken, tabiri caizse amele pazarından geçiyor. merakla arabanın başına üşüşen işsizler, kahramanımıza adama ihtiyacı olup olmadığını soruyorlar. olumsuz yanıt alınca işsizlerden biri ''adama ihtiyacın olursa biz hep burdayız'' diyor...

    kahramanımız, uzun uzun kesip az kalsın dayak yemek üzere olduğu adamı daha sonra sevdiceği ile beraber görüyor. hatta o sevdicek bedii bey'e fotoğraflarını çekmesi için fotoğraf makinasını veriyor. o taş fırın erkeği, sevgilisinin elin adamıyla o kadar yakınlaşmasına aldırış etmiyor iran gibi bir toplumda...

    bedii bey intihar edeceği gün sanki 2 gün sonra geri gelecekmiş gibi evini düzeltiyor. elektrik şalterini kapattı sanıyorum evden ayrılırken. ayrıca üşütmemek için sıkı sıkı giyinmesi de örnek bir davranış idi. üşütmemeliyiz, sonra hasta oluruz...

    üstüne birkaç kürek toprak atmasını istediği kişilere taahhüt ettiği para -sözde- arabasının torpido gözünde olacaktı; ama malum yere taksiyle gidiyor. taksicinin ''ohoo abim sen naabtın? bu saatte, bu dağ başında ne işin var ?'' demesini bekliyor gibi bir hali var...

    --- spoiler ---
  • aklından intiharı geçirmişlerin izlemesi gereken güzel bir film..umutsuzluk üzerine olsa da insan izlerken bile arabaya binen her kişiden ikna edici cevaplar bekliyor. umudu kesmek o kadar kolay mı bedii ağam..

    "yahşi günün kardeşi
    yaman güne düştüm gel"
  • abbas kiyarüstemi'nin toz toprak kokan filmi.

    nereden başlayacağımı bilmiyorum...

    doğu dillerindeki kibarlıktan mı, o araba içindeki diyaloglardan mı, iran'dan bertaraf olmuş yaşamlarından kesitler mi?! filmde metaforlar çok. yaşam-ölüm zıtlığına göndermeler, toprağın aldığı gibi geri vermesi gibi birbiri içinde zıt kavramların uyumu. final sahnesinde e noluyor yahu tüm bunlar da neyin nesi gibi soru geçebilir ama kiyarüstemi'nin kamerasından her şeyin aslında bir kurgu olduğunu, ölüm-yaşam çizgisine atfettiği noktalar başarılı.

    film izlettiriyor kendisini. yani pat diye akşam, sabah olmuyor. her şey kendi halinde (bu doğal süreçte) yol alıyor, zamanın akışıyla ilerliyorsunuz. yaşlı amca (ramiz dayı gibi nan); bir çıkıyor, yemin ederim o adam böyle pesimist insanları hayata bağlar, hızır gibi. intihar için gittim, bir dut hayatımı değiştirdi diyor. e kiraz geçiyor mu diyecekler? var, adam onu araya serpiştiriyor. o halde şurada bir parantez açayım; "(...)tüm bunlardan vazgeçmek mi istiyorsun? her şeyi bırakmak mı istiyorsun? kirazların lezzetini bırakmak mı istiyorsun?(...)"

    ayrıca bedii bey'in şehrin dışından tek tek adam çağırıp kendisini gömmesini istediği adamlar nasıl oynamışlar, şaştım. sanki orada oynayanlar halktan birisi, öyle pek tanınmamış gibiler. oraları da iyidi. türk fıkrası anlatılıyor arada, o gayet hoştu.

    (bedii bey : sabah 6'da buraya geldiğinde iki kez bedii bey bedii bey diye bağır. eğer sana karşılık verirsem, elimi tut ve bu çukurdan çıkmam için bana yardım et. ama şayet sana cevap vermezsem üzerime 20 kürek toprak at.)

    valla uzatırım daha da gerek yok.
    arşivlik bir film. bakar bakar hatırlarsınız arada. tozlu ama bir o kadar da hoş bir yapıt...
  • film cogunlukla olum-yasam, umut-umutsuzluk konularinin carpismasi olarak yorumlansa da, yalnizlik konusunda da soylemek istedigi cok onemli bir seyler var.

    --- spoiler ---

    film izlenirken bedi'nin aslinda olmek istemedigi ya da olumden korktugu kolayca anlasiliyor. guvenlik gorevlisi ile yaptigi sohbet esnasinda dozerin bulunduklari yere kum atmasi, onun toprak altina girmekle ilgili ne hissettigini anlatiyor aslinda. ' burada yalnizliktan sikilmiyor musun?' diye soruyor adama. aslinda 'acaba topragin altina girsem tek basima ne yaparim?' der gibi. is makinelerini izledigi baska bir sahnede de kumlarin onun golgesine bile dusmesinden kacmasi aslinda olumden ne denli kacmak istediginin bir gostergesi.

    hep bir sorgulama, hep bir arayis icinde sanki fikrini degistirmek icin. yasli adam bekledigi umut isigi gibi gorunse de yine derin yalnizligi ile basbasa kaliyor. iste bu noktada film insanin hayattaki yalnizliginin vurgusunu basarili bicimde yapmis oluyor.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap